eşya depolama
DOLAR 34,8948 0.02%
EURO 36,7901 0.34%
ALTIN 3.041,43-0,13
BITCOIN 35124373,43%
Edirne

PARÇALI BULUTLU

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

İslam’da Adalet Anlayışı Hz Ömerin Adalet Örneği

İslam’da Adalet Anlayışı Hz Ömerin Adalet Örneği

ABONE OL
5 Aralık 2024 15:07
İslam’da Adalet Anlayışı Hz Ömerin Adalet Örneği
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“Allah; adaleti, ihsanı(iyilik yapmayı) ve yakınlarınıza yardım etmeyi emrediyor; fahşadan, münkerden ve haddi aşmaktan men ediyor. İyice anlayıp tutmanız için size öğüt veriyor.”(Nahl,90)

Kıymetli Okurlarım!Sizlere bu yazımda  adalet kavramını, İslam dininde bu kavramla müşahhas hale gelmiş Hz.Ömer örneği ile anlatmak istiyorum. Öncelikle nedir adalet? Adalet, (zıddı zulüm) Kur’an’ın baş emirlerinden olup hak ve hukuka uygunluk, hak ve hukuku gözetmek, ve yerine getirmek, hak yememek, yenen hakkı sahibine iade etmek, adil ve doğru davranmak demektir. Ve Allah adildir, adil olanları sever, adaleti emreder.

Adalet  genel  olarak  iki  kısma ayrılır: 

A-) Mutlak Adalet: Bu adalet, akla  dayanır  ve  devamlıdır, her  zaman  güzel ve iyidir. İyiliğe iyilikle karşılık vermek gibi. Bu tür adalet, hiçbir zaman zulümle nitelenmez, zaman ve toplumlara göre de değişmez. B-) Kurallara Dayalı Adalet:   a-) İnsanın Allah’a Karşı Adaleti: Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmesi, O’na hiçbir şeyi ortak koşmaması, ibadet   ve   itaat   edip

O’nun  rızasını  her  şeyin  üstünde tutmasıdır.

b-) İnsanın   Kendisine   Karşı Adaleti: İnsanın   kendisini   dünya ve âhirette ilâhî cezaya maruz bırakacak  her  türlü  inanç, söz, eylem ve davranışlardan uzak tutmasıdır.

c-) İnsanın   Diğer   İnsanlara Karşı Adaleti: İnsanların haklarına saygı   göstermesi, onlara   zulmetmemesi, insaflı olması, iyilik edip kötülük etmemesidir.  

 Kur’an-ı Kerimde Allah (C.c.)mümin kullarına adil davranış yöntemi olarak gösterdiği ayetler vardır.:

  “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.” (Nisa Suresi – 58.) 

 Çalışanların   ücretlerini   ödemede, sınavlarda, işçi  ve  memur  alımlarında hakkaniyete uymak; dosdoğru konuşmak, doğru şahitlik yapmada::

 “Rüşt çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti.”  (En’am Suresi – 152.)

 İslam alemi, adaletin dini manası her anıldığında Hz. Ömer (ra)’i örnek alır ve O’nun adil davranışları bu anlamda tüm mü’minlere öğüttür.Bundan daha önemlisi onun ortaya koyduğu adalet anlayışı örnekleri, fertleri ilgilendiren yönlerinden çok, bir yöneticinin  adalet anlayışının nasıl olması gerektiğine dair örneklerdir. 

Hz. Ömer (ra) kamu çalışanlarına adaleti emreder, hak yememeyi öğütler ve aksi davrananları şiddetle cezalandırırdı. Ailesine dahi bu konuda sert davrandığı aşikardı ve elbette en önce kendisi adalete aşıktı. Çünkü O adil olmayı imandan sayan ve adaletten sapmaktan hele kul ve kamu malına tamah etmekten vebali nedeniyle ve imanı gereği korkan birisiydi. Halka karşı ise nispeten daha yumuşak ama her daim adaletten yana idi.

  Hz. Ömer (ra) kendi akrabalarından hiç kimseye memuriyet vermemiştir. Bir idareciyi tayin ettiği zaman mal varlığını kayıt altına almış, mal varlığında artış olursa bunu izah etmesini istemiştir. Hiçbir zaman kapalı kapılar arkasında iş görmemiş, asla hileye izin vermemiştir. Her şeyi halkın huzurunda ve şeffaf olarak yapmıştır. Değerli Okurlarım ,

Adaletin simgesi olmuş Hz.Ömer(R.a)’ı yakından tanıyalım:

Fil Vak‘ası’ndan on üç yıl kadar sonra Mekke’de doğdu.   Müslüman olmadan önceki hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Babasının develerini güttüğü, iyi ata bindiği, iyi silâh kullandığı ve pehlivan yapılı olduğu belirtilmektedir. Şiire meraklı olduğu, güzel konuştuğu, okuma yazma bildiği, Kureyş kabilesi adına elçilik görevinde bulunduğu rivayet edilir.

Hemen hemen bütün kaynaklarda yer alan meşhur rivayete göre Hamza’nın İslâm’ı kabulünden sonra Ömer Hz. Peygamber’i öldürmek üzere yola çıkmış, yolda karşılaştığı Nuaym b. Abdullah’tan kız kardeşi Fâtıma ile kocası Saîd b. Zeyd’in müslüman olduğunu öğrenince onların evine gitmiştir. Onları Tâhâ sûresini okurken bulmuş, okuduklarını kendisine vermelerini istemiş, ancak bu isteği reddedilince kız kardeşini ve eniştesini dövmüş, kardeşi  müslüman olduklarını Ömer’in yüzüne karşı söylemiştir. Bunun üzerine yumuşayan Ömer müslüman olmaya karar vermiş, Resûlullah’ın Erkam b. Ebü’l-Erkam’ın evinde olduğunu öğrenip oraya gitmiş ve kendisine biat ederek müslüman  olmuştur. 

-Aşere-i mübeşşereden olan Hz. Ömer aynı zamanda vahiy kâtiplerinden ve Resûlullah’ın en yakın sahâbîlerdendir. Kızı Hafsa ile Hz. Peygamber’in evlenmesi (3/625) onların bu dostluğunu daha da pekiştirmişti.

-Hz. Ömer hadislerin rivayetine çok dikkat eder, Resûl-i Ekrem’den bizzat duymadığı bir hadisi rivayet eden sahâbîlerden bunu Resûlullah’ın söylediğine dair şahit getirmelerini isterdi.  

-Cennetle müjdelenmesine ve Peygamber Efendimizin pek çok iltifatına mazhar olmasına rağmen, yine de kulluğun gereği olarak daima korku ve ümit arasında bulunur, ameline güvenmezdi. Hattâ onun şu sözü bu hususta pek meşhurdur:

“Bir kişi cennete girecek deseler o benmiyim diye ümit ederim. Yine bir kişi cehenneme girecek deseler acaba o benmiyim diye korku içerisinde olurum.”

-Hz. Ömer takva, ihlas ve ibadette de zirvedeydi. Bilhassa geceleri namaz kılıp gündüzleri oruç tutmayı pek severdi.

-Ölümü her gün kendisine hatırlatacak birini vazifelendirmişti. Saçına beyaz kıllar düştükten sonra, vazifelendirdiği bu zata, “Artık sana ihtiyaç kalmadı.” diyerek vazifesine son verdi.

 -Hz. Ömer, bir devletin meşveretsiz idare edilemeyeceğine inanırdı. Bu maksatla bir “Şûra Meclisi” kurmuş, büyük sahabileri bu meclise üye yapmıştı. Zaman zaman bu meclisi toplantıya çağırır, onlara fikirlerini sorar, çoğunluğun görüşüne göre hareket ederdi.

-Hz. Ömer, hilafeti zamanında sık sık Medine sokaklarında dolaşır, halkın durumunu kontrol eder, ihtiyaç sahiplerini tespite çalışırdı.Bir gece dolaşırken bir evden çocuk ağlamaları işitti. Eve yaklaştı, kapıyı çaldı. İçerden yaşlı bir kadın çıktı. Hz. Ömer, çocukların niçin ağladığını sordu. Kadın, iki günden beri aç olduklarını, bundan dolayı ağladıklarını, onları avutup uyutmak için boş tencereyi karıştırıp durduğunu söyledi.

Hz. Ömer bu cevap üzerine irkildi. Kadıncağıza:“Biraz bekle, ben hemen geliyorum.” dedi.Hemen koşup bir miktar un ve yağ sırtladı. Hizmetçisi de yanındaydı. Torbayı taşımak için ısrar ettiyse de, Hz. Ömer: “Kıyamet günü benim yükümü de taşıyacak mısın?” diyerek onun isteğini reddetti.Kadıncağızın evine vardığında Hz. Ömer nefes nefeseydi. Hemen yemek yaptı, çocukların karnını doyurdu. Çocuklar sevinç içinde gülmeye, oynamaya başladılar.Bunu gören Hz. Ömer, kalbi rahatlamış olarak oradan ayrılırken, kadıncağızın:“Allah senden razı olsun! Ömer’in makamına asıl sen layıksın.” dediğini işitti. Kadın, gece karanlığında gelenin halife olduğunu fark edememişti.

-Bir gün Halife Ömer, bir sahabiyle arasında çıkan ihtilaf sebebiyle hâkimin huzuruna çıktı. Hâkim, büyük sahabilerden Zeyd bin Sâbit’ti (r.a.). Zeyd’i bu vazifeye tayin eden de halifenin kendisiydi. Zeyd bir an kendini halifenin ağırlığı altında hissedip “Şöyle buyurun.” diyecek oldu. Hz. Ömer hiddetlendi. Oraya bir davalı olarak gidiyordu. Hâkimse, kendisine ayrı bir yer gösteriyordu. Ömer (r.a.), parmağını hâkime doğru çevirerek şu ibretli ikazda bulundu:“Huzurunda halife ile halktan birisi eşit olmadığı müddetçe, sen bu makama layık olamazsın! Hâkim, vazife başında iken halifenin değil, Allah’ın emrini ve hükmünü yerine getirmelidir.”

Yöneticilerin elbette vebali çok daha büyüktür ki hüküm vermek durumundaki bu kimseler hakları korumakla mükelleftir ve yenen haklardan aynen mesuldürler. Yöneticilik bu nedenle zordur ve aşırı bir yüktür.Müslüman olsun-olmasın insanlar arasında adaleti temin etme, hak ve hakikatin kaybolmasını engelleme, bir hak zayi olduğunda şahitlikten, yakalayana, soruşturandan tevkif edene, yargılayandan mahkum edene, infaz edenden savunana kadar pek çok kimseyi ilgilendiren bir husustur ve tüm bu sayılan kimselerin tamamı adil olmak zorundadır.Fırat kıyısında kaybolan koyunun kaygısına düşen Hz. Ömer olabilmek bu nedenle zordur.  

 Adalet timsali olarak örneklerini verdiğimiz Hz. Ömer(R.a.)’in  yolunda hayatımızın her anında olalım ve adaleti dimdik ayakta tutanlardan olmaya gayret edelim.

Allah (C.c.)bizleri her daim hakkı ayakta tutanlardan eylesin. Nefsimize boyun eğip hakikati eğip-bükmekten, hesabını veremeyeceğimiz durumlardan bizleri muhafaza etsin. Aklımıza ve kalbimize (gönlümüze) kuvvet vererek bizleri son anımıza kadar rızasına uygun işlerle meşgul olmayı nasip ve müyesser eylesin.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP