Alman Müslüman kardeşimiz Abdurrahman’ın evinde yemeğimizi yedikten sonra Gırnata şehrinde ayakta kalabilmiş olan meşhur El – Hamra Sarayını gezmek üzere evden ayrıldık. Şehrin hemen kenarındaki manzaralı bir tepe üzerinde geniş bir alana kurulmuş olan El – Hamra Sarayı’na kısa bir zamanda ulaşmıştık. 7 Asır önce inşa edildiğinde 40 bin insanın ihtiyacına cevap verdiği rivayet edilen sarayın bahçesinde harabeye dönüşmüş pek çok yapının üzerine küfür bulutlarının çöreklenmiş olduğunu görmemek mümkün değildi! Tarihi özelliğinin yanı sıra tabii güzelliğinden de istifade edilerek turistik bir ziyaret yeri haline getirilmiş El – Hamra… Geniş bahçe içerisinde biri küçük diğeri daha büyük olmak üzere 2 ayrı saray ile yüksekçe bir kule günümüze kadar bütün güzelliklerini koruyarak ayakta kalabilmiş. El – Hamra bugün milyonlarca yerli ve yabancı turist ağırlayan ziyaret merkezi haline gelmiş. Saray binasının gerek duvarlarında ve gerekse tavanlarındaki işlenen sanat örnekleri görenleri adeta büyülüyor. O gün akşam geç saatlere kadar El – Hamra Sarayını gezdik. Sarayda sık sık göze çarpan bir yazı vardı! “La galibe illallah”! (Allah’dan başka ilah yoktur.)
Sarayı gezerken bir ara kenarda bir bank üzerine oturmuş 55 yaşlarında bir erkek ile 12 yaşlarında mütesettir bir kız çocuğuna rastladık. Tereddütle kendilerine yaklaşırken, adam kalkıp “Selamün Aleyküm” diyerek yanımıza geldi. Tokalaştıktan sonra Arapça lisanı ile kendisinin Suriyeli Müslüman bir Prof. Olduğunu, kız çocuğunun da kendi kızı olduğunu, hanımını ise yorgun ve rahatsız olması sebebiyle hotelde bırakarak gezmeye çıktıklarını belirtti. Bunları bize anlatırken bazen Arapça, bazen de Türkçe kelimelerle ifade etmeye çalışıyordu. Yeterli olmamakla beraber zar zor da olsa anlaşıyorduk. Kendileri birkaç kez Endülüs’e gelip gitmiş biri olarak oraları tanıyordu. Dolayısıyla El – Hamra ‘yı gezip tanımada kendisinden de istifade ettik. Müslüman Türk olarak biz iki arkadaş, İspanya’da yerleşmiş Alman Müslüman ve El – Hamra’da karşılaşıp tanıştığımız Suriyeli baba ve kızı, üç ayrı ırk fakat aynı dinin mensupları, yani din kardeşi. İslam’da, imanda birleşmek kadar güzel bir şey var mı? Rabbimiz ne diyor? “Ancak Müminler kardeştir” (Hucurat 10. Ayet). İşte müşahhas bir örnek! Üç ayrı ülkenin üç ayrı lisanına sahip insanları olarak anlaşmamız son derece ilginç oldu. Suriyeli Prof.’un 12 yaşındaki kızı İspanyolca konuşabiliyordu (okulda yabancı lisanı imiş). Suriyeli Prof. gerek bize gerekse Müslüman Almana söylemek istediğini kızına Arapça olarak anlatıyor, kızı da babasının söylediklerini Alman Müslüman’a İspanyolca aktarıyordu. Alman Müslüman da İspanyolcayı iyi biliyor ve kızın İspanyolca anlattıklarını bize Almanca tercüme ediyordu. Böyle bir manzarayı yaşarken zaman zaman da gülmeden edemiyorduk!
İspanyalı Müslümanlarla gece sohbeti!
Vakit oldukça ilerlemiş ve akşam karanlığı çökmüştü. Zaten belli bir saatten sonra saray ziyarete kapanıyordu. Ziyaretler sabahları da belli bir saatte başlıyordu. Saraya girişler ücretli idi. El – Hamra’yı ziyaretten tekrar Alman Müslüman Abdurrahman’ın evine döndük. Biz eve vardıktan az sonra gündüz tanıştığımız İspanyol Müslüman Abdülkerim de oraya geldi ve saatlerce süren sohbete daldık. Kendilerinden İspanya’daki Müslümanlar hakkında bilgi aldık, biz de kendilerine Almanya ve diğer bazı Avrupa ülkelerindeki Müslümanlardan ve faaliyetlerinden bilgi verdik. 700 yıldan fazla milyonlarca Müslüman’ın (6 milyon) yaşadığı Endülüs’te, günümüzde gerek dışarıdan gelip yerleşen gerekse İspanyollardan Müslüman olanların sayısı 2 civarında idi (yıl 1989). Şu anda faaliyetleri ne durumda bilemiyorum ama bizim ziyaretimizde Müslümanlar arasında yeterli bağ olmadığı gibi yeterli dini bilgiye de sahip değillerdi. Çünkü ellerinde yeterince İspanyolca yazılı dini eser yoktu. Zaten Avrupalılar 1492’de Endülüs Emevi Devletini yıktıktan sonra kütüphanelerdeki ilmi kitapları yakmışlar, talan etmişler. Zira İslam ülkelerinden onlara pek yardım eli uzanmıyordu! Aradan uzun zaman geçti duyduğum kadarıyla daha düzenli ve planlı çalışmalar yapılıyormuş. Bu arada içinde yaşadıkları toplum içerisinde İslam’ı yaşamanın da pek kolay olmadığını belirtmişler, kendilerine yardım eli uzatıldığı takdirde Allah’ın izniyle Müslümanların sayısının her geçen gün daha da artabileceğini ifade etmişlerdi.
Saatler ilerlemiş ve yatma vakti gelmişti. Normal olarak biz iki arkadaş yine otelde geceleyeceğimizi söyledikse de İspanyol Müslüman Abdülkerim evlerinin müsait olduğunu ve bizi misafir etmek istediklerini söyledi. Alman Müslüman’ın evi pek müsait değildi. Esasen böyle bir teklif de beklemiyorduk. İki arkadaş birbirimize bakıştık! İslam’ın güzelliği bir kez daha kendini gösterdi! İlk olarak görüşen, ülkesi, ırkı, lisanı ayrı insanları evlerinde misafir edecek, onlara ikramda bulunabilecek kadar birbirine bağlıyor! Böyle bir hareketi İslam’dan başka dinlerde görmek mümkün mü?
Gece 23.00 sularında İspanyol Müslüman Abdülkerim’in evine gidiyoruz. İki evin arası sadece birkaç yüz metre mesafede. Eve varınca içeri giriyoruz. Biz misafirleri için özel olarak tahsis ettiği müstakil bir odaya aldılar. Öğle yemeğini geç yediğimizden akşam yemeği yememiş, Alman Müslüman Adurrahman’ın evinde sohbet ederken çay ve çerezle yetinmiştik. Abdülkerim bunu bildiği için gece geç de olsa bir sofra hazırlatarak birlikte akşam yemeğimizi yedik.
GÜNDEM
02 Haziran 2025GÜNDEM
02 Haziran 2025GÜNDEM
02 Haziran 2025GÜNDEM
02 Haziran 2025GÜNDEM
02 Haziran 2025GÜNDEM
02 Haziran 2025GÜNDEM
02 Haziran 2025