“ Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”
Mustafa Kemal ATATÜRK
Seksenli yıllardan itibaren format değiştiren anma programları elbette yerli medyanın da ilgi odağındadır. Medyanın anma günlerinde tertiplenen etkinlikleri haber ve programlar yaparak yayınlaması, Mimar Sinan’ı toplumun en ücra köşelerine kadar hatırlatılmasına çok büyük fayda sağlamaktadır. Ancak bu amaçla düzenlenen aktivitelerde, gerek Resmî Kurum ve STK’larımızın hazırladığı akademik çalışmalar ve gerek medya yapımcılarının hazırladığı program içerikleri, her nedense hep aynı sayısallara ve kıyaslamalara takılıp durmaktadır. Adeta Mimar Sinan bulunduğu çağa hapsedilerek ya çağdaşları veya kendinden asırlar önce yapılmış ve türünün tek örneği olan Ayasofya’nın boyutu ile mukayese edilmektedir. Bu tarz tek taraflı yaklaşımlar esas konuyu sığlaştırıp, sıradanlaştırmakta, değer kaybına uğratmakta ve zamanla halktaki konuya olan ilgiyi azaltmaktadır. Bundan sonraki evre ise başkalarının gölgesi altında bırakılan tarihi bir değerimizden elde edemediğimiz(!) beklentinin tesellisini tümüyle tarihi gerçeklerimize uzak hikayelerde aramak olacaktır.
[1] Keskin, Mustafa Çağhan, MİMAR SİNAN, İBB İstanbul Kültür ve Sanat Ürünleri Ticaret A.Ş. 2023, s.79
[1] Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
[1] Prof.Dr. A. Afetinan, Mimar Koca Sinan, Türkiye Emlâk Kredi Bankası Neşriyatı, 9.Nisan.1968, S.77
[1] https://fotografcilikkurslari.com.tr/fotograf-makineleri-ekipmanlari/ilk-renkli-fotograf-makinesi [1]
Konu uzmanı veya konu ile yakın ilgilenenler de şu gerçeği çok iyi bilir; Mimar Sinan bulunduğu çağda aniden ortaya çıkmış, onun çıkışıyla birden büyük eserler yoktan vuku bulmuş ve sonra ölümüyle de her şey birden onunla yitip gitmiş bir sırlarla dolu esrarengiz bir şahsiyet değildir. Elbette onun yaşadığı zaman diliminde Sinan’ı Mimar Sinan yapan ve kadim geleneklere dayanan büyük bir kültür mirasının altyapı ortamı vardı. Bu ortam mensubu olduğu Türk Tarihinin derinliklerinden kopup gelen, geniş bilgi, birikim ve tecrübe ağına sahip örgütlü bir meslek kuruluşu olan Hassa Ocağı’dır. Mimar Sinan’ın yaşadığı dönemde inşa ettiği ve dünya tarihine mal olmuş doruk eserlerin tamamının varlık sebepleri araştırılırken, değerlendirilme veya kıyaslamaların (şayet kasıt taşımıyorsa) sadece onun yaşadığı çağa ve çağdaşlarına hapsedilerek yapılması doğru bir yöntem olmasa gerek. Peki, Mimar Sinan olmasa idi o şaheserler gerçekleşmeyecek miydi? İşte bu sorunun cevabını bizzat Mimar Sinan Sai Çelebi’ye yazdırdığı Tezkiretü’l-Bünyan’da kendisi vermektedir. Orduda Hasekilik görevinde iken kendisine Hassa Ocağının Mimarbaşılık (Sermîmârân-ı Hassa) makamı teklif edildiğinde;”…Ancak pek çok yüce cami yapmak bana nasip olacak diye göreve gelmeyi kabul ettim. Bu bakımdan mimarbaşılık makamına gelmekten dolayı yüce Allah’a şükretmekteyim.”[1] demektedir. Burada cümleyi “..pek çok yüce cami yapmak bana nasip oldu.” biçiminde kurmuyor, “..bana nasip olacak” diyesöylüyor. Yani biliyor bu varılacak olan hedefleri ve daha yapılmadan önce “yüce” eserlerin mutlaka bir şekilde yapılacağını. Peki onu öyle bir düşünceye iten rahatlık ve güvence neydi?
Esas sorgulanması ve derinlemesine araştırılması gereken asıl konu budur. O zaman nedir bazı akademisyen arkadaşlarımızın ve yayın kuruluşlarının ısrarla önce Mimar Sinan’ı bulunduğu çağa hapsetmek istemesi, ve sonra da o dönem üzerinden kıyaslamalar eşliğinde Mimari değerlendirmeler yapması? Nedir bu daraltılan çerçevede üzeri örtülmek istenen görüntü ve Sinan’ı, Mimar Koca Sinan yapan o tarihi gerçek? İşte bu sorunun cevabı en başta okuduğunuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün veciz sözünün anlamı altında saklıdır. Bizim ülke gençliğimize en büyük vasiyetlerinden birisidir. Türk Milletinin Atası ve Kurtarıcısı boşu boşuna dünyada bir ilk olacak Mimar Sinan heykeli (Resim.10) için yazılı talimat (Resim11) verip, ayrıca bu konuya dikkat çekmezdi[2].
Artık her sene tertiplenen etkinlikler ve programlar dahilinde, öncelikle ele alınan ve Mimar Sinan’ı kendi çağına hapseden, eserlerini sadece çağdaşları ile Ayasofya ile yarıştıran bir Sinan dönemi anlayışından vazgeçilmelidir. Söz konusu olan burada her zaman sual edilen, Mimar Sinan’ın tüm Osmanlı Türk Devleti sınırları içinde yapmış olduğu 400 eser[1] veya Edirne İl sınırları içine bıraktığı 13 eser miktarları da değildir. Salt olarak ele alınan “miktar” tek başına bir anlam ifade etmez, en nihayetinde bir araç ve sonuçtur, sebep veya amaç değildir. Aynı şeyi sıkça yapılan kubbe büyüklüğü kıyaslamaları için de söyleyebiliriz. Esasında sorgulanmasıı gereken Mimar Koca Sinan’ın vücuda getirdiği eserlerin ardında esinlenmiş olduğu kültürel birikim ve bu birikimleri hiç eksiltmeden, bilakis üstüne katarak asırlar sonrası nesilden nesile nakleden bir milletin varlığıdır,onların geçtikleri yerlerde bıraktıkları derin ayak izleridir.
[1] Prof.Dr. Suphi SAATÇİ, Marmara’nın Mimar Sinanı, Marmara Belediyeler Birliği, 2. Baskı İstanbul 2022, s.17 ve Tezkiretü’l-Bünyan, s.4a
[1] Prof.Dr. A. Afetinan, Mimar Koca Sinan, Türkiye Emlâk Kredi Bankası Neşriyatı, 9.Nisan.1968, S.68
Burada gözle görülmesi ve esas sorgulanması gereken iki hayatî konu vardır;
Mimar Sinan’ın 50 yıllık Baş Mimarlık görevi esnasında 400 eser üretmesine neden olan alt yapı ve onu besleyen “Beş büyük devlet, bir büyük Millet ideali” [1]ninbirden kendisi ve Selimiye Camisi ile ortaya çıkmadığı göre[2]. sade bir vatandaş iken Sinan’ı Sermîmârân-ı Hassa Mimar Koca Sinan’lığataşıyan alt yapı neydi? İşte bu sorunun cevabı içinde bulunduğu toplumun da varlık nedeni olan Türk Kültür Medeniyet Tarihinin binlerce yıllık bilgi, birikim ve tecrübeleridir. Nitekim insanlarımız, Mimar Sinan’ın eserleri ile yazmış olduğu üç boyutlu yazıları (anıtsal MimariEserleri) dikkatlice okuyabilirse, eserlerinde binlerce yıl öncesine dayanan yüzlerce adet ve ısrarla tekrarlanan kadîm Türk Tarihine ait derin ayak izlerini kolayca keşfedebileceklerdir. Bunlar tesadüfen oluşmuş veya başkaları tarafından oluşturulmuş izler değildir, bilakis Mimar Sinan’ın Sultan Selim ile olan yazışmalarından[3] da anlaşıldığı üzere ilgili eser üzerinde, devrinde yapılan her ayrıntının, Mimar Sinan eliyle bilinçli olarak gerçekleştirildiği anlaşılacaktır.
[1] Prof.Dr. Suphi SAATÇİ, Marmara’nın Mimar Sinan, Marmara Belediyeler Birliği, 2. Baskı İstanbul 2022, s. 18
[1] Burada Beş büyük devletin, yani Karahan Devleti Degaron Camii ile başlayan, Gazneli, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devletleri ile devam ederek Selimiye Camisi ile nihayetlenen “İnsanları Tengrinin (Tanrının) tek çatısı altında toplamak” ideali/hedefi kastedilmiştir. Böyle bir idealin varlığının mimari delilleri ayrı bir yazı başlığımın altında konusudur.
[1] Prof.Dr. Halûk KARAMAĞARALI, Türk Cami Mîmârisinde Mekân Gelişmesi ve Ayasofya Mes ‘elesi, BİLDİRİ, Ekrem Hakkı Ayverdi ve Osmanlı Mîmârisi Sempozyum – Ankara, 4 Aralık 1999, Kubbealtı Neşriyatı 2002. [1] Y.Doç.Dr. Zeki SÖNMEZ, Mimar Sinan İle İlgili Tarihi Yazmalar-Belgeler, Mimar Sinan Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1988, s.128-129.
GÜNDEM
12 gün önceGÜNDEM
19 Nisan 2025GÜNDEM
19 Nisan 2025GÜNDEM
19 Nisan 2025GÜNDEM
19 Nisan 2025GÜNDEM
19 Nisan 2025GÜNDEM
19 Nisan 2025