Recep Çınar
26 Eylül, ülkemizde her yıl “Türk Dil Bayramı” olarak kutlanır. Daha ziyade protokol düzeyinde yapılan bu kutlamadan halkımızın çoğunun haberi bile olmaz!
Her an kullandığımız iletişim araçlarımızın en önemlisi olan “dil”in ne anlama geldiğini toplum olarak acaba ne kadar biliyoruz?
Çok geniş anlamıyla dil, düşünce, duygu ve güdüleri, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bildirmeye yarayan bir anlatım aracıdır.
Dil veya lisan, “insanların düşündüklerini ve hissettiklerini bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşmadır” şeklinde de tarif edilir.
Kelime ise, anlamı veya görevi bulunan ve tek başına kullanılabilen ses veya sesler topluluğudur. Kelimelerin genellikle anlamları vardır.
“Dilbilgisi derslerine mi başlıyoruz, nereden çıktı bu tarifler” diye merak edenlerimiz olabilir!
Başbakanlık Takip Kurulu 2005 yılında aldığı bir kararla “Radikal dini örgütler kullanıyor” diye 45 kelimeyi yasaklamıştı. Genelgede, radikal dini örgütlerin bazı kelimelere farklı anlamlar yüklediği kaydedildi.
İşte Söylenmesi Yasak Kelimeler;
Bel’am, Beyt’ülmal, Biat, Cemaat, Cihad, Dar’ül Erkam, Dar’ül Harp, Dar’ül İslam, Emir (lider), Emir’ül mü’minin, Fetva, Firavun, Halife, Hicret, Hilafet’ül mü’minin, Hizbullah, Hizb’uş Şeytan, İmam, İmamet, İnfak, Kafir, Karun, Kışla, Laikler, Laikçiler, Medine dönemi, Medrese, Mekke dönemi, Mele (molla) Mücahid, Mü’min, Münafık, Mustaz’af, Müstekbir, Seyda, Şehadet, Şehit, Şeriat, Şeyh, Şeyh’ül İslam, Şirk, Şura, Tağut, Tebliğ, Tekke, Tevhid.
Genelge yayınlandığında yasağa birçok kesimden tepkiler gelmişti. “Benim hangi kelimeyi hangi manada kullandığıma kim karar verecek, böyle yasakçı anlayış olmaz” şeklinde itirazlar da oldu.
“Gizli” olduğu gerekçesiyle Milletvekillerinin görmesine bile izin verilmeyen genelge bütün kamu kurum ve kuruluşları ile okullara gönderilmişti. “Radikal dini örgütler kullanıyor” denilerek telaffuz edilmesine dahi izin verilmeyen bazı kelimelerin tek sayıldığı, bazı kavramların da kullanılmasına kısıtlama getiren genelgenin yayınlanması “ülkemizde 28 Şubat anlayışının henüz kırılamadığını da gösterdi” yorumlarına yol açmıştı. Bazı kelimelerin “kullanılmaması” istenmesine karşın Dini vaaz ve sohbet yapanlar “Cemaat’e, Cihad’a, Medrese’ye, Şeyh’e, Şehit’e, Tevhid’e, Tebliğ’e, Dinî radikal grupların ne anlam yüklediğini nereden öğrenip, farkımızı ortaya koyacağız? Sözgelimi, “Firavun” kelimesini, kötülük yapan anlamında kullanamayacak mıyız? “Şehit veya Şeriata (İslam Hukuku)“, İslâm’dan ayrı bir anlam verebilir miyiz?” diyorlardı.
Hele, “lâikler ve lâikçiler” kelimelerinin yasaklanmasına ne demeli! Türkiye‘de, öteden beri laiklik kavramı tartışılıyor ve Din özgürlüğünü hiçe sayan anlayış, laikçilik diye eleştiriliyor. Başbakanlık Takip Kurulu, buna da yasak getirmişti. “İmam, Kışla, Medrese, Mümin” gibi sıradan kelimeler bile, her nedense tehlikeli bulunuyor.
Önce, 1 Kasım 1928 tarihinde “Harf Devrimi” yapılarak “Latin” alfabesine geçildi. Geçildi de ne oldu? Bir anda bütün ülke insanı “ümmi” (okuma yazma bilmeyen) bir toplum haline getirildi. Şöyle bir düşünelim; bir kararla “ülkemizde 1 Ekim’den itibaren ‘Latin’ Alfabesi değil, ‘Japon’ Alfabesi geçerlidir” dense halimiz ne olur? İşte bu topluma bunu 1 Kasım 1928 tarihinde (tek parti dönemi) yaşattılar. Bununla beraber Türk Dil Kurumu Genel Sekreterlik görevine Agop Dilâçar (asıl adı Hagop Martayan) olan bir Ermeni getirildi.
Hâlbuki bizim bin yıl kullandığımız dil, Türkçe, Arapça ve Farsçadan oluşan çok zengin bir dil idi. Bizim, 50 bin kelimeden oluşan lügatlerimiz vardı! Peki, şimdi? Çarşıda, Pazar’da her halde 3-5 yüz kelime ile derdimizi anlatmaya çalışıyoruz! Mesela; Öğretmen dendiğinde ne anlaşılıyoruz? Kadın mı, erkek mi? Ama Osmanlı dilinde “Muallim” deyince erkek öğretmen, “Muallime” deyince de kadın öğretmen olduğu bilinirdi. Buna benzer binlerce misal verebiliriz.
Türkçe Dili, konuşmada. Arapça Dili, İlimde. Farsça ise = Edebiyatta güçlüdür. Üçü bir arada kullanılınca (Ecdat Osmanlı’da olduğu gibi) dildeki zenginlik ortaya çıkar!
Japon Bilim Adamı (Antropoloji) Kalyo Yasuo öyle diyor; “3 yıldır Türk Kültürünü inceliyorum, bir şey çok korkunç, diğeri ise çok garip! Korkunç olan ülkedeki birkaç televizyon, dizisi hariç tamamı Türklerin kültürüne ve Dinine ters!”
Yani, Batı bu ülkeyi savaşmadan yok ediyor. Garip olan ise, herkes bunu biliyor ama yine de izliyor. Hem de anne, baba, çocuklar birlikte! Daha ne diyelim ki?
Şemsi Tebrizi de;
Dostça kalın…
GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025GÜNDEM
02 Ekim 2025