Emeklilerin “hazin” hali!
Recep Çınar
Son günlerde ülke gündemini en fazla meşgul eden 2 konu: Emekliler ve Sokak Hayvanları!
Asgari ücrete ara zam yok ama açlık sınırı 20 bine, yoksulluk sınırı 60 bine dayandı!
Birleşik Kamu İş Konfederasyonu, Mayıs 2024’e ilişkin açlık ve yoksulluk sınırı verilerini açıkladı. Açlık sınırı, asgari ücretin üzerine çıkarak 19.926 lira olurken, yoksulluk sınırı 59.353 liraya yükseldi.
Emekliler enflasyonun altında ezildi! Emekli aslında son yıllarda sadece yasal olan enflasyon farkı aldı, zam alamadı. Her yıl enflasyonun altında verilen zam değil "Enflasyon farkı" nedeniyle emeklinin maaşlarının iyice gerilediği ortada. İşte bu nedenden dolayı yıllar, emekli maaşlarını kuşa çevirdi. Emekliler enflasyonun altında ezildi, ezilmeye de devam ediliyor.
Emeklinin hayali asgari ücret seviyesinde maaş alabilmek. Günümüzde asgari ücret 17 bin TL, Emekli maaşı ise 10 bin TL. Emeklilerin yüzde 70’i asgari ücretin altında maaş alıyor. Bozdur bozdur harca! İki emekliden birisi diğerine soruyor; “Kurban kesecek misin?” diye. Verdiği cevap; “Biz zaten emekli maaşına kurban edildik, nasıl kurban keseceğiz!”
Binlerce emekli başkentte buluştu!
Geçtiğimiz hafta sonu Türkiye’nin dört bir yanından binlerce emekli, Ankara’da düzenlenen mitingde buluşarak, ekonomik kriz ve hayat pahalılığına karşı taleplerini dile getirdi. Tandoğan meydanında buluşan emekliler, “Mutfakta yangın var, bıçak kemiğe dayandı” diyerek taleplerini sıraladılar. En düşük emekli aylığının asgari ücret seviyesine çıkarılması, ilaç katılım paylarının kaldırılması, emeklilere sendikal örgütlenme hakkı tanınması, bayram ikramiyelerinin artırılması ve emeklilere özel indirim kart çıkarılması talebinde bulundular. Bu durumda çoğu insanımız, gereği gibi sahip çıkılmayan “REFAHYOL Hükümetine” sessizce nerdesin diyor! Maalesef, günümüz dünyasında karnı tok olup küfür edeni de var, karnı aç olup şükür edeni de. Ama aç ta olsa, geçte olsa sonunda şükreden, sabreden kazanır!
Mağdur olan sadece insanlar değil, “Hayvanlar da mağdur!”
Son günlerde gündemde en çok konuşulan konulardan biri de “Sokak Hayvanları”!
Bu konuda herkes aklınca bir şeyler ortaya atıyor; “şöyle olsun, böyle edilsin…” diye. Olaya, bir de “Din” penceresinden bakalım!
İktidar sokak hayvanları ile ilgili yeni kanuni bir düzenleme yapmaya hazırlanıyor. Önümüzdeki günlerde Meclis’e sunulması planlanan yasa teklifinde sokak köpeklerinin “uyutulması” öngörülüyor. Son günlerin tartışma konusu olan sokak köpeklerinin öldürülmesiyle ilgili tartışmalar sıcaklığını korurken Milli Gazete yazarı Siyami Akyel de köşesinde bu konuyu İslami açıdan ele aldı.
Sokak Köpeklerini uyutmak/öldürmek caiz mi?
İslami açıdan bu soruna değinen Siyami Akyel yazısında, “Sokak köpeklerinin öldürülmesi caiz mi?” sorusuna açıklık getirdi.
İlahiyatçı yazar Siyami Akyel’in konu ile ilgili 28.05.2024 tarihli Milli Gazete köşesindeki yazısı özetle şöyle:“İslam dini, hayatın her alanına dair görüş ve çözüm önerileri olan, hayatın her alanını düzenleyerek dünyayı adil ve yaşanılır hale getirmek için hükümler getiren mükemmel ve evrensel bir dindir. Son dinin, hayatın her alanına dair çare, çözüm ve tekliflerinin olması tabiidir; üstelik bu hükümlerin dünya var oldukça her türlü çare, çözüm ve teklif için başvuru kaynağı olacağı gerçeği ortadayken. Bu bakımdan, zerreden kürreye bütün bir kâinatı “yaratıcının emaneti” olarak görmek, “yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmek” Müslüman’ın görevidir; hem de büyük bir görev! Çünkü Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de, “O (Allah) ki, yeryüzünde ne varsa (faydalanıp ibret alasınız diye) hepsini sizin için yarattı” (Bakara, 29) buyurmaktadır.İslâm dini, kâinatı bir bütün olarak görür, kâinattaki tüm canlıları bu bütünlük içinde Allah-u Teâlâ’nın nimeti olarak telakki etmemizi ister. Kaldı ki bütün kâinat Allah-u Teâlâ’nındır; biz emanetçileriz. Kur’an-ı Kerim’deki, “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah’ın ilmi, kudreti her şeyi kuşatıcıdır” (Al-i İmran, 126), “O Rabbin ki, (her şeyi) yaratmış da düzenine koymuştur” (Âlâ, 2), “O ki yarattığı her şeyi güzel yaratmıştır” (Secde, 7), “Hayvanları da O yaratmıştır…” (Nahl, 5). A yetlerinde bütün yaratılanların Allah-u Teâlâ’nın eşsiz eserlerinin birer parçası olduğu hatırlatılır” diyor. Merak edilen; Diyanet’in bu konuda kesin bir açıklama yapmamasıdır! Bu konuda o noktaya gelindi ki, Sokak hayvanlarından şikâyet edenler de haklı, Sokak hayvanlarının hayatlarını sürdürmesini isteyenler de (kendilerine göre)! O zaman yapılması gereken bence, dinimizin emirlerine uyarak bu konuda hangi ülke sokak hayvanlarını yaşatarak sorunu çözmüş ise onlardan örnek almaktır.
Bu konuda tarihte yaşanmış bir olay!
Bilenimiz, bilmeyenimiz vardır! 80 bin köpek Hayırsız ada'da katledildi!
114 yıl önce, İstanbul sokaklarında tek bir köpek kalmamıştı. Hepsi toplanmış, açlıktan ve susuzluktan ölmeleri için üzerinde tek bir ağaç olmayan, su bulunmayan adaya sürülmüştü 3 ve 4 Haziran 1910... Bu tarihin en büyük soykırımlardan birinin yıldönümü olduğunu çoğu kimse bilmez.
O günlerde, İstanbul sokaklarından toplanmış ve bir adaya hapsedilmiş tam 80 bin köpek katledilmiş. Bu, tarihin en büyük hayvan katliamı!
Fotoğraf: Haytap
İstanbul, tarihin her döneminde köpeği bol bir kent olmuş. Bu kenti köpeklerle paylaşmayı bilenler, onlarla bir arada, bölüşerek yaşayanlar da çokmuş, zulmedenler de!
Köpek nüfusundaki artış dönem dönem fazla artınca yönetimler çare bulmaya çalışır. Bulunan çare genellikle köpekler için bir ‘‘toplama kampı’’ yapılması olur ve kamp Marmara'nın ortasındaki Hayırsız ada'da kurulmuş.
Tarihçi yazar Murat Bardakçı, İstanbul köpekleri ilk toplu sürgünlerinden birini 19. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşandığını şöyle anlatır;
"Hükümdar İstanbul'da ne kadar köpek varsa yakalanıp adaya gönderilmesini buyurdu, birkaç gün boyunca şehirde belki de tek bir hayvan kalmadı ama İstanbullulardan hiç beklenmeyen tepkiler yükseldi: Halk ‘‘Hayvanlara eziyet etmek uğursuzluk getirir, başımıza iş açılır, köpekleri orada bırakmayalım’’ diye homurdanmaya başlayınca Hayırsız adadaki sağ kalan köpekler yeniden teknelere konup İstanbul sokaklarına salındı. Ama uğursuzluk da geldi!: Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa'nın ordusu Kahire'den kalktı, Kütahya'ya kadar girdi... Mısır askerleri, Bursa taraflarına da şöyle bir uzanıp geri döndüler."
İstanbul'un dört ayaklı sakinleri için ikinci sürgün yılı 1910’da oldu. İstanbul Belediye Başkanı Suphi Bey, artan köpek nüfusu "sorununu" çözmek için kolları sıvadı.
İstanbul'daki bütün köpeklerin toplanıp yeniden Hayırsız ada'ya yollanmasını emretti. Sadece birkaç günde Hayırsız ada'nın nüfusu 80 bin köpekten oluşuyordu. 4 Haziran'da İstanbul sokakları Belediye Başkanı Suphi Bey'in tam da gönlüne göre olmuştu: Köpek kalmamıştı!
“Hayırsız ada sadece kayaydı, ağaç yoktu, köpekler açlıktan, susuzluktan perişan durumdaydı. Sahile yakın evlerde oturanlar sabaha kadar aç ve susuz köpeklerin haykırışını dinledi. 80 bin köpeğin bu çaresizliği birkaç gün sürdü. İstanbullular o günler boyunca bu korkunç ulumaları, havlamaları dinledi. Giderek azalan sesler birkaç günün sonunda kesilmişti. Çünkü açlıktan çaresiz kalan köpekler birbirlerini yemiş, geriye çok azı kalmıştı! O günlerde İstanbul'da ardı ardına yaşanan depremleri halk bu olaya bağladı. Hayırsız ada'da hayatta kalmayı başaran birkaç köpek İstanbul'a geri getirildi.” Ba’del harabul Basra! (İş işten geçtikten sonra!)
Unutmayalım ki, Tarihten ders alınmazsa, tekerrür edermiş!
Dostça kalın…