20 Kasım, 1989 yılından bu yana Birleşmiş Milletler (BM) tarafından dünya genelinde çocukların karşı karşıya kaldıkları hak ihlallerini gündeme taşımak amacıyla “Dünya Çocuk Hakları Günü” olarak kutlanmaktadır.
Özellikle savaş ve yoksulluğun hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşam mücadelesi veren çocukları korumak ve koşullarını iyileştirmek için 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çocuk haklarına dair sözleşmeyi imzalamıştır.
Toplam 193 ülke tarafından imzalanan sözleşme en fazla sayıda ülke tarafından imzalanan ve en kısa zamanda yürürlüğe giren uluslararası belge olma özelliğine sahiptir. Cinsiyet, din, dil, ırk ve sosyal statüye bakılmaksızın çocukların güvenli ve sağlıklı koşullarda barınması ilkeleri üzerine kurulan sözleşme, uluslararası platformda mutabakata varılmış, değiştirilmesi mümkün olmayan standartları ve yükümlülükleri içermektedir.
Sözleşmede tanımlanan haklar; Irk, din, dil ayrımı yapmadan tüm çocuklar için geçerlidir. Sözleşme kapsamında yer alan çocuğun en temel hakları; yaşama, gelişme, korunma ve katılım hakkı olarak dört başlıkta ele alınabilir.
Yaşama Hakkı: En temel hak olan yaşama hakkı dil, din, ırk, cinsiyet gözetmeksizin tüm çocuklar için geçerlidir. Bu bağlamda çocuğun yaşamasını sağlamayabilmek için her türlü tehlikelerden korunması gerekir. Ancak ben bu yazıyı bilgilendirme ve farkındalık yaratma amaçlı yazarken şu an bu saatlerde Yeni Doğan Çetesi davası görülüyor. Henüz yeni doğmuş çocuklarımızı koruyabildik mi? Onların en temel hakkı olan yaşama hakkı ellerinden alınmışken çocuk haklarından bahsetmek günümüzde acı verici bir etki yaratıyor.
Gelişme Hakkı: Sözleşmeye göre devletlerin; çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki, psikolojik ve toplumsal gelişimi için her açıdan sağlıklı bir birey olabilmesi adına gerekli önlemler almaları gerekmektedir. Her çocuğun kişiliğinin, becerilerinin, zihinsel ve fiziksel yeteneklerinin mümkün olduğunca geliştirilmesi hakkı vardır. Çocuğun bu hakkını kullanabilmesi için önce yaşama hakkının olması gerekmektedir. Günümüzde her çocuk bu gelişim hakkından eşit olarak yararlanabiliyor mu? Sorusu geliyor akıllara. Keşke doğan her çocuğu önce yaşatabilsek, sonra gelişimini takip edebilsek ve onları gelişimlerine göre destekleyerek ülkemize sağlıklı bir birey olarak kazandırabilsek. En basit örnekle, kış saati uygulamasının çocuğun gelişimi üzerine etkilerinin bilinmesine rağmen evlatlarımız karanlıkta kalkıp okula gitmeye devam ediyorlar. Burada çocukların gelişim haklarından bahsediyoruz ancak onlara gün ışığında okula gitme hakkını veremiyoruz.
Korunma Hakkı: Burada, çocukların her türlü ihmal ve istismardan korunmasına yönelik taraf devletlerin tedbir alması gerektiği vurgulanmaktadır. Güncel haberle baktığımızda durum korkutucu düzeyde. Bu konuda bir psikolog olarak ailelerin en temelden eğitilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çocuğu korumadan önce bilgilendirme ve güçlendirme çalışmaları yapılmazsa var olan ihmal ve istismar vakalarının üstü maalesef kapatılmaya çalışılıyor. Aile itibarının çocuktan daha önemli olduğu toplumlarda, çocukları korumaya çalışmak beyhude bir çabaya dönüşüyor. Ulaşabildiklerimiz, koruyabildiklerimiz buz dağının görünen yüzü. Yaptıkları eylemlerin ihmal ve istismar olduğunun farkında olmayan ailelerin sayısı azımsanamayacak kadar fazla. Önleyici çalışmalar en temelden başlamalı.
Katılım Hakkı: Katılım hakkı, her çocuğun kendini etkileyecek konularda görüşlerini serbestçe ifade etmesini ve yetişkinler tarafından dikkate alınmasını güvence altına alıyor. Ancak günümüz ebeveyn tutumlarına bakıldığında daha küçük yaşlarda beslenmeden, kıyafet seçimine, biraz büyüdüğünde okul ve meslek seçimine hatta arkadaş seçimine kadar müdahaleci bir yapı içerisinde çocuklar kendi duygu, düşünce ve fikirlerini ifade edemez hale getiriliyorlar. Ben çocuğum için en iyisini düşünürüm, en iyi kararı veririm düşüncesinden çıkarak demokratik ebeveyn tutumları sergilendiğinde, demokratik rol üstelenen ailelerde çocuklar akış içinde katılım hakkına erişebilir oluyorlar. Kendine güvenen, fikir üretmekten çekinmeyen bireyler yetiştirmekte ebeveyn olarak rolümüz ve sorumluluğumuz var.
Çocuklarımızın bu dört temel haklarına baktığımızda ülke ve toplum olarak, gelişim adına daha çok yolumuz olduğunu görüyorum. Çözümü devlete, yerel yönetimlere, STK çalışmalarına bırakıp öylece bekleyemeyiz. Herkes önce kendi ailesinde bu haklara sahip çıkmaya başladığında, bu özelden genele tüm toplumu etkileyecektir. Bunun için ciddi bir ebeveyn eğitimi gerekmektedir. Nasıl mümkün olur bilmiyorum ancak tüm ailelere ulaşıp farkındalık ve güçlendirme temelli eğitimlerin özelden genele tüm ülkeye yayılması gerektiği düşüncesindeyim. Unutmayın ki ancak sağlıklı bireyler, sağlıklı ve güçlü bir toplum yaratacaktır.
GÜNDEM
21 Kasım 2024GÜNDEM
21 Kasım 2024GÜNDEM
21 Kasım 2024GÜNDEM
21 Kasım 2024GÜNDEM
21 Kasım 2024EKONOMİ
21 Kasım 2024GÜNDEM
21 Kasım 2024