MUSTAFA KEMAL’İN ASKERİ OLMAK

Harp okulu mezuniyet töreninde teğmenlerin ant içmesi de iktidar için sorun oldu. Resmi program bittikten sonra 250 teğmen büyük bir aşk ve inançla kılıçlarını çekerek Atatürk’e bağlılıklarını dile getiriyor, “Ne mutlu TÜRKÜM diyene!” diye haykırıyor. “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz.” sloganıyla  son bulan  seremoni, seyreden herkesi duygulandırmıştır. Ne güzeldi kararlılıkları, demokratik, laik, bağımsız Türkiye Cumhuriyetine sarsılmaz bağlılıkları, birlik ve beraberliğimize kastedecek bölücülere meydan okumaları. Üstelik de etrafımız kan ve barut kokarken, 3.Dünya savaşının çıkmasının an meselesi olduğu konuşulurken. Var olsun genç idealist subaylar, yaşasın şanlı Türk Silahlı Kuvvetleri.

Gurur veren bir başka tablo ise; hem Hava, hem Deniz ve hem de Kara Kuvvetleri okul birincilerinin kadın olması. Bu durum, kadınlarımız açısından sadece ülkemizde değil, dünyada da bugüne kadar hiçbir ülkede görülmeyen bir başarıdır. Üstelik Atamızın yıllar önce sağladığı bunca haklara rağmen, kadınların horlandığı, itibarsızlaştırıldığı, kadınların toplumdan soyutlanmaya çalışıldığı bir süreçte bunlar anlamlı birinciliklerdir ve karanlık zihniyetlere gönderilen çok önemli bir mesajdır.

Ama o da ne? Meğer bu seremoniden rahatsız olanlar da varmış. Başta Cumhurbaşkanımız çattı kaşlarını. Hatta,” Kendini bilmez birkaç kişi” diyerek önce takdir belgesi verdiklerini eleştirdi, cezasız kalmayacaklarını, ordudan ihraç edilmeleri gerektiğini dile getirdi. İktidar yanlısı medya ve onların kadrolu yazarları durur mu? Bu gösteri, hükümeti devirmek için bir darbenin ayak sesleri olabilirmiş! Akp’li eski Bakan Mustafa Varank daha da hadsiz ve insafsız bir karalama ile bu teğmenleri Fetöcü darbecilerle bir tuttu. Bu kadar absürd bir açıklama olabilir mi?

Siz de benim gibi gelişmeleri anlamaya çalışıyorsunuzdur eminim. Toplumda şöyle bir kanaat yaygın; Teğmenlerin yemini bahane, asıl rahatsız oldukları Mustafa Kemal’e sadakattir. Bu bir zihniyetin ifşasıdır. Yaşananlar Siyasal İslamcıların, tarikat baronları ve cemaat meczuplarının içlerindeki Türk ve Atatürk düşmanlığının bir kere daha dışa vurmuş son örneğidir. Öyle bir hava estirildi, öyle yorumlar yapıldı ki, sanki bu ülkede “Atatürk’ün askeri” olmak suçmuş gibi bir algı yaratıldı.

Oysa iddianameden sızanlara bakılırsa ne kılıç çekme, ne yemin metni, ne de Mustafa Kemal’in askeri olmayla ilgili bir suçlama yok dosyada. Peki nedir rahatsızlık veren? Efendim amirlerine karşı itaatsizlik, disiplin kurallarına aykırı davranmakmış.

Silahlı Kuvvetler demek disiplin demektir, eyvallah. Kahraman ordumuzun başarı sırlarından biri disiplindir, ona katılırım. Peki kumpas davalarıyla Atatürkçü subaylar içeri tıkılırken, terfileri engellenirken, rütbeleri sökülürken, hayatları söndürülürken, o kurmay subayların onur ve gururlarıyla oynanırken, Silahlı Kuvvetlerimizin hafızası olan kozmik odaya girilirken orduda disiplinin bozulacağı aklınıza gelmedi mi? Ekranlardaki tartışma programlarında Silahlı Kuvvetlerdeki tarikat kadrolaşması konuşuluyor. Eğer böyle bir durum varsa disiplin için bu da tehdit değil midir? Aynı hassasiyeti  orada da göstermek gerekmez mi?

Başka sorular da var elbette. Mesela; 30 Ağustos 2024 tarihinde cereyan etmiş bu olay neden aylar sonra gündem yapılıyor, niçin yeni bir olay gibi servis ediliyor? Mesela; Özel Kuvvetler Birliği’nin töreninde de aynı yemin metni okunduğu halde orada niçin problem olmuyor? Eğer bu metin Ocak ayında İç Hizmet Yönergesiyle değiştirilmişse onlar nasıl izin alıp okuyabiliyor, bu teğmenlerin izin talebi ısrarlara rağmen neden geri çevriliyor? Ve tabii daha önemli bir soru da şudur; bu metnin neresi beğenilmedi de yönergeyle başka bir metin benimsendi?

Bir bardak suda fırtınalar koparmanın gereği var mıydı? Disiplin cezaları içinde ihraç diye bir madde var mıdır şahsen bilmiyorum. Teröristbaşının Gazi Meclis’te konuşmasının talep edildiği, tecritinin kaldırılmasından, umut hakkından bahsedildiği bir ortamda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarı zedelenmemeli, iç cepheyi  güçlendirmenin önemi düşünülerek olay daha fazla köpürtülmemeli, Teğmenlere  ihraç gibi bir ceza asla düşünülmemelidir. Onlar Harbiye’nin yüz akı, Mustafa Kemal’in  aslan yürekli varisleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin başeğmez, mağlup edilemez yılmaz bekçileridir.