ATATÜRK VE ÇİNGENELER

Devlet, sınırları belirlenmiş bir toprak parçası üzerinde yaşayan ve içinde farklı kültürleri, dilsel, dinsel farklılıkları olan insanların bütünlüğüdür. İçinde barındığı toplumu/toplumları, düzen içinde tutabilmek amacıyla yazılı kurallar ve yasalar koyma erkine sahip otorite kullanan siyasal bir örgüttür.

Bu siyasal örgütün başına demokrasiyle gelenlerin izlediği politik çizgilerde farklı olabilmektedir. Kimileri sosyal refaha, demokrasiye, adalete vurgu yapanlar kadar, toplumun değer yargıları üzerinden de politika belirler.

 Değer yargıları daha çok dini inanç üzerinedir. Ortaçağ döneminde din adamlarının çokça kullandığı bir yöntemdi. Din olgusunu kullanarak itibar kazanan ve zenginleşen din adamları vardı. Fransız Devrimi ile saltanatları sona erdi.  Siyasiler de siyasi varlıklarını sürdürebilmeleri için toplumsal kimliklikler üzerinden siyaset dili geliştirirler. Türk siyasal tarihinde bunun çarpıcı örneğini Adnan Menderes’in Demokrat Partisi’nde görürüz. Merhum Adnan Menderes, 1955 yılında Demokrat Parti meclis grubunda yaptığı bir konuşmasında "Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz."1 Demişti. Bu söylem dili çok tehlikeliydi. Özetle; “Siz isterseniz rejimi bile değiştirirsiniz” anlamını taşıyordu.  

Türkiye 26 etnik kimlikten oluşmaktadır. Çingeneler(Roman), yaşam kodlarından ötürü “buçuk millet” olarak görüldü. Buçuk milletin özeti şuydu:  Osmanlı bürokrasisi gibi Cumhuriyet kadroları da Çingeneleri kültürel özellikler ve davranışsal örüntülerinden dolayı toplumun geri kalanından aşağı bir kavim ya da etnik topluluk olarak damgalamaya devam etti. Romanlarla özdeşleştirilen tembellik, başıboş dolaşma, kolay yoldan geçinme, bu toplulukların ahlaki düşkünlüğünün de bir göstergesi olarak kabul edilmiştir. Bu nedenden dolayı merkezi hükümet bu toplulukların hareketini kısıtlayıp oldukları yerde denetim altında tutmaya çalışırken, yerel idareler de bölgelerinden uzaklaştırmaya çalıştılar” 2 şeklinde özetlenmiştir. Bu yaklaşımların yansıması olarak Çingeneler bazı yasal metinlerde ‘güvenilmezler’ sınıfına dahil edildi. Günümüzde bu uygulamalar ortadan kaldırıldı.

 Atatürk’ün konuşmalarında “Çingene”  yönündeki bir sözüne rastlanmamıştır. Kimliklerin isimlerini kullanmamaya itina gösterirdi. Roman vatandaşlar, Atatürk’ün devlet felsefesindeki “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünde yerlerini almış ve benimsemişlerdir.

BİR ONBAŞI BENİ CİNAYETLERİNE ALET EDEMEZ

   1930’larda Türkiye kendi olanakları ile ekonomik yapısını büyütmeye, halkın sosyal refahına çareler ararken, 1933 yılında Almanya’ da iktidara gelen Nazi Partisi lideri Adolf Hitler, Almanya’da yaşayan yabancı unsurları veya kendinden olmayanları, zararlı gördükleri kimlikleri ortadan kaldırma hedefindeydi. Nazi Partisi ırk ve ideolojik sebeplerden üniversitelerdeki profesörleri emekliye sevk etmeye, ihtar ve tehditle görevlerinden uzaklaştırmaya, hatta tutuklamaya başlamıştı. Can ve mal güvenlikleri kalmadığını anlayan Yahudi bilim insanlarından bazıları Almanya’yı terk ederek Türkiye’ye sığınmıştı. Atatürk bu bilim insanlarını sahiplendi.

Ülkesinden kovduğu Yahudilerin Türk Hükümeti’nin sahiplendiğini öğrenen Hitler, 8 Mayıs 1933 günü Berlin’deki makamında öfke içinde “Benim ortadan kaldırmak istediğim bu Yahudi topluluğunu Mustafa Kemal koruyamaz. Buna müsaade veremem!” diye tehditte bulunur ve Atatürk’e “Bu komünist profesörleri ülkenize sokmayınız” mesajını gönderir. Atatürk’e bu bilgi iletildiğinde Hariciye Vekili Tevfik Rüştü ve Maarif Vekili Dr. Reşit Galip’e “Bir onbaşı beni cinayetlerine alet edemez3 demiştir. Bu sözüyle “vicdani olmayan işlere müsaade etmem” diyordu. Atatürk’ün Adolf Hitler’e “onbaşı” demesinin nedeni Hitler’in askerlik yaptığı dönemde sadece onbaşı rütbesi alabilmesiydi. Atatürk bir anlamda Hitler’i küçümsüyordu

10 yıllık henüz daha yeni kurulmuş, parası, siyasi ve yeterli derece de askeri gücü olmayan Türkiye’nin başındaki lider Hitler’e boyun eğmiyordu. Hem de Avrupa liderlerinin Hitler’den korktuğu bir dönemde.

ATATÜRK ÇİNGENELERİ HİTLERE TESLİM ETMEDİ

Bazı kaynaklarda Hitler, Türkiye’de yaşayan Çingenelerinde toplama kamplarında tutulması talebi olduğu yönünde bilgiler mevcuttur. Yabancı kaynaklarda, Hitler’in işgal ettiği devletlerin dışında işgal etmediği ülkelerde yaşayan Yahudi ve Çingenelerin toplama kamplarına gönderilmesi emrinin olduğu yazılıdır. Bu emri alan ülkeler emri yerine getirmişti. Atatürk Yahudi bilim insanlarını faydalı olacağından Hitler’e teslim etmemişti. Yahudi bilim insanları görev yaptıkları alanlarda Türkiye’ye hizmet ettiler. Atatürk, Hitler’in tepkisini azaltmak için Çingeneleri toplama kamplarına gönderebilirdi. Atatürk, Hitler’in emrine uymuş olsaydı bugün Türkiye’de Roman nüfus varlığından söz etmemiz çok güç olurdu. Türkiye’de Çingeneler toplanmış olsaydı önce toplama kamplarına, sonra da hazırlanan gaz odalarında öldürülüp, fırınlarda yakılacaktı.

    Bugün Türkiye’de Roman nüfus varlığı Atatürk ve Cumhuriyet sayesinde olduğu gerçeğini unutmamak gerekir. Günümüzde Atatürk ve Cumhuriyet değerlerine yönelik saldırı için de olan yapıların olduğunun farkındayız.  Atatürk’ü ve Cumhuriyet değerlerini itibarsızlaştırma gayretleri sinsice yol almaya çalışmaktadır. Atatürk Çingeneleri neden Hitler’e teslim etmedi? Çünkü zulüm göreceklerini, gaz odalarında öldürüleceklerini tahmin ediyordu. Ülkemizde ne yazıktır ki, Atatürk’ün adını, Cumhuriyetimizin temel değerlerini gaz odalarında boğmak isteyenler bulunmaktadır.

Türkiye’de Roman vatandaşların yaşamsal varlığı Atatürk ve Cumhuriyet sayesindedir. Atatürk’ün kimlik tanımının birleştirici olduğunu görürüz. Günümüzde buna da ‘ayar’ vermeye çalışanlar mevcuttur. Bunların hepsi emperyalist düşüncelere hizmet etme anlamındadır. Bu nedenle Atatürk ve Cumhuriyetimizin temel değerlerini korumak için bu tür yapılara karşı mücadele etmek zorundayız. 

KAYNAKLAR:  

1 https://www.haber7.com/siyaset/haber/606589-menderesi-ipe-goturen-10-konusmasi

2Nurşen GÜRBOĞA- Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ve Devletin Mübadil Romanlara İlişkin Söylem ve Politikaları s:134

3Emir Kıvırcık-Büyükelçi kitabı