DOLAR 32,9949 -0.11%
EURO 35,8195 -0.26%
ALTIN 2.528,010,83
BITCOIN 22413620,92%
Edirne
27°

AÇIK

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Recep Çınar

Recep Çınar

25 Temmuz 2024 Perşembe

Kıbrıs’ın gerçek fatihi kim?

Kıbrıs’ın gerçek fatihi kim?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Recep Çınar 

Geçtiğimiz hafta Cumartesi (20 Temmuz),  “Yavru Vatan” olarak anılan “Kıbrıs Barış Harekatı”nın (fethedilişinin) 50. y ılı kutlandı. Müslüman Türk varlığının garanti altına alındığı Kıbrıs Barış Harekâtı, 20 Temmuz ve 14 Ağustos 1974 tarihlerinde yapılan barış harekâtları ile ada sükûnete kavuşmuştu.

Hareket nasıl başladı?

Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit‘in askeri harekât için gönülsüz olması ve diplomatik görüşmeler yapmak üzere Londra‘ya gitmesi üzerine CHP – MSP Koalisyon Hükümetinin Başbakan Yardımcısı (o tarihte Başbakan Vekili) olan Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan‘ın başkanlığındaki hükümet acil olarak toplandı ve Kıbrıs barış harekâtını başlattı. 20 Temmuz‘da Rumlar büyük bir baskına uğramışlardı. Rumlar, Türk Ordusu‘nun 1964 ve 1967‘de olduğu gibi adaya müdahaleye cesaret edemeyeceği düşüncesinde idiler. Başlangıçta, paraşütle atlayan, helikopterle inen ve kıyıya çıkan birliklerimize etkili bir şekilde müdahale edemediler. Zamanla toparlanan Rumlar akşam saatlerinden itibaren birliklerimize karşı harekâta başladılar.

Ve gelişmeler!

20/21 Temmuz gecesi Türk ve Rum kuvvetleri arasında çok çetin çatışmalar yaşandı. Harekâtın ilk günlerinde, birliklerimiz hava desteğinin haricinde topçu ve tank desteğinden mahrum idi. Buna rağmen Türk askeri Çanakkale‘de, Kurtuluş Savaşı‘nda, Kore‘de destan yazan atalarını aratmadılar. Beşparmak Dağlarında, Rumların gece saldırılarına karşı Komando birliklerimizin ölüm-kalım mücadelesi takdire şayandır. Türk birlikleri 21 Temmuz‘dan itibaren, Rum kuvvetlerine karşı tamamen üstünlük sağlayarak ileri harekâtına devam ettiler.

22 Temmuz‘da çıkarma yapan birliklerimiz ile birleşme sağlandı. Harekât doğu ve batı yönünde gelişerek Rum hedefleri tek tek ele geçirildi. Girne-Lefkoşa yolu tamamen Türk birliklerinin kontrolüne girdi.

14 Ağustos 1974: İkinci Barış Harekâtı!

İkinci Cenevre Konferansı‘nda Yunan ve Rum tarafı zaman kazanmak, dünya kamuoyunu Türkiye aleyhine çevirmek için uzlaşmaz bir tutum sergilemeye başladılar. Birinci Cenevre Konferansı‘nda alınan kararları dahi dikkate almadılar. İkinci Cenevre Konferansı‘nın başarısızlığa uğraması üzerine, Türk Silahlı Kuvvetleri İkinci Barış Harekâtına başladı. 14 Ağustos günü Saat 06.30‘dan itibaren 28 ve 39‘ncü Tümenler, Magosa ve Boğaz Deniz üssünü ele geçirmek üzere doğuya doğru taarruza başladılar. 

28. Tümen saat 12.00‘ye doğru ‘Mia Milia‘yı işgal etti. Saat 15.00 civarında 39.Tümen Değirmenlik‘i, 28. Tümen de Timbu hava alanını ele geçirdi. Türk askeri karşısında çareyi kaçmakta bulan Rumlar mağlubiyetin acısını çıkarmak için; 14 Ağustos‘ta Taşkent, Terazi, Atlılar, Muratağa ve Sandallar köylerinde; savunmasız, çoğu çocuk, kadın ve yaşlı olmak üzere yüzlerce Türk‘ü topluca ve vahşice öldürdüler.Birliklerimiz 14 Ağustos akşama doğru Paşaköy ve Serdarlı‘ya girerek soydaşlarımızla kucaklaştılar. 15 ve 16 Ağustos‘ta doğu ve batı istikametlerinde ileri harekâtına devam eden birliklerimiz Magosa, Lefkoşa ve Lefke hattının kuzeyindeki bölgeyi tamamen kontrol altına almışlardır.  Sonuç olarak, Kıbrıs Barış Harekâtı ile Kıbrıslı Türklerin can güvenlikleri sağlanmış, Rumların Enosis hayali   (Enosis; Megalo İdea fikrinin bir parçası olarak, Kıbrıs Adası’nı Yunanistan’a bağlamayı amaç edinen düşüncedir.) Akdeniz‘in karanlık sularına gömülmüştür! Bu savaşta; 498 Türk askeri, 70 Kıbrıslı Mücahit ve 270 Kıbrıs Türk‘ü şehit olmuştur. Türkiye bu harekâtı ile kendi güvenliğini ve Kıbrıslı Türklerin güvenliğini tehlikeye atacak girişimlere hiçbir zaman seyirci kalmayacağını dünyaya fiilen kanıtlamış oluyordu.

Peki, Kıbrıs’ın gerçek Fatihi kim?

İngiliz Ulusal Arşiv belgeleri, kamuoyunda bilinenin aksine Kıbrıs Barış Harekâtı‘nın mimarının Başbakan Bülent Ecevit değil, dönemin Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan olduğunu ortaya koyuyor. Doktora çalışması için girdiği İngiliz Ulusal Arşivi‘nde tam 10 yıl boyunca çalışan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Sıtkı Bilgin, Kıbrıs Barış Harekâtı ve sonrasında yaşananlara ilişkin çok ilginç ve bugüne kadar hiç anlatılmayan konuları içeren belgelere ulaştı.

Bu, Ankara‘daki İngiliz büyükelçinin, İngiliz Dışişleri‘ne yazdığı raporlar ve İngiliz Başbakanı ve kabinesinin konuyu değerlendirirken, oraya katılan devlet adamlarının konuşma tutanaklarından anlaşılıyor. Yine belgeler gösteriyor ki, Kıbrıs Harekâtı’nın yapılmasında, icra safhasında Necmettin Erbakan daha aktif ve istekli. Ecevit‘in ise savaşa yanaşmadığı görüntüsü ortaya çıkıyor. Dönemin İngiltere Büyükelçiliği‘nden giden raporlarda Erbakan‘ın Genelkurmay ile aynı çizgide ve harekâtın gerekli olduğunu, niyetinin tüm Kıbrıs‘ın alınması olduğu belirtiliyor. Erbakan‘ın dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar ve Türk ordusuna tam destek verdiği de belgelerde yer alıyor.

Genel Kurmay Başkanı Başbuğ’dan Kıbrıs Harekâtı açıklaması! 

Zamanın Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ, Kıbrıs harekâtı hakkında hazırlanan bir programda Erbakan Hoca ve arkadaşlarına dair çok önemli bir bilgiyi paylaşmıştı. Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ, Odatv‘nin hazırladığı Kıbrıs harekâtı programında ses getirecek açıklamalarda bulundu.

Erbakan Hocaya Bırakılsa Kıbrıs’ın Tamamı Bizimdi! 

Başbuğ, Erbakan Hoca ve arkadaşlarına bırakılsa Kıbrıs adasının tamamını harekâtla ele geçireceklerini vurguladı. Başbuğ’un Erbakan Hoca ile ilgili ses getirecek açıklamalarının olduğu bölümde şu ifadeler kullanıyor: “Gençler peki o olayı nerede hatırlayacaklar? Bahsettiğimiz 50 yıl evvel. Harekât emrini oradan çektik. En zoru amfibi harekâttır. Komando tugayında helikopterlerle indiriyorsunuz. Gün ağarıncaya kadar, ertesi gün ağarıncaya kadar çok şiddetli çatışmalar oldu. Talimat var. Biz BM’nin ateşkes tedbirini bugün akşama kadar fiilen uygulamak zorundayız. Rahmetli Erbakan ve arkadaşları neredeyse adanın tümünü almak fikrindeler. Yani durma yok… Ben hiç unutmuyorum o anda, bi masaya vurduğunu gördüm böyle. Küt…”

Yunan sularında bekleyen 6. Filo!

Kıbrıs Barış Harekâtı’nda Yunan sularında bekleyen ABD 6. Filo’dan 1 uçak bile harekete geçemedi! Erbakan Hoca Hava Kuvvetleri Komutanları ve pilotlarla bir toplantı yapıyor. Pilotlara, “6. Filodaki uçakları batırmak için “Kamikaze” yapacak 5 pilot lazım, şahadet dalışı yapacak!” deyince, Pilotların tamamı öne çıkarak ‘biz hazırız’ diyorlar! Erbakan Hoca, “bu iş tamam, Allah’ın izniyle” diyor. Zamanın Genel Kurmay Başkanı Semih Sancar Paşa, “Erbakan bize askerliği öğretti” demişti!

Kıbrıs Harekâtı Bir “FETİH” tir ve Fatihi “ERBAKAN”dır! 

20 Temmuz 1974 günü tarihimiz açısından bir “barış ve fetih” günüdür! Bugün Kıbrıs’ta barıştan, huzurdan ve en önemlisi de soydaşlarımızın emniyetinden bahsedebilmemizin en önemli sebebi o tarihte gösterilen iradedir. Kıbrıs’ı milli bir dava olarak gören Necmettin Erbakan Hoca’nın liderliğinde ülkemizin tüm fikir ayrılıklarını bir kenara bırakarak gerçekleştirilen bu harekât, Millî Görüş’ün ne olduğu sorusuna en güzel cevaptır. Erbakan Hoca,Türkiye’nin güvenliği Halep’ten değil esasında Kıbrıs’tan da geçmekte olduğunu iyi biliyordu!

20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtının yıldönümü münasebetiyle yazılısıyla, görseliyle tüm medya kuruluşları bu konuya geniş yer verdi. Ancak, ne hikmetse birçoğu Kıbrıs’ın esas Fatihi merhum Erbakan Hoca’nın ismini bile anmadı!                                                                                                                                                                           Bazı küçük beyinlerin, büyük olayları idrak etmesi elbette beklenemez! Bu bakımdan, Erbakan Hoca’nın, Kıbrıs Zaferini hafife alanların ve asıl kahramanlığı Ecevit’e yamamaya çalışanların bu tavırları da, ya bu olayın boyutlarını kavrayamadıklarından veya kıskançlık damarlarındandır! Demirel, Ecevit ve Özal dönemleri Masonik Medya’nın, hem Kıbrıs konusunda hem diğer tarihi ve talihli atılımlarında, Erbakan’ı yok sayma veya O’nun başarılarını başkalarına yamama nankörlüğünü, maalesef  20 yıllık iktidarları boyunca AKP’li kurmayları ve yandaşları da sürdürmeye çalışmışlardır. Bu harekâtta Başbakan olarak elbette Ecevit’in de katkısı var. Ama O,  böyle bir harekâta pek taraftar değildi! Erbakan Hoca ile Ordu Komutanlarımız ise  bunun mutlaka olması gerektiğine inanıyor ve kararlarını vermişlerdi. Ecevit’e düşen de (istemeyerek de olsa) kabullendi!

Kıbrıs Barış Harekâtı’nın/Fethinmin, ülkemize yönelen tüm tehlikeleri bertaraf edecek güçte olduğumuzun kanıtı olduğunu, bu vesileyle Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca’nın, Bülent Ecevit ve hayatını Kıbrıs meselesine adayan Rauf Denktaş başta olmak üzere Kıbrıs’ın özgürlüğü için mücadele veren, şehit olan tüm kahramanlarımızı rahmetle ve minnetle yâd ediyor,  20 Temmuz Kıbrıs Barış ve Özgürlük Bayramı’nı en içten dileklerimle kutluyorum.

NOT: Kıbrıs Barış Harekâtı ile ilgili doğru bilgiler birçok dürüst ve gerçekleri yazan birçok gazeteci, yazar, araştırmacının kitap ve makalelerinde mevcuttur.

Dostça kalın…

Devamını Oku

Şimşek, yine çaktı!

Şimşek, yine çaktı!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Recep Çınar

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, geçtiğimiz hafta TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı’nda uyguladıkları ekonomik programla ilgili, “Ekonomi programının yükünü toplumun dar gelirli kesimine asla yüklemeyeceğiz. Yük herkes tarafından adil bir şekilde paylaşılmak zorunda” diye konuştu. Vergiyle ilgili çalışmalara da değinen Şimşek, “amacımız vergilendirilmemiş bir alan bırakmamak” diyerek yine çaktı!

Boynuz Kulağı Geçermiş!

Bir işe sonradan başlamak önce başlayanı geçemeyeceği anlamına gelmediğini anlatan bir atasözümüz “Boynuz kulağı geçer” olmaktadır. Bir sonraki nesiller için sıklıkla kullanılan, boynuz kulağı geçer, atasözü başarının gelmesi için erken ya da geç başlamanın önemli olmadığını hatırlatır.

Yani, bir işte sonradan başlayanların, onlardan daha önce başlayanları geçebileceğini anlatan bir atasözümüz. Sayın Şimşek, hala verginin adil bir şekilde paylaşılacağını söylüyor. Bu, materyalist bir zihniyet, hem de koyu materyalist! Vergi gücü yetenden, zenginden alınırsa adalet sağlanacağını hala mı anlamadılar? Aldığı maaşla kirasını zor ödeyen bir insandan vergi almak adalet mi olurmuş? Sizin tuzunuz kuru! Bir asgari ücretlinin aldığının en az on mislini alıyorsunuz! Vergi konusunda yaptıklarınız ise “Deli Dumrul” zihniyetidir. Bir bakın bakalım, bizim ülkemizde asgari ücretli ile Milletvekillerinin maaşları arasındaki fark ne kadar, bir de Avrupa Ülkelerindeki fark ne kadarmış!; 

Fransa’da       3 kat

Hollanda’da   3 kat

Belçika’da      3 kat

İsveç’te           3 kat

İngiltere’de     4 kat

İspanya’da     4 kat

Yunanistan’da            4 kat

Almanya’da    5 kat

TÜRKİYE’de 14 kat! 

Bir yönetim, ancak bu kadar beceriksiz ve insafsız olur!

Üstelik yukarıda isimlerini verdiğim Avrupa ülkelerinde piyasada bizdeki gibi haftada, 15 günde bir zam da olmaz!

Almanya’dan bir misal verelim;

Almanya’da asgari ücretle çalışan biri 1700 Euro (net) maaş alıyor. 2 de çocukları var, 4 kişilik bir aile. Evin hanımı çalışmıyor. Devlet şunu hesap eder; bir kişinin insanca yaşaması için yeyip içmesine ayda asgari 400 Euro harcaması gerekir. 4 kişilik aile 1600 Euro eder. Buna 800 Euro kadar da kira eklendiğinde bu zaruri gider ayda 2400 Euro olur. Adamın maaşı ise 1700 Euro. Açık 700 Euro! Bu şahsa çalıştığı halde bu 700 Euro’yu da devlet ayrıca “sosyal fon” dan her ay öder. Çocukların da her birine aylık 250’şer Euro “çocuk parası” (harçlık) verir! İşte sosyal devlet, sosyal adalet böyle olur, Sayın Şimşek! Ömürlerinin önemli bir kısmı Batı’da geçtiği için bunları mutlaka kendileri de biliyordur! Ama bilmek yetmez, uygulamak gerekir!

Sayın Şimşek, Milli Görüş Lideri merhum Erbakan Hoca’nın Ekonomide 28 yıl önce neler yaptığını ve nasıl yaptığını da mutlaka biliyordur! Peki, kendileri ne ve nasıl yapmak istiyorlar? Lafla peynir gemisi yürümezmiş! Eylem gerekir! 

ABD’ye 5 uçakla gidip, milyonlarca dolara yaptırılan “Türk Evi” varken, geceliği 36 bin Dolar (1 milyon 88 bin TL) olan bir otelde konaklayan Sayın Cumhurbaşkanı ve ekibi, 12,500.- TL ile Emeklinin, 20 bin TL ile çırpınan asgari ücretlinin durumunu acaba dert ediyorlar mı?

Bilhassa ülkemizde asgari ücretle çalışanlar ile emekliler, emeklemekten de öte sürünür hale getirildiler. Çakın bakalım nereye kadar çakacaksınız!

Dostça kalın…

Devamını Oku

Değişmeyen Gündem Gazze/Filistin!

Değişmeyen Gündem Gazze/Filistin!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Recep Çınar

7 Ekim 2023 tarihinden beri yaklaşık 10 aylık bir süreç yaşanıyor. Katil İsrail, ABD’sini, AB’sini… de arkasına alarak Filistin’de işgal ve soy kırıma devam ediyor. Birçok Avrupa ülkesinde halk Filistin mağdurlarının yanında yer almasına rağmen birçok hükümetler onların mitinglerine, protestolarına engel oluyor. Her şeye rağmen Hamas ve direniş grupları tüm dünyanın dikkatini Filistin cihadına çekmeyi başardı. Müslümanlara yapılan bu kıyımda da Dünyadaki insan hakları savunucularının ikiyüzlülüğü, Müslüman liderlerin de kınamaktan öte bir şey yapamadıkları görüldü.

Peki, Müslümanlar ne yapmalıydı?  Dünya kamuoyunu sessiz kalmakla suçlayan Müslümanlar, “elimizden bir şey gelmiyor” diyerek ağlayan Müslümanl ülkeler, yumurta kapıya dayanmadan yapacaklarını yaptılar mı? Milli Görüş Camiası sadece Gazze’de bombalar patladığında, katliamlar yapıldığında değil, her zaman Kudüs Davasını gündeminde tutmuştur. Hatta bu uğurda 4 Partisi kapatılmıştır! Milli Görüş Lideri merhum Necmettin Erbakan onlarca yıl önce Müslümanların ilk hedefleri olarak Dünyada gerçekleştirmek zorunda olduklarını şöyle sıralamıştı; 1) İslam Birleşmiş Teşkilatı. 2) Müslüman ülkelerin kendi askeri teşkilatlarını kurması. 3) Müslüman ülkelerin kendi Ortak Pazar Teşkilatını kurması. 4) Müslüman ülkelerin kendi para birimine geçmesi. 5) Müslüman ülkeler arasında kültürel işbirliği teşkilatlarının kurulması. Bu sayılan maddeleri sadece teori alanında bırakmayıp pratik olarak uygulamak için de D-8’leri kurmuştu. 22 yıllık AKP iktidarında bunlar hiç gündeme getirilmedi!

Halbuki, Türkiye AB’ye “kuyruk” olmak yerine İslam ülkelerine “Baş” olacaktı, tarihte olduğu gibi. O zaman ne Gazze, ne Suriye, ne Irak…  katliamları yaşanır, ne de ülkemiz bugün içine düşürüldüğü başta ekonomi olmak üzere birçok sorunlarla karşılaşmazdı. Bizim inancımız Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyi ve onlara benzemeyi yasaklamışken, zamanında kulak kesileceğimiz noktaları nasıl oldu da her gün boykot paylaşımları yapıyoruz? Boykot paylaşımları yapıp içini rahatlatan bir kesimimizin İslam Birliği’nin kesinlikle kurulması gerektiğine dair inancı var mı? AKP iktidarı ile işbirliği yapılan destekte 2003 yılında İncirlik üssünden kalkan ABD/NATO uçakları 4990 sorti yaparak Irak’ta binlerce cana kıymıştı. Milli Görüş İktidarda olduğunda ise İncirlik dâhil bütün Üslere el konmuştu! 100 yıllık Cumhuriyet döneminde böyle babayiğit bir iktidar görüldü mü!?

Bugün gelinen noktada, gündemimizden düşmeyen diğer konular ise Ekonomi ’den Siyasete, Sağlıktan Eğitime,  Turizme… Bu da ayrı bir yazı konusu!

Acaba, Güneş’in Batı’dan doğma zamanı yaklaştı mı!?

Filistin meselesinde Müslümanlara, Müslümanlardan çok bazı Gayri Müslim topluluklar destek verdiler! Birçok Hıristiyan ülkede halkların İsrail’e karşı yaptıkları gösterilere 10 binler, 100 binler katıldı! Filistin taraftarı gösterilere katıldığından dolayı Colombia Üniversitesinden ihraç edilen bir öğrencinin babası: “Benim için bu karar, 10 doktora derecesinden daha iyi” diyor! Los Angeles’ta öğrenciler, Filistin ile dayanışma için kılınan namazda, Müslüman arkadaşlarına eşlik etti. Namaz kılanların yüzde 95’i Müslüman değildi!

İndiana Üniversitesi Dekan Yardımcısı Elizabeth Dunn, İsrail’i protestio eden öğrencilerin gözaltına alınmasının ardından gözyaşlarıyla protestocu talebelere katıldı. Elizabeth Dunn; burada olduğu için işini kaybedebileceğini ama oturup izleyemeyeceğini söyledi!

İngiliz Polisi Paul, 7 Ekim’den sonra Müslüman olduğunu, 5 ay içinde 2 kez Kur’an-ı Kerim’i hatmettiğini ve hiçbir namazı kaçırmadığını anlattı.

Son zamanlarda İslamiyetlin, Danimarka `da yükselen trend olduğu ortaya çıktı. Kopenhag Üniversitesi `nden Tina G. Jensen ve Kate Östergaard, İslamiyet `i kabul eden 300 genç arasında bir araştırma yaptı. Araştırma sonucu, ülkede, haftada 5 – 10 gencin Müslüman olduğu, son birkaç yılda Müslüman olan Danimarkalı sayısının da 5 bini bulduğu anlaşıldı.

 İngiltere’de 4 Temmuz 2024’te yapılan genel seçimler sonucunda, parlamentonun seçimle iş başına gelen alt kanadı Avam Kamarası’na, 25 milletvekiliyle rekor sayıda Müslüman girdi. Daha ilginç olanı ise  seçimlerin yapılması sonrasında milletvekilleri inançlarına göre yemin etti, Müslüman milletvekilleri ise Kur’an-ı Kerim üzerine yemin ettiler. Ne acı, değil mi? Yüzde 98’i Müslüman ülkede yapılamayan Hıristiyan bir ülkede yapılıyor! 

Norveç’te 1990’lı yıllarda Müslüman olan Norveçli sayısı 500 iken son yıllarda bu sayı 90’lı yıllara göre 6 kat artarak 3 bini buldu. Çeşitli Batılı ülkelerde benzeri nice müspet gelişmeler var. Bir rivayete göre kıyametin ilk alametlerinden biri, Güneş’in Batı’dan doğacağıdır! O günler herhalde uzak değil! 

Ya Müslüman Ülkeler!? Dünyanın farklı coğrafyalarında Filistin yanlısı eylemler çığ gibi büyürken, ülkemizdeki protestolara katılımlar yüksek düzeyde olmadı maalesef! Katılımların şiddeti arttığında coşan, sonra kendi hayatına koşan insanlar olduk!

Son günlerde basında yer alan haberlerde, İngiltere ve ABD’nin, İsrail’e destek için Kıbrıs Rum kesimindeki İngiliz üslerini kullanarak hem Ada’da askeri yığınak yaptığı hem de Tel Aviv yönetimine silah ve istihbarat desteği sağladığı ortaya çıktı. Peki, İslam ülkeleri daha neyi bekliyor? Sıranın kendilerine gelmesini mi?

 Prof. Dr. Mete Gündoğan bir yazısında; “Bugün bütün dünyanın gözü önünde, Filistin’de büyük bir zulüm icra ediliyor, bir soykırım yapılıyor. Buna seyirci kalan, seyirlik olur! Yardım eden helak olur! Öncelikle işin özü budur” diyor.                                                                                                                                                                                                 

Gazze için elbette takdire şayan eylemler de yapıldı!

Halkımızdan her gün Filistin nöbeti tutanlar, İsrail ile ticareti sonlandırmak için yaptıkları protestolardan göz altılara alınanlar, hatta tutuklanmalara rağmen geri durmayanlar, Üniversitelerde Gazze için açılan çadırlar, tek başına eylem yapan hanımlar vardı. Hatta içlerinden bir bayan, evini satıp  Gazzeli Müslümanlar için 150 çadır satın alarak kendisi de kiraya çıkmış!

Filistin/Gazze konusunda artık bizim söze değil, icraata ihtiyacımız var! Katil İsrail, “güvenli bölge” olan yerleri bile bombalıyor ve hemen her gün yüzlerce Müslümanı şehit ediyor. Bu durumda bizim icraatımız İsrail’e gıdasından silahına dolu gemiler göndermek olmamalı! İslam ülkeleri icraatta çok geç kaldı.  Bunun hesabını Dünya’da da Ahirette de kimse veremez!

Peygamberimiz (sav) öyle diyor; “Mü’minler, birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar” diyor.

Rabbimiz, Enfal Suresi 72. Ayette; “İman edip de hicret edenler, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler ve onları bağırlarına basıp yardım edenler birbirlerinin yâr ve yakınlarıdır. İman edip de hicret etmeyenlere gelince, göç edinceye kadar onlarla aranızdaki bağ (yakınlık) sebebiyle hiçbir sorumluluğunuz yoktur. Sizden, dinlerini korumak için yardım isterlerse, aranızda antlaşma bulunan bir topluluğa karşı olmamak üzere yardım etmeniz gerekir. Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir” diyor!

Şunu unutmayalım ki,  “Ölmek için doğduk. Yine başka âlemde doğmak için öleceğiz! Bu ikisinin arasında verdiğimiz imtihan esas doğumumuzun nereye olacağını belirleyecek!” diyor, Halime Ayşe Hastürk, Maaile Dergisi yazısında. 

Dostça kalın…

Devamını Oku

TÜİK’ten (Türkiye İstatistik Kurumu) açıklamalar!

TÜİK’ten (Türkiye İstatistik Kurumu) açıklamalar!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Recep Çınar 

TÜİK, Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı olarak çalışan ve araştırmalar yapan bir kurumdur. Merkezi Ankara’da bulunan TÜİK’in Türkiye çapında 26 tane bölge müdürlüğü bulunmaktadır. Geçenlerde bir TV kanalında 3 grup halinde TÜİK’in yayınladığı şu rakamlar verildi;

  1. TÜİK’in madde sepetinde ne var?

                                   Nisan 2022       Haziran 2024

Dana Eti                       111 TL            433 TL

Süt                               10 TL            29 TL

Beyan Peynir              50 TL             147 TL

Yumurta                       1,62 TL            2,50 TL

Zeytin Yağı                      64 TL            113 TL

Ekmek arası Döner           20 TL                 77 TL

Taksi ücreti                       21 TL              75 TL

* Şimdi kendimizi bir kontrol edelim bakalım! Geçtiğimiz Haziran ayında verilen bu fiyatlar gerçekle örtüşüyor mu? Mesela; Kasap’tan, 433 TL’ye dana eti alabiliyor muyduk? 113 TL’ye 1 litre zeytinyağı alabiliyor muyduk?

TÜİK, vatandaşın sepetiyle, ekmeğiyle, geçimiyle oynuyor! TÜİK’in listesindeki tek doğru ürün fiyatı, “Market Poşeti”nin ücreti!

Sanıldığı gibi Dünyanın değil Türkiye’nin ekonomisi kötü!Almanya’da yıllık gıda enflasyonu yüzde 1!

  • TÜİK’in enflasyon sepetinde ne var?

Uzman Doktor muayenesi    28.22 TL            33,69 TL

Yurt ücreti                        331.02 TL          456,65 TL

Ev kirası                         1407,73 TL         5845,00 TL

* Bir hatırlayın bakalım, uzman doktora gittiğinizde 33,69 TL mi ödediniz, yoksa yüzlerce TL’ mi?

* 5845,00 TL ev kirası için yeterlimi?

* Burada açıklanan 456,95 TL’ye yurt var mı?

  • Çeşitli ürün ithal ettiğimiz ülkeler!

Ürün                            İthal Bedeli                              İthal edilen ülke          

Buğday                         695 milyon dolar                       Rusya, Ukrayna

Pamuk                          666,3 milyon dolar                    ABD, Mısır

Mısır                            297,6 milyon dolar                    Rusya, Ukrayna

Tütün                           163 milyon dolar                       Brezilya, Zimbabve

B. Baş Hayvan              119,4 milyon dolar                    Arjantin, Uruguay

K. Mercimek                 95,9 milyon dolar                      Kanada, Avusturalya

Zeytin                          47,1 milyon dolar                      Suriye, Belçika

Domates                       24,5 milyon dolar                      Guatemela, Peru

Pirinç                           20,2 milyon dolar                      Tayland, Çin

Patates                          19 milyon dolar                        Hollanda, İngiltere

Bu yılın ilk 4 ayında Sadece TARIM ürünlerinde 4,1 milyar dolarlık ithalat yapıldı!

* Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, hayvancılıkta aldıkları tedbirler kapsamında Türkiye’nin ette 3 yıl sonra ihracatçı bir ülke haline geleceğini iddia etti!

* Eski Tarım Bakanlardan Bekir Pakdemirli de 2019 yılında TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı konuşmada “2023 yılında ben Türkiye’de ithal et işini bitireceğim, bundan emin olabilirsiniz” demişti! 

Halbu ki biz, bu iktidardan önce tarım ve hayvancılıkta, dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biri idik! Ülkemiz şimdilerde ekonomide  adeta bir “firavun sistemini” yaşıyor olmasının sebebi, zamanında Millî Görüş’ün sunduğu “Adil ekonomik düzen” teklifinin  reddedilmesidir! Millî Görüş’ün teklifleri yerine ekonomide faizci kapitalist sistemi uygulayan, iç yasaları düzenlemede Avrupa Birliği’nin dediklerini yasallaştıran, dış ilişkilerde ABD ve İsrail’in dediğinin dışına çıkmayan AKP’ye destek verilmesidir. Gazeteci – Yazar Mehmet Biten,  MilliGazete’deki bir yazısında öyle demişti; “Sistemi yenilemek için yola çıkanların, sistem içinde kaybolduklarını görmenin hüznü ile yaşıyoruz. Sistemin (vesayetin) savunucusu, muhafazakâr kitlenin içine düştüğü açmaz giderek, Müslümanların manevra kabiliyetini öldürüyor.”

Dostça kalın…

Devamını Oku

Nankörlük!

Nankörlük!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Recep Çınar

4 Temmuz 2024 tarihli yazımın konusu ,“Hal-i Pür Melalimiz” idi. Toplum olarak biz, Rabbimize karşı “nankörlük” etmiş olmasaydık bu hallere düşermiydik!?  Çünkü Allah (cc), kullarına zulmetmez, kullar zulmü talep ederse o zulüm verir”!

Nankörlük;  “Gördüğü iyiliğin, kadrini bilmeme, kendisine yapılan iyiliği veya eline geçen nimeti inkâr etme, nimeti verene karşı nankörce davranma (küfrân-ı nimet) gibi manaları içeren bir İslâm ahlakı kavramı” olarak tarif edilir.

Nankör kelimesi, bir kişinin iyilik veya yardımları unutarak, yapılan olumlu davranışlara karşı kötü niyetli veya saygısızca davranması durumunu ifade eder. Nankör bir kişi, başkalarının yardımını veya iyiliğini kabul ederken teşekkür etmek yerine, daha fazlasını isteyebilir veya verilen yardımı küçümseyebilir. Bu tür davranışlar, insan ilişkilerinde olumsuz etkilere yol açabilir ve insanlar arasında çatışmalara neden olabilir.

Nankör ve Nankörlük konusunda pek çok ayetler var!

Bakara Suresi, 152. ayette: “Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin”, diye uyarır, Rabbimiz.

İnsan Suresi, 3. ayet: “Biz ona yolu gösterdik; (artık o,) ya şükredici olur ya da nankör.”

Enbiya Suresi, 94. Ayette ise “Artık kim, bir mü’min olarak salih amellerde bulunursa, onun çabası için (karşılık olarak) küfran (nankörlük) yoktur. Şüphesiz Biz, onun yazıcılarıyız” der.

Toplum olarak bilhassa son yarım asırda yaptığımız en büyük nankörlüklerden biri, geçmişte 54. Hükümetin Başbakanı merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın bu ülkeye ve toplumumuza yaptığı ve yapmaya çalıştıkları hizmetlerine teşekkür etmek yerine “nankörlük” etmiş olmaktır!

27 yıl önce 54. Hükümetin Başbakanı Erbakan Hoca’nın dönemini kısaca hatırlayalım! Erbakan Hoca, 28 Haziran 1996 tarihinde Başbakan oldu. O günlerde işçiye, memura… “yüzde 20 mi 30 mu zam olsun” deniyordu. Devlet de diyor ki, “yüzde 20’den fazla veremeyiz, paramız yok!” Sendikalar ise  “yüzde 30’dan aşağısına rıza göstermeyiz!” Başbakan Erbakan Hoca hesapları ister, hesaplar gelir. “Biz tahmin ettiğimizden daha zenginmişiz” der! Ve  “yüzde 30 ne demek, biz yüzde 50’yi de veririz!” der. İlk kademede yüzde 30 verilirse devlet iflas eder zannedenler, yüzde 50’nin verildiğine, arkasından da yılsonuna kadar bir yüzde 25, bir de yüzde 20 zam daha yapıldığına şahit oldular. Bütün bunları yaparken yeni vergiler mi kondu? Borç mu alındı? Bütçe açık mı verdi?.. Hiç biri olmadı! Bilakis, ilk olarak “denk bütçe” yapıldı. Milli Görüş partileri (MSP ve RP) hükümetlerde bulundukları dönemlerde ülke çapında Sanayi’de, Tarım ve Hayvancılıkta ve diğer sahalarda yapılan yatırımları, ülkemizdeki maddi ve manevi kalkınmayı bir köşe yazısında anlatmak elbette yeterli olmaz. Milli Görüş ve Erbakan’ı ve O’nun ne yaptığını ve ne yapmak istediğini anlamak için yazılmış birçok kitaplar var. Mesela: Erbakan’ı Anlamak – Davam – Yeni Bir Dünya ve Adil Düzen – Milli Görüş İktidarı niçin ve nasıl? …  gibi.

Biz bugün kimsenin merhum Erbakan Hoca’nın yaptıklarını dile getirdiğine şahit oluyor muyuz?  Söyleyemezler, kulaklarını tıkarlar! Bu söylendiği zaman kendilerinin ‘beceriksiz’ oldukları ortaya çıkacaktır! Bu, sıradan bir söylem değil ki, bu yaşanılmış gerçek. Bunu Milli Görüş davasına sadık kalanların dışında hatırlayan var mı? İktidar bundan kaçıyor, muhalefet ise yarın göreve gelirsek diyerek korkuyorlar! Toplum olarak bu konuda maalesef  “nankörlük” ettik!  Gördüğümüz iyiliğin kadrini bilmedik! Ülkemize ve Halkımıza yapılan iyiliği, elimize geçen nimeti adeta inkâr ettik, nimeti verene karşı nankörce davrandık! Şunu unutmayalım ki, insan için ancak çalıştığının ve yaptıklarının karşılığı vardır! Bu gün hemen herkes yapılan zamlardan şikâyet ediyor.

Bir zat öyle diyor; “Bunlar zam değil, sandığa attığımız tohumlar şimdi yeşerdi, cüzdanımızla biçiyoruz!”. 

İktisatçı Prof. Dr. Mustafa Durmuş, 2018 yılında Edirne’de verdiği “Prof.  Dr. Necmettin  Erbakan’dan  günümüze  ne  kaldı?”konulu  konferansta,”Erbakan’dan günümüze önemli değerler kaldı. Hocamızdan bize kalanları anlamak için derinlere indiğimizde öğreneceğimiz çok şey olduğunu görüyoruz. Atalarımızın güzel bir sözü var. Eskilere aramaz iz sürer derler. Biz de hocamızın yaptıklarının izini sürerek hayata bakıp yapacaklarımızı tatbik etmeliyiz. Ahlak, kâmil manada hakkı üstün tutmaktır. Hepimizin bir ahlaki dünya görüşü var. Hocamız bu dünya görüşünü hakkı üstün tutan ve birde yanlış olan gücü üstün dünya görüşü olarak ayırıyordu. Zihniyetimizin hakkı üstün tutan dünya görüşü olması konusunda her zaman telkinde bulunuyordu. Ahlak bu kadar önemli. Çünkü 50 yılı aşan siyasi hayatında hocamızın ilk cümlesi ‘Önce ahlak ve maneviyat’ olurdu” diyor. Millet’e yeni vergiler konurken, Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, 2024’de zenginlerin vermesi gereken 2. 2 trilyon vergiden vaz geçtiklerini söyledi. 2024 yılında öngörülen bütçe açığı ise 2,7 trilyon! Zenginlerden o vergiler alınsa bütçe açığı kapanacak, gariban halka da yeni yük gelmeyecekti!” Bu zihniyetten daha ne beklenir ki?

Hacı Bektaş-i Veli öyle diyor:  “En büyük körlük, nankörlüktür.”

Dostça kalın…

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.