eşya depolama
DOLAR 35,6596 0.1%
EURO 37,2008 0.12%
ALTIN 3.158,770,58
BITCOIN 37300680,26%
Edirne
10°

AZ BULUTLU

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

STRES ÜRETEN SİYASET

STRES ÜRETEN SİYASET

ABONE OL
21 Ocak 2025 15:18
STRES ÜRETEN SİYASET
0

BEĞENDİM

ABONE OL

 Her gün biraz daha ivme kazanan sosyal ve siyasi gerginlik toplumun huzurunu tehdit eder hale geldi. Sebepleri çok farklı olsa da, sonuçları itibarıyla bir güvenlik sorunu da oluşturabilir bu gerilim. Herkes çok stresli, çok sinirli ve çok saldırgan. Adeta bir stres patlaması yaşıyor gibiyiz. Sosyal psikoloji açısından bakıldığında toplum kin ve nefrete dayalı bir ayrışma sürecine sürüklenmektedir. Bu durum bireyleri daha karamsar yapmakta, yarınlara dair umutları  maalesef daha da karartmaktadır.

Ticaretten siyasete, işçiden memura, spordan sanata, eğitimden diyanete, tarikattan cemaatlara, kentlerden köylere, medyadan meydanlara, velhasıl herkes birbirine fütursuzca saldırıyor, şiddetin bir parçası olmak için adeta birbiriyle yarışıyor. Başta ekonomik yetersizlikler ve gelir dağılımındaki adaletsizlikler olmak üzere siyasi ve sosyal birçok sebebi var bunun. 

Cinayet haberlerinden gına geldi. Herkes şiddet sarmalının içinde. Sanki herkes herkese düşman. Kavgasız sorunlarımızı çözemez olduk. Halbuki “ Birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için!” diye öğretmişlerdi bize. Bu gidişat bilelim ki hayra alamet değildir. Şeyh Edebalı, Osman Gazi’ye “ İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!” diye nasihat etmişti. 25 yıldır aynı parti iktidarda, ama geldiğimiz nokta bu. 

Konumuzla ilgili bir seminerde Ece Dereağzı, konuşmasına “ Stres gerekli midir?” sorusunu sorarak başlamıştı. Aslında hepimizi yakından ilgilendiren bir soruydu bu. Stressiz bir hayat düşünülebilir mi? Bu soruya evet demek mümkün değildir. O halde önce stresi tanımlamamız gerekir. Hans Selye, stresi; ” Organizmanın her türlü değişime verdiği yaygın tepki “olarak ifade eder.

 Yalnız kaldığımızda veya toplum içinde sosyal etkileşimlerde bulunduğumuz zamanlarda zihinsel ve bedensel bir takım  değişimlerle karşılaşırız. Bu daha önceden beklediğimiz bir davranış olabileceği gibi, beklemediğimiz sürpriz bir değişim de olabilir. Her iki durumda organizmamızın vereceği tepki aynı olmaz. Yani stresi hem pozitif, hem de negatif olarak düşünmemiz gerekir. Önemli olan stresin türü veya şeklinden çok , bizim onu nasıl yönettiğimizdir. Çünkü stresin pozitif etkileri de vardır ve bazen de gereklidir. 

Örneğin; stres beyin gücünü arttırmaya yardımcı olur, kısa vadede bağışıklığı arttırabilir, bizi daha dayanıklı hale getirerek daha verimli çalışmamız için motive edebilir. Bir kaplan üstümüze gelirken de, bir mekanda bir arkadaşımızla tartıştığımızda da bedenimiz aynı tepkiyi verir. Stres, burada karşılaştığımız durum değil, bizim onu nasıl algıladığımız ile ilişkilidir. Yani kaplanla savaşacak mıyız, ondan kaçacak mıyız, orada hareketsiz kalıp bekleyecek miyiz? Bu durumda ilk olarak; tehlike var mıdır, yok mudur? değerlendirmesi yapılır. Tehlike varsa ikinci değerlendirme; baş edilebilir mi, baş edilemez mi? şeklindedir. Baş edilebilirse bu pozitif strestir. Baş edilemez kararını veriyorsak bu negatif stres örneğidir. Tehlike yoksa zaten  o durumda stres de yoktur.

Konuya güncel siyaset ilişkileri açısından yaklaştığımızda çok taze örnekler bulabiliriz. Mesela; muhalefet partili Belediye başkanlarına iktidarın uyguladığı baskılar ve gözaltı süreçleri, açıkça bellidir ki itibarsızlaştırma operasyonlarıdır. Bu kişiler suçlu ise ve kesinleşmiş mahkumiyetleri varsa YSK neden aday olmalarına izin verdi? Eğer o gün yoktu ama devam eden davalar şimdi sonuçlanmış veya yeni bir suç işlemişlerse elbette yargı gereğini yapmalıdır. Ama bağımsız yargının üzerine de siyasetin gölgesi düşürülmemelidir. 

Yıllardır AKP’li belediyelerden tahsil edilmeyen SGK borçları belediyeler başka partilere geçince mi aklınıza geldi? İnanın halk her şeyin farkında ve halk hep mağdurdan yanadır. Bu partizanlığın faturası yine size çıkacaktır. Hukuk devletinde ve gerçek demokrasilerde usuller bellidir. Kazanan tebrik edilir, bükemediğin bilek öpülür. Demokratik olgunluk bunu gerektirir.

AKP son yerel seçimde tarihinde ilk defa ikinciliğe düşmüştür. Recep Tayyip Erdoğan daha önceki yerel seçimde; ”İstanbul’u kaybeden, Türkiye’yi kaybeder!” demişti. AKP hem İstanbul’u, hem de Ankara’yı, bir de değil, ikinci defa kaybetmiştir. Büyükşehir belediyelerinin çoğunu CHP kazanmıştır.

 AKP yenilgiyi bir türlü içine sindirememektedir. Sayın Erdoğan kurt bir siyasetçidir ve gerçeği çok önceden görmüştür. Artık kendilerinin getirdiği bu sistem değişmezse iktidarı da kaybetmek üzeredir. Bence siyasi operasyonların asıl nedeni de budur. Halbuki siyaset, centilmence ve hak, hukuk, adalet gözetilerek yapılsa, hem insanlar bu kadar stres yüklenmez, hem de ülkemin huzuru ve barış ortamı böylesine bozulmazdı.

Geldiğimiz noktada siyaset hattında yüksek gerilim vardır. R.T.Erdoğan “Turpun büyüğü heybede!” diyerek acaba Ekrem İmamoğlu’nu mu kastetmektedir? Siyasi parti başkanları da fiili gözaltılarla karşı karşıyadır. Diğer partilerden milletvekili transferleri siyaset ahlakımızı çürüten yeni abrakadabra numaralarıdır. Belki AKP de bu gerilim stratejisini bilerek tercih etmektedir. Ama toplumun huzura ihtiyacı vardır.

 “Özgüvenli, motive, enerjik, yaratıcı, keyifli olma, en yüksek performans seviyelerini gösterir. Kişiye pozitif etki yapar ve onun umutlarını arttırır. Anksiyete, aşırı yüklenme, tahammülsüzlük negatif stresi çoğaltır.” diyor Ece hanım.

  O zaman sormanın tam zamanıdır: bu durumda, sizce iktidar mı, muhalefet mi daha fazla stres yüklüdür? Ya da topluma hangisi pozitif, hangisi negatif stres yüklemektedir? Sorularımıza vereceğimiz cevaplar yarınlarımıza tutulan ayna olacaktır. 

“Yok zerre teselli ne gülüşten ne bakıştan

Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış’tan” diyen Münir Nurettin Selçuk gibi biz de siyasette huzura hasretiz be dostlar. Hoşça kalın.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP