UN VAR, YAĞ VAR… HELVA NEREDE?

Kırkpınar, sadece er meydanına çıkan pehlivanların güreşi değil; geçmişle bugün, gelenekle gelecek arasında kurulan bir köprüdür.

Her yıl Temmuz’un kavurucu sıcağında, cazgırın duaları eşliğinde peşrev yaparak bu kutsal topraklara çıkan pehlivanların teri, emeği ve onuruyla yoğrulan bu büyük organizasyon, yalnızca Türkiye’nin Başpehlivanı’nı değil, bir milletin belleğini de yeniden ayağa kaldırır.

Peki, yüzyıllardır süregelen bu büyük miras, bugünün izleyicileri ve yöneticileri için ne ifade ediyor? Kimileri için altın kemeri kazanma yarışı, kimileri için kemer kuşatma yarışı, kimileri için ağırlama mekanı, kimileri için ise sermayesini taçlandırma fırsatı...

661, 662 ve 663. Kırkpınar Yağlı Güreş Festivalleri’nin ardından bu sorunun izini sürdük. Üç yıl üst üste düzenlediğimiz anket çalışmasına toplamda 1973 kişi katıldı. Katılımcı sayısı ortalama 657 kişi civarında seyretti. Bu çalışma yalnızca bir organizasyonun değerlendirilmesi değil, aynı zamanda Kırkpınar’ın bugünkü anlamına tutulan toplumsal bir aynadır.

Elde edilen veriler, memnuniyet düzeylerinin yanı sıra izleyicinin beklentilerini, eleştirilerini ve önerilerini de gün yüzüne çıkardı. Özellikle dikkat çeken bazı noktalar şunlardı:

Öte yandan, 2022 yılında yönelttiğimiz bir başka soruda; geleneksel ağalık kıyafeti dışına çıkan Kırkpınar Ağası’nın bu tutumunun mirasa zarar verip vermediği sorgulandı. Katılımcıların %58,8’i bu değişikliğin gelenekselliğe zarar verdiğini belirtirken, %28,3’ü bu durumu olumsuz bulmadı.

Anket sonuçları ve değerlendirmeleri ilgili kurumlarla resmi yazı ile paylaşılmış, derneğimizin web sitesinde de (www.edirnekultur.com) yayımlanmıştır. Ancak ne yazık ki elde edilen bu geri bildirimler dikkate alınmadan, her yıl aynı eksikliklerin tekrarlandığına tanıklık ediyoruz.

Düşünün ki, 664 yıllık bir geçmişe sahip olan, UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’nde yer alan bu büyük etkinliğin hâlâ bir sponsorluk dosyası dahi yok. Oysa sağlık, iletişim ve sosyal medya, kültür-sanat ve spor gibi farklı alanlarda sponsorluklar sağlanarak hem bu yapısal sorunlar çözülebilir, hem de belediyemizin ekonomik yükü hafifletilebilir.

664. Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali öncesinde en çok tartışılan konulardan biri, Kırkpınar’da altın kemeri kuşanarak Türkiye’nin Başpehlivanı olmuş Recep Kara ile Fatih Atlı’nın bu yıl er meydanına çıkamayacak olmasıdır.

Türkiye Geleneksel Güreşler Federasyonu’nun bu yıl yenilediği kurallar çerçevesinde, yaş haddi kaldırılmış; ancak Kırkpınar’da Başpehlivan boyunda güreşecek toplam 40 (32+8) başpehlivanın, topladıkları puanlara göre belirlenmesi kararlaştırılmıştır.

Bu karar doğrultusunda, geçmişin altın kemerli Başpehlivanları Fatih Atlı ve Recep Kara, yeterli puanı toplayamadıkları için bu yıl er meydanında güreşme hakkı elde edemediler.
Kırkpınar’ın gelenekselliğiyle örtüşmeyen bir dizi uygulama ile puanlama sisteminin, Kırkpınar’a heyecan mı katacağı yoksa geleneksel ruhuna zarar mı vereceği ise önümüzdeki yıllarda daha net anlaşılacaktır.

Ancak görünen o ki, alınan bu önlemler, Kırkpınar’ın gelenekselliği ve ruhuyla örtüşmeyen; minder güreşini andıran uygulamalara kapı aralayarak, yağlı güreşin özgün yapısına zarar vermekte olduğudur. Bazı güreş otoriteleri ve bilim insanları da bu uygulamaların, yağlı güreşin seyir zevkini düşürdüğünü ve geleneği aşındırdığını ifade etmektedir. Kırkpınar Yağlı Güreşinin gelenekselliğinin korunması ve geleceğe taşınabilmesi için ivedilikle bir kanun veya yönetmelik çıkartılmalı ve her bir başlık ayrıntılı bir şekilde belirtilmelidir.

Bu bağlamda Sarayiçi Er Meydanı’nın, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile yapılan bir protokol çerçevesinde 25 yıllığına tahsis edilmesiyle birlikte planlanan düzenlemeler, her yıl “gelecek yıla” ertelenerek hayata geçirilememektedir. Oysa bu alan, hem pehlivanlar hem de izleyiciler için daha modern ve tarihî dokusuna uygun bir biçimde yeniden ele alınmayı fazlasıyla hak ediyor.

Kırkpınar’ın tarihi çok önceden belli olmasına rağmen hazırlıkların yine son iki aya sıkıştırılması düşündürücüdür. Yapılan araştırmalar, bu yıl otel ve restoran rezervasyonlarının geçtiğimiz yıla oranla belirgin biçimde düşük olduğunu göstermektedir. Kırkpınar’a dört gün kala festivalin resmî programının paylaşılmış olması da bir başka büyük eksikliktir.

2014 yılında kurulmasına öncülük ettiğim “Edirne Belediye Başkanlığı Kırkpınar Bilgi ve Dokümantasyon Merkezi” yeniden aktif hale getirilmelidir. Bu merkez hem çalışmaların bilimsel ve sistematik şekilde yürütülmesine katkı sağlayacak, hem de UNESCO’ya akredite edilerek kurumsal bir kimlik kazanabilecektir.

Bir hafta süren Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali etkinlikleri kapsamında, geçen yıl Kırkpınar Haftası’nda Türkiye Kürek Federasyonu ile iş birliği yapılarak Balkan ülkeleri arasında düzenlenmesi planlanan bir “Kırkpınar Kürek Yarışması” etkinliği için ilgili kurumlarla iletişime geçilmesi yönündeki dileğimi iletmiştim.

Düşünün ki, Türkiye’nin tek doğal kürek parkuruna sahip kent olan Edirne’de, doğal mirasımız ile Türkiye’nin Başpehlivanı'nın belirlendiği bu tarihî ve kültürel miras, böylesi bir spor organizasyonuyla bütünleşiyor…

Bu tür bütünleştirici etkinlikler, kentimizin uluslararası tanınırlığını artırmakla kalmaz; aynı zamanda kültürel çeşitliliğimizi ve çok yönlü spor potansiyelimizi de görünür kılar.

Sayın Belediye Başkanı Filiz Gencan Akın ve ekibinin 664. Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali’ni en iyi şekilde organize etmek için çaba gösterdiğini gözlemliyorum. Bu çabanın yeterli olup olmadığını ise yine halkımız ve güreşseverler en doğru şekilde değerlendirecektir.

Tüm emeği geçenleri kutluyor, pehlivanlarımıza başarılar diliyorum.

Ancak un da var, yağ da… Lakin hâlâ o helvayı yapmayı öğrenemedik.