Recep Çınar
Arapça kökenli olan “hayal” kelimesi, ”Zihinde tasarlanan, canlandırılan ve gerçekleşmesi özlenen şey, imge, hülya“ olarak tarif edilir.
Hayal ile ilgili söylenmiş pek çok anlamlı sözler var. Mesela;“Hayatta mutlu olmayanlar için en tatlı mutluluk hazinesi, hayal kurmaktır“ der, (Ziya Gökalp). ”İnsan dünyada, hayal ettiği müddetçe yaşar“ (Yahya Kemal Beyatlı).„Hayallerinizle ve arzularınızla geleceğinizin temellerini atıyorsunuz“ (Muhammed Bozdağ).“Düşlerin-hayallerin olmadan her yer sana uzaktır” (Tayfun Topaloğlu).“İnsan dünyada, hayal ettiği müddetçe yaşar” (Yahya Kemal Beyatlı).
Milli Görüş Lideri, 54. Refahyol Hükümetinin Başbakanı merhum Necmettin Erbakan; “Her şey hayalle başlar, bunun temelinde inanç yatar, inanırsanız başarırsınız…” diyordu. “Hayal” ile ilgili nice çok söylenmiş sözler var, biz bunlarla yetinelim ve konumuza gelelim!
Şehirler Sultanı, (diğer bir ifade ile) Sultanlar şehri Edirne ile ilgili hayal edilenleri yazmazdan önce Edirne’nin geçmişine kısaca bakalım! Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e 40 kadar “ülke” , yüzlerce “şehir” gezmiş birisi olarak Edirne’yi, gezdiğim o ülkelerin şehirleriyle mukayese ettiğimde, Edirne’nin coğrafyası, tabiat güzellikleri, tarihi eserleri ile çoğundan güzel ve farklı bir kent olduğunu gördüm. Elbette her ülkenin/şehrin kendine has güzellikleri ve özellikleri var. Önemli olan o özellik ve güzellikleri korumak ve gelecek nesillere devretmektir. Edirne, maalesef bu değerleri koruyamadı!
Bilindiği gibi Edirne şehri tarihte ilk olarak “Kaleiçi” denilen semtte kurulmuş ve etrafı surlar ile çevrilmiştir.
Tunca, Meriç ve arda nehirlerinin birleşme noktalarının doğusunda ve Trakya’nın en stratejik yerinde kurulmuş olan Edirne, (yeni ifade edildiği şekli ile “3 nehir 1 şehir”) Asya’yı Avrupa’ya bağlayan bir konumda olup “Traklar”dan “Osmanlı”ya birçok medeniyetlerin kurulduğu, 8 bin yıllık tarihe sahip. Osmanlı’ya 92 yıl başkentlik yapması ve de zengin bir tarihi mirasa sahip olması bakımından Dünya’da eşine ender rastlanan şehirlerden biri idi. Hala da öyle, ama sahip olduğu tarihi mirasın birçoğu şu veya bu şekilde yok edildi! Bu da ayrı bir konu!
Edirne 1700’lü yıllarda 350 bin nüfusu ile Avrupa’da 5 büyük şehirden biri idi.
Edirne, fetih tarihinden itibaren beşbuçuk asrı aşan bir zaman içinde kazandığı sağlam “Müslüman Türk” hüviyetini, İkinci Meşrutiyet (1908) devrinden beri gittikçe artan bir hızla maalesef kaybetti!
Edirne’nin, 1826’dan beri dört büyük ev bark ocak yanmış düşman istilasından başka sekiz – dokuz muazzam yangın, iki de pek şiddetli zelzele geçirmiş. 1752yılı Ramazan ayındavuku bulan zelzele ile düşman istilaları, Edirne’yi en çok tahrip eden olaylar olduğunu yazıyor, merhum Rıfkı Melül Meriç, “Şehrin Hüznü” adlı kitabında. Dünya’da eşine ender rastlanabilecek tarihi esere sahip Edirne’mize yıllardır gereken önem verilip tarihi eserler gereği gibi korunamadığı gibi, işgaller ve zelzeleler seebiyle zarar görenler de ayağa kaldırılarak aslına dönüştürülmedi. Bunlar yapılsaydı bugün Dünya’da başa güreşen tarihi eserlere sahip şehirlerin başında olurdu!
1892’den evvel 14’ü ‘selâtin’ (Sultanlar adına inşa edilen) olmak üzere 314 sağlam ve cemaate açık, Cami ve Mescidi, 69 Tekke ve Zaviyesi, 47 Medrese ve Kütüphanesi, 48 Mektebi, 239 Sebil ve Çeşmesi, 9 İmareti, 37 Hamamı, 17 Kervansaray ve Hanı, 5 Çarşı, Bedestan ve Arastası, 100’ü aşkın Türbesi, 8 Muhteşem Taş Köprüsü… olan Edirne’deki Selatin (Sultanlar) Saray ve Köşklerden başka 350 kadar da irili – ufaklı Vüzera (Vezirler), rical ve eşraf (yüksek makamlı devlet adamları, etkili kişiler) Saray, Konak ve Yalıları vardı.
Ayrıca 10 Köprü, 60’tan fazla Han, 30’dan fazla Hamam, içinde yüzlerce dükkâna sahip çarşılar, 100’lerce çeşme ve sebiller, Sanayi Okulu, Mektebi Sultani, Darül Mualimin, Darül Malumat, Darül Eytam… gibi eğitim kurumları vardı.
Sultan II. Murat Han tarafından “Sarayiçi” denilen yerde Tunca sahilinde başlatılan ve II. Mustafa zamanında genişletilip süslenen Saray vardı, “Edirne Saray-ı Hümayunu”.
Gerek savaşlar ve işgaller, gerek yangınlar ve depremler ve gerekse acımasızca tahripler sonucu tarihi eserlerin pek çoğu maalesef yok edilmiştir. Bunlar, başta Rıfkı Melül Meriç’in yazdığı “Şehrin Hüznü” adlı kitabı olmak üzere Edirne ile ilgili yazılmış birçok kitaplarda detayları ile anlatılır. Bunlar hepsi geçmişte/tarihte kaldı, biz şimdi günümüze bakalım!
Edirne’de yapılacak o kadar çok iş var ki, insan nereden başlayacağını bilemiyor!
Siyasi erk, bildik bileli Edirne için hep, “Coğrafi konum itibariyle Edirne bir Tarım ve Hayvancılık bölgesidir” dediler ve bir asırlık Cumhuriyet döneminde sanayi ve kalkınma adına doğru dürüst bir çivi çakılmadı. 1970’li yılların ikinci yarısında hükümet ortağı olan Milli Görüş’ün o zamanki temsilcisi MSP (Milli Selamet Partisi) dışında! O zaman Başbakan Yardımcısı olan ve Sanayi Bakanlığı kendilerinde olan merhum Prof. Necmettin Erbakan Hoca, Edirne/Lalapaşa’ya (Sinan Köy) Balkanların en büyük Çimento Fabrikasını kurdurmuştu. Ne yazık ki AKP iktidarı döneminde (2005) diğer birçok yatırımlar gibi O da özeleştirildi/satıldı!
Geçen zaman zarfında Tarım ve Hayvancılığın iflas noktasına getirildiği ülkemizde, üretim ve istihdama yönelik yatırımlar da olmayınca ülkemizin ve toplumumuzun durumunun ne hale getirildiğini hep birlikte acı acı seyrediyor ve yaşıyoruz. Son yıllarda bilhassa Bulgaristan’dan gelen turistlerin alış verişleri esnafı rahatlatıyor, ama nereye kadar? “Onlar gelmese esnafın yarısı kepenk kapar!” deniliyor.
Edirne’de şehircilik ile ilgili çok şey var, ama önce şunların üzerinde durmak lazım!
Edirne’de öncelikli olarak yapılması gerekenler (benim fikrim!);
Deva mı… Perşembe’ye
GÜNDEM
18 gün önceGÜNDEM
30 Aralık 2024GÜNDEM
30 Aralık 2024GÜNDEM
30 Aralık 2024GÜNDEM
30 Aralık 2024GÜNDEM
30 Aralık 2024EKONOMİ
30 Aralık 2024