06 Mayıs 2025 Salı
İnsan doğasının en temel motivasyonlarından biri bağ kurmaktır. Bağ kurma ihtiyacı yaşamsaldır. Doğduğumuz alanı keşfedebilmek, tehlikelerden korunarak hayatta kalabilmek için bağ kurmaya ihtiyaç duyarız.
Bağ kurmanın evrimsel temellerine bakıldığında beynimiz, sosyal bağlantılar kurma üzerine evrimleşmiştir. Bu açıdan, hayatta kalmak için başkalarına ihtiyaç duyan bir tür olduğumuz söylenebilir. Grup içinde var olmak, tehlikelere karşı korunma ve kaynaklara erişim açısından avantaj sağlar. Hatta yapılan bir araştırmada yalnızlık hissinin fiziksel acı gibi aynı beyin bölgesini aktive ettiği tespit edilmiştir.
Bowlby, bağlanmayı hayatta kalma için doğuştan gelen bir dürtü olarak tanımlar. Bebeklik dönemindeki bağlanma deneyimlerimiz gelecekteki ilişkilerimizi şekillendirebilir. Güvenli, kaygılı, kaçıngan ve çelişkili bağlanma stilleri, gelecekteki ilişki ve bağ kurma stillerimizi etkiler görünmektedir.
İnsanlar sadece çocukken değil, yetişkinlikte de duygusal bağlara ihtiyaç duyar. İlişkilerde güven, empati, ortak hedef, iletişim gibi temel ihtiyaçlar karşımıza çıkar. Yetişkinlikteki bağ kurma şeklimiz çocuklukta bakım verene kurulan ilişkiye ve geçmiş deneyimlere göre şekillenir.
Sağlıklı bağlar kurmanın ruh sağlığımıza olumlu katkıları bulunur. Sağlıklı bağlar, kaygıyı azaltır, duygusal dayanıklılığı artırır ve öz saygıyı destekler. Sağlıklı bağ kurmak bize sağlıklı ilişkiler kazandırırken, sağlıksız bağlar izolasyon ve yalnızlık hissinden dolayı depresyon riskini artırabilir. Bağışıklık sistemi üzerinden fiziksel olarak zarar verebilir. Sağlıksız bağ kurma biçimlerine bakıldığında;
Aşırı Bağlanma: Bu bağlanma biçiminde kimliğinin partner ile bütünleşmesi söz konusudur. Kişinin kendi kimliği yokmuşçasına bir bütünmüş gibi hareket etme gözlenir. Burada kişi yalnız kalmak istemez. Birlikte hareket etme, birlikte karar verme davranışları aşırı olduğunda kişi kendi kimliğinden yabancılaşır.
Kaçınma: Çocukluk gibi geçmiş deneyimlerin etkisi ile yakın ilişkilerden uzak durma, sadece duygusal mesafeyi tercih etme gözlenir. Kaçınma davranışları ile kişi kendine korunaklı bir alan ve bağ kurar.
Yara Bandı İlişkiler: Bağ kurmanın geçici bir rahatlama sağladığı, derinlikten uzak ilişkilerde gözlenir. Bu ilişkilerde güven, bağlılık gibi sağlıklı ilişkinin temel dinamikleri eksik olsa da varlığına ihtiyaç duyduğu bir nesne kısa süreliğine ona iyi gelir.
Çocukluk yaşantılarınız, geçmiş deneyimleriniz ne nasıl olursa olsun güvenli bağ kurmak öğrenilebilir bir beceridir. Öncelikli olarak bağ kurma şeklinizi fark ediyor olmanız, duygularınızı ve kendinizi tanımanız, öz farkındalık çalışmaları, sınırlar gibi konularda kendinizi geliştirebilmeniz mümkün.
Bugüne kadar sağlıksız bağlar kurmuş olmanız bundan sonrasında aynı döngüyü devam ettireceğiniz anlamı taşımaz. Fark ettiğinizde değişim ve dönüşüm başlayacaktır. Benim bağlanma stilim ne? Sorusunu kendinize sorarak süreci başlatmış olacaksınız. Fark ettim ancak nasıl yapacağımı bilmiyorum diyorsanız destek istemekten çekinmeyin. Tüm ilişkilerinizde güvenli ve sağlıklı bağlar kurmanızı dilerim.
Uzman Psikolog Nergis ÖZDİNÇ
İlişki, en basit şekli ile iki veya daha fazla kişi arasında kurulan duygusal veya davranışsal bağ olarak tanımlanabilir. Doğduğumuz andan itibaren ilişki kurmaya başlarız. Bu ilişkiler psikolojik, sosyolojik ve hatta felsefi bakış açıları ile açıklanabilir.
Felsefi açıdan bakıldığında ilişkiler, kendimizin ve başkalarının var oluşunu karşılıklı olarak tanıdığı ve dönüştürdüğü bir varlık alışverişidir. Sosyolojik bakış açısı ile ilişkiler, toplum içindeki bireylerin roller, beklentiler ve normlar çerçevesinde birbirleriyle kurduğu süreklilik taşıyan bir etkileşim örüntüsüdür. Psikolojik bakış açısı ile ilişki, kişilerin birbirlerinin varlığına, duygularına, düşüncelerine ve davranışlarına verdikleri karşılıklı anlam ve tepkiler üzerinden şekillenen dinamik bir süreçtir.
İlişkiler aslında, “Ben” ve “Sen” in karşılaşmasından doğan “Biz” alanıdır. Bu alanı korumak ve sürdürebilmek için gerekli bazı dinamikler bulunur. Bu dinamikler;
Güven: İlişkide dürüstlük ve sadakatin olduğu temel güven duygusu olduğunda ilişkiler daha sürdürülebilir olur.
Bağlanma: Yakınlık ve bireysellik arasında sağlıklı bir denge ihtiyacı karşılanan ilişkiler sağlıklı devam edebilir.
Empati: Karşı tarafın duygularını anlama ve ona duyarlı tepki verebilme becerisi, ilişkilerin sürdürülebilir olmasında önemli bir dinamiktir.
İletişim Becerileri: İletişimin olmadığı yerde ilişki de yoktur. İlişkilerde duyguları ve ihtiyaçları yapıcı bir şekilde ifade edebilme yeteneği ilişkiyi sürdürebilir kılar.
Duygusal Esneklik: İlişkiler zamanla gelişir ve değişir. Değişen koşullara ve farklılıklara duygusal uyum sağlayabilir olmak ilişkinin zarar görmesini önleyici etki sağlar.
Ortak Değerler ve Hedefler: Hayata dair hedeflerde uyumlu olmak ve ortak bir değerde birleşmek, ilişkileri daha güçlü ve sürdürebilir yapar.
Çatışma Çözme Yeteneği: Karşımıza çıkan problemleri yıkıcı değil yapıcı çözüm bulma becerisi ilişkilerin sağlıklı devam edebilmesi için önemlidir.
Öz Farkındalık ve Öz Düzenleme: Kendimizi, duygularımızı ve tepkilerimizi tanıma ve bunları yönetebilme becerimiz sayesinde ilişkilerimiz daha sağlıklı sürdürülebilir.
Karşılıklı Destek: Birbirinin gelişimine ve zorluklarına destek olabilmek, içinde bulunduğumuz ilişkiyi anlamlı hale getirir.
Minnet ve Takdir: Olumlu davranışları görmek ve takdir etmek ilişkileri değer alanında besleyerek ilişkinin sürdürülebilirliğine destek sağlar.
Bu başlıklara bakıldığında, içinde bulunduğunuz ilişkinin sürdürülebilir olmasında hangi alanın eksikliğini hissediyorsanız o alanda gelişime odaklanabilirsiniz. Elbette bu tek taraflı olmamalı. İlişkinin sürdürülebilir olması için karşılıklı gelişime odaklanılması kıymetlidir. Aksi, tek kürekle kayık kullanmaya benzer. Yorar ve sürdürülemez.
Uzman Psikolog Nergis ÖZDİNÇ
Hayatımızın her döneminde ilişkiler kurarız. Bu anlamda ilişkiyi karşılıklı ilgi, bağ ve yakınlık olarak tanımlayabiliriz. Bunların bazıları aile ilişkileri, romantik ilişkiler ve iş ilişkileri şeklinde listeyi uzatabiliriz. Yara bandını günlük hayatımızda nasıl kullanma ihtiyacı hissediyorsak, bazı ilişkiler aynı amaçla “yara bandı” görevi görebilir. Yara bandı, bir ilişkiye geçici, yüzeysel ve anlık bir çözüm sunar.
“Yara bandı” metaforunun açıklamasına bakıldığında; Yara, kişinin geçmişte yaşadığı bir travma, yalnızlık, terk edilme gibi duygusal bir acı olabilir. Yara bandı, bu yarayı geçici olarak örten, görünmesini engelleyen bir ilişki veya kişi olabilir. Kısa vadede yara bandının koruyucu etkisi vardır ancak geçici bir çözüm sunar. Hatta yara iyileştiğinde yara bandına ihtiyaç kalmaz.
Örneğin, geçmiş ilişkiden hemen sonra başlanan bir ilişki yara bandı olabilir. Gerçekten bağ hissetmediğiniz ancak yalnız kalmamak için yara bandı bir ilişki tercih edilebilir. Bu tür ilişkiler çoğu zaman farkında olmadan duygusal savunma mekanizmalarının bir uzantısı olarak ortaya çıkar.
Psikolojik dinamikler açısından değerlendirdiğimizde kişi acı verici duygularla yüzleşmekten kaçınmak için başka bir ilişkiye sığınabilir, başka bir ilişki ile meşgul olarak gerçek duygularını bastırabilir, kendi ihtiyaçlarını karşısındaki kişiye yansıtarak ondan iyileştirici rol beklentisinde olabilir. Bunlar bilinçli olarak yapılmaz, kişinin kendini koruması için bu savunma mekanizmalarına ihtiyacı vardır.
Yara bandı ilişkiler, kaygılı bağlanma ve kaçıngan bağlanma stiline sahip bireylerde sık görülebilir. Kaygılı bağlanan kişiler, terk edilme korkularını bastırmak için hızla yeni bir ilişkiye geçme ihtiyacı hissedebilir. Bu ilişki onların değerli hissetmesini sağlayacaktır. Kaçıngan bağlanan bireyler ise, gerçek anlamda duygusal yakınlık kurmadan, yüzeysel bir ilişki ile acıyı kontrol altında tutma ihtiyacı hissedebilir.
Yara bandı ilişkiler, duygusal doyum ve boşluk hissi için “duygusal anestezi” etkisi verebilir. Bu ilişkilerde güven, bağlılık gibi sağlıklı ilişkinin temel dinamikleri eksik olsa da varlığına ihtiyaç duyduğu bir nesne kısa süreliğine ona iyi gelecektir.
İçinde bulunduğunuz ilişkilerde yara bandı siz olabilirsiniz. Yara bandı ilişkiler fark edilmezse sizi bir kısır döngü içine sokabilir. Acı- Yara bandı ilişki- Geçici rahatlama- Boşluk hissi-Yeni acı- Yeni Yara bandı ilişkisi….şeklinde döngü hayatınızda devam eder. Bu döngü, kişinin derin bağlar kurmasını engelleyebilir, kimlik bütünlüğüne zarar verebilir ve en önemlisi sağlıklı ilişkilere dair inancını yitirmesine neden olabilir.
Yara bandı ilişkiler, içsel boşlukları veya acıları geçici olarak örten bir yama gibidir. Gerçek iyileşme, o yarayı fark ederek ve o yarayı gerçek anlamda iyileştirmeye çalışmakla olur. Tek başınıza yapamayacak kadar yaranız büyük veya derin olabilir. Böyle durumlarda uzman desteği istemekten çekinmeyin. Yara bantları yaranın kangren olmasını engelleyemez.
Çocuklar, biz yetişkinler gibi zor durumlarla karşılaşabilirler. Onlar da okulda kötü bir gün geçirebilir, kardeşi ile olumsuz bir iletişim kurabilir veya ebeveynlerine kendilerini ifade edememiş olabilirler.
Zor bir durum derken aklınıza en kötüsünü, travmatik bir deneyim getirmeyin lütfen. Her yaşanılan zor durum travmatik etki yaratmaz. Bazen motivasyonlarını düşüren, kendilerini başarısız hissettikleri ve onları zorlayan durumlarla baş etmek durumunda kalabilirler. Travma, bundan farklı etkileri olan bambaşka bir konu olarak değerlendirilmelidir.
Çocuklarımız büyürken, karşılaşacakları zorluklarla baş edebilmeleri için onlara rehberlik görevimiz bulunmakta. Elbette yaşayacakları zorlukları engelleyemeyeceğiz. Onları bir fanusun içinde büyütemeyeceğiz. Çocuklarımızı koruyup kollama hayallerini hepimiz kurarız ancak bazen hayat bizim planladığımız gibi gitmeyebilir. Böyle zamanlarda, bu zor durumların üstesinden gelebilmeleri ve tekrar eski düzenlerine dönebilmeleri için gerekli becerileri çocuklarımıza kazandırabiliriz.
Zorluklara uyum sağlamak, onlarla sağlıklı bir şekilde başa çıkabilmek psikolojik açıdan bizi daha güçlü hale getirir. İçimizdeki bu güç sayesinde psikolojik olarak daha dayanıklı ve sağlam olmak mümkün olabilir. Hatta çocukların, biz yetişkinlere göre benzer durumlarda daha esnek ve daha güçlü olduklarını gözlemleyebiliriz.
Psikolojik sağlamlığa sahip çocukların özelliklerine bakacak olursak; yüksek kelime hazneleri sayesinde daha kolay kendilerini ifade edebilir ve iletişim kurabilirler. Öz düzenleme becerileri gelişmiştir. Bu sayede kendilerini kontrol edebilir ve planlama yetenekleri ile kendilerini daha kolay düzenleyebilirler. Kendileri ile ilgili olumlu benlik algıları vardır. Bu sayede kendilerini cesur, pes etmeyen gibi sıfatlar ile tanıtabilirler.
Çocuklarımızın bu özelliklerini desteklediğimizde, onları hayatları boyunca karşılaşacakları güçlüklere karşı hazırlamış olacağız. Peki bunu nasıl yapabiliriz?
Ebeveyn veya bakım veren ile güvenli bağ kuran çocuklar psikolojik anlamda daha güçlüdürler. Çocuğunuzla güvenli bağ kurabilmek için, şefkatli ve duyarlı bir ebeveyn modelini benimseyebilirsiniz.
Çocuğunuzla duyguları hakkında konuşarak iletişim kurabilir bu sayede kelime dağarcığını geliştirebilirsiniz. Bunun için yaşına uygun olarak seçtiğiniz baş etme hikâyelerinizi anlatarak aynı zamanda rol model de olabilirsiniz.
Çocuğunuzun bir problemi olduğunda yardım isteyebileceği kişiler hakkında bilgi verebilirsiniz. Bu sayede etrafında öğretmeni, arkadaşı, kardeşi veya ebeveynin olduğu bir güvenlik ağı oluşturabilirsiniz.
Çocuğunuz onu zorlayan bir durumla karşılaştığında ona güçlü yönlerini hatıratın. Bunu yapabilmek için günlük yaşam akışınızda çocuğunuzun güçlü bulduğunuz yönlerini (Cesur, pes etmeyen vb.) uygun zamanlarda ifade ediyor olmanız size kolaylık sağlayacaktır.
Zor görevler için çocuğunuzu teşvik edin. Onun size getirdiği bir problemi onu yerine çözmekten ziyade ona rehberlik ederek, baş etme konusunda onu cesaretlendirerek içindeki gücü keşfetmesine destek olabilirsiniz.
Hayatımız boyunca karşılaşacağımız güçlüklerde, onlarla baş etmemizi sağlayacak olan güç içimizde. Bu nedenle yetişkinler olarak önce kendi içimizdeki gücü sonra da çocuklarımızın içindeki gizli gücü ortaya çıkarabileceğimiz gerçeğini unutmamak gerek.
Flört şiddeti, romantik bir ilişkide partnerlerden birinin diğerine yönelik fiziksel, duygusal, cinsel veya dijital yollarla zarar vermesidir. Flört şiddeti özellikle ergenlik dönemi ile başlar ve en sık 15-24 yaş aralığında görülür. Erken yaşta telefon, sosyal medya kullanımı ve dijital içeriklere kolay ulaşım nedeniyle flört şiddetini maalesef daha küçük yaş gruplarında görmeye başladık.
Gençlerin ilk romantik ilişkilerini deneyimledikleri bu dönemde bazı davranışlar, ilişkinin doğası gereği olduğu düşünülerek normalleştirilir. Bu sebeple maruz kalınan durumun bir şiddet olduğu çoğu kez anlaşılmaz veya geç anlaşılır. Flört şiddeti anlaşılamadığında ölümcül sonuçları olabilir.
Şiddettin fiziksel türünü kolaylıkla fark edebiliriz ancak özgüveni zedeleyen, kıskançlık davranışları ile kontrol etme, manipülasyon gibi duygusal ve psikolojik şiddeti anlamak zaman alabilir. Telefonunu karıştırma, sosyal medya hesaplarını kontrol etme, mesajları izinsiz okuma, takip uygulamaları kullanma, özel fotoğrafları isteme ve bunları yayma gibi dijital şiddet türlerinin olduğunu bilmeli ve gençlere bunu fark ettirmeliyiz.
Türkiye’de yapılan bazı araştırmalar, gençlerin %30’dan fazlasının flört şiddetine maruz kaldığını ya da tanık olduğunu göstermekte. Yine bu araştırmalara göre cinsiyet açısından bakıldığında kızlar, erkeklere göre daha yüksek oranda flört şiddetine maruz kalmakta.
Gençlerin flört şiddetini anlamaları ve kendilerini koruyabilmeleri için hem bireysel hem de toplumsal farkındalık çalışmaları yapılmalı. Burada hem ailelere hem de okullara büyük sorumluluklar düşmekte.
Öncelikle gençlere ve ailelerine yönelik, şiddetin her türü ile ilgili farkındalık temelli eğitimler verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kendilerini tanıma, şiddeti tanıma, hayır diyebilme, toplumsal cinsiyet eşitliği, iletişim becerileri, dijital sınırlar, medya kullanımı gibi konularda hepimizin daha bilinçli olması gereken bir dönemdeyiz.
Ailede açık iletişim, gençleri koruma adına alınabilecek en temel önlemlerden birisi. Gençlerin aileleri ile korkmadan, suçlu hissettirilmeden ve yargılanmayacaklarını bilerek konuşabilecekleri bir ortam yaratılması, onları olası bir olumsuzlukta koruyucu bir etki sağlayacaktır. Ailesi tarafından koşulsuz kabul edilen, yargılanmayacağını ve cezalandırılmayacağını bilen bir genç, ailesinin desteğini alacağını bilecek ve kendini daha güçlü hissedecek ve böylece olası şiddet durumu için düşük risk grubunda olacaktır.
Şiddet hem bireysel hem toplumsal bir meseledir. Şiddetin her türlüsünü önce kendi yakın çevremizden yok etmeli, bunun için gerektiğinde uzmanlardan, devlet kurum ve kuruluşlarından destek istemeliyiz.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.