İSLAM’DA İNSANI YAŞATMANIN ÖNEMİ VE ORGAN BAĞIŞI
Kıymetli Okurlarım! En kalbi duygularımla Muhabbetle saygı ile özlemle sizleri selamlıyorum, Cumanız Mübarek olsun. Cuma Günü Gazetemizin köşesinden sizlere seslenmek sizlerle beraber olmak güzel bir duygu güzel bir haslet
Temel insan hakları terimi, insanın sırf insan olduğu için doğuştan kazandığı, vazgeçilmez, devredilemez, kutsal haklarını ifade eder.
İnsan haklarını kazanabilmek için insan olmaktan başka bir şart yoktur. Dolayısıyla insan haklarının temeli bizzat insanın varlığı ve değeridir. İslâm hukuku tarafından güvence altına alınan insan hakları bütün insanlığa şamildir.
İslam dini insana insan olduğu için değer vermiş, üstünlüğün takvada olduğunu bildirmiştir. Yüce Rabbimiz Hucurat suresi 13. Ayette:
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, en takvalı olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.”
Sevgili Peygamberimiz de: “Ey insanlar, sizin Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Haberiniz olsun ki, takva dışında hiçbir Arabın Arap olmayana, hiçbir Acemin Araba, hiçbir siyahın beyaza, hiçbir beyazın siyaya karşı bir üstünlüğü yoktur. Şüphesiz ki ilahi huzurda en değerliniz en muttakî olanınızdır” buyurmuştur.
Allah Rasûlü’nün (sav) Veda hutbesinde dile getirdiği hususlar da evrensel insan haklarının ortaya konulması açısından dönüm noktalarından birisini teşkil eder..
İslam dininin korumayı amaçladığı şeylerin başında hayat(can), nesil(nesep, ırz), akıl, mal ve dinin muhafaza edilmesidir. İslam dininin emir ve yasaklarının temel amacı bu değerlerin korunması ve insanın güven, huzur ve mutluluk içerisinde yaşamasıdır. Bu haklar her insanın evrensel hakkıdır. İslam dini bu hakların korunması için bir takım cezai müeyyidelerle tedbir almış, bunun yanında Allah Rasulü(s.a.v) bizzat yaşantısı ile bu haklara saygılı bir toplum yetişmesi için örnek olmuştur.
İslâm dininin korumayı taahhüt ettiği hak ve özgürlükler içerisinde diğerlerine de temel teşkil eden en önemli hak hayat hakkıdır. Bu hak diğer bütün hakların üstünde yer alır. Dolayısıyla yaşama hakkının gerek insanın kendisi, gerekse başkaları tarafından ortadan kaldırılmasını kesinlikle yasaklanmıştır. O kadar ki, ana karnındaki bir çocuğun bile geçim sıkıntısı ve benzeri endişelerle yok edilmesi yasaklanmıştır. (En’am, 6/151; İsrâ, 17/31).
İslâm’da yaşama hakkına yönelik tecavüzleri önleyici tedbirler alınmış, cana kıyma yasaklamış, bir kişinin öldürülmesi bütün insanlığın öldürülmesi olarak kabul edilmiş, buna karşılık bir canı kurtarmanın da bütün insanları kurtarmak anlamına geleceği belirtilmiştir. (Mâide, 5/32).
İnsanın varlığına kast etmek anlamına gelen öldürme suçunu işleyenlere ise en ağır cezalar takdir edilmiştir. Bu konuda devletin veya siyasî otoritenin herhangi bir af yetkisi yoktur. Dolayısıyla İslâm hukukuna göre mağdurun yakınları affetmedikçe, haksız yere ve kasten adam öldürenin cezası idamdır. (Bakara, 2/178). Ölenin yakınlarının da intikam duygusuyla hareket ederek, misilleme şeklinde karşılıklı cinayet işlemeleri, yani kan davası gütmeleri de yasaklanmıştır. (Bakara, 2/179).
İslam, insan sağlığını korunması gereken önemli bir değer olarak görür ve ona zarar verecek şeyleri de yasaklar.
Nitekim Rabbimizin içkiyi, eroini, kokaini, afyon gibi zararlı maddeleri yasaklamasının temelinde insan sağlığını korumak yatmaktadır. Yüce Rabbimiz Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
‘’Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız fakat iyilik ediniz.’’ Bakara, 2/195.
‘’Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helal, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah’a karşı gelmekten sakının.’’ Maide, 5/88.
Sağlık bize Rabbimiz’in en büyük ikramıdır. Bunun kıymetini çok iyi bilmeliyiz. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyururlar : ‘’Hasta olmadan sağlığın, ölüm gelmeden hayatın, ihtiyarlamadan gençliğin, meşguliyetten önce boş vaktin, yoksulluğa düşmeden servetin kıymetini biliniz’’ (Fethul-Kebir, 1/203.)
Sağlığımızı korumak ne kadar önemli ise, hastalanınca da tedavi olmak o kadar önemlidir. Bu bakımdan Peygamberimiz: ‘’ Allah verdiği hastalığın şifasını da verir öyleyse tedavi olunuz’’ (Ebu Davud, Tıb, 11.) buyurarak, hasta olanların, tedavi olmalarının dini bir sorumluluk olduğunu belirtmiştir.
İslâm inancında yaşama hakkına dayalı olarak kabul edilen diğer insan haklarına da ehemmiyet verilmiştir. Bunlar, ifade özgürlüğü, inanma ve inancını yaşama, mülkiyet, şahsî dokunulmazlık, sosyal güvenlik, eşit muamele görme, haksızlığı düzeltme, iktisadî güvenlik, seyahat özgürlüğü, emeğin karşılığını alma, ikamet, evlenme, boşanma vb. haklar sayılabilir.
Şüphesiz bu hakların en önemlisi ise yaşama hakkıdır. Çünkü hayatı olmayan bir insan için nesepten, akıldan, dinden ve maldan söz edilemez. İnsanın yaşama hakkı dokunulmazdır. Kimsenin bu hakka müdahale etme hakkı yoktur.
Yaratılış gayesini unutan, islam ahlak ve değerlerinden uzaklaşan insan bazen aşağıların aşağısına düşebiliyor. Zamanın modern olması, baş döndüren teknolojik çağda yaşıyor olmamız insanları, zihinlerde var olan cehaletten kurtarmaya yetmiyor, aksine cehaletin boyutunun artmasına sebep oluyor. Kendini medeni diye dünyaya tanıtan, dünyanın son teknolojilerine sahip ülkelerin, diri diri enkaz altına terk ettikleri çocuklar, kadınlar, yaşlılar, sahillere cansız bedeni vuran bebekler modern çağın cahiliye âdetidir. İnsan hayatının, insanların zihninde bu kadar itibar kaybetmesinin sebeplerinden biri de gençlerimizin oyunlarda öldürmek, yaralamak ve patlatmak gibi eylemleri sanal ortamda yapıp bundan zevk alarak büyümeleridir. Bunun yanında, filmlerde insan öldürme sahnelerinin çokça yer alması, insanın bilinçaltına insan öldürmekte anlatıldığı kadar kötü bir şey olmadığı mesajı vermesi, cezalarını kendilerinin verebileceği konusunda cesaretlendirmektedir. Dinimiz, kan davalarını, intihar etmeyi, kürtajla masum bir bebeğin daha hayata gözlerini açmadan yaşamının sonlandırılmasını yasaklamış büyük günahlardan saymıştır. Gerekçesi ne olursa olsun hiç kimse bir başkasını öldürme yetkisine sahip değildir. Peygamber Efendimiz(s.a.v) binlerce sahabenin katıldığı veda hutbesinde bütün cahiliye adetlerinin ayağının altında olduğunu vurgulamıştır. Bu Cahiliye adetlerinden biriside kız çocuklarını diri diri toprağa gömülmesidir.İslam dini suça iten sebepleri azami ölçüde ortadan kaldırmış, insanı iman, ibadet ve ahlakla olgunlaştırmak için gerekli tedbirleri almıştır. Bundan sonra da her kim kasıtlı olarak bir cana kıyarsa onunda canına kıyılacağı hükmünü koymuştur.
“Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız.”(Bakara 2/179) Bir kimsenin canına kıymayı içinden geçiren kimse, kendisinin de öldürüleceğini kesin bilirse bu işe yeltenmekten geri durur. Dolayısı ile bu hükmün varlığı ikisinin de yaşamasına sebep olur.
Organ Bağışı ve Önemi
Organ Nakli Hayat Kurtarır!
Organ ve doku nakli, tedavisi sadece nakil ile mümkün olan organları hasar görmüş hastalara büyük umut ışığı olmaktadır. Günümüzde, birçok organ için naklin mümkün hale geldiği söylenebilir. Organ nakli konusundaki bilinç son yıllarda oldukça artmasına rağmen dünya’da ve Türkiye’de de organ nakli bekleyen insan sayısı çok fazladır. Dünyada, organ nakli yapılmazsa yaşamı ölümcül bir tehlike altında olan 1 milyara yakın insan yaşamaktadır. Sağlık Bakanlığı'nın son verilerine göre, bu sayının yaklaşık 30 bini Türkiye’de yaşamaktadır.
Organ Bağışı, kişinin hayatta iken, serbest iradesi ile tıbben yaşamı sona erdikten sonra doku ve organlarınızın başka hastaların tedavisi için kullanılmasına olanak tanır.
Bir birey, sağlığında vücudunun tamamını veya belirli dokularını, tedavi, teşhis ve bilimsel amaçlar için bıraktığını resmi veya yazılı bir vasiyet ile belirtebilir. Bu şartların sağlanmaması durumunda sırasıyla eşi, 18 yaş ve üzeri çocukları, anne, baba, kardeşlerinin veya yanında bulunan herhangi bir yakınının muvafakatiyle ölen kişiden organ ve doku alınabilmektedir. Birey, ölümünden sonra, kendisinden organ veya doku alınmasına karşı olduğunu belirtmişse, organ ve doku alınamaz.
Organ bağışı nedir?
Organ bağışı kişinin hayatta iken kendi özgür iradesiyle, organlarının bir kısmını veya tamamını ölümünden sonra başka hastaların tedavisinde kullanılmak üzere vasiyet etmesidir. 18 yaşını aşmış, akli dengesi yerinde olan herkes organ bağışında bulunabilir.
.
Hangi Organlar Bağışlanabilir?
Tıptaki gelişmelerin bugün geldiği noktada, insan vücudunun birçok organı nakil edilebilmektedir.
Yaşarken bağışlanabilir organlarda, yaşayan bir insan, diğer bir insana gerekli olan organı veya hücreyi bağışlar. Bu organlar çift veya tabaka halinde olan veya kendini yenileme özelliğine sahip olan organlardır. Örneğin; böbrek, karaciğer ve yenilenebilir özelliğe sahip hücreler veya kan, ilik ve üreme hücreleri gibi dokular.
Burada bağış yapanın yaşından ziyade organın durumu çok önemlidir ama genelde 70 yaş üstündekilerin organları nadir durumlarda alınmaktadır.
Ölümden sonra bağış olarak kabul edilebilecek organlar ve dokular; pankreas, damar, bağırsak, kulak kemikçikleri, deri, kalp, kalp kapakçıkları, gözün saydam tabakası, kemik dokusu, kıkırdak dokusu, karaciğer, akciğer, böbrek, kas ve beyin zarının bir kısmından oluşmaktadır.
Organ bağış kartı olsun ya da olmasın ailelerden izin alınır mı?
Organ bağış kartı olup olmadığı bakılmaksızın beyin ölümü gelişmiş tüm vakaların aileleri ile mutlaka görüşülür. Bu görüşme organ nakil koordinatörü tarafından gerçekleştirilir. Aile onayı olmadan hiç kimsenin organları alınamaz ve kullanılamaz.
Alınan organlar herkese nakledilebilir mi?
Nakil işlemleri Sağlık Bakanlığı bünyesinde Ulusal Koordinasyon Sistemi tarafından yürütülür ve yapılan tüm işlemler kayıt altına alınıp belgelenir. Organ dağıtımı; ulusal bekleme listelerinde kaydı olanlar arasından, öncelikle tıbbi aciliyeti olan hastalar olmak üzere, kan ve doku grubu uyumuna göre yapılır. Din, dil, ırk, cinsiyet, zengin veya fakir ayrımı gözetilmez. Alıcı ve vericinin kimlik bilgileri ailelerin izni olmadan açıklanamaz. Gizli kalması kanunen esastır.
İleri yaş veya kronik hastalığın olması organ bağışına engel midir?
Yaşın ileri olması, kronik bir hastalığın bulunması, alkol veya sigara içiliyor olması ve benzeri nedenler organ bağışı yapılmasına engel değildir.
Organ bağışı yapıldıktan sonra, vazgeçilebilir mi?
Organ bağışından vazgeçildiğinde bu yeni kararı aile ile paylaşılması ve organ bağış kartının imha edilmesi yeterlidir.
Dinen bir sakıncası var mıdır?
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu organ bağışını insanın insana yapabileceği en büyük yardım olarak tanımlanmıştır. 06.03.1980 tarih ve 396 sayılı kararı ile organ naklinin caiz olduğunu bildirmiştir:
Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde, organ ve doku nakli konusunda sarih bir hüküm bulunmamaktadır. İlk müçtehit ve fakihler de kendi devirlerinde böyle bir mesele söz konusu olmadığı için, bu bağışın hükmüne temas etmemişlerdir. Ancak dinimizde, Kitap ve Sünnet’in delaletlerinden çıkarılmış genel hükümler ve kaideler de vardır. Kitap ve Sünnet’te açık hükmü bulunmayan ve her devirde karşılaşılan yeni meselelerin hükümleri, fakihler tarafından bu genel kaideler ile hükmü bilinen benzer meselelere kıyas edilerek (tahriç yoluyla) çıkarılmıştır. Organ ve doku nakli konusundaki hükmün tayininde de aynı yola başvurulması uygun olacaktır.
Değerli Kardeşlerim!
Dünyada huzurlu ve mutlu olabilmek, başkalarına muhtaç olmadan yaşayabilmek, dini vecibelerimizi eksiksiz olarak yerine getirebilmemiz için sağlığımıza dikkat edelim. Netice de bu can bize Rabbimizin bir emanetidir. Bu emaneti korumak ve O’nun rızası doğrultusunda bunu değerlendirmek dini bir sorumluluk olup kıyamet gününde bu emanetin hesabını vereceğimizi unutmayalım.