Recep Çınar
Üç konuyu özet olarak ele aldığım bu yazımda önce kısaca Edirne’nin geçmişini bir hatırlayalım! Türk-Osmanlı tarihinde büyük bir yeri olan serhat şehri Edirne’de, ilkçağdan itibaren ‘Traklardan’ ‘Bizanslılara’ çeşitli medeniyetler kurulmuş, çeşitli insan toplulukları yerleşip yaşamışlar.
Edirne, 1361 Temmuz’unda Hacı İl Bey ile Evranos Bey emrindeki Osmanlı ordusu tarafından Bizanslılardan fethedilir. 1361-1453 yılları arasında Osmanlı’ya 92 yıl süreyle başkentlik yapar. 1. Sultan Murat Han, Avrupa fütuhatını buradan başlatır. 1453 yılında İstanbul’un fethi de Fatih Sultan Mehmet ile Edirne’den başlar ve gerçekleşir.
Edirne Osmanlı mimarisinin (1299-1501) merkezlerinden biridir. Fethedildiği 1361 yılında Tunca kenarında (Kale içinde) kurulmuş küçük bir şehirken, Osmanlı’ya geçtikten sonra Camiler, Medreseler, Saraylar, Köprüler, Kervansaraylar, Hanlar, Hamamlar, Hastane ve İmaretler… gibi anıtsal yapılarla sosyal dokusunu hızla oluşturarak iki yüzyıl içinde dünyanın sayılı şehirlerinden biri haline gelmiştir. 1700 ‘li yıllarda Edirne, 350 bin nüfusu ile Avrupa kıtasında İstanbul, Paris ve Londra’dan sonra dördüncü büyük şehirdir. 1745 ve 1751 yıllarında iki büyük yangın geçirir. Birçok yapılar yanar. 1800 ve 1900’lü yıllar Edirne’miz için işgal yıllarıdır. Edirne iki defa Ruslar, bir defa Bulgarlar ve bir defa da Yunanlılar olmak üzere dört defa istilâya uğramış ve büyük zarar görmüştür. Bütün bu işgallerden sonra fakirlik, cehalet, sahipsizlik, köklü ve yerli insanların Edirne’yi terk etmesine sebep olur. Ecdat emaneti eserlerin ise büyük bir kısmı korunamamış, savaş ve tabii afetlerde yakılıp yıkılanlar ve hasar görenler bir tarafa, bu yıkımlardan sonra Cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlı’yı reddeden zihniyet hasarlı olanlardan tamiri mümkün olanları dahi tamir ettirmeyip yıkmış veya yıkılmasına göz yumup arsalarını sudan ucuz fiyata satmışlar! (Bu konuda detaylı bilgiyi, Rıfkı Melül Meriç’in yazdığı, Edirne Valiliğinin 2013 yılında son baskısını yaptırdığı ,“Şehrin Hüznü” isimli kitabından alınabilir.)
Ve son 50 yıldaki “liyakatsiz” ve ‘rant’ hırsına sahip yönetimler bugün yaşanan olumsuzluklarla dolu Edirne’yi oluşturdu! Bütün bunlar geldi geçti ve tarihin sayfalarına geçti! 1922 yılından günümüze Edirne ne bir istila, ne de büyük bir afet (su baskınları dışında ki, o da yönetim zaafı) yaşamadı. Buna rağmen emsali birçok şehrin gösterdiği şehirleşmeyi maalesef gösteremedi. Bugünkü Edirne ile tarihteki Edirne’yi kıyaslamak elbette mümkün değil! Bugün Edirne’deki kötü şehircilik anlayışına ben şahsen örnek bulamıyorum; değil Türkiye çapında, Dünya’da dahi bulmak zor. Tabii ki Kapıkule’den öte Batı’ya, Havsa’dan öte de Doğu’ya gitmemiş olanların, -gidilse bile bakmak yetmez; görmek lazım!- böyle bir kıyaslama şansı olmaz! Edirne’nin geçmişine kısaca göz attıktan sonra gelelim “Turizm ve Kırkpınar ” konularına.
TURİZM
Şunu iyi bilelim ki, bugün Edirne’nin içinde bulunduğu durum ve şartlar, ne coğrafi konumu ile ne yaklaşık 8 bin yıllık tarihi ve tarihi mirası ile ne de pek çok doğal zenginlikleri ile hiç mi hiç bağdaşmıyor! Geçtiğimiz günlerde bazı kuruluşların işbirliğiyle yürütülen çalışmalarla ilgili ortak açıklamada “Gelecek Turizm’de” deniyor. Güzel de turizm konusunda Edirne’de bu güne kadar ne ve ne kadar yapıldı? “cek”, “cak”larla zaman tüketiliyor. “Neler yapılabilir” diye sorarsanız? Önce her tarihi esere bir hazine gözüyle bakılmalı! Edirne turizm konusunda zengin bir şehir. Önemli olan bu zenginlikleri koruyup gereği gibi servis edebilmek! Edirne ile ilgili konuları detaylı olarak, “Hayallerdeki Edirne” başlıklı 18 ve 21 Mart 2024 tarihlerinde yayınlanan yazılarımdan okunabilir. Edirne ile ilgili sorunları ayrıca, bir dosya halinde yeni Belediye Başkanımız Av. Filiz Gencan Akın hanıma da takdim ettim!
Turizm için daha başka çekici projeler üretilebilir. Bu konuyu, yukarıda sözünü ettiğim yazılarımda detaylı olarak belirtmiştim.
Şunu da bilelim ki, günümüzde Edirne’ye bilhassa komşu ülkelerden gelen turistler, genelde alış-veriş için geliyor!
Gölbaba ve Sülükle Tedavi!
Merkeze bağlı Büyük Döllük Köyünde “Göl babamız” var (dı)! Bu göl sülükleri ile meşhur idi. Son zamanlarda onları da kaybettik! Sülük deyip geçmeyin! Vücuttaki kirli kanın dışarıya atılmasını sağlayan bir yaratık. Felçten kalp krizine birçok hastalıkların tedavisinde yardımcı oluyor. Bugün başta Almanya olmak üzere birçok gelişmiş ülkede modern tıpta ‘Sülük’le tedavi yapılmaktadır. Tıb adamları, bir sülüğün yaptığı tedavinin ancak 106 çeşit ilaçla yapılabileceğini söylüyor! Kuruma noktasına gelmiş Gölbaba’nın, kaybolmaya yüz tutmuş ve kaybolmuş sülüklerin yeniden hayata kazandırılması için gerekli şartlar oluşturularak Edirne’de ‘Sülükle tedavi merkezi’ bile kurulabilir.
Müzik İle Tedavi !
Dünya’da Akıl hastalarını ilk olarak Osmanlı tedavi etmiştir. 1488’de yapılan Edirne Sultan Bâyezid Dârüşşifâsı’nda akıl hastaları tedavi edilirmiş. Dârüşşifâ, günümüzde müze olarak kullanılıyor.
19. asra kadar Avrupa’da akıl hastaları, şeytan tarafından rûhu kabzedilmiş, ancak cismen insan olan bir varlık sayılırdı, batı inancına göre. Osmanlı’ya göre ise sadece meczûb idi. Yani Allah katına “cezb edilmiş” hasta. Deli demekten kaçınılırmış. Bu illete duçar olmuş insana hakaret etmemeye özen gösterilirmiş. İki ayrı kültürün aynı konuya bu derecede farklı yaklaşımı vardı. Batı’da tedavi yolu basitti; Akıl hastası ateşte yakılır! Deliliğin bir hastalık olduğu 16. asır Avrupası’nda bilinmiyordu.
Günümüzde müze olarak değerlendirilen Edirne Bâyezid Darüşşifasına tekrar tarihsel işlevi kazandırılamaz mı?
Diğer taraftan, Tarihi ticaret mekânlarımız günün ihtiyacına cevap verebilecek şekilde düzenlenebilir. Nice iş hanlarımız vardı. Kimi kayboldu, kimi metruk vaziyette. Niye ille de AVM?
‘Turizm kenti’ olmak, daha fazla turist çekmek istiyorsak; herkes elini taşın altına koymalı ve Edirne’de bu konuda ‘seferberlik’ başlatılmalı. Tabii ki bu iş sadece yerel yönetimin imkânları ile olmaz. Merkezi yönetime de düşen görevler var, halkımıza da!
GELELİM KIRKPINAR’A!
Kırkpınar Güreşlerimizin tarihi Edirne’nin fethinden önce 1356-57 yıllarında Osmanlı’nın Rumeli’ye geçişi ile başlar.1924 yılından bu yana ise Edirne’de devam ettirilmekte olan Tarihi Kırkpınar Güreşlerimizin bu yıl 663. cüsü yapılacak. Kırkpınar Güreşleri Edirne Saray içi mevkiinde yaklaşık bir asırdır yapılıyor. İlk zamanlarda Trakya/Edirne ve Balkanlarda çok değerli Başpehlivanlar yetişmiş. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse şu isimleri zikredebiliriz; Kel Aliço, Adalı Halil, Geçkinlili Yusuf Bozkurt, Büyük Gerdellili Hikmet Pehlivan, Çömlek köylü Kara Emin. Kara Emin…
Şimdi ister istemez akla şu soru geliyor; Altı buçuk asırlık bir spor, bir asırdan bu yana şehrimizde yaşatılıyor. Ama o şehirde Başpehlivan yetişmiyor! Bu, ne ile ve nasıl izah edilebilir? Bence, birçok konuda olduğu gibi Edirne’de bunda da yeterince teşvik, destek ve sahiplenme yok! Olsa da yeterli değil. Halbu ki, Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri ve Şenlikleri ile Edirne’nin turizmine çok daha fazla katkısı sağlanabilir, dünyaya daha fazla açılabiliriz. Gereken atılımlar yapılmazsa, korkarım bizim sahip çıkmadığımız emanetlere bir gün gelir başkaları sahip çıkabilir! Sonunda “Kırkpınarımız” da kurutulur!
Ayrıca, Kırkpınar etkinliklerinin yapıldığı mekân da artık ihtiyaca cevap vermiyor. Etkinlikler bir kasaba panayırına dönüştürüldü. Bazı İl ve İlçelerdeki panayır mekânları daha düzenli! Daha müsait mekânlar oluşturulmalı, daha ciddi plan ve projeler yapılmalı. Unutmayalım ki, başarının ilk şartı, işi başaracağına inanmaktır. Ondan sonrası gelir. Bu vesile ile (bugün başlayıp) 1-7 Temmuz 2024 tarihleri arasında yapılacak olan Kırkpınar Festivali ve 5,6,7 tarihlerinde de yapılacak olan 663. Kırkpınar Yağlı Güreşlerinin hayırlı olmasını temenni eder, tüm pehlivanlarımıza başarılar dilerim.
Dostça kalın…
GÜNDEM
18 Haziran 2025GÜNDEM
18 Haziran 2025GÜNDEM
18 Haziran 2025GÜNDEM
18 Haziran 2025GÜNDEM
18 Haziran 2025GÜNDEM
18 Haziran 2025GÜNDEM
18 Haziran 2025Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.