19 MAYIS RUHU: KAFA VE İMAN

Pazartesi günü Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutladık aynı coşkuyla. Aynı coşkudan kastım; gençlik yıllarımın heyecanları. Cumhuriyetin ilk nesilleri ve bizim kuşaklar, Atatürk’ün emanetinin bizim omuzlarımızda olduğunun bilinciyle milli bayramlarda yeniden doğar, farklı duygular yaşardı. Sonraki yılarda bayramın adına “Atatürk’ü Anma” da eklendi. Oysa bırakın anmayı, biz 19 Mayıs’larda  O’nun ruhlarımıza üflediği ateşle birer Atatürk olurduk. Bu zindelik ve Kuva-yı Milliye kararlılığı o zor yıllarda kimleri korkuttuysa, bugün de onları tedirgin ediyor gençlerin Atatürk’e gönülden bağlılıkları.

      “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” diyen Atatürk, tarihimizin sadece Osmanlı’dan ibaret olmadığını, binlerce yıllık şanlı mazinin, kültür ve medeniyet eserlerinin,  damarlarımızdaki asil kanın kaynağı olduğunu herkese göstermişti. Yapılacak onca iş varken eğitimi öncelemesini, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nu hayata geçirmesini başka türlü açıklayabilir misiniz? Ne diyordu Kazım Karabekir Paşa,; “Tarihini bilmeyen milletlerin coğrafyasını düşmanları tayin eder.” Özellikle hilafet döneminde Saray çevresinde aşağılanan, horlanan Türklük, Mustafa Kemal’in bu çabalarıyla “atinin medeniyet ufkunda bir güneş gibi parlamaya” başlamıştır.

     Osmanlı İmparatorluğu’nda tüm etnik aidiyetler kendi ırk adlarını açıkça ve övünerek söylerken, biz kendimizi Osmanlı olarak tanımlıyorduk. Arap Arap’tı, Rum Rum’du, Yahudi Yahudi’ydi, Ermeni Ermeni’ydi, Kürt Kürt’tü. Ama biz Osmanlı’ydık. Halbuki Osmanlı bir ailenin adıydı, milletin değil. Türk dediğimiz zaman ırkçı, kavmiyetçi oluyor, ümmeti parçalıyor, günaha giriyorduk. Arap’lar kavm-i necipti, yani soylu, üstün ırk. Herkes milli devlet peşinde koşarken bize milliyetçilik yasaktı. O ümmet, bize Sevr dayatılırken bile İngiliz ajanı Lawrence’in dualarına amin diyordu.

     Atatürk; “Benim yaratılışımdan gelen bir üstünlüğüm varsa o da, TÜRK olmamdır.” diyen ve TÜRK olmayı mutluluk sayan dahi bir önderdir. Türk Ocağı ateşini yakan ve onun duvarlarına iki değişik Ergenekon tablosu yaptıran çağımızın Bilge Kağanı’dır. O, hanedan yerine TÜRK milletini egemenliğin  sahibi yapmış, devletin adını Türkiye Cumhuriyeti koymuştur. Dahası , bu aziz Cumhuriyetin muhafaza ve müdafasını Türk Silahlı Kuvvetleri ile Türk Gençliğine en önemli görev olarak bırakmıştır. Çünkü onun umudu gençlerimizdi.

       Bakın sistem arayışlarıyla abandone olan eğitim sistemimiz, her iktidarın yaz-boz tahtası olmuş Talim Terbiye Kurullarımız, maalesef yerli ve milli hedefleri  heder etmiş, gençlerin moral motivasyonu ziyan olmuştur. Hele son dönemde fen ve teknoloji liselerinin yerine İmam Hatip furyası ile karşı karşıya bırakıldı gençler. Ama ne hikmettir ki deizm de o okullarda daha çok konuşulmaya başladı. Yani biz eğitimi kendi ideolojimiz veya dünya görüşümüze göre şekillendirirken akıl ve bilim bir yana, Türk töresi ve milli ruhu da veremiyoruz artık çocuklarımıza.

       Din adına da tarikatlar, cemaatlar revaçta. Ne kadar cemaat varsa sanki birbirinden farklı o kadar İslam var! Hepsi yeniden ümmet inşasında. Bir Horasan erenlerini, bir Ahmet Yesevi’yi düşünün, bir de holdingleşip rant paylaşım kavgası yapan günümüz tarikat ve cemaat baronlarını. Gençler de inanmıyor artık bu yapılara. Atatürk’ün umudu gençler umutsuz geleceklerinden. Gençlerin büyük çoğunluğu ABD veya Avrupa ülkelerine gitmek için fırsat arayışında. Pıtrak gibi özel üniversite açıldı bu iktidar döneminde ama mezunlar işsiz, gençler bunalımda. Cezaevleri gençlerle dolu. Özgürlüklere pranga vurulmuş. Buna rağmen gençler Atatürk’e bağlılıklarından vazgeçmiyor. Çünkü Atatürk demek; direnmek demek…Bütün imkansızlıklara rağmen milletine güvenmek, emperyalizme karşı koymak, teslim olmamak demek. Atatürk demek; umuda tutunmak demek, ele geçirilemeyecek ruh demek. 19 Mayıs ruhu direnişin gıdasıdır bu nedenle. Atatürk demek; kafasına koyduğunu yapabilen, kararından dönmeyi ölümle eşdeğer sayan irade demektir.

       Mustafa Kemal Boğaz’daki yabancı savaş gemilerini gördüğünde; “Geldikleri gibi giderler!” demişti dişlerini sıkarak. Samsun’a yola çıkmak için Rauf Bey ile Galata Rıhtımı’na gelirler. Sandallarla Kız Kulesi önlerine vardıklarında müttefiklerin gemide arama yaptıklarını görür ve “19 Mayıs ruhu”nun şifresi niteliğindeki şu sözleri söyler: “Ne kadar ahmaklık! Silahlar ile cephane arıyorlar. Biz ise kafamız ile imanımızı götürüyoruz.” 

       Gençler, Atatürk’e verdiğiniz sözü tutmak, bu Cumhuriyeti sonsuza dek yaşatmak ve yüceltmek için bu şifreleri kalbinizde, gönlünüzde özenle saklayınız. KAFA ve İMAN. Kafa; akıl, bilgi demek. İman ise inanmak ve eyleme geçmek. Göreceksiniz; o zaman hiçbir güç sizi yenemeyecektir.