YOL
İnsanın Aklı Kendine Düşman olur mu?
Seyit Ali’nin (Tarık Akan) trende Mehmet Salih’e (Halil Ergün) sorduğu soru, Yol denilince ilk aklıma gelen sahnelerden biridir.
“İnsanın aklı kendine düşman olur mu?”
Bu cümle yalnızca iki mahkûmun değil, bir ülkenin de ruh hâlini özetler.
12 Eylül’ün ardından kendi aklıyla, kendi vicdanıyla çatışan bir toplumun aynasıdır Yol.
Şerif Gören’in yönettiği, Yılmaz Güney’in hapishanede kaleme aldığı film, Türk sinemasında hem biçimsel hem de tematik olarak bir kırılma noktasıdır.
Türkiye’de yıllarca yasaklı kalan film, 1982 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanarak sinema tarihine geçti.
Film, izinli olarak cezaevinden çıkan beş mahkûmun hikâyesiyle açılır.
Her biri kendi köyüne, geçmişine ve suçuna döner.
Ama asıl yolculuk dışarıya değil, içeriye doğrudur.
Bu karakterlerin her biri, bastırılmış bir ülkenin küçük bir kopyası gibidir.
Birinin karısı töreyle öldürülür, diğeri kaçakçılıkla yaşar, öteki yasak sınırların ortasında kalır.
Hepsinin ortak noktası aynıdır: özgürlük, yalnızca kâğıt üzerinde bir kelimedir.
Güney’in kaleminden çıkan diyaloglar 12 Eylül’ün soğuk havasını taşır.
Gören’in kamerası ise karda yürüyen atların, ıssız köylerin ve donmuş yüzlerin üzerinde gezinir,
bir ülkenin susturulmuş sesini kaydeder.
Filmin görsel dili neredeyse sessiz sinemayı andırır.
Rüzgârın uğultusu, çıplak dağlar, karla örtülmüş köyler...
Bu görüntülerde doğa yalnızca bir fon değildir. toplumun donmuş duygularını temsil eder.
Soğuk, sert ve acımasız.
Kameranın uzak planları seyirciyi yargıç değil, tanık konumuna getirir.
Sade, doğrudan, ama ruhu parçalayan bir gerçekçilik.
Yol, Altın Palmiye kazandığında Yılmaz Güney hâlâ hapisteydi.
Bu ironik durum, aslında filmin özünü özetler:
Bir halk, kendi hikâyesini anlatmak için bile özgürlüğünü dışarıya emanet etmek zorunda kalmıştır.
Sansür, yasaklar, kopyaların gizlice yurtdışına çıkarılışı…
Bütün bu süreçler filmin kendisini bir efsaneye dönüştürür.
Bugün bile Yol’u izlemek, bir film izlemekten öte, bastırılmış bir tarih ve unutulmak istenen bir vicdanla yüzleşmektir.
“Gölgedeki Filmler” dizisinin amacı, unutulmuş ya da unutturulmuş sinemayı yeniden hatırlatmaktır.
Yol, bu listenin en önünde yer alır.
Çünkü o, Türkiye sinemasının vicdanıdır.
Bugün hâlâ aynı yolda yürüyen karakterler, farklı yüzlerde, farklı hikâyelerde karşımıza çıkar.
Yılmaz Güney’in sözleriyle bitirelim:
“Benim sinemam, halkın acısını anlatmaz acının ta kendisidir.”
Ve Yol, o acının beyaz perdedeki hâlidir.