PAÇOZ  SİYASET

Kimsenin aklına kelimenin öteki anlamları gelmesin. Yani o kefalin irisi balıktan veya orta malı kadından bahsediyor değilim. İlkesiz siyasetten, omurgasız siyasetçilerden, çıkar hesaplarıyla sıradanlaşmış, dil itibarıyla kaba, adalet duygusunu yitirmiş paspal siyaset kurumundan bahsediyorum. Bütün kurumlarımız gibi günden güne çürüyor bu yapı, değer ve kalite kaybediyor.

 “ Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği  beyaza verdiler!” diyordu Özdemir Asaf bir şiirinde. Diyebilirsiniz ki; öncelik siyaset kurumunda olunca diğerlerinin çürümesi zaten kaçınılmazdı. Ben de sizin gibi düşünüyorum. Çünkü her şey, aklımıza gelen her şey, devleti yöneten kadrolar, yani hükümetin Bakanları, milletvekilleri, bürokratları tarafından planlanmakta, yönetilmektedir. Halbuki beyazın aydınlığına, siyaset ahlakının berraklığına ne kadar çok ihtiyacımız var.

Eskiden de öyleydi. Ama siyaset adamları hak ve hukuk ölçülerine riayetkar, yasalara saygılı, devletin teamüllerine daha bağlı idi. En nihayetinde, nefsine uyup yanlış yapanlar, görevde ihmali görülenler, elini devletin Hazine’sine uzatanlar, kamu malına zarar verenler, o koltuklarda oturamazdı. İstifa diye bildiğimiz asil bir davranış vardı. Yüce Divan’da yargılanan bir çok siyasetçi tanıdık geçmiş yıllarda. Muhalefetin görevi hükümetin icraatlarını millet adına denetlemek, bir müfettiş hassasiyetiyle kamunun hakkını korumaktı.

Bugün iktidarı eleştirmek neredeyse vatan hainliği gibi görülür oldu. Ne devasa vurgunlar yapılıyor, ne korkunç yolsuzluklar medyada manşet oluyor, ne iğrenç kayırma ve suistimallerle karşılaşılıyor, ne tarifsiz günahlar işleniyor da kimsenin kılı kıpırdamıyor. Muhalefetin verdiği tüm araştırma ve soru önergeleri AKP ve MHP milletvekillerinin oy çoğunluğu sebebiyle reddediliyor. Her şey yapanın yanına kar kalıyor. Başarısızlığı tescilli bürokratlar, politikacılar taltif ediliyor. İstifa eden veya yargıya teslim edilen bir tek Bakan veya bürokrat duydunuz mu bu iktidar döneminde? Siyasetin doğasına aykırı değil mi bu?

Mesela ekonomiyi bu hale getirenler muhalefet partileri midir? Sahi Nas vardı, o ne oldu? Faizleri %45’lere çıkaran Merkez Bankasını muhalefet mi yönetiyor? Enflasyon kıskacında milletin anası ağlarken Nebati Bakan’a ekonomik fiyaskonun hesabını soran oldu mu? Hadi resmi rakamları doğru kabul edelim ama, 50.000 insanımızı kaybettiğimiz depremden sonra kaç sorumlunun yakasına yapışılabildi, kaçı yargıya teslim edilebildi?

Sisi kıymete bindi, Mursi unutuldu. İsveç neyi garanti etti de Nato için yeşil ışık yakıldı? BAE ve Katar, Fetö hain darbesinin finansörüydü, ne ara ve ne için baş tacı yapıldı? Suudi Arabistan Veliaht Prensi M.Selman için katil dedikten sonra, benim ülkemde Arap Konsolosluğunda hunharca katledilen  Cemal Kaşıkçı’nın dosyasını kendi elimizle teslim edip Selman’la sarmaş dolaş olmadık mı?  Hani mavi vatan aforizmalarımız? Sondaj gemilerimiz neden Antalya veya Mersin limanında demirli?! Dış politikadaki bu savrulma ve yanılmaları görse bile susmalı mı muhalefet? Nasıl bir siyaset anlayışıdır bu?!

Bir ay sonra bir seçim yaşayacağız. Yerel seçimde bile Cumhurbaşkanımız AKP adaylarının tanıtım mitinglerinde. Devletin bütün imkanlarını kullanarak üstelik. Bize oy vermezseniz hizmet alamazsınız diyebiliyor R.Tayyip Erdoğan. Siz ve biz. Biz ve ötekiler. Peki sayın Erdoğan bu durumda nasıl kucaklayacak cumhuru?  Başka partilere oy veren vatandaş nasıl bağrına basacak Cumhurbaşkanı’nı? O zaman seçim de yapmayalım, iktidarı kazanan parti, bir yere müdür atar gibi, belediyelere de  bir memur görevlendirsin, olsun bitsin bu iş! Bu mudur yani istenen? Muhalefetsiz demokrasi.

Devletin televizyonu AKP’nin il, ilçe adaylarının proje açıklamalarını bile verirken, muhalefet partilerinin adayları seçmene ulaşabilmek için çölde Mecnun, dağda Ferhat olmak zorunda. Nerede adalet, nerede eşitlik, nerede hak hukuk! İslamı referans yapanların vicdanı nasıl kabul edebiliyor bunu, vallahi merak ediyorum. Siyaset bu kadar şirazesinden çıkmamıştı. Bırakın millet her adayı eşit zaman diliminde dinlesin ve kararını kendisi versin.

İktidarın bütün falso ve defolarına rağmen muhalefet partileri ise kendi iç hesaplaşmalarıyla yorgun, aday belirlemede kararsız ve şaşkın. Düne kadar övdüklerine bugün sövenler, yeni algoritmalarla seçmenlerini ikna edebileceklerinin yanılgısı içinde muhalefete muhalefet etmektedirler. Aday yapılmayanlar zehir zemberek açıklamalarla genel başkanları veya partilerini yerden yere vurmakta ve fırıldağın bile yetişemeyeceği bir hızla başka partiye geçmekten hiç utanç duymamaktadırlar. Bu ego ile siyaset yapılınca ne dava kalıyor ortada, ne de ideoloji. Biraz etik yahu. Siyaseti bu kadar itibarsızlaştıran politika cambazları, kerameti kendinden menkul siyaset işportacılarına daha ne kadar tahammül edeceğiz biz?

 Ama ne hikmetse, herkes ne yapıyorsa hizmet aşkıyla yapıyor. Adam milletvekilliğini bırakıp Belediye Başkanlığı için aday oluyor. İkisi farklı alan. Tanınıyor olması mı önemli, Belediyecilik alanında liyakatli olması mı? Koskoca il veya ilçede başka adam mı yok da, milletvekili aday yapılıyor? Çok saçma değil mi bu?  

Eski seçim yarışları daha seviyeli, daha neşeli, daha coşkulu oluyordu. Adaylar bir platformda rahatlıkla yan yana gelebiliyor, özgürce ve medenice tartışabiliyor, nezakette birbiriyle yarışıyorlardı. Seçimi kaybeden adaylar, kazanan adayı örnek bir olgunlukla tebrik ediyor, kazanan ise asla onlarla iletişimi kesmiyordu. Farklı partilerde olsalar bile, gerektiği zaman onların görüşlerine başvurmayı da ihmal etmiyordu. Ülkemizin menfaati, kentimizin kazanımları için o güzel dostlukları ve o güzel siyaset tarzını geri getirmek için el ele vermeli, birlikte mücadele etmeliyiz.