Recep Çınar
8 Kasım her yıl “Dünya Şehircilik Günü” olarak kutlanır.
Şehir; “Nüfusunun çoğu ticaret, sanayi, hizmet veya yönetimle ilgili işlerle uğraşan, genellikle tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı, kent” şeklinde tarif edilir.
Şehircilik İse; Şehirlerin kurulmasında, düzenlenmesinde, güzelleştirilmesinde kullanılacak, uygulanacak yöntemleri, şehirlerle ilgili toplumsal, ekonomik vb. sorunları konu edinen bilim dalı olarak tarif edilir.
Şehir ve şehircilik insanlık tarihi boyunca birçok evreler geçirmiştir. Her medeniyetin kendine has şehircilik, mimari tarzı var. Esas olan, her şeyin insan fıtratına/yaradılışına uygun yapılmasıdır. Kâinatta her şey bir denge üzerine kurulmuştur. Denge bozulunca hayatın tadı kaçar!
Mesela; insan topraktan uzaklaştıkça sağlık ve psikolojisinin bozulduğunu ilim adamları söylüyor. Şemsi Tebrizi ; “İnsan bir avuç toprak, birkaç damla su” diyor! Çünkü insan topraktan yaratılmıştır. İnsan vücudunda 26 element var. Bunlar serbest veya birleşik olarak toprakta da var. Onun için insanın topraktan uzak kalması, sağlık dengesinin bozulmasına sebep oluyor. Dolayısıyla evin zemin katında oturan insan ile 5. Katta oturan insanın psikolojisi farklı olur. 10. Katta oturanın ise çok daha farklı (menfi) olur, deniliyor. Uçak ile yolculuk yapanlar bilir, 2-3 saatlik uçak yolculuğu insanı bir günlük kara yolculuğundan daha fazla yorar.
Yunus Emre Öyle Diyor; “Ben mevlamı yerde buldum, ne isterem gökyüzünde? Benim yüzüm yerde gerek, bana rahmet yerde yağar.”40-50 yıl öncesine kadar şehir merkezlerindeki evlerin dahi küçükte olsa çoğunda bahçe/avlu vardı. Çocuklar buralarda oynarken toprakla iç içe olduklarından vücut elektriğini, enerjisini atarlardı. Bugün o bahçe/avluların yerini birkaç metrekarelik balkonlar aldı! Şehirlerde yapılan çocuk bahçelerinin de bazılarının zemini taş veya çimento döşeli! Konu, şehir ve şehircilik olunca aklıma AGD’nin yayınladığı aylık dergisi geldi. 2014 Ocak tarihli (sayı:168) derginin kapağındaki başlık, “İnsanın beşinci zindanı KENT”şeklinde idi. Dergide Şehir, Şehircilik, Planlama… konuları ele alınmış. Şehir ve medeniyet, özellikle de İslâm medeniyeti konularındaki entelektüel birikimiyle tanınan Prof. Dr. Sadettin Ökten’den, “Konut üretmek sadece bir inşaat işi değildir” diyen Mimar Korhan Gümüş’e, “Kent ideası” üzerine yazısı ile Doç. Dr. Ebru Erdönmez’e ve daha sahasında uzman birçok yazara kadar bilim insanlarının yazıları var.
Prof. Dr. Mazhar Bağlı, “Mekân, terminatör (sonlandıran) bir boşluk değildir” konulu yazısında; “Mesela ne kadar nüfus artışı olacak, kentlerle ilgili buna benzer uzun vadeli planlamalar yapılmadı. Kadastro parselleri ile ilgili, imar parselleri ile ilgili çalışmalar da yeni yeni yapılıyor” diyerek Prof. Merhum Turgut Cansever’in sağlığında anlattığı şu olayı naklediyor. Cansever Hoca şunları anlatır; “biz öğrenci iken Güzel Sanatlar Fakültesinde kent planlaması ile ilgili hocamız Alman Prof. bize, ‘Türkler mimari ve kentsel planlama ile ilgili ne yapmalıdırlar’ diye sordu. Biz de her birimiz bir öneride bulunduk. Kimisi dedi ki, yatay yapılaşmaya gitmek lazım, bir başkası yeni bir tarz oluşturmak gerekir… Hoca, “hayır, ben size söyleyeyim, dua etmelisiniz” dedi! Biz de şaşırdık tabi, diyor. Hoca, ‘eminim ne için dua etmelisiniz onu da bilmiyorsunuz, ben söyleyeyim; Şu anda Belediyelerin kasalarında bulunan imar planlarının uygulanmaması için dua etmelisiniz! Eğer bu planlar uygulanırsa gelecekte ülkenizin sahip olduğu bütün imkânları harcayarak bile bu yapılardan kurtulamazsınız’ demiş! Alman Prof.’un 50-60 yıl önce söyledikleri herhalde bugün daha iyi anlaşılıyordur!
Öyleyse gelin, “Dünya Şehircilik Gününde şehrimizi kurtarmak için birlikte dua edelim” diyeceğim, ama Dua ile birlikte Eylem gerekir Eylem! Çünkü, her şey söylemle başlar ama eylemle neticeye ulaşır!
Âlimler, İslam Kültür Ve Medeniyetinde Şehirleşmenin Tarihçesi İnsan var oluşundan itibaren topluluk halinde yaşamış, maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşıladığı yerleşimleri köy, kasaba, şehir gibi isimlerle nitelemiştir. Bunlar arasında nüfusu, idari yapılanması ve mekân organizasyonu yönünden en geniş imkânlara sahip olanı şehirdir. Şehirler köy ve kırdaki sakin hayata karşılık, alt yapıları, üst yapıları, yönetim organizasyonları ve mesleklerin eşitliliği yönüyle iç içe geçmiş unsurların terkibinden (birleşiminden) meydana gelmiş olduklarını yazarlar.
Kur’an’da Mekke, “Ümmülkura/Şehirlerin anası” olarak nitelenir. İlk Çağ şehirlerinde tapınağın, Orta Çağ Hristiyan şehirlerinde kiliselerin, İslam şehirlerinde camilerin şehrin merkezinde yer alması, insanların hayatını doğrudan yönlendiren dinlerin şehirlerin kurulup gelişmesinde etkili olduğunu gösterir. İlk şehirler, su kaynakları, kıyılar, verimli ovalar, ulaşım ve güvenlik yönünden sorunsuz bölgelerde ortaya çıkmıştır.
Medeni; şehirli, medeniyet ise şehirli hayat anlamındadır. Medeniyet ve şehir birbirini tamamlayan unsurlardır. Sanat, edebiyat, mimari, bilim, musiki ve zanaat gibi faaliyetleri icra etmek isteyenler şehirde daha fazla destek ve çalışma imkânı bulur. Ortaya çıkan nitelikli ürünlerin, toplum tarafından anlaşılıp takdir edilmesiyle şehir, medeniyetin geliştiği zemin haline gelir. Medeniyet öncüsü olan Peygamberler, şehirlerden veya yerleşik kültüre sahip toplumların arasından seçilmiştir.
Şehirde insan, sokak, yol, mabet, çarşı, Pazar ve yönetim bir aradadır. Şehir, kendi sakinleriyle birlikte farklı bölgelerden gelenlerin yerleştiği bir mekândır. Şehirli olmak, yaşanılan mekâna uyum gösteren insanlar arasındaki etkileşim ve davranışlarda ortaya çıkar.
Şehirlerin kendilerine özgü bir ruhu vardır. Bu özelliği tam olarak İslam şehirlerinde görmek mümkündür. Mabet, mektep, mahalle, sokak, ev, konuşulan dil, müzik, şiir, yeme-içme ve giyim- kuşam bu ruhtan izler taşır. Müslüman şehrinde komşuluk ilişkileri üst seviyededir. Çevre temizliğine ve tanzimine dikkat edilir. Peygamberimiz (sav) bir hadislerinde; “Allah (cc) temizdir, temizi olanları sever” diyor. Sokak hayvanlarına merhamet edilir. Peki, günümüz şehirciliğinde 7-8 bin yıllık tarihe sahip Edirne’miz ne durumda? Şehir, mensubu olduğu milletin kültür ve medeniyet birikimini nesilden nesile aktarımda önemli bir köprü vazifesine sahiptir. Müslümanlar kendi hayat anlayışları doğrultusunda yeni şehirler kurmuşlar veya daha önceden kurulmuş olan bazı şehirleri yeniden planlamışlardır.
İslam şehirleri, canlılara ve çevreye değer kazandıracak şekilde imar edilir. Müslümanlar, şehirleri yaşanabilecek şekilde planlarlar. Şehri yönetenlerin bilgili, liyakatli, adil, sağlıklı, anlayışlı, sorumluluk ve takva sahibi kimseler olmasına dikkat edilir. Müslümanlar ve gayrimüslimler din, mezhep ve geleneklerini kendilerine sunulan güven ve adalet ortamında rahatça sürdürme imkânına sahiptir. Şehirler, inançların serbestçe yaşandığı, insanlara onurlarını kıracak her türlü baskının yasaklandığı özgürlük mekânlarıdır. İslam şehri mana ve maddenin birlikteliğini yansıtır. Şehrin yol sistemi, insanların öncelikle camiye sonra idare, eğitim ve sağlık gibi kurumlara kolayca ulaşmasını sağlayacak şekilde planlanmıştır. İslam şehrinde hayatın akışını ibadetlerin yapılma süreçleri düzenler. Şehrin mimari yapılanmasında mütevazılık esastır. Şehirde heykel, anıt ve benzeri unsurların bulunmasından kaçınılır. Son yüz yılda şehirlerimiz heykellerle dolduruldu! İslam kültünde “heykel” yoktur! Türbeler, ziyaret mekânları, sanat ve mimari özellikleriyle şehrin önemli unsurları arasında yer alır. Şehrin Düzeni ve Fiziki Unsurları Müslümanların şehircilik anlayışı ve tecrübesiyle oluşan bir şehrin fiziki yapısında genel olarak bazı unsurlar yer almıştır: Dini Merkez Mabet, İslam şehrinin merkezidir. Kâbe bunun en belirgin örneğidir. Camiler, mimari olarak şehre İslami görünüm kazandırır ve şehrin kimliğini belirler. İstanbul’da Süleymaniye, Edirne’de Selimiye ve Bursa’da Ulu Cami bu şehirlerin kimliğiyle bütünleşmiştir.
Kıyafetleri, dilleri, mezhepleri hatta renkleri farklı her çeşit insan, çarşının unsurudur. İdari yapılar mimari ve estetik yönden camilere göre daha mütevazıdır. Mahalle İslam ülkelerinin çoğunda aynı isimle anılan mahalle, şehrin çekirdeği ve temel birimidir. İslam şehrinin küçük bir modelidir. Mahalle, aynı mescitte ibadet edenlerin ikamet ettiği yerleşim birimidir. Osmanlı şehrinde mahallelinin hayatı cami, mektep, ev, sokak, çeşme, meydan ve mezarlık gibi unsurlar arasında cereyan ederdi. Burada mekânla kültür iç içedir. Ev inşa edilirken komşunun mahremiyeti ihlal edilmez, manzarası ve ışığı kesilmez. 2 katlı evin bitişiğine 4-5 katlı ev yapılmaz! Ev, sohbet, sanat, şiir ve musikinin üretildiği, misafirin ağırlandığı mekândır. Hamam Mimarisi abartıdan ve israftan uzak olacak İslamiyet’in temiz olmayı emretmesi ve toplumun temizlik ihtiyacı hamamların kurulma nedenidir. Hamamlar şehrin merkezi bölgelerinde camiyle birlikte kurulmuş, İslam coğrafyasında yayılmış ve her şehirde çok sayıda hamam inşa edilmiştir. Mesela Edirne’de 30’un üzerinde hamam bulunuyordu. Mezarlık Müslümanlar için ölüm yeni bir hayatın başlangıcı, mezarlık da kapısıdır. Mezarlar, insanlara ölümü hatırlatması için yol kenarlarına kurulmuştur.
Yollar, şehrin merkezindeki camide kesişir. İkametgâhların çevresinde, özel hayatın mahremiyetini gizleyen ve güvenli kılan bir yol sistemi vardır.
Şehircilik Günü’nün Önemi ve Amacı ise şöyle ifade edilir;
Buyurun, şimdi şehircilik konusunda geçmişte yaşananlar ve anlatılanlarla ile günümüz şehirciliğini mukayese edin!

Bunlar, yüzlerce manzaradan sadece birkaç örnek. Daha neler var, neler!
İşte bizim hal-i pür melalimiz! (Çözülmesi için çok fazla uğraş verilmesi gereken durum!)
Dostça kalın…
GÜNDEM
7 gün önceGÜNDEM
12 Kasım 2025GÜNDEM
12 Kasım 2025GÜNDEM
12 Kasım 2025GÜNDEM
12 Kasım 2025GÜNDEM
12 Kasım 2025GÜNDEM
12 Kasım 2025