Yaşadığımız olaylar veya hiç de beklemediğimiz davranışlar nedeniyle midir, yoksa siyasal paradokslar veya haksız hukuksuz uygulamalar sebebiyle midir bilinmez, bir mutsuzluk var insanların çehrelerinde. Tebessümü unutmuş kaygılı yüzler, yaşanan bunca tuhaflığın bir yansıması gibi.
Nerede okumuştum tam hatırlamıyorum, mutsuz bir ülkede genellikle az kitap okunuyor, çok tv izleniyormuş. Yine mesela, o ülkelerde cehalet meşru kabul ediliyor, ön yargılar çok itibar görüyor, particilik revaçta oluyor, haliyle bilimden de uzaklaşılıyormuş. İçinde yaşadığımız toplumun tercihlerine bakınca, bu tuhaflıklar sanki bizi tanımlıyor gibi geldi bana.
Geçen günlerin birinde, her birimizin filozofça sözler sarf ettiği bir ortamda arkadaşım, parmakları elindeki kehribar tespihin tanelerini okşarken; “Şeytanın hünerlerini elinden alan insanlar var hafız, İblisin bile gıpta ettiği insanlar!” diyerek mırıldandı uzaklara bakarak. Öyle güzel bir cümleydi ki, üzerine kitap yazasım geldi. “İblisin bile gıpta ettiği insanlar” değerlerimizin üzerinde tepiniyor ve toplumda baş tacı ediliyor. Tuhaf değil mi? Psikoloji bozulur düzelir, Allah karaktere zeval vermesin. Ne güzel söylemiş Konfüçyüs: ” Onurlu insanın üzerine titrediği şey karakteridir, bayağı insanın ise makam ve mevki.”
Makam ve mevki için kılıktan kılığa girenlerin yanında, her yıl deri değiştiren yılanlar bile masumdur. Çünkü en azından onlarda bir yenilenme söz konusudur. Bukalemunlar ise bulundukları ortama göre renk değiştirirler. Münafıklar da öyledir. Her an değişik görünürler ve bazen onları tanıyamazsınız. Bir dedikleri diğerini tutmaz, sözleri, davranışlarıyla şaşırtırlar sizi. Her alanda, her kurumda, toplumun tüm damarlarında düzinelerle örnekleri vardır bu fırıldakların.
Karakter zayıflığı, sosyal birçok hastalığın da kaynağıdır aslında. Otoriter yöneticilerin en sevdiği tiplerdir bunlar. Bunlarda mantık olmaz. Mantık yoksa felsefeye de gerek yoktur. Muhakeme olmayınca sadakatın kölelik olduğunun da farkında değildirler. Liderin her söylediğine inanmak, her davranışını gözü kapalı alkışlamak için hazırdırlar. Hatta liderin, şeyhin, önderin, reisin, başkanın, müdürün, vekilin, artık tapınılan kim ise, bir şey konuşmasına bile gerek yoktur.
Kuklalar, sürü kompleksiyle kodlanmışlardır. Şeyh uçmasa da müritler hep keramet peşindedir, kanatsız uçururlar şeyhlerini. Siyaset kurumlarında da sayısız örnekleri vardır bunların. Lidere sadakati şeref sayarlar. Lider ne derse desin, ne yaparsa yapsın doğrudur. Lider yanılmaz, yanlış yapmaz. Liderin dün söylediklerini elleri patlayıncaya kadar alkışlayanlar, bugün yüz seksen derece tersini dillendirirken de hararetle alkışlamaya devam ederler. Tuhaf değil midir bu davranışlar?
Rahmetli Dündar Taşer; “Liderin yanlışı, benim doğrumdan daha doğrudur.” demişti. Yeni bir oluşumun maya tutması için, yeni bir teşkilatın kurumsallaşması için belki doğrudur bu. Ama topyekün bir savaşta, bir komutanın, yani bir liderin, her gün değişen ve birbiriyle çelişen kararlarıyla zafere ulaşmak mümkün müdür? İstişarenin amacı ne o zaman? Şeyhin yüzüne bile bakmayacaksan, en hayati konuda bile fikrini söyleyemeyeceksen, liderin karşısında dilsiz olacaksan, gerçekten istişareye ne gerek var ki?
Hepimiz aynı toplumda yaşıyoruz. Her gelişmeyi dikkatle izliyoruz. Dün terör örgütü dedikleri bir yapı 50.000 insanımızı katletmesine rağmen, bugün nasıl barış örgütü olarak kabul edilebiliyor?! Dün teröristbaşının asılması için meydanlarda ip atanlar, bugün bu vampire kurucu önder sıfatını nasıl yakıştırabilirler?! Cizre’de Barzani’nin ziyaretinde, korumaların peşmerge kıyafeti ve uzun namlulu silahlarla dolaşmalarına vali, kaymakam veya diğer yetkililer nasıl tepkisiz kalabiliyor?! Koskoca bir devletin içine düşürüldüğü bu durum sizin içinizi acıtmıyor mu? Siz de barışın böyle sağlanacağına mı inanıyorsunuz? Kahraman komutan Orkun Özeller Albayımıza hakaret edip saldıranlar, onu hapse tıkanlar, devletime meydan okuyan alçaklara karşı dut yemiş bülbül gibi nasıl sessiz kalabilirler! Tuhaf değil mi?
Kimse bizim aklımızla alay etmesin. Barışı kim istemez! Ama bir teröristi barış elçisi olarak muhatap almak aklın ve vicdanın, hakkın ve hukukun kabul edebileceği bir iş değildir. Terör zaten bitmişti. Ama bitmemiş olsa bile, barış için yol bellidir. Terör örgütü kendini fesh eder, şartsız ve pazarlıksız silahlarını teslim eder, suç işleyenler yargının adaletine teslim olurlar. Bunun dışındaki davranışlar sadece bir kandırmacadan ibarettir. Mızrak çuvala sığmıyor.
Bu tuhaflıklara alışmamız mı isteniyor acaba? Eğer öyleyse, karakter çürümesi, bekamız için en büyük tehdittir bence. Hak, şerleri hayr eylesin, demekten başka bir şey gelmiyor elden.
GÜNDEM
30 gün önceGÜNDEM
05 Aralık 2025GÜNDEM
05 Aralık 2025GÜNDEM
05 Aralık 2025GÜNDEM
05 Aralık 2025GÜNDEM
05 Aralık 2025GÜNDEM
05 Aralık 2025Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.