KÖTÜLÜK VE İYİLİK /  SAVAŞ VE BARIŞ

Güzel sözler okuduğumda unutmamak için birkaç defa tekrarlarım aynı cümleyi. Ama eğer bir kenara not etmemişsem  bir süre sonra uçup gider belleğimden bir çoğu. Ben hepsini hatırlayamasam da akıllı telefonlar kapatıyor o açığımızı. Belki o nedenle sosyal medyadaki 3500’ü aşkın arkadaşımla paylaşırım güzel bulduklarımı. Kaç kişinin dikkatini çeker, kaçı üzerinde durur düşünür bilemem. Ama güzellikler, iyilikler, sevgiler çoğalsın isterim. Mesela “Kötülükleri bitiremeyiz, ama iyilikleri çoğaltabiliriz.” diyor  Sezai Karakoç . Ne güzel bir söz değil mi?

Fena aleminin çaresiz fanileriyiz sonuçta. Akıp giden zaman içinde kaç günlüktür ömrümüz?  Yine de bitmiyor insanın insana ihaneti, lanet olası kanlı boğazlaşmalar!. Bunca acımasız savaşın, netameli gelişmenin, karanlığın ve kaosun egemen olduğu bir dünyada kalplerimizin huzura, ruhlarımızın sükuna, gönüllerimizin aydınlığa ihtiyacı yok mudur? “Gönüller dost evidir, gönüller yapmaya geldim.” demiyor muydu Koca Yunus? Hacı Bektaş’ın, Mevlana’nın terennümü aynı arzunun ifadesi değil miydi canlar? Aşk ve merhamet medeniyeti, asalet ve adalet çağlarıydı hükümran olduğumuz yıllar. Rize’li Hamit arkadaşım her sabah “Günaydın BARIŞ.” diyerek selamlar yeni günü. Oysa bugün kan ve göz yaşıdır Batı’nın mazlum halklara reva gördüğü. Ne kadar iğrenç, ne kadar iki yüzlüsünüz ey sahte hümanistler!

Ama olmuyor, yüzümüz gülmüyor bir türlü. Yine şehit haberleriyle ateş düştü ocaklara, “yağan kar bile söndüremez yanan yürekleri.” Emperyalizmin kuklası kiralık katiller, ABD’nin beslemesi PKK’lı teröristler yine sergilediler kahpeliklerini. Böyle bir ihaneti ve barbarlığı ne ile yaptılar? ABD’nin gönderdiği en gelişmiş silahlar, ABD’li subayların eğitip donattığı peşmergelerle. Şimdi sormamız gerekiyor: ABD bu durumda dost mudur, stratejik ortağımız olarak kabul edilebilir mi? Böyle dost olmaz olsun! “ İnsan denilen varlıktan korkarım ben. Özellikle kalbi, vicdanı ve adaleti olmayan türlerden.” Diyor Turgut Uyar.

Hükümetimizin eveleyip gevelemeden bunu açıkça ilan etmesini  ve gereği ne ise yapmasını   bekliyoruz. Bilelim ki karşımızda artık ABD ve İsrail vardır. Rusya, İran, hatta Arap’ların da yaklaşımları dostane değildir. Terör saldırılarıyla mesaj verilmekte, Güney sınırımızda kurulacak olan Kürt devletine engel olmamamız istenmektedir. Siyonistler adım adım yürüyor hedefine. Geçmişte yaptığımız hataların ve uyguladığımız yanlış dış politikanın başımıza hangi badireleri açtığını bugün artık herkes görmektedir. Şu bir kere daha anlaşılmıştır ki; teröristle müzakere değil mücadele yapılır.

İktidar olmak başka bir şey, devleti yönetmek başka bir şeydir. Yönetim büyük bir organizasyondur. O tecrübe ister, iyi yetişmiş diplomatlar ister, aklı ve bilimi rehber edinen yetkin kadrolar, birbiriyle çatışmayan kurumlar ve hukukun üstünlüğüne inanmış yöneticiler ister. Devlet Başkanı parti ayrımı yapmadan tüm vatandaşları samimiyetle kucaklamalı, içeride mutlaka büyük birliği sağlamalıdır. Çünkü gerçekten etrafımızdaki çember daralıyor ve bizi daha zor günler bekliyor. Bu zorlukları ancak birlik olarak aşabiliriz.

 Güvenliğimiz için dostlarımızın sayısını çoğaltırken, düşmanlarımızın sayısını azaltmalıyız. Keşki hiç düşmanımız olmasa. Ama Anadolu topraklarında bir devlet kuranların maalesef böyle bir şansı yoktur. Onun için bu topraklar aynı zamanda bir milletler mezarlığıdır. Binlerce yıldır burada olmak ve sonsuza kadar yaşayabilmek için TÜRK olmak gerekir. Yetmez, aynı zamanda her birey TÜRKLÜK BİLİNCİ’ne de sahip olmalıdır. Atatürk’ü anlamak Türk’ü anlamak demektir. Servet Avcı, neyi nasıl yapmamız gerektiğini ne güzel anlatıyordu dünkü yazısında; “ Gelişen iletişim teknolojisi, küresel değişiklikler, küçülen ve etkileşim potansiyeli artan bir dünya, yeni bir bakış açısı ve mücadele tekniği gerektiriyor.”

Nihal Atsız’ın güzel sözü düşüncemin dinamosudur: ”Yüzde yüz TÜRK olduğun gün cihan senindir.”