Bir Öğretmenler Günü daha geride kaldı. Aslında klasik seremoniler, ezberlenmiş mesajlar, bilindik programlar yine öndeydi ama öğretmenlerin dağ gibi sorunları, talepleri geride kaldı. Göstermelik işleri severek yapıyoruz da, derde deva olabilecek çözümler konusunda ya çok isteksiziz, ya da eylem tembeliyiz. Üstelik eğitim-öğretim alanında yapılacak o kadar çok iş varken…
“Bence ne yapılsa da iki insanın hakkı ödenmez. Bunlar; öğretmen ve annedir.” diyen Victor Hugo meseleyi can evinden yakalamıştır. Ama Bakanlık, hakları konuşmuyor, sadece bunaltıcı görevler yüklüyor öğretmenlerin omuzlarına.
“Öğretmen bir sanatkardır. Yarının temelini o attığı gibi, değerli kişilik hamuruna da o biçim verir.” özdeyişi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e aittir. Fakat bunun için, törelerine saygılı, akıl ve bilime inanmış, ruh ve manayı kavramış, felsefi düşüncenin önemini idrak etmiş, tarihine hayran ama yarının diriltici soluğunu taşıyan öncü kadrolara ihtiyaç vardır. Yani önce öğretmen yetiştirme ilkelerini belirlemeli ve iyi öğretmenler yetiştirmeliyiz. Bunun için de iyi öğretmen yetiştirmeyi kendimize dert edinmeli, Milli Eğitim Programlarını ona göre yapmalıyız.
Bu iş öyle yalap şap olacak, kısa zamanda sonuç alınacak bir iş değildir. Önce öğretmen yetiştiren okullarda görev alacak kadrolar çağdaş disiplinlerle iyi yetiştirilmeli, öğretmen olma idealini rüyalarına taşıyabilen çok istekli öğrenciler daha ortaokulda iken fark edilmeli, liselerde bilimsel analiz ve testlerle seviyeler belirlendikten sonra da üniversitelere yönlendirilecek gençler özenle seçilmelidir. Çünkü öğretmen yetiştirme konusuna yeterince hazırlık yapmayan bir devlet yarınlarını ziyan etmiş demektir.
Ne ki, Atatürk Dönemi hariç, hiçbir siyasi iktidar bu konuyu ciddiyetle ele almamış, okulları ve öğretmenleri siyasi iktidarın bekası için sistemli bir biçimlendirmenin aparatı gibi görmüştür. Ne kadar parti varsa, eğitim işkolunda da o kadar sayıda sendika olmasını başka türlü izah edebilir misiniz? Ve hatta eğitimciler bunca ayrışmışken hak aramada samimiyetten bahsedebilir misiniz?
Göstermelik de olsa bu özel günleri önemsiyorum aslında. Eleştirilerim mesleğin daha itibarlı hale getirilmesi, öğretmenlerin ekonomik girdaplara itilmeden saygınlıklarını yeniden kazanmaları içindir. Öğretmen maaşları belirlenirken Atatürk’ün emrini biliyorsunuz: “Vali maaşının altında olmasın!” diyor. Bugün var mı bu denli bir hassasiyet? Atama bekleyen binlerce öğretmenin hayallerini çarmıha gerecekseniz niye aldınız bu okullara?! Pazarlarda limon satmak da ayıp değil ama siz üniversitelere niye kaydettiniz, ne amaçla mezun ettiniz bu gençleri? Şehit öğretmenleri niçin koruyamadınız da ailelerine ateşler düşürdünüz?
Ellerini öpelim, ellerimiz öpülsün, aramızdan ayrılanları analım, yaşayanları hatırlayalım, dünyanın bütün çiçeklerini toplayalım götürelim, ya da getirsinler bize. Güzel şeyler bunlar, vefa duygusu, hatırlanlanmak, değer bilmek. Ama gerçek sorunlar halının altına süpürülmemek, çözümlenmek şartıyla. Bence önemli olan burası.
**********************************************************************************
Dostlar içim çok dolu, ben usta kalemler gibi kısa da yazamıyorum. Bakın bir önemli konu daha var. Yazmazsam olmayacak. Gelin birlikte düşünelim. Bence bu da önemli çünkü.
Halk TV’de cumartesi ve pazar sabahları Serhan Asker’in sunduğu “Görkemli Hatıralar” adlı bir program var. Kültür sanat ağırlıklı bir program. Halk Tv iktidara muhalif bir kanal. Muhalif ama, özellikle Serhan muhalefeti sadece CHP’den ibaret biliyor herhalde. Varsa yoksa Chp, varsa yoksa Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve diğer devrimci gençler… Sanki solda Nazım’dan başka şair yok. Chp’ler bile ,gına geldi artık diyorlar.
Daha önce de eleştirdim kendisini ama o hızlı devrimci rolünü oynamaya devam ediyor. Kardeş yapma bunu. Bir daha uyarıyorum. 12 Eylül cuntası bir soldan, bir sağdan katletti bu çocukları idam sehpalarında. İşkence çığlıkları Mamak zindanın duvarlarında asılı duruyor. Sen sadece senin yoldaşlarına ağıtlar seslendiriyorsun. Haksız yere asıldığı sonradan anlaşılan Mustafa Pehlivanoğlu, Selçuk Duracık, Fikri Arıkan, Ali Bülent Orkan, Cengiz Baktemur ve diğer ülkücüler insan değil miydi? Onların canı yok muydu, onların ana babaları, eşleri, çocukları yetim kalmadı mı?
Yeter yahu bu kadar ideolojik bağnazlık! Ülkücüler ve devrimciler, hangi karanlık ve iğrenç senaryoların kurbanı olduklarını, rutubetli karanlık mahpus odalarında aç susuz kaldıklarında, işkenceden bayıldıkları ıslak mermerlerin soğuk taşlarında yatarken, hayatı tespih yaptıkları maltada volta atarken anladılar, kardeş oldular. Ama sen bir türlü kurtulamıyorsun prangalarından. ABD, Mossad ve diğer istihbarat örgütleri aynı pis oyunları yeniden sahnelemenin telaşıyla ellerini ovuştururken, yeniden bir kardeş kavgasının fitilini ateşlemeye çalışırken sen nasıl bu kadar aymaz olabilirsin arkadaş!
Biz oy vermeseydik bunca belediyeyi kazanabilir miydi CHP? İmamoğlu olmazsa Mansur Yavaş CHP’nin adayı olmayacak mı? CHP’nin oyu Ankara’da belliyken ülkücü Mansur Yavaş sadece CHP’lilerin oyuyla mı kazandı zannediyorsun! Sen hiçbir şey bilmiyorsun o zaman.
Uzunköprü’de program yapıyorsun. CHP’nin Edirne milletvekili orda. Ama İYİ Parti’nin Edirne milletvekili Prof.Dr.Mehmet Akalın davet edilmiyor. Üstelik Akalın Uzunköprülü. Sen mi sorumlusun, TV kanalı mı, yoksa İYİ Partiden seçildiği halde seçmenine madik atıp CHP’ye transfer olan Belediye Başkanı Ediz Martin mi bilmiyorum. Edirne’deki programa da önceki dönem CHP Milletvekili Doç.Dr.Okan Gaytancıoğlu ile İYİ Parti Milletvekili Orhan Çakıroğlu davet edilmemişti.
Ayıp yahu! Siz siyaseti böyle yapacaksanız iktidarı rüyanızda bile göremezsiniz. Bakınız eğer davet etseydiniz Mehmet Akalın vekilim, bir bilim adamıdır ve Edirne sevdalısıdır. Böyle bir programda Uzunköprü’nün artılarını ve geleceğini konuşur, partisini bırakıp giden Ediz Martin’i rezil etme nezaketsizliğini yapmazdı. O Üniversitesinde Dekanlık görevinde iken, kim geldiyse, yakasındaki rozete bakmadan, fikrini sorgulamadan tüm Trakyalı öğrencilere kol kanat germiş, yardımcı olmaya çalışmıştır.
Bu program Uzunköprü’nün tanıtımına yardımcı oldu mu zannediyorsunuz? Ergene kirliliği böyle mi anlatılmalıydı? İpsala pirincine marka tescili alınırken, aynı nehrin, Meriç’in sularıyla beslenen Ergene ovasında yetiştirilen çeltiğin kanser yaptığı analiz raporlarıyla teyit ediliyorsa ekimine nasıl izin veriliyor? Ya da bakan Eroğlu daha 10 sene önce burada balık tutup, Ergene’nin suyunu içecekti. Nasıl oluyor da bugün hala zehir akıyor ve iktidar bir türlü bunun önüne geçemiyor? Burada bir yanlışlık yok mudur? Çeltik üreticisinin isyanı herkesi bir gün yola getirir inşallah. Uzunköprü hep geri gidiyor. Sizce de önemli değil mi bu konu?
GÜNDEM
21 gün önceGÜNDEM
26 Kasım 2025GÜNDEM
26 Kasım 2025GÜNDEM
26 Kasım 2025GÜNDEM
26 Kasım 2025GÜNDEM
26 Kasım 2025GÜNDEM
26 Kasım 2025Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.