YEREL SEÇİM SATRANCI
Nureddin Topçu’nun bir sözü ile başlamak istiyorum: “Aklın şüphesi vardır, aşkın şüphesi yoktur.” diyor üstat. Akıl anlamaya çalışır, aşkta ise gönüllü bir teslimiyet vardır. Aşk insanın sevdiğindeki kusurları görememe halidir. O nedenle, politik biçimlenmeleri anlamaya çalışırken parti fanatizmi yerine, aklı ve siyaset pratiğini ölçü almamız gerekir. Yaklaşan yerel seçimler üzerine erken bir değerlendirme olabilir ama yine de yazmak, düşüncelerimi sizinle paylaşmak istedim.
“Ucube” diye nitelenen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bildiğiniz gibi ittifakları zorunlu hale getirdi. Siyasi programları ve ideolojileri farklı partileri bir araya getirip, aynı hedefe yürütebilmek de bir hünerdir şüphesiz. Ama bu birlikteliklerde paydaşların sayısı arttıkça, samimiyet ve güven endeksi düşer. Çünkü her partinin farklı plan ve hesapları vardır. Nitekim genel seçimden yenilgiyle çıkan MİLLET ittifakına mensup partiler birbirlerini suçlayarak ittifakı darmadağın etmişlerdir. Bugün artık iktidarın yanlışları bir tarafa bırakılmış, ittifakın bileşenleri birbirlerine muhalefet etmeye başlamışlardır.
Halbuki CUMHUR ittifakında genel anlamda bir çözülme söz konusu değildir. Çünkü kazanmak, kazançtan pay almak, yeni kazanımlar için iyi bir motivasyon sağlar. Kaybetmek hüzün ve hüsran yaşatır. O melankoli ise , kişileri, gurupları, partileri yeni arayışlara yönlendirir. Elbette arayış ve mücadeleden vazgeçmemek gerekir. Çünkü bugün kaybedenler yarın kazanabilir. Yenilgiden ders çıkarmayıp onu alışkanlık haline getirenlerin ise hiçbir zaman kazanma şansı yoktur. CHP’deki değişime ve İYİ Partinin yeni seçim stratejisine bu açıdan da bakmak gerekir.
CHP, hem kadrosunu, hem de teknik direktörü değiştirerek yeni bir hikaye yazabilmenin arayışı içinde. İttifak olmasa bile il-ilçe bazında işbirliği arayışını sürdürüyor yeni Genel Başkan. Bu son derece rasyonel bir siyaset tarzıdır. Özgür Özel de, Ekrem İmamoğlu da eski ittifak ortağı İYİ Parti için son derece nazik ve saygılı bir üslup kullanmaya özen gösteriyorlar.
İYİ Parti için ayrı bir paragraf gerekiyor. Bu sistemde “hür ve müstakil”, “özü başına “ seçim kararının İYİ’ler için hayırlı sonuçlar getireceğine ben şahsen inanmıyorum. Hele hele sayın Meral Akşener’in dünkü ittifak ortağı CHP için bugün sarf ettiği sert ve itici söylemleri doğru da bulmuyorum. İttifaktan vazgeçmek, başka bir ittifakta yer almak veya seçime tek başına girmek bir tercihtir. Her partinin böyle bir hakkı vardır. İYİ Parti GİK’te böyle bir karar almışsa ona da saygı duymak gerekir.
Ama Meral Akşener’in önceki seçim döneminde masayı terk edip sonra geri dönmesi ne kadar hatalı ise, bugün de ittifakı kötülemesi ve hem İmamoğlu, hem de Mansur Yavaş için takındığı tavır o kadar yanlıştır. İYİ Parti kendi içindeki kaynamayı ve istifaların yarattığı karamsar havayı bu şekilde dağıtamaz. Dün övdüklerini bugün kötülemek iyilerin tavrı olamaz. Bu kadar keskin viraj, politikayı bırakın, trafikte bile kaptanlar için derttir.
Elbette ittifaklarda başat partinin gölgesinde kalıyor diğer partiler. O zaman, ya en başta farklı bir ittifak içinde olacaktınız, ya da şimdi farklı bir tercihte bulunurken önce ve acilen kendi hatalarınızla yüzleşeceksiniz. ”Durum muhakemesine hasımdan başlanmaz.” demişti rahmetli Dündar Taşer. Pusulayı nereye koyarsanız koyun yönler bellidir. Hangi tarafa gideceğinize siz karar vereceksiniz. Ama bunu yaparken asabiyeti ve telaşı bir kenara bırakıp, temkinli ve sakin olmakta fayda vardır. Çünkü GİK’te çoğunlukta olmasalar da önemli sayıdaki üyeler bazı Büyükşehirlerde CHP ile ittifaktan yana oy kullanmışlardır. Tabanda bu istek daha da güçlüdür. Ki ben de aynı düşüncedeyim.
Partiler bu sistem değişmediği müddetçe ittifaklara muhtaçtır. Önemli olan paydaşlarla müzakereyi, adaleti gözeterek, yerel bazda, açık ve şeffaf şekilde yapmaktır. Çünkü ittifaklar “kazan kazan” anlayışıyla yapıldığı takdirde başarıyı yakalamak daha kolaydır. Ha olmuyorsa, o zaman herkes kendi yoluna!
Mansur Yavaş da, Ekrem İmamoğlu da, diğer Büyükşehir Başkanları da bizim oylarımızla seçildiği için 5 yıldır bunun gururunu ve mutluluğunu yaşamadık mı? Yetmedi onları Cumhurbaşkanlığına layık gören, olmadı Cumhurbaşkanı Yardımcılığı için dayatan sizler değil miydiniz? Ben anlayamıyorum, biz bu kadar kısa sürede onları mı, kendimizi mi inkar ediyoruz?
Anketler bile gözünüzü açmıyorsa, o zaman da şu soruyu cevaplamalıdır yetkililer: İYİ Partinin siyasi paradigmaları mı değişti? Yani kapalı kapılar ardında AKP’ye mi yeşil ışık yakıldı? Yok eğer, seçmen yerelde kendi ittifakını kendi gerçekleştirsin diyorsanız, ona da eyvallah. Zaten de öyle olacak.