Nuri Böcekbakan
Kıymetli Okurlarım!
En kalbi duygularımla hasretle, özlemle, muhabbetle sizleri selamlıyorum. Cumanız Mübarek olsun.
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Herkes, yarın için önden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’tan korkun. Çünkü Allah, ne yaparsanız hakkıyla haberdardır.” (HAŞR SURESİ – 18. AYET)
Aldığımız her nefes bizi dünyadan bir soluma müddeti kadar ayırmakta ve ahiret hayatına yaklaştırmaktadır. Geçirdiğimiz her gün hayat takviminden kopan bir yaprak mesabesinde olup katre katre ömür sermayesini eksiltmektedir. Ölüm hadisesini ortadan kaldırmak beşerin kudreti dâhilinde değildir. Kabrin kapısını kapatmanın çaresi ve imkânı yoktur. Ölüm her canlı için mukadderdir. İnsan bu aleme devamlı yaşamak üzere gelmemiş olup insanı kemalata erişmek, dua ve ibadet etmek ve tek kelimeyle Allah’a kulluk liyakatine erişmek için gönderilmiş bulunmaktadır.
Toprak, sinesine serpilen buğday arpa gibi hububatı nasıl bitiriyor ve yetiştiriyorsa, kabre gömülen insanları da bir gün ikinci hayata, ahiret âlemine çıkarma istidadına sahiptir. Ölüm yok olma değil, ebedi hayata göç etmenin bir vasıtası bulunmaktadır.
Ebedi hayat, ay, yıl ile sınırlanmayan devamlı ve sermedi bir hayattır. Bu hayatın saadet ve huzuruna nail olabilmek, dini ölçülere uygun bir biçimde hazırlanmayı gerektirmektedir. Bu hazırlığın zaman ve mekân mefhumlarıyla alakası bulunmaktadır. Ahiret âleminin azığı ve ışığı olacak hayırlı amellerin dünya hayatında iken yapılması icap etmektedir. Zira dünya ahiretin tarlasıdır. Burada ekilecek, ahirette hasat edilecek, ebedi âlemde meyvesi derilecektir.
. Akl-ı selim sahibi bir mümin, ince düşünen ve ileriyi gören bir Müslüman, ebedi hayat için hazırlanmanın zaruri olduğunu bilir ve gereken fikri ve fiili, bedeni ve mali çalışmaları yapmaya azami bir dikkat gösterir.
Peygamberimiz (SAV) bir hadislerinde ebedi hayatla ilgili olarak bizleri şöyle uyarıyor:.
“Her kul öldüğü hal üzere diriltilip haşrolunacaktır.”
Kişi hayatını iyi veya kötü hangi hal üzere ayarladı ise bu âlemden gidişi o hal üzere olacaktır. Hangi amelin takipçisi ve hangi işlerin tatbikçisi olarak yaşadı ise, ölümü o hal üzereyken gelecek ve onu ahiret âlemine postalayacaktır. Ruhunu teslim ettiği zaman nasıl bir inanç ve davranış üzerinde bulunuyor idiyse, o hal üzere diriltilecek ve haşrolunacaktır. Nasıl ölmek ve diriltilmek istiyorsak öyle bir hayatın takipçisi olmayı şiar edinmeliyiz.
İçinde bulunduğumuz dünya hayatı, gaye değil vasıta bir hayattır. Yani ahiret saadetini elde etmek için yaşıyoruz. Bu hakikati görmeyen ve bu hikmeti sezmeyen kimseler, dünya hayatını nefsanî zevkler için yaşadığı zannına kapılarak ahiret sermayesini heba ederler.
Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
“Lezzetleri kesen şeyi (ölümü) çok anınız.”
İbni Ömer (RA) şöyle rivayet eder: “Peygamber (SAV)’le beraberdim. Ensar’dan bir adam geldi. Peygamber (SAV)’e selam verdi ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasülü, müminlerin faziletçe en üstün olanı kimdir?” Peygamber (SAV): “Ahlakça en güzel olanıdır.” buyurdu. O şahıs: “Ya müminlerin akılca en üstün olanı kimdir?” dedi. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurdu:
“Ölümü en çok anan ve ölümden sonrası Ahiret hayatı için hazırlanmakta en güzel bir usul takip etmekte olandır. İşte onlar akıllıların ta kendileridir.”
”
Dünya fani, gözümüzü kamaştıran hayaller sönmeye ve pörsümeye mahkûm. Bir kimse gözlerini hayata kapadığı zaman, amel defteri de kapanmış olur. Artık oraya sevap veya günah yazılmaz olur. Hayırlı ameller içinde öylesi vardır ki, o işlerin sahipleri vefat etmiş olsalar bile amel defterlerine sevap yazılması devam eder.
Bu hususta Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor:
“Bir insan öldüğü zaman amelinin yazılması kesilmiş olur. Ancak üç kişi; Sadaka-i Cariye yapan, faydalanılan bir ilim bırakan veya kendisine dua eden bir çocuğu bulunan kimse bu hükümden müstesnadır.”
Sadaka-i Cariye halkın faydalanması için yapılan camii, çeşme, hastane, köprü gibi faydalı şeylerdir. Halk bunlardan istifade ettikçe bu hayırlı amelleri yapan kimsenin amel defterine sevap yazılması devam eder. Eserin sahibi ölse de halka faydalı olan bu şeyler ayakta durdukça ve insanlar ondan faydalandıkça, bu sosyal hizmetleri yapıp halkın istifadesine sunan kimsenin amel defterine sevap yazılması devam eder.
Bu hadisten feyiz alan müminler insanların hayrına olabilecek müesseseleri inşa etmişler ve bunların devamlılığını temin için gelir getirecek akarlar yapıp vakfetmişlerdir. Nurdan bir kol gibi semaya doğru uzanan minareler ve onlara muttasıl mabetler, dertlilerin derman aradığı ve tedavi olduğu hastaneler, susuzların hararetini giderdiği çeşmeler, sebiller, halkın yolculuğunu kolaylaştıran köprüler ve yollar hep sadaka-i cariye sınıfında bulunmaktadır.
Beşeriyetin faydalanacağı bir ilmi devam ettirecek talebeler yetiştiren veya bu istikamette eser telif eden, cehalet denen yüz karasından milletini aklamış olan âlimlerin defteri de kapanmaz. Okuttuğu talebeler, halkın efkârını tenvir, yazdığı eser insanların müşküllerini hallettikçe bu faydalı ilmi beşeriyete vakfeden kimsenin defterine devamlı olarak sevap yazılır.
Dünyaya gelen çocuğunun büyüyüp gelişmesi zamanında kalbine iman, eline Kur’an ve sadrına vicdan yerleştirip hayırlı bir evlat yetiştiren kimsenin de amel defteri kapanmayacaktır. Çocuğu ona dua ettikçe ebeveyninin amel defterine sevap yazılacaktır.
İnsanı faydalı işlerden engelleyen bir takım amiller bulunmaktadır. Kötü arkadaş, koyu cimriliği huy haline getirmiş nefis ve daima şerri işletmek için vesvese yapan şeytan gibi. Bu zararlı unsurların tesirine kapılan kimse, ibadetlerden soğumuş ve kabahatlere yaklaşmış olur. Gözü fani hayata kapanıp ebedi hayata açıldığı zaman, tuttuğu yolun zararlı olduğunu anlarsa da çok geç kalmış olur. Bir delikten iki defa ısırılmayacak kadar uyanık olması gereken mümin bu zararlı mihrakların tesirinden kurtulduğu zaman, hayırlı işler yapmaya koyulur ve bu amellerin işlenmesinden hâsıl olan feyzi kalbinde bulur.
Hatem-i Es’am (KS) şöyle der: “Hiçbir sabah yok ki şeytan bana ne yiyeceksin ne giyeceksin ve nerede sakin olacaksın demiş olmasın. Ben de cevap olarak ona derim ki: Ölüm yiyeceğim, kefen giyeceğim ve kabri mesken edineceğim.”
Ümmetini salih amellere teşvik eden Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur:
“Bir kimse vefat ettiği zaman melekler, Önden ne gönderdi; insanlar ise, ne miras bıraktı. Derler.”
Akl-ı selim sahibi olan kimse, can tende, irade kendinde, para kesesinde iken hayırlı işler yapmaya gayret gösterir. Kişi salih olur ve amelleri hayra yönelik bulunursa onun bu âlemden ayrılması da kolay ve sevindirici bir
“Ölüm döşeğinde olan kimsenin yanında melekler hazır bulunur. Kişi dindar olunca melekler: “Ey güzel cesette olan güzel ruh! Övülerek Cesetten çık ve rahmet, güzellik ve öfkeli olmayan Rabb’a kavuşmak ile müjdelen.” derler. Artık can çıkıncaya kadar devamlı ona böyle söylenir. Sonra o ruh göğe yükseltilir ve gök kapısı onun için açılır. Sonra: “Bu kimdir?” diye sorulur. Onu götüren melekler: “Falancadır.” derler. Bu kere gökte görevli melekler tarafından: “Güzel nefse merhaba, güzel cesette idi. Övgüye layık olarak gir ve rahmet, güzellik ve öfkeli olmayan Rabb’a kavuşmakla müjdelen.” denilir. Sonra Allah’ın hükümlerinin açıklanıp melekler tarafından alınmakta olduğu göğe götürülünceye kadar ona devamlı olarak böyle söylenir.
Yüce Rabbimiz, kalbimize uyanıklık versin ve gafletten uyanmamızı kolaylaştırsın. Bizi nefsimize mahkûm etmesin. Dünya hayatının zevk ve renklerine kapılıp ta ahireti unutturmasın. Ebedi âlemde bizi huzura kavuşturacak bir çalışmanın şuuru ile hayat sürmeyi cümlemize nasip etsin.
GÜNDEM
22 Kasım 2024GÜNDEM
22 Kasım 2024GÜNDEM
22 Kasım 2024GÜNDEM
22 Kasım 2024GÜNDEM
22 Kasım 2024EKONOMİ
22 Kasım 2024GÜNDEM
22 Kasım 2024