DOLAR 32,2187 -0.08%
EURO 34,6531 -0.1%
ALTIN 2.394,870,08
BITCOIN 1964738-2,55%
Edirne
18°

KAPALI

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Recep Çınar

Recep Çınar

09 Mayıs 2024 Perşembe

Çatıdaki Adam ve Ekonomi!

Çatıdaki Adam ve Ekonomi!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Recep Çınar

Genel’i ile Yerel’i ile seçim sürecini atlattık. Her ikisinin de sonuçlarından, bazıları “umduklarımız oldu”

derken,  bazıları da sürprizlerle karşılaştılar. Kaybeden yine halkımız oldu! Çünkü seçim sonuçları yeni ümitler değil, yeni yük getirdi, hem de çok ağır bir ekonomik yük!

Son zamanlarda basında en çok yer alan haberlerin başında ekonomi geliyor! Son birkaç hafta içersindeki haberlere baktığımızda ekonomi haberleri adeta insanın içini karartıyor! İşte, özetle bazı örnekler;

Bakanlık bütçe açığını duyurdu! 15.04.2024                                                                   

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre, 2024 yılının ilk çeyreğinde merkezi yönetim bütçesinin verdiği bütçe açığı belli oldu.  Ocak-Mart döneminde bütçe giderleri 2 trilyon 150,7 milyar lira olurken, bütçe gelirleri ise 1 trilyon 637,2 milyar lira oldu. Böylece bütçe açığı 513,5 milyar lira olarak açıklandı.

1 Milyon Dolardan 250 Bin Dolara, 250 Bin Dolardan 400 Bin Dolara Vatandaşlık!  16.04.2024

Yabancıların Türkiye’de taşınmaz satın almasının önündeki sınırlamaları kaldıran ve “Mütekabiliyet Yasası” olarak bilinen düzenleme Mayıs 2012’de yürürlüğe girdi. 2024 yılı Şubat sonu Türkiye’de yabancılara satılan konut sayısı 384 bin 519 adet oldu!

T.C. vatandaşlığı için gayrimenkul alımlarında fiyat, Eylül 2018’den itibaren 1 milyon dolardan 250 bin dolara düşürüldü. Kamuoyunda tepkilerin yükselmesiyle birlikte geri adım atmak zorunda kalan iktidar, 13 Haziran 2022’de ise bu miktarı 400 bin dolara çıkardı.

Yabancılara gayrimenkul satışı en yüksek 67 bin 940 adet ile 2022 yılında gerçekleşti. 2021’de yabancılar toplamda 58 bin 576 taşınmaz satın aldı. 2023’te ise yabancıya gayrimenkul satışı 35 bin adet seviyesine geriledi.

Meğer yoksul bir ülkeymişiz! 19.04.2024

Görenlerimiz vardır,  resmi metinlerde yer alan şu satırlar dikkat çekicidir;

* “Dünya Bankası’nın temel amacı dünya üzerindeki yoksulluk ile mücadele etmektir. Bu amaçla Dünya Bankası maddi ve teknik yardım sağlamak suretiyle ülkelerin gelişme kapasitelerinin artırılmasını teminen gerekli çalışmalarda bulunmaktadır” deniyor!

Bu satırlarda yer alan ifadelerden yola çıkarsak, Dünya Bankası’nın temel fonksiyonlarından biri, yoksul ve fakir ülkelere yardım etmek! Yani, yoksullukla, fakirlikle mücadele etmek!

Peki, ama daha geçenlerde, Dünya Bankası ile 18 milyar dolarlık kredi anlaşması yapmadık mı?

İyi de o zaman bu krediye imza koyanlar, Türkiye’nin yoksul, fakir olduğuna inandıkları için mi bu imzayı attılar! İnanmak güç! Çünkü;

* Hani ülkemiz ekonomisi şöyle güçlüydü, böyle güçlüydü!

* Cebimizden para vererek uzaya astronot göndermedik mi? Elbette uzaya da gidelim ama önce emeklimizi içinde bulunduğu durumundan kurtaralım!

* Hani, paraya ihtiyacımız yoktu, bütçemiz yeterliydi?

* Tamam, enflasyon şimdilerde yüksekti ama yakın zamanda o da düşecekti! O halde Dünya Bankası’ndan kredi işi de nereden çıktı?

Haa, Dünya Bankası’ndan aldığımız bu kredinin büyük bölümü de öyle anlaşılıyor ki, faiz ödemesi için kurban edilecek!

* SEKA Kağıt Fabrikalarımızı zararına satıp A4 kağıdını bile Rusya’dan ithal etmek ancak “ben ekonomistim” diyen bir CB olan ülkede olur!

Kredi Borcu 3 Trilyon 245 Milyar TL’ye Çıktı! 22.04.2024

Merkez Bankası’nın (TCMB) yayımladığı Finansal Hesaplar Raporu’na göre, Türkiye’de 2023 yılsonuna kadar hane halklarının borçları ciddi bir artış gösterdi. 2022 sonunda 1 trilyon 858 milyar TL olan borçlar, 2023 sonunda 3 trilyon 245 milyar TL’ye ulaştı. Bu dönemde kredi kullananların üzerindeki borç yükü ise 1 trilyon 387 milyar TL artarak büyük bir sıçrama yaşadı.

Türkiye enflasyonda zirveyi zorluyor! 22.04.2024

Türkiye, enflasyonda dünya zirvesine oynayarak adeta bir rekor kırıyor. Fiyat artışlarında az gelişmişlik ve ekonomik krizlerle özdeşleşen Afrika ülkelerini bile geride bırakan Türkiye, bu acı tabloda dünya genelinde dördüncü sırada yer aldı. Tüketici enflasyonunun 4,5 yılı aşkın süredir çift haneli seviyelerde seyrettiği ülkemiz, en yüksek enflasyona sahip dördüncü ülke konumunda.

Mart ayı enflasyon oranı yüzde 68,5 olarak açıklanan Türkiye, bu oranla uzun süre hiperenflasyonun görüldüğü Güney Amerika ülkesi Venezuela’yı bile geride bıraktı. Avro Bölgesi’nde Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), nisan ayında yıllık bazda yüzde 2,4 olarak belirlendi!

Hazine’den 3 aylık dönem için büyük borçlanma! 02.05.2024

Hazine ve Maliye Bakanlığı, Mayıs-Haziran-Temmuz 3 aylık döneme ilişkin iç borçlanma stratejisini açıkladı. Bakanlık Mayısta 210,4 milyar liralık, Haziranda 224,9 milyar liralık ve Temmuzda 179,7 milyar liralık iç borçlanmaya gidecek.  (Borç Yiğidin kamçısıymış!)

Nisan 2024 enflasyonu ne kadar oldu? 03.05.2024

Aylık bazda enflasyonun yüzde 3,18 artış gösterdiği açıklandı. Bu, özellikle tüketicilerin günlük yaşamlarını etkileyen temel harcamalarda belirgin bir artış olduğunu gösteriyor. Özellikle gıda ve enerji gibi temel ihtiyaç maddelerinde yaşanan fiyat artışları, enflasyon rakamlarını yukarı çekmiş olabilir.

Yıllık enflasyon ise nisan ayında yüzde 69,80’e yükseldi. Vatandaşa ise kemerleri daha fazla sıkmak kaldı!

Ekonomide 17 ayın zirvesi görüldü! 04.05.2024 Tüketici fiyatı endeksindeki (TÜFE) değişim 2024 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre yüzde 3,18, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 18,72, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 69,80 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 59,64 olarak gerçekleşti.

ENAG ise Nisan ayı enflasyon oranında yüzde 5,02 artış göstererek son 12 aylık artışı yüzde 124,35’e olarak açıkladı.

VE ÇATIDAKİ ADAMIN AŞAĞIYA İNDİRİLMESİ (hikâyesi)!

Bir gün köyün birinde usta, binanın damını aktarmak için seyyar bir merdivenle çatıya çıkar. Rüzgârdan yere düşen merdiven kırılır, işi bitince usta sağa-sola bakınır ama aşağıya inemez! Etrafa seslenince halk, evin çevresinde toplanır ve damdan inmesi için bir çözüm ararlar ama bulamazlar. Oradan geçen bir deli öne atılır; “Bana bir ip bulun” der. Bir ip bulup getirirler. Deli, ipin ucunu çatıdaki adama atar ve beline bağla der, adam da bağlar! İpin diğer ucu da Deli’dedir. Deli, ipi kuvvetli bir şekilde çektiği gibi adam paldır – küldür aşağı iner! İner ama kol – bacak kırılır!

Halk deli’ye, “ne yaptın, adamı sakatladın” derler. Deli de; “Yahu geçenlerde bizim mahallede kuyuya biri düşmüştü, aşağıya bir ip attılar ve adamı yukarı çekerek kurtardılar” diyor!

İşte, İktidarın 22 yıldır yaptıkları, delinin çatıdaki adamı iple çekip aşağıya indirmesine benziyor! 22 yıldır kırıp dökmedikleri ne kaldı ki! Ekonomi mi, Ahlak mı, Dış politika mı, Eğitim mi, Tarım ve Hayvancılık mı, Üretim ve istihdam mı …?

Peki, Çözüm ne? “Yeni bir Dünya, Adil Düzen!

Adil Düzen temel esasları itibariyle asırlar boyu, hâkim olduğu devirlerin gereklerine uygun olarak tatbik edilmiş bir düzendir. Kâmil ve tam bir düzendir. Kuvveti üstün tutan Batı medeniyetinin bir dejenerasyona uğrayarak “kalkınıyoruz, gelişiyoruz” adı altında sonradan kurduğu Kapitalizm ve Sosyalizm ise Adil Düzen’i bozarak, çarpıtarak meydana getirilmiş haksız düzenlerdir. Bunun için şimdi bütün insanlığın kurtuluşu için yeniden Adil Düzen’e dönme zamanı gelmiştir.

NOT: Merak edenler MGV yayınlarından bu konu ile ilgili kitabı temin edip okuyabilirler.

Dostça kalın… 

Devamını Oku

“Bayram” değil, “Seyran” değil…!

“Bayram” değil, “Seyran” değil…!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Recep Çınar

Hemen hementüm ülkelerde her yıl 1 Mayıs’ta işçilerle ilgili gün kutlanır. Kutlamalar, kimine göre “İşçi Bayramı” kimine göre “Hak Arama”, kimine göre de “Emek ve Dayanışma günü”… olarak yapılır. 

Bayram’ın, sözlük anlamı şöyle: 

  1. İsim Millî veya Dinî bakımdan önemi olan ve kutlanan gün veya günler.
  2. Özel olarak kutlanan gün veya günler.
  3. Mecaz Sevinç, Neşe… 
  4. Bizim kültürümüzde Bayram buluşma, ferah,  sürur ve şenlik günü demektir. Bayram, Dini ve Milli bakımdan ehemmiyeti olan, milletçe her yıl kutlanan gün veya günlerdir. Bayramlarda buluşma, görüşme, paylaşma vardır.                                                                                                                               

Bayram günlerinde insanlar birbirlerini ziyaret ederler, dargınlar barışır, dostluklar pekişir. Bunun yanında, Ahrete göç edenler anılır. Fakirler unutulmaz, yardımlar yapılır. Çocuklar sevindirilir, hediyeler verilir.

Geçtiğimiz hafta ‘1 Mayıs’ı kutladık. Ama nasıl?  Kimimiz Bayram, Kimimiz hak arama, Kimimiz de işçilerle ilgili bir gün olmasından dolayı “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutladı! Bence en doğrusu, işçilerle ilgili bir gün olması dolayısıyla  “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutlanmasıdır. Günümüz dünyasında en çok mağdur edilenlerin başında işçiler gelir. “İşçi Bayramı” dedikleri bu günde bile birçoğu şu veya bu şekilde çalışıyordu!

Peki, Gerçek İşçi Bayramı ne zaman, nasıl olur? 

İşçi, insanca yaşama hakkına sahip olunca onun için “Bayram” olur! Bu da günümüz şartlarında bir İşçi ve Emeklinin en az 30 bin TL maaş alması ile mümkün. Aslında, ülkemiz imkânları tüm insanımızı insanca yaşatmaya yeter. Ama “adil” paylaşımla! Kaynaklarımız rantçılara, sermayeye, faize, saraya, şatafata harcanmamalı!  Mevcut düzende çarklar, zengini daha zengin, fakiri daha fakirleştirmek için dönüyor! Aslına bakarsanız, ödenen vergilerimizden yandaş dernek ve vakıflara aktarılan paralar ile Saray’ın masrafları bile işçilerimizi ve emeklilerimizi insanca yaşama kavuşturmaya yeter!

Buyrun bakalım, geçen yıl kime ne ödenmiş?

  • Okçular Vakfı:  16.640.457,11 TL
  • Türgev: 51.593.040.70 TL
  • Tugva: 74.276.471,18 TL
  • TJ Vakfı: 41.363.939,34 TL
  • Ensar Vakfı: 29.797.240,53
  • Önder İHL Derneği: 13.290.324,65 TL
  • Türkiye Maarif Vakfı: 26.490.665,00 TL
  • İlim Yayma Vakfı: 9.365.326,00 TL
  • İnsan Vakfı: 4.335.820,00 TL
  • Asitane Vakfı: 1.770.454,00 TL
  • Birlik Vakfı: 758.300,00 TL
  • Yeni Dünya Vakfı: 1.401.576,42 TL
  • Darül-Fünun Vakfı: 726.688,50 TL
  • Mahmut Hüdai Vakfı: 16.476.823,48 TL

TOPLAM: 847.592.858,27 TL

Cumhurbaşkanlığı Beştepe Sarayının  2024 yılı  bütçesi : 12,3 milyar TL. Geçen yıla göre artış oranı yüzde 85!  Günde 33,6 milyon, saatte 1,4 milyon, dakikada ise 23 bin lira para harcanıyor. Bunlara benzer daha nice masraflar var! Mesela örtülü ödenek!  Ehhh ne yapalım,  itibardan tasarruf olmazmış!

2023 yılında Açık Döviz Pozisyonları ve KKM (Kur Korumalı Mevduat) uygulamasından Merkez Bankası 818 milyar TL zarar ettirildi! Ama İşçiye, Emekliye gelince paramız yok! Ülkemizde emekliler ile çalışan işçilerin sayısı 30 milyon civarında! Yani nüfusumuzun 1/3’ü kadar! Bunlara bir de bakmakla sorumlu olduklarını eklerseniz nüfusun yarısı demektir! Peki, bu insanlar 1 Mayıs’ı nasıl “Bayram” olarak kutlar? Ne diyordu Milli Görüş Lideri, 54. Hükümetin Başbakanı merhum Prof. Dr. N. Erbakan Hoca; “İşçi Bayramı kutlamakla işçiler bayram etmez! Sıkıysa işçiye % 100 zam ver! Buna da senin yüreğin yetmez”! 

Eskiden çokça kullanılan bir söz vardı; “Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü!” şeklinde!  (Beklenmedik bir zamanda durup dururken gösterilen ilginin gizli bir nedeni olduğu düşünüldüğünde kullanılır.) Seyran ise; “Gidiş, açılma, ferahlanma…” anlamlarına gelir. Peki, biz bu durumda nereye gidiyoruz? 

Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde (Tekvir Suresi;26); “Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz? diye soruyor!

Dostça kalın…

Devamını Oku

Temiz Toplum, Temiz Şehir!  

Temiz Toplum, Temiz Şehir!  
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Recep Çınar

Temizlik, sağlığımıza zarar verecek her türlü pas, toz, kir vb. ortamlardan korunmak için yapılacak uygulamalar olarak tanımlanır. Temizlik için alınan önlemlerinin tümüne de ‘hijyen’  denilir. Temizlik, maddi ve manevi olarak da iki türlü ele alınır. Benim burada ele almak istediğim maddi temizlik konusu. Elbette, her ikisi de et ile kemik gibi birbirinden ayrılması mümkün olmayan şeylerdir. Tabii ki, detaya indiğinizde beden temizliği, elbise temizliği, mekân temizliği, çevre temizliği… gibi çeşitler karşımıza çıkar. Hayatımızı tanzim eden dinimiz İslam, bu konuya geniş yer vermiş, ayet ve hadislerle bize hem maddi, hem manevi temizlik konularında kurallar koymuş, yol göstermiştir.

Temizlikle ilgili birçok ayetten sadece iki örnek; “Şüphe yok ki, Allah, tövbe edenleri de, (maddi – mânevi kirlerden) temizlenenleri de sever.” (Bakara, 222). “Elbiseni temiz tut” (Müddesir:4) diye de uyarır!

Peygamberimizden nakledilen birçok hadiste; “Temizlik imandandır ” der. Diğer bir hadiste ise; “Her şeyi iyi temizleyin! Temizlik imana, iman da Cennete götürür”  buyurmaktadır. Hz. Ali ‘den bir rivayette; “Temizlik ve yoksulluk, kötülük yaptıran zenginlikten daha hayırlıdır” demiş. Hal böyle iken, Müslüman bir toplum olarak bu konudaki hassasiyetimiz ölçülse korkarım ki sınıfta kalırız! Bunları söylerken tabii ki ölçüm, cadde, sokak, çarşı, pazar, park, bahçe…  yani, toplumun müşterek kullandıkları mekanlar. Ben şunu merak ediyorum; şehrimizin temizlik işleri ile ilgili yetkililer acaba kaç haftada, ayda, hatta yılda çevreyi kontrol ediyorlar! Haftalarca, aylarca temizlik görmemiş cadde ve sokaklar var! Çöp konteynırları ve çevrelerinin durumu için “rezalet” kelimesi bile hafif kalır!  Böyle bir şehircilik anlayışı Kapıkule’den öte hiçbir ülkede göremezsiniz. En azından bu derece görülmez. 

Sokak hayvanları da ayrı bir sorun! Bazıları, güya yardımcı olmak için evindeki yemek artıklarını sağa sola dökerek hayvanlara yardımcı olmaya çalışıyor! Bu hayvanlar her halükarda korunmalı. Ama Belediye’nin ilgili birimi buna bir çözüm getirmeli, kalıcı çözümler üretilmeli.                                                                 

İnsan hayatının önemli konularından biri olan temizlik konusu eğitimi önce evde başlayıp ilkokuldan itibaren devam etmeli! Çocuklar okula gelip giderlerken cebinden çıkardıkları şeker veya çikolatayı ağzına,  ambalajını ise sokağa atıyor! Mademki her şeyin eğitimi küçükken başlar, bu görev de birinci derecede evde ebeveynlere, okula başladığında da öğretmenlere düşüyor. Mesela, öğrencilere okullarda hiç değilse ayda bir defa genel temizlik dersi verilmeli. Tabii ki büyüklerin de bu konuda en az çocuklar kadar derse ihtiyaçları var! Onu da Belediye’nin ilgili birimi bu konuda bir broşür hazırlatarak tüm evlere ulaştırabilir ve kurallara uymaları istenir. Kendilerine, örnek olması bakımından Batılı ülkelerdeki “kardeş şehirlerin” uygulamalarından örnek alınabilir (ayıp olmazsa!).  Bir şekilde insanımız şehrimizin temiz tutulması konusunda eğitilmeli. Son yıllarda Edirne’ye içten ve dıştan turist akını oldukça arttı. Gelenlerin en çok üzerinde durdukları konu; Temizlik, WC ve Otopark sorunu!

Yabancılar/Misafirler bize “temizlik” dersi veriyor!

2021 yılı Temmuz ayında Edirne’de İspanyol öğretim görevlisi Bayan Begona Rodriguez öncülüğünde bir araya gelen çevre gönüllüleri, Tunca Nehri ve çevresinde temizlik yapmışlardı.

Ayni zat, geçtiğimiz hafta Cumartesi günü çevre gönüllüleri ile yine Tunca Nehri kenarında çevre temizliği gerçekleştirdi.

İspanyol Akademisyen bir bayan şehrimizde görev yapıyor, bunun yanında bize “çevre temizliği” dersi veriyor!

Edirne’yi yönetenler de, halk da bundan utanç duymalı değil mi!

Osmanlı’da temizlik anlayışını İskoçyalı Asilzade İngiliz Milletvekili H.Munro Butler Johnstone Türkler adlı kitabında; “Osmanlı sadece yeryüzünün en kibar milleti değil, aynı zamanda en temizidir de. Gerçek şu ki, temizliğin dışında nezaket hiçbir şey ifade etmez. Temizlik onlar için sadece sıhhat amacıyla uyulan bir şey değildir. Onu samimi olarak dinî görevlerinden biri sayarlar” diyor.

Kaynak: (Mehmet Mazak, Osmanlı’da Çevre ve Sokak Temizliği, İSTAÇ, 2001.)

Geçtiğimiz hafta bir iş icabı üç arkadaş Kocaeli Gebze’ye gitmiştik. İşimiz bittikten sonra dönüşte Kartepe ilçesi Maşukiye Beldesine uğradık. Ben buraya ilk olarak gidiyordum, diğer arkadaşlar daha önce de gitmişler. Dağlık ve Ormanlık bir bölge. Şelalelerden şırıl şırıl sular akıyor. Hava temiz. Bölgenin tabii güzellikleri ile uyumlu bolca lokanta ve kafeteryalar hizmet veriyor. Çevrede su ve kuş sesi hâkim. Doğal güzelliklerin yanında bölgede tertip, düzen ve temizlik “10” numara! Yedik, içtik, çevrede gezdik. Yerlerde, sağda-solda bir tane çöp, sigara izmariti vs görmedim! Tertip, düzen ve temizlik “ancak bu kadar olur” dedim! Kendi kendime, “bu insanlar acaba özel ders mi aldılar” diye düşündüm! Edirne halkımız ve yöneticilerimiz bu tür beldeleri örnek almalı! 

Ziya Paşa ne diyor; “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir”(Nasihat ile yola gelmeyeni azarlamalı, azar ve nasihat ile yola gelmeyenin ise hakkı dayaktır/cezadır.) Tabii ki bu söz, bir ikaz ve gözdağı için söylenmektedir.  Yoksa dayak çözüm değildir. Zaten bizim inancımızda şiddete yer yoktur. Çözüm, eğitmek ve adaleti uygulamaktadır. 

“Belediye kabahatler kanunu “  herhalde bunun için var!  Bu kanun gereği gibi niye işletilmiyor?  Birçok işlerimizi “güya” örnek aldığımız Batılı ülkeler,  toplumu önce eğitiyor/bilgilendiriyor. Buna rağmen kurallara uymayanlara da kabahatler kanununun ilgili maddesini uyguluyor, yani gereken cezayı veriyor. Mesela, Almanya’da sokağa sigara izmariti atmanın cezası 35 Euro! Hatta Belediye’nin ilgili kurumu bir temizlik kampanyası başlatarak herkesten günaşırı evinin çevresini temizlemesini teşvik edebilir. Bir evin çevresinin temizlenmesi insanın 15-20 dakikasını alır. Bunu herkes seve seve yapabilir. Ayni uygulama işyerleri/dükkânların dışı için de olabilir. Buna rağmen sağda solda ezkaza oluşan çöpler Belediye temizlik işçileri tarafından toplanmalı.

Şehrimize daha fazla turist gelmesini istiyorsak, Belediyesi ile halkı ile elele vererek önce,  “Temiz Toplum, Temiz Şehir ”  imajını kazandıralım! 

Dostça kalın…

Devamını Oku

“LAİK” mi olalım, “LAYIK” mı!

“LAİK” mi olalım, “LAYIK” mı!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Recep Çınar

LAİKLİK nedir?

Laiklik TDK’deki sözlük anlamı şu şekildedir:

  1. İsim Laik olma durumu, laisizm.
  2. Hukuk Devlet ile din işlerinin ayrılığı. Devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından tarafsız olması, laisizm.

Peki, LAİK Ne Demek?

LAİK, TDK sözlük anlamı şu şekilde ifade edilir:Sıfat, hukuk din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan.Laiklik, bir bakıma devlet dine karışacak, ama din devlete karışmayacak! Bu, Allah’ın koyduğu dini/düzeni kale almamaktır!

Osmanlıca ve Dini Terimler Lügatinde ise, LAİK Kelimesinin Cümle İçerisinde Kullanımı şöyle: LAİK, Fransızcada dine istinad etmeyen. Ruhani olmayan kimse. Dini olmayan şey, Dini olmayan fikir, Dini olmayan müessese, sistem veya prensip. Devleti dini esas ve hükümler ile idare etmeyen sistem. Temel esasların ve kanunların menşeini ve teşri’de (kanun yapmakta) hareket noktasını ve değer ölçüsünü dine isnad etmeyip insanın ve cemiyetin sadece dünyevi menfaat ve anlayış ölçüsüne terk eden; diğer tabirle: İlahi kanunu terk eden, beşeri nizamla cemiyeti idareye çalışan sistem. (… Bitaraf kalmak, yani; Hürriyet-i vicdan düsturuyla, dinsizlere ve sefahatçilere ilişilmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükümet…) Bu ilke, (laiklik) Fransa‘da ortaya çıkmış ve daha sonra dünyanın birçok ülkesinde ve Türkiye’de de 1924 yılında Anayasa’ya dâhil edilerek uygulanmaya başlanmıştır.

Peki, dini esas ve hükümlerle yönetilmeyen bir Müslüman toplum, nasıl ve niye Müslüman? Müslüman, “teslim olan insan demektir!” Neye mi? Allah’ın emirlerine, düzenine/sistemine! Hem Müslüman ol, hem de Allah’ın emirlerine uyma!İslam dinindeböyle bir Müslümanlık yok!               

Peki, “LAYIK” ne demek?

“Layık” kelimesi genellikle “Layik” şeklinde (yanlış) yazılıyor! Doğru kullanımı “LAYIK” şeklinde olmalıdır. Bu ise;

  1. Sıfat Nitelikleri, özü, hareketleri, davranışlarıyla bir şeyi elde etmeye hak kazanmış olan anlamındadır.
  2. Bir kimseye uygun olan, yaraşan.

Mesela: Müslüman’ın yaşamı, İslam’ın kurallarına layık olmalıdır!

Bunları neden yazı konusu yaptım?

Toplum olarak bu konularda yeterince bilgi sahibi olmadığımız için, (tabir caizse) sap ile samanı birbirine karıştırıyoruz! Ayrı özelliklerde olan şeylerden birini diğeri gibi sanıyoruz!.

2020 verilerine göre, Türkiye’nin nüfusunun yaklaşık %99’u Müslüman.

Mümin: Allah’tan gelen her şeyi mutlak anlamda tasdik eden, doğrulayan kimseler için kullanılan Kur’ânî bir terim.

Müslüman ise; İslâm dinini kabul eden, Allah’a teslim olmuş kişidir. Yani, Allah (cc) neyi emretmişse onu yapmaya çalışan, yasaklarından da uzaklaşan insandır.

Evreni (kâinatı) yaratan (Allah), yaşamımızla ilgili bütün evrensel kuralları koymuştur. Birilerinin icadına hiç ihtiyaç yok! Bize ne, elin gâvurunun sisteminden, kurallarından! Müslüman LAİK değil, LAYIK olur!

Dostça kalın…

Devamını Oku

Belediyecilik, ama nasıl? 

Belediyecilik, ama nasıl? 
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Recep Çınar

Türkiye gerçek anlamda belediyeciliğin ne olduğunu Millî Görüş ile tanıdı. Bunun temel esprisi, Millî Görüş’ün belediyecilik modelinin uygulanmaya başlamasıydı. Konunun uzmanları çok iyi bilirler ki, başarının sırrı şahıslar değil; prensipler ve sistematik yapıdır. Sistem ve prensipler sağlam olmadıktan sonra, uygulayıcının uzman olması pek bir işe yaramaz. Bozuk kantar, uzmanının elinde dahi doğru tartmaz! Cetveli eğri olan, doğru çizgi çizemez! Önce sağlam bir plan ve program, sonra da liyakat sahibi dürüst bir uygulayıcı gerekir.

İşte, Millî Görüş’ün Refah Partisi döneminde, özellikle 1994’ten itibaren Türkiye çapında yaygın ve örnek bir belediyecilik hizmeti gerçekleştirilmesinin ve efsanevi hizmetlere imza atılmasının sebebi budur.

Bu oldukça geniş bir konu, detaya girmeyeceğim. Şu kadarını söyleyeyim ki, o yıllarda Refah Partili Belediye Başkanları, önce Belediye aracılığı ile halkı bütünleştirdi. İnsanı merkeze aldı, “her şey insan için” anlayışı ile hareket edildi. Beldelerin alt yapı, konut, su ve ekmek sorununu çözdü. Ucuzluk ve kaliteye önem verdi. Belediyelerin girişine, “Rüşvet alan da, veren de mel’ûndur” (lanetlenmiştir) levhasını astı. Yolsuzluklara son verdi; yoksullara kucak açtı ve ihtiyaçlarını giderdi. İftar çadırları, bayramlarda ücretsiz otobüs seferleri gibi uygulamalarla halkı kaynaştırdı. İşin uzmanlarından “Danışma Meclisi” oluşturdu. “Halk Meclisleri” kurarak Belediyeleri halka açtı. Millî ve manevî değerlere saygılı, şehir kültürünün gerektirdiği kaynaşma, dayanışma ve muhabbetle, beklenen ve özlenen efsanevî hizmetler ortaya koydu. O dönemin hizmetleri saymakla bitmez.

2000’li yıllara gelindiğinde Milli Görüş gömleğini çıkaranlar AKP’yi kurdular. Merkezi yönetimde iktidara geldikleri gibi yerel yönetimlerde de birçok belediyeyi kazandılar. Peki, bu insanlar Milli Görüş Belediyeciliğinde gösterdikleri başarıyı neden AKP’li belediyelerde gösteremediler? Çünkü Milli Görüş gömleği çıkarıldı. Öyle olunca prensipler ve hizmet anlayışları değişti, dünyevileştiler. Son günlerde medyada bilhassa iktidar belediyelerinin neler yaptıklarını lüks saraylar, otomobiller, 3 yerine 5 adam işe almalar, aşırı ve gereksiz borçlanmalar…  ile nasıl israf ettiklerini ve belediyeleri nasıl borç batağına batırdıklarını acı acı izliyoruz! Milli Görüş gömleğinin ‘cepleri’ yoktu, ‘kefen’ gibi! Öyle olunca dünya ahret dengesi kurulabiliyordu. Ama onların gömleklerinin cepleri oldukça büyük ‘torba’ gibi dolmak bilmiyor! İşte fark burada. Peki, suçlu sadece onlar mı?

Bu, şuna benzer; Bir gün Nasreddin Hoca’nın eşeği çalınmış. Evine gelenler, ”Ahırın kapısını niye kilitlemedin? Duvarını neden yüksek yapmadın? Ölü gibi derin uykuya dalınır mı hiç…? “  gibi sözler söyleyerek kendisini suçlamışlar. Nasreddin Hoca bunun üzerine: ”Güzel komşular, benim de belki bu işte ihmalim olabilir. Ama Allah için söyleyin, Hırsızın hiç mi suçu yok?” diyor! Bizim bazı Belediyelerin yaptıkları da buna benzer; bunlara inadına defaatle oy verenlerin hiç mi suçu yok?

AKP’nin dışındaki diğer partilere mensup Belediyeler çok mu farklı? Aynı düzenin taraftarları, aynı sistem üzere çalışılıyor. Sadece isimler farklı. İyi, güzel, faydalı olanı kim yaparsa yapsın örnek alınması gerekmez mi? Ama dünyalık menfaatler, şahsi hesaplar ön plana çıkınca olmuyor!

Hizmette iflas etmiş bir Belediyecilik örneğini maalesef Edirne’mizde yaşıyoruz! Buna rağmen Edirne’nin duayen gazetecilerinden, yıllarca Avrupa ülkelerinde görev yapmış olan birisi ise 16.04.2024 tarihli köşesinde “Gürkan’ın ardından”  başlıklı yazısında eski Belediye Başkanı Recep Gürkan’ı methederken adeta yere – göğe sığdıramamış!

Sayın Gürkan’ın ikinci defa seçildiği 2019 yerel seçim öncesi verdikleri sözleri bir kenara koyalım. İlk seçildiği 30 Mart 2014 Yerel Seçimler öncesi “Edirne’nin Birleştirici gücü” sloganıyla yayınladığı “Edirne Bildirisi”inde 34 kalem vaatte bulunmuştu! Elinizde varsa bir gözden geçirin, bakalım verdiği sözlerin kaçını yerine getirmiş!

Edirne’yi son yüz yılda en çok CHP’li belediyeler yönetti. Bilhassa son dönemde Dünya standartlarına uygun hangi hizmetler yapıldı? Edirne’de birçok semtte sular bile doğru dürüst akmıyor!Dünya standartlarına uygun bir tane yol, kaldırım yok!  Edirne’nin eksikleri, yanlışları, sorunları ile ilgili sayfalarca çok şeyler yazılabilir. Gün geçmiyor ki, bir yerde kanalizasyon patlamış olmasın!

Edirne’de Temizlik, Yeşil alan, Trafik, Tertip – Düzen, Yol – Kaldırın, İmar, Yer altı – Yer üstü sorunları, WC ve Otopark sorunlarından… hangi sorun çözüldü?

Edirne’nin yeni Başkanı Belediyeyi 1 milyar 75 milyon  TL borç ile devraldı! Başkanlar ayni partiden olunca bu konu diğerleri gibi gündeme getirilmedi! Hatta Gürkan’a, CHP Danışma Kurulunda yer verileceği açıklandı!

Peki, Cumartesi Pazarı ne oldu? Sayın Gürkan, yeni Pazar yeri inşaatı ile ilgili 29 Kasım’da yapmış olduğu açıklamada Cumartesi yeni Pazar yerinin 1,5 ayda hizmete açılacağını söylemişti! Yaklaşık 5 ay geçti! Neden olmadı? Müteahhit neden işi yarıda bıraktı? Bunların sorgulanması gerekmez mi? Bütün bunlara rağmen Gürkan’ı öve öve göğe çıkarmak, duayen bir basın mensubuna hiç de yakışmıyor!

Sayın Gürkan’ın yaptığı hiç güzel/faydalı işler yok mu? Elbette var. Var da, bunları terazinin kefesine koyup tartsanız yaptıkları 5 Kg.  gelirse, yapması gerekip de yapmadıklarını tarttığınızda 50 Kg. gelir!

Bu konuda yazacak o kadar çok şey var ki, gazetenin tüm sayfaları buna ayrılsa yetmez! İtirazı olanlarla istenirse birlikte mahallelere çıkar ve Edirne’yi şöyle bir dolaşırız! Bakalım neler olmuş, neler olmamış yerinde görürüz!  İstenirse bir de çıkar Yunanistan veya Bulgaristan’daki Belediyelere bakarız! Batı’ya gitmeye gerek yok!

Önemli olan gerçekleri görmek, anlamak, ona göre ilgililere takdirlerimizi de eleştirilerimizi de ‘Hak ölçüleri’ içerisinde yapmaktır. Yoksa insanları boş laflarla göğe çıkarmanın da, yerin dibine batırmanın da bir anlamı yok!

Dostça kalın… 

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.