KURBAN VE BAYRAM
Dini bayramlardan birini yaşayacağız dört gün boyunca. Kurban ve bayram kelimeleri yan yana gelince, belli çevrelerin bilindik tartışmaları da beraberinde gelirdi. Kurban denilince illa bir hayvanın boğazlanması mı gerekir? Allah’a yakın olmanın başka yolu yok mudur? Bu bir hayvan katliamıdır! diyerek eylem yapan hayvanseverler bile vardı.
Bir inancın gereğini yerine getirmenin mutluluğunu yaşayan insanlar da, bu kişi veya gruplara, mezbahalarda her gün binlerce hayvan kesilirken unuttukları merhameti hatırlatıp, asıl amaçlarının din düşmanlığı olduğunu dile getirirlerdi.
Prof.Yaşar Nuri Öztürk öldükten sonra hızı kesildi bu tartışmaların. Kim bilir, belki de siyasi mürşitlerin cihadı ile fethi tamamlanmış medyanın, mahalle baskısına teslimiyeti gibi de düşünebiliriz bunu.
Şüphesiz her dinin, her inancın belli ritüelleri, ibadet şekilleri vardır. İnananların yaptıklarını inananlar tartışmalıdır. Zaten inanmıyorsa bir kişi, dini konularda fetva makamına da talip olmamalı, ukalalık yapmamalıdır. Kaldı ki; teoloji alanında ilahiyatçıların bile ne kadar farklı içtihatlar ortaya koyduğunu hepimiz görüyoruz. En iyisi din bilimlerinde ihtisasını tüm otoritelerin onayladığı birkaç alimin görüşlerini mukayeseli olarak incelemek ve muteber kabul etmektir.
İnsanlar ilk çağlardan beri üstün saydıkları varlık veya kişilere hep adaklarda bulunmuş, onların sevgisini ve yardımını kazanabilmek için kurban kesmişler, kan akıtmışlardır. Tarih öncesi çağlarda insan kurban eden toplumların ve inançların varlığı da bilinmektedir. Modern zamanlarda bunun adı artık cinayettir.
İslam’da Kurban’ın tarihçesi, günümüzdeki şekliyle Hz. İbrahim Peygamber’e kadar dayanmaktadır. Hz. İbrahim şayet bir oğlu olursa oğlunu Allah’a kurban edeceğine dair vaatte bulunmuştur. Hz. İbrahim’in bir oğlu olmuş ve oğlu belirli bir yaşa gelince kendisine bu adağı hatırlatılır. Hz. İbrahim oğlunu kurban etmek üzere müsait bir yere götürür ve İsmail’i yatırıp bıçağı boğazına vurur. Fakat bıçak Hz. İsmail’i kesmez. Bu sırada, Allah tarafından kendisine bir koç gönderilir. Bu koçu keserse, oğlunun yerine kabul edileceği bildirilir. Hz. İbrahim kurban olarak bu koçu keser. Sâffât suresinde Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in yaşamış olduğu bu hadise aktarılmaktadır.
Gözlemlediğim başka bir konuya da değinmek istiyorum. Çocukluk ve gençlik yıllarımın bayram coşkusu kaybolmuş gibi geliyor bana. Eskiden neredeyse her evde bir kurban telaşı yaşanırdı. Mahallelerin henüz apartmanlarla tanışmadığı yıllardı. Babam ya bayramdan iki üç gün önce, ya da arefe günü alıp getirirdi kurbanlık koyunu. Gündüz bahçedeki bir ağaca bağlanan hayvanı gece kömürlüğe bırakır, kaçmasın veya çalınmasın diye kapıya da kocaman kilidi takardık. Ona o kadar alışır, kuzenlerle birlikte onu o kadar severdik ki, kesilirken görünce üzülüp ağlardık. Sonraki yıllarda kasaplığa soyunduğumu da belirtmeliyim.
Kurbanın eti üçe ayrılırdı. Babam küçük bir kısmını eve ayırırken neredeyse tamamını akraba ve komşulara gönderirdi. Getir götür işi bana kaldığı için en çok ben yorulurdum. “Baba, götürdüğüm komşu da kurban kesmiş, ona niye verdik ki?” diye sorduğumda, “Olsun” derdi babam,” Bu bir hediyeleşmedir, hatırlamadır. Komşusuna yakın olmayan, Allah’a nasıl yakın olabilir ki!” Güzel günlerdi be. Kurban kesen de mutluydu, kurban eti için kapıya bakan da.
Sonraki yıllarda apartmanlar, gökdelenler, rezidanslar istila etti ıhlamur kokulu bahçeleri. Komşu komşuyu tanımaz oldu. Yardımlaşma unutuldu gitti. Birçoğumuz zahmete katlanmıyor, bir kuruma bağış yaparak yerine getiriyor bu ibadeti. Daha hijyenik oluyor belki ama o eski hazzı yaşayamıyor insan. Bir de insanımızın alım gücü düştü. Üretici satamıyor, vatandaş pahalı olduğu için alamıyor. Televizyon röportajında bir emekli; “Ne kurbanı, biz artık bir horoz bile kesemeyiz kızım!” diyordu.
Bayramlar sevinme, mutlu olma günleridir. Öyledir de, haksız yere cezaevlerinde tutulan gençlerin, alınterinin karşılığını alamayan işçinin, bitme noktasına gelmiş çiftçinin, iflas eden sanayicinin, esnafın, atanamayan öğretmenlerin, teröristbaşına umut hakkı konuşulurken içeri tıkılan Ümit Özdağ’ın, İmamoğlu’nun, rütbeleri sökülen genç teğmenlerin, aylardır iş bulamayan üniversite mezunu gençlerin, asgari ücrete mahkum edilen emeklilerin bayramda mutlu olmaları, ailelerinin neşeli bir bayram yaşaması kolay mı sanıyorsunuz?
Pkk terör örgütü elebaşına barış elçisi gibi bakılıp, önder diye hitap edilirken, “Bayram gelmiş neyime, gam damlar yüreğime” diyen şehit analarının, evlatlarını vatana kurban vermiş şehit babalarının ıstırabını hangi bayram dindirebilir?!
Efendim, her şeyin değerinin bilindiği, hakkın ve hukukun egemen olduğu, emeğin karşılığını bulduğu, bağımsız ve özgür yaşama arzusunun bayraklaştığı günlerin özlemiyle, kurbanlarınız makbul, Kurban Bayramınız kutlu olsun.