Recep Çınar
Yıl boyu gündemde en çok yer alan konulardan biri, Kuraklık! “Kuraklık” deyince çoğumuz yağmurun az yağması şeklinde anlarız. Eskiden kuraklığı televizyonlarda görürdük, “çatlamış topraklar, susuzluktan kavrulan tarlalar…” Bizler de pek aldırış etmez ve suya hep bolca sahip olacağımızı sanırdık. Oysa durum artık öyle değil! Kuraklık, haberlerin sonunda değil, köy/mahalle kahvelerinde, Pazar tezgâhında, şehirlerin musluklarında!
Artık su azalıyor! Su azalınca toprak kuruyor, toprak kuruyunca ürün eksiliyor, ürün eksilince fiyatlar artıyor! Sonunda da kuraklık yalnızca çiftçinin değil, pazardan sebze – meyve alanın, ekmek kuyruğunda bekleyen emeklinin, marketten süt alanların velhasıl herkesin hayatını etkiliyor. Hepimiz oyunun içindeyiz! Dr. Muhammed Halil Koparan, Kuraklık konusunu AGD (Anadolu Gençlik Derneği) aylık yayınladığı Eylül 2025 sayısında geniş bir şekilde anlatmış. Ben de, yaz ayları boyunca kaleme almayı düşündüğüm “Kuraklık” konusunu O’ndan da alıntı yaparak bu yazımı oluşturdum..
Peki, Kuraklık Nedir? Kuraklık kelimesini duyduğumuzda çoğumuzun aklına yağmurun az yağması gelir. Oysa bilimsel olarak kuraklık, sadece gökyüzünden düşen damlanın miktarıyla ilgili değildir. Kuraklık, farklı biçimlerde karşımıza çıkar ve genellikle birbirini tetikler. İslam Âlimlerinin ortak kanaati şöyle; kuraklığın ve yağmurun zamanında yağmamasının sebebi; “Allah’a isyandır, farzları terk etmek ve faiz, zina, içki, kumar, hırsızlık, yalan… gibi haramları işlemek suretiyle O’nun emrine karşı gelmektir”. Kuraklık, farklı biçimlerde karşımıza çıkar ve genellikle birbirini tetikler!
Meteorolojik Kuraklık;
Bu, en çok bilinen türdür. Bir bölgede uzun süre yağışlar normal seviyenin altına düşerse meteorolojik kuraklık yaşanır.
Tarımsal Kuraklık;
Tarımsal kuraklık, yağış azlığının veya aşırı sıcakların sonucu olarak toprağın, bitkilerin ihtiyacını karşılayacak kadar nem tutamaması olarak tarif edilir. Yani, yağmur yağsa bile yanlış sulama zamanlaması veya aşırı buharlaşma yüzünden toprak suyu tutamıyorsa tarımsal kuraklık yaşanır.
Türkiye, bugün “su stresi” yaşayan bir ülke konumunda. Ama bu durum hızla “su fakiri” kategoriye doğru ilerliyor. Ülkemizde, 2024 itibariyle kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı yaklaşık 1313 metreküp olarak ölçüldü. Bu, su stresi sınırının (1700 metreküp) oldukça altında bir değer! Eğer önlem alınmazsa, bu miktar 2030 yılı civarında 1000 metreküpün altına düşerek “su fakiri ülke” kategorisine girmesi bekleniyor! (FAO – Gıda Tarım Örgütü).
Sorunun Değişme Nedenleri ise, kuraklık tek başına gökten düşen yağmur damlaların azlığıyla açıklanamaz. Bu kriz, iklimsel değişimlerin tetiklediği doğal faktörlerin yanında, insan eliyle yapılan yanlışların da bir sonucudur. Son 50 yılda Türkiye’nin ortalama sıcaklığı yaklaşık 1,5 derece arttı.
Bir diğer husus ise yanlış su yönetimi barajlar, göletler ve sulama kanalları, suyu adil ve verimli dağıtmak için var. Ama birçok yerde su planlaması, ürün desesine veya iklim verilerine göre değil, “mevcut alışkanlıklara” göre yapılıyor. Bazı bölgeler fazla alırken, diğerleri ihtiyacının çok altında kalıyor. Yer altı sularının kontrolsüz çekilmesi, kuyuların her yıl biraz daha derine inmesine neden oluyor. Edirne’den bir örnek verecek olursam; Çocukluğum Karaağaç Mahallesinde geçti. Karaağaç arazilerinin tamamına yakını sebze bahçesi idi. ve (5 – 10 dönümlük de olsa) her bahçede bir, arazide yüzlerce su kuyusu vardı. Hatta eski evlerin bahçelerinde de su kuyuları vardı. 6-7 metre kazınca yer altı sularına erişilirdi. Bugün bu kuyuların neredeyse tamamı susuz kaldı! Bilinçsiz, vahşi sulamalarla sular derinlere çekildi.
Günümüzde su kıtlığı yaşayan bölgelerde bile, yüksek su tüketen ürünler ekilmeye devam ediliyor. Mesela; G.Doğu Anadolu’da Pamuk veya Mısır, İç Anadolu’da Mısır silajı, Trakya’da Ayçiçeği… Bu ürünler suyu hızla tüketiyor ve diğer tarımsal faaliyetleri zorluyor.
Hidrolojik Kuraklık;
Bu tür kuraklıkta sorun, su kaynaklarının seviyesinin düşmesidir. Barajların doluluk oranı azalır, göller çekilir, nehirlerin debisi düşer. Yer altı suları da bundan etkilenir. Bu üç kuraklık türü çoğu zaman zincirleme şekilde gelişir Yağışlar azalır, Toprak kurur, Su kaynakları tükenir. Ve bu zincir sadece doğayı değil, ekonomiyi, göç hareketlerini, gıda fiyatlarını ve hatta sosyal huzuru etkiler. İklimsel değişimlerle birlikte, kuraklık artık sadece sıcak bölgelerin değil, neredeyse tüm coğrafyaların meselesi haline geldi. IPCC (İklim değişikliği Raporu) raporlarına göre, Akdeniz havzası’nda (Türkiye dahil) 2050 yılına kadar tarımsal kuraklık riski %50’nin üzerinde artacak! Bu, suyun yalnızca tarımsal üretim için değil, içme suyu temini açısından da kritik bir hale geleceği anlamına geliyor. Nitekim son dönemlerde, özellikle ülkemizin tatil bölgelerinde, suyun daha çok insana ulaşabilmesi ve tamamen susuz kalınmaması için günün belirli saatlerinde su kesintilerine gidiliyor. Son günlerde Edirne’de de bu uygulamaya geçildi.
Unutmayalım ki, yer altı suları, binlerce yılın sabırla biriktirdiği hazineler gibidir!
Uzmanların bu konudaki önerileri ise şöyle;
Kuraklıkla mücadele yalnızca göğe bakıp yağmur beklemekle veya büyük barajlar inşa etmekle sınırlı değildir. O, bilimin rehberliğinde, aklın ve vicdanın ortak iradesiyle atılacak adımların toplamıdır. Rabbimiz elbette yağmuru dilediğine verir; ama biz de üzerimize düşeni yapmalı, suyu nerede, ne kadar ve nasıl kullandığımızı bilmeliyiz. Sulamayı takvimdeki tarihe bakarak değil, toprağın nemine, bitkinin susuzluğuna bakarak yapmalıyız. Modern basınçlı sulama sistemleri -Damla ve Yağmurlama- yalnızca bir teknoloji değil ayni zamanda suya verilen değerin göstergesidir. Suyu kaybetmeden doğrudan kök bölgesine ulaştırmak, bu ülkenin geleceğine atılmış büyük yatırımdır.
Günümüz dünyasında bir de “manevi” kuraklık var!
Soluduğumuz hava, girdiğimiz deniz temiz değil, yediğimiz gıdalar doğal değil, gölgesinde dinlendiğimiz ağaçların sayısı her geçen gün azalıyor. Bütün bu maddesel kuraklığa, bizim “manevi” kuraklığımız sebep oluyor olmasın!?
Rabbimiz (cc) Kuran’da şöyle buyuruyor; “Biz her şeyi bir ölçü ile yarattık” (Kamer Suresi-49). Ölçüyü korumak, suyun hakkını gözetmek demektir. Ve Peygamberimiz (sav) “Akan bir nehrin kenarında olsan bile, suyu israf etme” diye bizleri uyarır! Çünkü su, yalnızca toprağın değil, kalplerin de hayat kaynağıdır. Her damla, Rahmet’in bir tecellisidir. Onu korumak, aslında kendimizi korumaktır. Ve biz, suyu muhafaza ettikçe, o da bize, torağa can, ürüne bereket, gönüllere huzur olarak dönecektir.
Çözüm; Kuraklık ve benzeri musibetlerden kurtulmanın yolu, Allah’ın ve kullarının hukukuna riayet ederek, işlenen günahlardan pişmanlık duyup tövbe etmektir. Ülkemizde ve Dünyada Allah’ın gazap ettiği ve lanetlediği ne kadar günah varsa, işlenmeye devam ediliyor. Ve bu günahlar, toprağı kurutuyor! Kuraklığın insanlık için bir “uyarı” olduğunu da unutmayalım!
Dostça kalın…
GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025