NİYETLER Mİ BOZUK, ALGILAR MI?

Ne üzücüdür ki milli bayramlar ve toplumun önemli kabul ettiği günlerde değerler çatışmasına tanık oluyoruz. Sergilenen bazı tavırlar, yapılan sözlü veya yazılı açıklamalarla toplum adeta kutuplaştırılmaya çalışılıyor. Aklı başında ve bilgi sahibi insanların bu tuzaklara düşmeyeceğini biliyorum. Fakat kendi iradesini kullanma erdeminden habersiz veya beyni boş çuvaldan farksız olan bazıları da bu kutuplaşmaların gönüllü çığırtkanı olmaktan bir ürküntü, bir utanma duymuyorlar.

 Bunu ister denetimsiz din öğretilerine, ister politik tercihler veya ideolojik güdülenmeye, ya da çıkar odaklı esarete veya cehalete bağlayın farketmez, sonuçta sizin gibi düşünmeyenlere düşman olup çıkarsınız. Toplumdaki bu kutuplaşma, iç veya dış düşmanların bekamıza yönelttikleri en tehlikeli tehdittir. Yarınlarımızdan emin olmak istiyorsak ortak değerlerimizi tartışmaktan vazgeçmeliyiz.

Halkın tamamının aynı düşüncede olması elbette beklenemez. İnsanlar koyun sürüsü değildir şüphesiz. Düşüncelerin farklı olması, bizim doğruları bulmamıza yardım da eder. Ama tartışmakla kavga etmek aynı şey değildir. Tartışmada bir üslup vardır. Kavga, hayvani güdülerin dışa vurumu, acizliğin kaba kuvvete dönüşmesidir. Galiba biz kolay olanı seçiyor, kavgayı daha çok seviyoruz. Çünkü seviyeli bir tartışma için insanın iyi bir eğitim alması, güçlü bir donanıma sahip olması gerekir.

“Ortak değer” denilince ne anlamalıyız? “ Toplumsal değerler olarak zikredilebilecek olan, sevgi-saygı, hoşgörü, özgürlük, adalet-eşitlik, kardeşlik, yardımlaşma, doğruluk, çalışkanlık, misafirperverlik, şefkat ve merhamet sahibi olmak ve kültürel mirasa sahip çıkmak yeni nesillere ulaştırılması gereken önemli değerlerdendir.”  Bu değerler geçmişten gelen, nesilden nesile devam eden ve bizi biz yapan; dinimiz, tarihimiz, örf-adet, gelenek ve göreneklerimizdir. Yani millî kültürümüzdür. Bizler bu değerlerle yaşıyoruz.

Güncel iki örnekle yürümek istiyorum. 10 Kasım denilince aklımıza Atatürk gelir değil mi? İster sevin, ister düşman olun böyledir bu. İster kabul edin, ister karşı olun, bu milletin ezici çoğunluğu için Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu odur. Genç denilebilecek yaşta aramızdan ayrılmasına rağmen bağımsız, özgür bir vatan bırakmıştır bize. Bugün başımız dik, bayrağımızın altında hür, kutsal vatanın mübarek topraklarında özgür yaşıyorsak, O’nun ve O’na inanan kahraman Türk milletinin sayesindedir.

Atatürk demek; Türkçe demektir, Türk Tarihi demektir, Türk ordusu, kahraman Türk askeri demektir. Atatürk demek; akıl, bilim, deney demektir.  Atatürk demek; hak, hukuk, adalet, kadın erkek eşitliği, yerli üretim, iyi eğitim, sosyal demokrasi, medeniyet ışığı demektir. Atatürk demek; örnek bir devlet adamı, yüce bir değer demektir. Atatürk demek; TÜRKİYE demektir. Sevmek elbette bir tercihtir, ama saygıda mecburiyet vardır. Kültürümüz de, insanlığımız ve inancımız da bunu öğütler bize.

Bu ülke için tırnak kadar katma değer üretmeyen, alın teri dökmeyen, asla Türklük sevdası olmayan tarikat, dernek, cemaat meczupları, etnik bölücüler, İngiliz muhipleri, Amerikan mandacıları, Soros’un beslemeleri, binlerce şehidimin katili Apo tutkunları, Loca’ların maskeli şeytanları, Akademi’nin sebetaist aydınları, siyasetin arsız şeytanları, bugün bu değerimizi, bu muhteşem kahramanı, aziz Atatürk’ü değersizleştirmeye, önemsizleştirmeye, inkara planlı bir şekilde hız vermişlerdir.

MEB’nın uygulamasını da doğru bulmuyorum. Bakanlık ara tatili bir hafta sonraya planlayamaz mıydı? Okullarda öğretmenler ve en azından belli sayıda öğrenci ile anma töreni düzenlenemez miydi? Yapılmayınca sonuç değişiyor mu? Tam tersine, hem Dolmabahçe’de, hem de Anıtkabir’de her 10 Kasım’da ziyaretçi rekoru kırılıyor. 29 Ekim’de o alanda “ Recep Tayyip Erdoğan” diye slogan atan AKP’li gençlere kimse müdahale etmezken  ANDIMIZ’ı  okuyan çocuklara da anlayış gösterilemez miydi? Bu bir ayrımcılık değil midir? Ayrıca makber ziyaretlerinde sessiz olmak, gürültü yapmamak örfümüzün gereğidir. Onu kimse konuşmuyor. Yok daha fazla uzatmayacağım da şunu sormadan edemiyorum: Dünyada kurucu Devlet Başkanına hakaret eden, lanet okuyan, düşmanlık edenlere izin veren başka bir ulus var mıdır? Ve bizdeki bu nankörler Türk adı taşısalar bile, soyca Türk müdür acaba? Gerçekten merak ediyorum.

Dinler de inananların ortak değeridir. Orada da bir çatışma alanı yaratılmadı mı? Kur’an tek, Peygamber tek, Kabe tek, ama mezhep çok. Enteresandır ki, her mezhebin içinde yüzlerce tarikat, cemaat, vakıf, dernek. Daha daha da ilginci her cemaat kendini “fırka-i naciye” ilan etmiş, diğerlerini tekfirle meşgul. Şeyhlik, Gavs’lık, babadan oğula geçiyor. Şeyh ölünce miras kavgasında halifeler adliyelik oluyor.

Yahu artık dijital bir dünya var. Olan bitenleri gün be gün, açık açık görüyor millet. Camilerin sayısı artıyor, cemaat azalıyor. Herkes kendi dergahında, kendi Şeyh’inin İslam’ını yaşıyor. Cübbeler cemaatlara göre tek tip ve aynı renk, sarıklar ve takkeler de öyle. Oysa okullarda siyah beyaz kıyafetller, laik eğitim tek tip adam yetiştiriyor diye kaldırılmadı mı? İç dışa hakim olacaktı, galiba dış görünüş içi de çürüttü. Allah hepimizin basiretini arttırsın diye dua ediyorum çaresizce.

Son söz yerine şunu söyleyerek bitireyim. Değerlerimizi tartışarak, onları örseleyerek, eğip bükerek, inkar ederek birlik beraberliğimizi koruyamayız. Tartışmalar inkar niyetiyle değil, ortak değerleri olgunlaştırmak, geliştirmek amacıyla yapılırsa algılardaki saplantıların da önüne geçilmiş olur.