Bismillahirrahmanirrahim.
Bizleri erkek ve kadın olarak en güzel bir biçimde yaratan, varlığından haberdar eden, yeryüzünde ibadet için inşa edilen ilk mabedin Kâbe-i Muazzama, Mescid-i Haram olduğunu bizlere bildiren Yüce Rabbimize hamd ü senalar olsun!
İnsanlığın yolunu aydınlatan bütün peygamberlere, hassaten Mekke’de iken Dâru’l-Erkam’ı mescit edinen; hicret esnasında misafir olduğu Kuba’da, Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de “temelleri takva üzerine kurulu mescid” diye övgüyle bahsettiği Kuba Mescidini kendi elleriyle inşa eden; ve Medine’ye ulaşınca da ilk iş olarak hayatın merkezine mescidi yerleştirmek üzere Mescid-i Nebi’yi inşa eden Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun!
Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler
Değerli Okurlarım,
Sözlerime başlarken hepinizi sevgiyle, saygıyla, hürmet ve muhabbetle selâmlıyorum. Allah’ın rahmeti, bereketi ve selâmı üzerinize olsun!
Sözlerimin başında bugün asr-ı saadetten günümüze inşa edilen bütün camilerde mimarından işçisine, mihrap görevlisinden kayyumuna, cemaatine kadar hizmet edenleri, rahmet ve şükranla yâd ediyorum.Camiler ve Din Görevlileri haftamız kutlu olsun.
Diyanet İşleri Başkanlığı olarak her yıl 1-7 Ekim tarihleri arasında Camiler ve Din Görevlileri Haftası kutlanmakta olup bir tema etrafında bu haftayı idrak etmeyi güzel bir gelenek haline getirildi..Bugün ben sizlere önceki yıllar kutlanan “Cami, Kadın ve Aile” konusunda yaşadığımız aksamaların, eksikliklerin nedenlerini beş başlık altında sıralamak ,bunu tekrar gündeme getirmek istiyorum. Birincisi, İslâm’ın kadın konulu öğretileri ile tarihte ve günümüz toplumlarında egemen olan düşünce, telakki ve uygulamalar arasında derin farklar bulunmaktadır. Kadın ile ilgili sorunlar, kadın hakkında oluşan yanlış düşünce ve telakkiler sadece doğu toplumlarının ya da İslâm toplumlarının sorunu olmayıp bütün bir insanlığın problemidir.
İkincisi, ne yazık ki tarih içinde Müslümanlar kadın konusunda bizzat Kur’an-ı Kerim’in ve Hz. Peygamberin çizdiği çerçeveyi dahi yakalayamamış, İslâm toplumlarında maalesef Kur’an öncesi kadın telakkileri hayatiyetini, üstelik İslâm görüntüsü altında sürdürebilmiştir.
Üçüncüsü, kadim din ve kültürlerin Müslüman toplumlara tesiri, yerleşik kültür ve geleneklerin dine baskın çıkması ve din anlayışımızı etkilemesidir. Bugünün Müslümanlarının kadın ve cami arasındaki ilişkiyi düşünme biçimleri, hakiki bir mümin şuurundan çok geleneklere dayanmaktadır. Yapılan camiler, hanım cemaat göz önünde bulundurulmadan inşa edilmektedir.
Dördüncüsü, dinin ve dini metinlerin yanlış anlaşılması ve yanlış yorumlanmasıdır.
Beşincisi, modernitenin zihnimize nüfuz etmesidir. Müslümanlar, modern zamanlarda kadının toplumsallaşması ile ilgili müspet-menfi hemen her şeyi kabullenmiş gibi gözükmektedirler. Ancak kadının cami ile ilişkisi noktasında tam bir kabul oluşmamıştır. Bugün hayatın hemen her alanında var olan kadını Allah’ın mescitlerinden alıkoymak büyük bir çelişkidir.
Resul-i Ekrem Efendimizin önce Mekke’de, sonra Medine’de kurmuş olduğu toplumun en temel ilkesi kişinin herhangi bir ayrım olmaksızın Allah karşısında eşit olmasıdır. Allah, Âdem ve Havva’yı birbirine eş olarak, topraktan yaratmıştır. Her ikisini de yeryüzünü birlikte imar etsinler diye var etmiştir. Her ikisine de halifelik görevi vermiş, sorumluluk yüklemiştir. Bu yaratış insanı cinsiyet ayrımı olmaksızın Allah karşısında ve dünyaya gönderiliş amacında eşit kılmıştır. Ne yazık ki insanlık tarihi kısa bir sürede kendi içinde bir ayrıma gitmiş ve kadın-erkek arasındaki biyolojik farklılıkları bir üstünlük meselesine dönüştürmüştür. Bu üstünlük iddiası o kadar ileriye varmıştır ki, medeniyetin beşiği denilen topraklarda bile kadınların haklarına tecavüz edilmiş, onlar daha aşağı varlıklar olarak algılanmışlardır. Zamanla bu algılar yaygınlaşmış ve sanki gerçeğin kendisi zannedilmiştir., Peygamber Efendimizin ifadesiyle onlar “bir bütünün iki eşit yarısı” olarak kabul edilmiştir.
Peygamber Efendimizin başlattığı bu dönüşüm, Hz. Aişe, Hz. Fatıma gibi tarihin gidişatına yön veren kadınlar ortaya çıkarmıştır. Fakat ne yazık ki yine zamanla eski inanışlar canlanmış ve kadınlar toplumsal hayatın dışına itilmeye başlamıştır. Bu o kadar ileri noktaya varmıştır ki, kadınlar ibadet mekânlarından, camilerden bile uzak tutulmaya başlanmıştır. Sevgili Peygamberimizin “Allah’ın kadın kullarını Allah’ın mescitlerinden alıkoymayın” uyarısı adeta unutulmuştur. Hanım kardeşlerimiz Allah’ın mescitlerine yabancılaşmış, camilerde eşleriyle, çocuklarıyla ibadet edebilme neşesinden mahrum kalmışlardır. Cami özlemlerini sadece Ramazan gecelerinde teravihlerle gidermeye çalışmışlardır.
Oysa camiler Allah’ın evleridir ve kimse Allah’ın evine gelen birini men etme hakkına sahip değildir. Camiler bizimle canlıdır. Camiler, gölgesinde büyüdüğümüz, dertlenince sığındığımız, bizi Yaratan ve Yaşatan Rabbimize misafir olduğumuz, sevinçlerimizi ve üzüntülerimizi paylaştığımız, hatimler indirdiğimiz, bayramlar kutladığımız, yaşadıkça kuvvet bulduğumuz ve öldüğümüzde de taşına uzandığımız ulvî mekânlardır. Camiler, ömrümüz akıp giderken arada bir hayatın dışına çıkmak için uğradığımız binalar değildir. Camiler hayatımızın parçasıdır. Dönüp dolaşıp geldiğimiz yerlerdir. Mihenk taşımızdır. Biz camiler etrafında şekilleniriz. Biz camilerde hayat buluruz.
Kıymetli Okurlarım,
Gerçekten Allah’ın kullarına ne şekilde bir yöneliş sunuyor bugünün camileri? Örneğin kadınlara ne kadar yer veriyor ve hangi mekânları ayırıyoruz cami projelerimizde? Daha doğrusu bir cami tasarlarken, zihnimizde nasıl bir kadın tasavvuru hakim? Öyle zannediyorum ki, modern zamanların cami tasarımlarında kadın, Allah’ın karşısında, Allah’ın huzurunda bir kul olarak algılanmıyor. Bunun sonucunda da cami mimarisinde kadınlar yok sayılıyor. Camilerde kadın mekânları düşünülmüyor. Camiler, kadın-erkek herkes için Allah’ın evi, Allah’ın huzuruna çıkılan yer olması gerekirken, ne yazık ki cami mimarisinde kadınlar göz erdi edilerek bir ayrım yapılıyor. Başta bu mimari özellik, camilerimizi kadınlara elverişli kılmamakta, onların huzuru ilahiye çıkmalarını zorlaştırmaktadır
Saygıdeğer Okurlarım ,
Konuyla ilgili uygulamayı yakinen takip etmek amacıyla; kadınların bayram ve Cuma namazı kılabilecekleri camilerin tespit edilmesi, bu camilerin tuvalet ve abdest alma mekânlarının varsa iyileştirilmesi, yoksa oluşturulması amacıyla ülke genelinde çalışmalar başlattıldı. Değerli Okurlarım,
Ancak hedefe ulaşmak için bu çalışmalar yeterli değildir. Bu geçici bir çözümdür. Asıl gerçekleşmesi gereken bir zihin dönüşümüdür, daha doğrusu zihnimizin dinimizin öngördüğü algıya yeniden ulaşmasıdır.
Çünkü hepimiz biliyoruz ki Camiler, Allah’ın huzurudur. Kimseye özgü değildir. O huzura kadın-erkek, yaşlı-genç, büyük-küçük herkes çıkabilir. Orada kimse bir diğerinden farklı ve ayrıcalıklı değildir.
Çünkü hepimiz biliyoruz ki, camiler, Kabe’nin şubeleridir. Beytullahın temelinde peygamber eşi, peygamber annesi Hz. Hacer’in ellerinin izi vardır. Safa ve Merve tepeleri arasında her sa’y yapışımızda Hz. Hacer’in aziz hatırasını zihinlerimizde yeniden canlandırmaktayız. Zemzem suyu, onun sa’yinin hürmetine ikram edilmiştir. Ve halen hepimiz onun izinde yürümekteyiz Safa ve Merve tepelerinde…
Çünkü hepimiz biliyoruz ki, Hz. Meryem’i, mabede en güzel bir şekilde buyur eden ve mihrapta eğiten Rabbimizdir. Kur’an-ı Kerim, bize Hz. Meryem’in kendisini mabede adadığını, orada rüku edenlerle birlikte rüku ettiğini öğretmektedir. O, bu mukaddes mabette arınmış ve nice ilahi lütuflara mazhar olmuştur.
Çünkü hepimiz biliyoruz ki, hanım sahabiler, Mescid-i Nebî’de, Sevgili Peygamberimizin (sas) arkasında çocuklarıyla birlikte saf tutma mutluluğuna erişmişlerdir. Gecenin karanlığında yatsı namazlarına, seher vakitlerinde ise sabah namazlarına devam etmişlerdir. Hatta Sevgili Peygamberimiz, çocuk ağlaması işitince namazları kısa tutmuştur. Efendimizin (sas) mübarek sesinden Kur’an dinleyip bazı sureleri onun dilinden hafızalarına nakşetmişlerdir.
Cuma namazlarına katılarak bu mübarek vaktin bereketinden istifa etmişler, Efendimizin (sas) dilinden hutbe dinlemişlerdir. Bayram namazlarını coşkuyla eda etmişler, tekbirlere ortak olmuşlar, dualara hep birlikte amin demişlerdir.
Değerli Okurlarım ,
Bugün Kâbe’de kadın-erkek ayırımı gözetmeksizin ibadetimizi yapmaktayız. Hacca gitmeye karar verdiğimizde ailemizle gitmeyi tercih etmekteyiz, oraya eşimizi ve çocuğumuzu, anne ve babamızı götürmeyi dilemekteyiz. Aynı bunun gibi camiye de bu düşüncelerle, aynı dileklerle gitmeliyiz, orası da eş ve çocuğumuzu, anne ve babamızı alıp götüreceğimiz ulvi bir mekândır. Çünkü camide okunan Kur’an’lara, indirilen hatm-i şeriflere, okunan mevlidlere, camide yapılan vaazlara, camide tutulan saflara ve camide teneffüs edilen huzura hepimiz eşit derecede muhtacız. Oralarda erkeklere olduğu kadar kadınlara da yer vardır. Oralarda büyüklerin olduğu kadar küçüklerin de hakları bulunmaktadır.
İşte bu sebeplerle gölgesinde çocukluğumuzun şekillendiği, avlusunda ailemizle sohbet ettiğimiz bir cami tasavvur edelim. Ve ezanlar bizi ailemizden, çocuklarımızdan bir an olsun ayırmasın. Onları da yanımıza alıp kapısından girmeliyiz bu ulvî mekânların. Bir cami tasavvur edelim, secdelerinde kadınların alınları, rükularında çocukların acemiliği bulunsun. Bir cami tasavvur edelim, ilim ve hikmetiyle, maneviyatıyla bizi, anne-babamızı, eş ve evladımızı ve bütün müminleri kucaklasın. Ve nasıl Zekeriya aleyhisselam, mabede adanmış Meryem aleyhisselama her uğradığında onu rızıklanmış bulduysa, biz de ailemizin camilerde rızıklandığına şahit olalım. Hz. Zekeriya ve Hz. Meryem gibi bilelim ki: “Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır”.
GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.