Erbakan Hoca’ya, “Neden Siyasete Girdin” sorusu!
Recep Çınar
25 Eylül 1903 tarihinde Haydarabad’ta doğan ve 22 Eylül 1979 tarihinde de ahrete göç eden Pakistanlı müfessir, İslam âlimi, Seyyid Ebu'l-A'lâ Mevdudî’nin, Ali Genceli tarafından Urduca’dan Türkçe’ye çevrilen “İslam’da Hükümet” adlı eserinde bakın ne diyor!“1832 de intizamlı bir şekilde “Sekülerizm” cereyanları başladı. O zaman “Jakop Holika” tarafından din ile siyasetin birbirinden ayrılması fikri ortaya atıldı. O zamanki fikir ve siyaset adamları bu hareketin öncülüğünü yapıyorlardı. Bu fikir hareketi çok geçmeden siyasi sahada da muvaffak oldu. Siyasi rejim olarak kabul edilmek imkânını da buldu. Hülasa olarak bu hareketin gayesi ‘din’i ferdi yaşayış sahasına münhasır kılmaktı.İşin başlangıcında, ‘din’ ile kimsenin alakası olmayacak, kimse de ‘din’ işine karışmayacaktı. Tam manasıyla tarafsız kalınacak ve ferdin ‘inanç ve din’ hürriyeti de korunmuş olacaktı. Fakat bir müddet sonra bu hareket başka bir şekil aldı. Bu defa ‘din’ karşı cephe almak, zorla ‘maddecilik’ tarafına yöneltmek bir nevi ‘komünistlik ve sosyalistlik’ yolunu tutmak, ortaya çıktı.”
Ayni kitapta, “Kenz-ül Ummal”, İslam düşüncesine göre “Din ile Devleti birbirine zıt görmek” asla mümkün değildir. Bunun neticesidir ki, bir Müslüman daima kendi “hükümet”inin inandığı esaslar üzerine kurulması için çalışır. Bundan da anlaşılan, Din ayrı, Devlet ayrı olunca; Din devletsiz, Devlet de dinsiz olur! Peygamber (sav) bir hadislerinde; “İslam ile Devlet” (Hükümet) ikiz kardeş gibidirler. Bunlardan biri olmaksızın, ötekisi de kâmil olmaz. İslam bir binadır, “hükümet” de onun bekçisi. Temeli olmayan bina çöker, bekçisi bulunmayan yer de dağılır gider” diyor.
Bu kurala uyulmayınca iktidarlar kendilerini çöküşe hazırlıyor!
Peki, bu yangın çemberinden çıkılabilir mi? Elbette çıkılır!
Bizim bin yıllık medeniyet değerlerimiz her kötülüğü, olumsuzluğu bertaraf eder. Yeter ki o değerlerimize, “Adil Düzen”e dönelim. “Hak” olan tek düzen odur. “Batıl”ın birçok çeşitleri var. Ama hepsi insan yapısı, sömürüye dayalı!
Halbu ki evreni yaratan, insanların huzur, barış, refah ve saadet içinde yaşayacağı evrensel kuralları, düzeni/sistemi de koymuştur. İşte O da “Adil Düzen”dir.
20. Yüzyıl İslam âlimlerinden Hindistanlı Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, “İlk İslam Devleti” adlı kitabında şöyle diyor; “Hz. Muhammed (sav) 622 yılında öyle bir devletin temelini atıyor ki, bu devletin reisi, ibadeti yönettiği gibi orduları yönetiyor, kanun va’z ediyor, davaları hallediyor ve devleti idare ediyor; fakat bu Reis, kanundan üstün değildir. SİYASET insanı ve insana ait kurumları idare sanatıdır. Kanundan üstün değildir. O kanun ki, Hz. Muhammed (sav)’i Allah’ın elçisi olarak Allah adına ilan ediyor.
Rabbimiz (cc) Hac Suresi 41. Ayette; “Onlar öyle kimselerdir ki, şayet kendilerine yeryüzünde imkân ve iktidar verirsek, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar. Bütün işlerin akıbeti Allah’a aittir” diyor.
1058-1111 tarihlerinde yaşamış Tasavvufâleminin büyüklerinden İmam Gazali İhya’sında “Makam ve Riya’nın Yerilmesi” bölümünde, Hilafet ve Liderlik hakkında diyor ki; “Beraberinde adalet ve ihlâs olması halinde en üstün ibadetlerdendir.”
Devamla; Siyaset, insanı ve insana ait kurumları idare sanatıdır. Yeryüzünde Allah’ın hükmünün cari (geçerli) olması, O’nun sözünün en üstün olması ancak insanın bulunduğu yerde insanı idare eden sistemin müminlerin elinde olmasıyla mümkündür.Aksi takdirde mümin ibadetten ticarete kadar her şeyinde, rica ve minnetle iş görebilir durumda kalacaktır! Siyasetin de farzları, edepleri vardır. Siyaset; iyiliklerin hâkim olması, kötülüklerin kalkması için mücadele demektir.
Biz, kulların düzenine mi, yoksa kâinatın yaratıcısı Allah’ın “Adil Düzeni”ne mi uyacağız? Yeryüzünde Allah’ın hükmünün cari olması, O’nun sözünün en üstün olması ancak insanın bulunduğu yerde insanı idare eden sistemin, Hac suresi 41. Ayette tarif edilen müminlerin elinde olmasıyla mümkündür.
Merhum Necmettin Erbakan’a “Neden Siyasete Girdin” diye soranlara verdiği cevap şöyle!
“Bir Üniversitede Profesör olabilirsiniz. Nobel Ödülleri de alabilirsiniz. Ama ülkenizin insanı bugün olduğu gibi açsa, sefalet ve zorluklar içerisindeyse, “Dünya’da 300 bin çocuk (o tarihte) yoksulluk içinde açlıktan ölüyorsa, sizin Nobel ödülleriniz ne işe yarar? Bundan dolayı, bize böyle hayırlı bir hizmet nasip ettiği için Cenabı Hakk’a hep şükretmişizdir. Asıl faydalı olan, 70 milyon milletimize (o tarihte) ve bütün insanlığa hizmet edebilmektir.”
Erbakan Hoca kısa iktidarlarında “Adil Düzeni” kısmen de olsa uygulamaya başlamış ve ülkemizde her sahada müspet değişimler olmuştu. Ama “Hans”lar anladı da, ne yazık ki “Hasan”lar anlayamadı!
Dostça kalın…