Artık yeter! Bunca cana kıydıktan, komşu ülkeleri tarumar ettikten, hak ve hukuku çiğneyip vicdanları perişan ettikten sonra bile ABD ve AB ülkeleri hala İsrail’in arkasında durup ona destek veriyorsa ; “ Artık yeter!” diye dünyanın ayağa kalkması gerekirdi. Bırakın dünyayı, İslam ülkelerinden bile güçlü bir kınama, arşı titretecek bir çığlık duydunuz mu? Olan biten nedir diye baktığımızda söylenebilecek tek şey vardır; bu sadece Yahudi azgınlığı veya vahşeti değil, olsa olsa insanlığın intiharıdır.
Genelde ulusal ve kültürel konularda yazmaya çalışıyorum. Küresel gelişmelerden habersiz kaldığımız, zamanın ruhunu ıskaladığımız tüm tarihi süreçlerde afalladık, şaşırdık, hakimiyeti elimizden kaçırdık. Eğer idealist bir öğrenci olabilirsek, tarih iyi bir öğretmendir. Ama tersi hep hüsrandır, yenilgidir, gözyaşıdır, acı ve ıstıraptır.
Bazen musibetler de bizim için diriltici muştular barındırır içinde. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri ne güzel söylemiş:
Hakk şerleri hayr eyler / Zannetme ki gayr eyler
Ârif ânı seyr eyler / Mevlâ görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler.
Önemli olan; Hakk’ı hak bilip, Hakk’a uygun yaşamak, aklın ve bilimin rehberliğinde tedbirde kusur etmemektir. İnşallah İsrail’in sadece bölge değil, dünya barışını da ateşe atan bu ırkçı vahşeti, bu iğrenç şerleri de bir gün Hakk’ın sillesiyle yerle yeksan olur. Ama başta İran olmak üzere tüm İslam ülkelerinin ve elbette bizim de yaşanan savaşlar ve çatışmalar karşısında doğru ve derin analizler yapmamız gerekiyor.
BOP projesi tıkır tıkır işliyor. Orta Doğu emperyalist planlar ve iç çatışmalarla bir cehenneme dönüştürüldü. Ülkeler hallaç pamuğu gibi savruluyor, sınırlar yeniden çiziliyor. Sayın Tayyip Erdoğan BOP’un Eşbaşkanı olduğunu söylerken gururluydu. Ama bugün komşularımız paramparça olurken olaylara dahlimizin olmadığı apaçık ortadadır. Yapabildiğimiz, bir iki kınama mesajı ve taziye bildirmekten başka bir şey değildir. İran’dan sonra sıranın bize geleceğini söyleyen devlet adamlarının beyanları ise tam bir talihsizliktir.
Büyük Atatürk, ömrü cephelerde, savaş alanlarında geçen Gazi Mustafa Kemal, “Yurtta sulh, dünyada sulh” demişti. Cumhuriyetimizin dış politikası yıllarca bu inançla ve komşularımızın iç işlerine karışmama prensibine göre şekillendi. İçimizdeki siyasal ümmetçiler ve bazı laiklik karşıtları bunu bir acizlik gibi lanse ettiler kendi cemaatlerine. Halbuki Gazze’de dün, İran’da bugün yaşananlar gösterdi ki ; ne din, ne milliyetçilik, ne ideoloji toplumları tek başlarına güvenli kılmıyor. Ekonomin de, diplomatik misyonun da, Orduların da güçlü olacak. Anadolu zor bir coğrafya. Barışı savunurken savaşa da hazır olacaksın.
İran’da 45 yıldır din devleti var. Her kurum, Cumhurbaşkanı da dahil dini lidere bağlı. Rejim devrim muhafızları ile ayakta. Onlar da mollalara bağlı. Silahlı sivil güçler sokağın hakimi. Liyakat yerine torpil ve mollalara sadakat revaçta. Şah dönemine göre milli gelir arttı ama ambargoların da etkisiyle savunma ve güvenlik sistemleri modernize edilemedi. İstihbarat teşkilatındaki dağınıklığın faturası çok ağır oldu.
Elbette şunu da açıkça ifade etmeliyiz; İsrail bu pervasız ve vahşi saldırıları Batılı küresel güçler sayesinde sürdürebiliyor. İsrail Orta Doğu’da ABD’nin ve İngiltere’nin maşası, zulüm kırbacıdır. İsrail bu iki emperyal güç tarafından Filistin topraklarında kurulmuş korsan bir devlettir. O nedenle nereye saldırırsa saldırsın, onlar tarafından hep arkası sıvazlanmakta, katliamlarında bile alkışlanmaktadır.
İran nükleer silaha sahip olmamalıymış! Bence küresel güçler dahil, hangi ülkelerde nükleer silah varsa tümü imha edilmelidir. İsrail’in hedefi, Uranyumu işleme ve geliştirme tesisleri çalışan İran’ın, sonunda nükleer silaha da sahip olmasını engellemektir. Çünkü İsrail’in korkusu Müslüman ülkeler tarafından haritadan silinmektir. Ey Netanyahu, sende 90 adet nükleer silah varken sana mübah, ama İran’a yasak öyle mi?
Etrafımız ateş çemberiyle çevriliyken biz ne yapmalıyız? Elbette bizim inancımız, kültürümüz hep mazlumdan, mağdurdan yana olmamızı emreder. İran bizim komşumuzdur. Fakat Sünni Arap dünyasının, Şii mezhebi mensubiyetinden dolayı yalnız bıraktıkları İran için boyumuzdan büyük işlere kalkışmamalı, sahaya atlamamalıyız. Bugün savaşı önlemek için arabuluculuk, Cumhurbaşkanımızın söylemiyle “barışı ve müzakereleri kolaylaştırıcılık” rolü en akılcı yoldur. İngiltere’nin uluslararası politikada benimsediği bir kural vardır. Derler ki; “İngiltere’nin ebedi dostları veya ebedi düşmanları yoktur. İngiltere’nin ebedi çıkarları vardır.”
Biz komşularımızı severiz, zalime engel olmaya çalışırız, ama kendi ülkemizi de daha çok düşünür, kendi insanlarımızı da ateşe atmayız, atamayız. İran’ın dostları Rusya ve Çin gibi devlerin bile sessiz kaldığı bir hengamede, hem de Nato üyesi bir ülke olmamıza rağmen ABD’nin ve AB’nin karşısına dikilmek tam bir çılgınlık olur. O nedenle sayın Cumhurbaşkanımızın açıklaması isabetli olmuştur.
Dünya yeniden dizayn ediliyor. Küresel sermaye yeni bir faşizm türetti. İnsan insana düşman edildi. Hümanizm, insan sevgisi, demokrasi, büyüklere masallar olarak telaffuz edilmeye devam etse de çocuklar bile inanmıyor artık. Sermaye, Kabil kompleksini köpürtüp yeni tiranlar, dizginlenemez canavarlar yaratıyor artık. Sanki 3.Dünya Savaşı başlamış gibi. Bu coğrafyada bekamızın şartı, kardeşçe birbirimize kenetlenerek güçlü olmaktır.
GÜNDEM
18 Haziran 2025GÜNDEM
18 Haziran 2025GÜNDEM
18 Haziran 2025GÜNDEM
18 Haziran 2025GÜNDEM
18 Haziran 2025GÜNDEM
18 Haziran 2025GÜNDEM
18 Haziran 2025Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.