Recep Çınar
Yukarıdaki söz Hz. Mevlana’ya ait. Bu sözü neden konu başlığı yaptım? Yıllar önce bir Ulusal basında yer alan haber, „Trafik adabını bilmeyen ehliyet alamayacak“ şeklinde idi. Bu şart bugün acaba ne kadar uygulanıyor? Ben birçok ülkeye gittim, bizdeki kadar trafik kurallarını ihlal eden bir toplum görmedim desem yeri var. Bu ihlal sadece trafik konusunda değil, elbette. Çevre temizliği, başkalarını rahatsız etme… gibi birçok konuda yaşanıyor. Halbu ki bizim inancımızda bu haller „kul hakkı“na da girer!
Peki, Nedir ‘Edep’? Edep kelimesi, terbiye, utanma, usul, yol ve kaideler gibi anlamları ifade eder. Edep kelimesinin çoğulu ise “Adap”tır. . Ancak dilimizde daha çok “terbiye” anlamıyla kullanılan bir kelimedir.
Edep kelimesi, dini terim olarak ele alındığında ise, “Ruhun dinle bütünleşerek istikrar kazanması” anlamına gelir. ‘Edep ve edepsiz’ kelimeleri dilimizde yaygın olarak kullanılmaktadır. İlim erbabı böyle anlatıyor‚ Edep’i.
Bizim ülkemizde işler nedense hep günübirlik düşünülüyor. Edep denilen şey doğuştan ölüme kadar bir süreçtir. Edebin ilk öğreticileri anne ve babadır. Çocuk onlardan aldığı edeple topluma karışır. Sonra okul ve toplum menfi ya da müspet etkileri ile onu şekillendirir. “Edeb’i” biraz derinliğine doğru anlamaya çalıştığımız zaman, hayatın her kademesinde insandan biran bile ayrılmadığını görürüz. İnsanın her hareketi, her sözü edep ile alâkadardır. Her yerin, her meclisin ve her mekânın kendine göre bir davranış şekli ve edebi vardır. Ülkemizde ehliyet alma 16 yaşında başlıyor. Bir insana o yaşa gelinceye kadar aile, okul ve çevre kademelerinde ’genel edep’ kuralları gereği gibi öğretilmemiş ise siz ona 4 saatlik kursta neyi öğreteceksiniz? Ancak ehliyet alabilecek formaliteleri. Böyle bir insan ehliyetini cebine koyduktan sonra gereksiz yere korna çalıp başkalarını rahatsız da eder, süratte trafik kurallarını ihlal edip kazalara da sebebiyet verir, kuralları hiçe sayıp tek yönlü yola tersinden de girer, kırmızı ışıktan da geçer, yasak yere park da eder, yayanın hakkını da ihlal eder… Bütün bu menfi hareketler önce eğitim, sonra da gerekli cezanın verilmesi ile asgariye indirilebilir.
İlkokulda gereği gibi ‘edep’ dersi verilmemiş bir çocuk, çarşıda sokakta yediği şekerin, çikolatanın ambalajını yere atar. Hatta içtiği meşrubatın kutusunu da! Yine, gereği gibi ‘edep’ dersi almadan olgunluk yaşına gelmiş insanlar içtiği sigaranın izmaritini, yediği çekirdeğin kabuğunu caddeye atıvermekte bir beis görmez. İnsanın tüm yaşamını kapsayan ve toplumun medeniyet ölçüsü olan bu tür konular birkaç saate, birkaç haftaya, aya değil, birkaç yıla dahi sığmaz.
Bizim medeniyetimizde esasen ‘edep’ kuralları uygulaması zirve yapmıştır, yüzyıllarca. Ama ne zaman o değerlerden uzaklaştık, sigaramızın dumanını bile bir birimizin yüzüne üflemek de, izmaritini veya boşalan paketi sokağa atmak da, caddelerde yeme içme de normal hale geldi. Bazılarımız, çarşıda pazarda bile halkın dahi duyabileceği şekilde ‘sin’li ‘kaf’lı konuşur! Göğüsler, göbekler yarı açık gezilir! Osmanlı dönemindeki ‘edep’ konusuna örnek verecek olursak; Eskiden, “Kapıyı kapat!” denilmezmiş. Allah (c.c.) kimsenin kapısını kapatmasın diye düşünülürmüş! “Kapıyı ört, ya da sırla” denilirmiş. Kapının kapanmadan yavaşça örtülmesi edeptenmiş.
İnsanı hayvandan ayıran en önemli özellikler şöyle anlatılır:
Hz. Ali ise; “Edep bir damladır, damladı mı yok olur!” demiş.
Biz günümüzde, Ana okulundan Üniversiteye‚ mevcut „materyalist“ Eğitim sistemini değiştirip kendi medeniyetdeğerlerimizi esas almadıkça ne trafikteki edepsizliği, ne çevre kirliliğini, ne ahlakımızı düzeltebiliriz, ne de hayatın kötü akışını.
Dostça kalın…
GÜNDEM
27 Ekim 2025GÜNDEM
27 Ekim 2025GÜNDEM
27 Ekim 2025GÜNDEM
27 Ekim 2025GÜNDEM
27 Ekim 2025GÜNDEM
27 Ekim 2025GÜNDEM
27 Ekim 2025Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.