Kıymetli Okurlarım! En kalbi duygularımla Muhabbetle saygı ile özlemle sizleri selamlıyorum, Cumanız Mübarek olsun. Cuma Günü Gazetemizin köşesinden sizlere seslenmek sizlerle beraber olmak güzel bir duygu güzel bir haslet.
Yüce Allah, yaratmış olduğu her bir varlık için, kendisinin varlığını devam ettirebileceği bir alan meydana getirmiştir. İnsanoğlu için bu dünya hazırlanmış, ona hayatını devam ettirebilmesi için sayısız nimetler verilmiş, ihtiyaçlarına cevap bulabilecek yaşam alanları oluşturulmuştur. Bu dünyada can bulan insan, kısa bir yaşamdan sonra ölümle bu dünya hayatını nihayete erdirmektedir. İnsan yaşantısının asıl yaşam alanı ise, ölümden sonra başlayan Ahiret hayatıdır. Dünya hayatının önemi ve anlamı işte bu noktada ortaya çıkmaktadır.
Dünya ahiret için önemlidir. Peygamber Efendimizin ifadesiyle “Allah’ım! Gerçek hayat sadece âhiret hayatıdır.” (Buhârî, Rikak 1) Dünya hayatında insana verilen her şey dünyada kalıcıdır. Bu sebeple Ahiret hayatına iman edildiği, ahiret hayatı için gerekli hassasiyet gösterildiği kadar bu hayat önem kazanmaktadır. Ebedi hayat olgusu zihinlerde canlı tutulursa ve gönülde bu iman baki kalırsa dünya hayatının asıl manası ortaya çıkacaktır. Bu mananın adı; İmtihandır.
İmtihan her bir birey için ayrı cereyan etmektedir. Her ferdin imtihanı ayrı ayrıdır. Kimi zenginliğiyle, kimi fakirliğiyle, kimi evlatlarıyla, kimi eşiyle, kimi ana-babasıyla, kimi hastalıkla vb. nice imtihan şekilleri. İmtihanlar ayrı ayrı olsa da imtihanlarda başarılı olma şekli ise tek. Oda; Sabır. İmtihanların zorluğunu hafifletecek olan, başarının anahtarı, Sabırdır. İmtihan hayatın bir gerçeği ise, bu imtihanda takınacağımız tavır sabır ise bu imtihanın sonucunda kavuşacağımız şey nedir diye aklımıza bir soru gelebilir. İşte Yüce Rabbimiz, imtihan şekillerini, sabrın önemini ve sonuçta sabrın kazanımlarını Kur’an-ı Kerim’de bizlere şöyle bildirmektedir.
Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.[1]
Hz. Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadislerinde cehennemliklerin dünyada çekmiş olduğu ferahın, cennetliklerin ise dünyada çektikleri sıkıntıların cehennem ve cennete nispetle şöyle anlatmakta ve dünyada çekmiş olduğumuz imtihanın neticesinde cennet var ise dünyalık meşakkatin hiçbir öneminin olmadığına şöyle işaret etmektedir. “Cehennemliklerden olup, dünyada pek müreffeh hayat yaşayan bir kişi kıyamet gününde getirilip cehenneme bir kere daldırılır. Sonra:
– Ey âdemoğlu! Sen hayırlı bir gün gördün mü? Herhangi bir nimete nâil oldun mu? denilir. O kişi:
– Hayır, vallahi Rabbim! Öyle bir şey görmedim, der. Cennetliklerden olup, dünyada insanların en yoksul olanı getirilir cennete bir kere daldırılır. Ona da:
– Ey âdemoğlu! Sen herhangi bir yoksulluk ve sıkıntı gördün mü? Hiç zorluk ve darlık çektin mi? denilir. O kişi de:
– Hayır, vallahi Rabbim! Hiçbir yoksulluk ve sıkıntı görmedim, zorluk ve darlık çekmedim, der.”[2]
Dünya hayatında verilenler geçici birer metadır ve insanoğlu ölümle bu geçici metaların tümünden istese de istemese de ayrılacaktır. Kendisiyle kalacak olan amelleridir. Allah-u Teala bir ayette şöyle buyurmaktadır.
“Nefsânî arzulara, özellikle kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı aşırı düşkünlük insanlara süslü gösterildi. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.”[3] Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadislerinde bu hususa şöyle dikkat çekmektedir.
“Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder: Aile çevresi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan ikisi geri döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Aile çevresi ve malı geri döner; yaptığı işler kendisiyle birlikte kalır.”[4]
Asıl yaşam alanı olan Ahiret için bu dünya, imtihan sahası olarak belirlenmiştir. Bu hayata gelen her bir birey için ayrı bir imtihan gerçekleştirilmiş, bu imtihanda niceleri başarılı olurken niceleri de kaybetmiştir. Hz. Adem, Cennette bir meyveyle imtihana tabi tutulmuş, imtihanında başarısız olunca yeryüzüne gönderilmiş, hatasını anlayınca Rabbine niyazda bulunmuş hatasından dönmüş, dünya ve Ahiret için kazananlardan olmuştur. Firavun dünyada yaratılış hikmetini anlamamış, yaratıldığını unutup tanrılık iddiasında bulunmuş, Yüce Allah kendisinin yanlış yolda olduğunu ve gerçek doğruya dönmesi için kendisine peygamber göndermiş, buna rağmen hatasından dönmeyen firavun, imtihanını kaybetmiştir. Hz. Eyüp, kendisine verilen hastalığa sabretmiş, kendisinden hiçbir zaman isyan sözcükleri çıkmamış ve imtihanını kazananlardan olmuştur. Hz. Nuh’un oğlu tufan koptuğu zaman babasının gemide olduğunu gördüğü halde, Babasının kendisine uzattığı eli tutmamış, boğulup imtihanını kaybetmiştir. Sevgili Peygamberimiz, kendisine verilen görevleri harfiyen yerine getirmiş, dünya hayatını bir ağaç gölgesinde bir müddet kalıp oradan ayrılan yolcuya benzetmiş, bu hayatın önemini ahiretin kazanılması açısından değerlendirmiştir. Hz peygamberin tebliğine kulak vermeyen Mekke müşrikleri geçici dünya hayatını ebedi zannetmişler ve imtihanlarını kaybetmişlerdir.
Dünya hayatında bizlere verilen her şey imtihan içindir. Dünya insanlar için çekici kılınmıştır. Yüce Rabbimiz bir ayette şöyle buyurmaktadır.
“İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını deneyelim diye şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet yaptık.”[5] Bir diğer ayette ise dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğu bizlere şöyle hatırlatılmaktadır.
“Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?”[6] Dünya hayatının geçiciliğine, oyun ve eğlencesine, çekiciliğe aldananlar, Allah’ı ve ahireti unutanlar kaybedenlerden olmuşlardır. Bu aldanışa düşmeyenlerin sonu ise huzur, mutluluk ve bahtiyarlık olmuştur.
Söyleşimizin bu kısmında yapmış olduğumuz açıklamaları şu ana başlıklar altında özetleyerek yapmamız gerekenleri yeniden hatırlatmak istiyorum.
1.Dünya hayatı geçicidir. Mutlaka ölümle sonlanacaktır. Ahiret hayatı ise bakidir, ölümle başlayıp ebediyen devam edecektir. Dünya hayatıyla ahiret hayatını birbirine benzetmek bu haliyle pek doğru olmayacaktır.
2.Dünya hayatı nefsanî istekler için süslü, cazibeli yaratılmıştır. Dünyanın her türlü süsü, makamı, malı-mülkü, zenginliği geçicidir. Bu cazibeye, zenginliğe, mala-mülke, makama aldanmamalıdır. İnsanın asıl hedefi ahreti kazanmak olmalıdır. ahreti kazanmanın yolu ise bu dünya hayatında bizlere sunulmuş imtihanları değerlendirmekle gerçekleşecektir.
3.Dünyada bir imtihan vesilesi olarak verilmiş konumlarımıza çok fazla sevinmemeli veya çok fazla üzülmemeliyiz. Zenginlik bir imtihan vesilesi olabileceği gibi fakirlikte bir imtihan vesilesi olabilmektedir. Çalışmakta olduğumuz işlerimizde böyledir. Makamca en yüksekte olmakta imtihan vesilesidir, aşağıda olmakta imtihan vesilesidir. Önemli olan ise bulunduğumuz halde yaşantımızı insanların ve Allah’ın rızası doğrultusunda sürdürmüş olmamızdır. Bu sebeple bizden üstündekilere bakıp hayıflanmak veya bizden aşağıdakilere bakıp kibirlenmek yerine bize verilen nimetler için şükürde bulunmak bize fayda sağlayacaktır.
4.Ahiret yurduna insanların mal-mülk olarak hiçbir şey götüremediklerini her gün etrafımızda ölenler aracılığı ile görmekteyiz. Peygamber Efendimizin bildirdiği üzere bizimle ahiret yurduna gelecek olan -iyi veya kötü olsun- amellerimizdir. Bu sebeple Yüce Rabbimizin bizden istediklerini yerine getirmeye özen gösterirken yasaklarından da kaçınmaya gayret gösterelim.
5.Dünyadan ayrılmak veya dünya malından el-etek çekmek istenilen davranış şekli değildir. Önemli olan insanı Allah’tan gâfil kılacak, ibadet ve tâatine engel olacak derecede dünya malına dalmamaktır. Maddi bir ayrılık değil kalbi bir ayrılıktır dünya malından ayrılış. Bu sebeple bitmek tükenmez bilmeyen nefsanî isteklerimize esir olmamalıyız.
6.Bu hayatta bize verilen her şey bir ganimet bir fırsattır. Başımıza gelenin lehimize mi aleyhimize mi olduğunu bilemiyorsak, hayır gördüklerimizde şer, şer gördüklerimizde hayır olabiliyorsa, gaybı bilemiyorsak o zaman bize verilenlere sabır ve şükür yapabileceğimiz en doğru davranış şekli olacaktır. İsyan etmekle hiçbir sıkıntıya çare bulamayacağımız ise aşikâr değil midir?
Sonuç itibariyle imtihandan başarılı olmak imtihanı yapanın istediklerine uymakla sağlanacaktır. Dünya hayatını bizlere imtihan alanı olarak Allah-u Teala belirlemiştir. Bu imtihandan başarılı olmanın yolunu ise yine kendisi belirlemiştir. İstenilenlere isyan etmek yerine istenilenlere icabet etmek ve yasaklananlardan kaçınmak imtihanda başarılı olmanın anahtarıdır.
Sözlerimi Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.s) bizlere sunmuş olduğu şu tavsiye ile bitiriyorum. Efendimiz şöyle buyuruyor.
“Âhirete göre dünya, sizden birinizin parmağını denize daldırmasına benzer. O kişi parmağının ne kadarcık bir su ile döndüğüne baksın.”[9]
Yüce Rabbim bu günler hürmetine imtihanımızı başarıyla tamamlayıp dünya ve ahiret huzurunu yakalamayı cümlemize nasip etsin. Sabırla her türlü zorlukların üstesinden gelmeyi nasip etsin.
Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet olun.
[1] Bakara, 2/155-157
[2] Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 463
[3] Al-i İmran, 3/14
[4] Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 462
[5] Kehf, 18/7
[6] En’am, 6/32
[7] Yunus, 10/24
[8] Kehf, 18/45-46
[9] Riyazü’s-Salihin, Hadis No: 464
GÜNDEM
18 gün önceGÜNDEM
25 Nisan 2025GÜNDEM
25 Nisan 2025GÜNDEM
25 Nisan 2025GÜNDEM
25 Nisan 2025GÜNDEM
25 Nisan 2025GÜNDEM
25 Nisan 2025