Çingene topluluklar, içinde yaşadıkları devletlerin siyasal rejimlerine muhalefet olma gibi bir gayretleri olmadıkları bilinmektedir. Bunun en büyük etkileri demokrasi bilincine yeterince sahip olmadıkları, ekonomik yoksunlukları kendilerini bu düşüncelerden sürekli arındırmıştır. Bu durum, aynı zamanda yoksullukla sindirilmiş toplum özelliğine dönüştürülmüştür. En büyük eksiklikleri hak arama bilincinin olmamasıdır.
Doğal olarak, Çingene topluluklar kendi aralarında etno-kimlik duygusu gelişmemiştir. Sürekli sosyal yaşamın uçlarında kalan, ezilmiş, hor görülmüş olmalarının da payı vardır. Sürekli yönetenlerin insafına kalmış uygulamalarda yerini kabullenmiştir. AKP iktidarının Roman Açılımıyla kimliğini, benliğini yeniden şekillendirme adına Roman sivil toplum yapıları kurulmuştur. Bu yapıların hak arama mücadelesinin yoksunluğunun son yıllarda siyasal yapılanmalara döndüğünü görmekteyiz. Sivilleşmesini tamamlayanların Roman Dernek başkanlarının bazıları siyasal iktidarın siyaset payandasına soyunduğunu, beklentisinin gerçekleşmemesi sonrasında kendisine siyasette yeni mevziler aradığı da açıkça görülmektedir. “Kıymeti kendinden menkul’ olan bu kişilerin amacını tahmin etmek zor olmasa gerek.
Siyasette kendine uygun mevzi alanları yaratamayanların, çareyi siyasal parti kurma girişimlerine yöneltmiştir. Bu girişimler aynı zamanda Romanların siyasi bir parti etrafında bütüncül olarak toplanması, siyasal bir güç haline getirilmesi anlamını taşımaktadır. Burada sorulması bir soruyu bir tarafta tutmak gerekir; Roman kimliğinin oy devşirmek için siyasette pazarlık haline getirilmesi mi olacak? Özü itibariyle Çingene gruplar siyasi kimlik olmayı günümüz itibariyle reddeder. Yazımı nereye bağlayacağıma gelince; Cumhuriyet tarihinde Çingene toplumlardan siyaset mekanizmasında iki Roman milletvekili mecliste temsil yetkisine haiz oldu. Bazı Romanlara ilham kaynağı olan vekil olma süreçleri başladı. Umutlarını yitirenlerden bazıları, yeni siyasal parti kurma gayretine düştüler
2020 yılında Edirne’ye Kocaeli’nden biri gelmişti. 10 Kasım Pazar, Atatürk’ün vefat ettiği bir günü seçmişti. Antik Hotel’de düzenlediği cılız bir basın açıklamasıyla Romanlar güya artık kendi göbeklerini kendi kesecekti. AKP iktidarına ayar veriyordu. Hüseyin Akbulut, Türkiye’de kuracağı bir partinin müjdesini vermişti. Adı da, ‘Güzel Parti’, Romanlara şukar(Güzel) parti yakışırdı. Enteresan ve tuhaf olan yanı, adam Edirneli değildi, memleketi Kocaelinde niye basın açıklaması yapma gereği duymadı. Kısa bir internet aramasıyla adamın uyuşturucuyla Mücadele Derneği Başkanı olduğunu, CHP saflarında siyaset yaptığını, milletvekili seçilmesi için olanaklar sağlanmasını, imkanın verilmemesiyle AKP saflarında kendine yer bulmaya çalıştığını, bu da gerçekleşmeyince birilerinin kendine verdiği gazla harekete geçmişti. Kendisine verilen gaz LPG değil, hidrojen gazıydı. Gazın uçucu etkisiyle epeyce havalandı. Bazı yazarlara göre; Romanlar iktidarın Roman Açılımını yetersiz bulmuş, örgütlü bir toplum yapısında, demokratik katılım süreçlerinde etkili olmaları, sosyal sorunlarını, ezilmişliğe, dışlanmışlığa karşı mücadele edeceklerdi.
Romanlarında siyasal bir güç haline geleceğini açıklayan İşçi emeklisi Hüseyin Karabulut, daha sonraki zamanlarda kuracağı partinin sadece Romanlara değil, tüm ezilmişlerin sesi olacağını beyan ediyordu. Heyecanı hayli yüksek olan Hüseyin Akbulut, parti kurma işini tüm Roman toplumunun kabul sonrası olmadığı, kendisini destekleyenlerin Roman olmayan kişilerden olduğu belirmeye başladı. Akbulut, olgunlaşmayan bir meyvenin daldan düşmesine benzer bir anlayışla yola çıktığı, kendi sosyal medya paylaşımlarından anlaşılmaya başlamıştı.
Türkiye’de kendisini ilk eleştirenlerin biri de bendim. Bir ara sosyal medyadan bana mesaj göndermişti. Bana sitem ediyordu. Kendisine, ‘olgunlaşmayan bir meyve gibi ortaya çıktın,’ mealinde yazarak, ‘vizyonu, misyonu yetersiz ve niteliksizsin’ demiştim. Çünkü bu tip kişiler Roman meselesini farklı siyasal mecralara götürme olasılığı her zaman vardır. Akbulut, kurduğu partinin sadece Romanlara özgü olmadığını söylemesi sonrası, Abdal, Dom, Lomları da parti çatısında görmek istediğini açıkladı. Bu gruplarla birlikte on milyon bir nüfusa sahip olduklarını, baraj sorunu bulunmadığını, en az beş milyon bir seçmen kitlesine sahip olduklarını iddia ediyordu. Özetle; siyasette etkin olacakların açıklamıştı. Burada en önemli konu; Güzel Parti, Türkiye’nin daha demokratik bir sürecin inşasında aktif rol oynayabilecekler miydi? Olgunlaşmamış bir ağaçtan düşen bir elma gibi ortaya çıkan Akbulut, Güzel Partiyi Türkiye’nin daha bir demokratik gelişmesinde önemli bir rol üstlenme başarısını halen gösteremedi. En büyük hatası Türkiye’de Romanların örgütlü bir mücadelesinin olmadığı, etnokimlik yaklaşımları benimsemediği, halen büyük bir çoğunluğu devletin sosyal politikalarına muhtaç olduğu gerçeğini iyi analiz edemeyişidir. Bu özellikler doğal olarak Roman vatandaşların temel haklar ve özgürlükleri gündeminde tutmamasından kaynaklanmaktadır.
Çingene topluluklar diğer etnik veya sosyal gruplara benzemezler, bütüncül anlamda kültürel felsefesi Güzel Parti’ye yakınlığını zorlaştırmaktadır. Görünmeyen bir yüzü de sosyolojik taban Güzel Partiye ihtiyaç duymamaktadır. Çünkü bunun koşulları Kürt toplumundan epeyce farklıdır. Akbulut’un temel yaklaşımı kimlik odaklı, ezilmişler, ötekiler üzerinde konumlanmıştır. Demokrasi vurgusu temel önceliği de olmadığı anlaşılmaktadır.
2023 genel seçimlerine katılamayan Güzel Parti başkanı ikinci tur seçimlerinde iktidarı destekleyeceğini tüm Romanların kendisine saygısından dolayı oylarını iktidardan yana kullanacağını beyan etmişti. İyi güzel de, arkanda Roman toplumu yok! Ortaya çıkan sonuç siyasetten bana ne düşer anlayışından başka bir şey değildir. Romanların büyük bir kısmı kendilerine sunulan devletin sosyal yardımlarını bir lütufmuşçasına alıyor, Roman Partisine ihtiyaç duymuyor.
Türkiye’de ikinci kimlik siyasallaşmasını Doğuş Partisinde görmekteyiz. 2021 yılında Gaziantep Abdalların kurduğu partidir. Romanlar parti kurar da Abdallar kuramaz mı? Doğuş Partisinin genel başkanı benim 15 yıl önce bir toplantıda tanıştığım ve konuştuğum bir kişidir. Siyasal heyecanını o yıllardan bilirim. Karalar, çokça milletvekili aday adaylığı süreçlerinden geçmiş, ancak hiçbir zaman beklentisine kavuşamamıştı. Karalar 2019 yılında Gaziantep Büyükşehir Belediye başkanlığı seçimlerine bağımsız olarak katılmış, seçilme yeterliliğine sahip olamamıştı. Mahmut Karalar’ın başkanlığında kurulan Doğuş Partisi, “ülke genelinde kimsesizlerin kimsesi olmak için yola çıkıyoruz” demişti.
Gaziantep’te yaşayan abdalların sayısının 35 bin civarında olduğuna dikkat çeken Karalar, “Örgütlü olduğumuz için şimdi sesimizi daha gür çıkartıyoruz. Gençlerimiz çok eğitimsiz, işsizlik ve fakirlik had safhada. Ben iktidar partisinden milletvekili aday adayı olduğum halde derdimizi kimseye anlatamadım. Gaziantep, Kahramanmaraş Türkoğlu, Hatay, Oğuzeli, İslahiye, Nurdağı, Keferdiz, gibi pek çok il ve ilçede örgütlendik. Barış, Karşıyaka, Serinevler, Çıksorut, Yukarıbayır başta olmak üzere birçok mahallede varız. Horasan’dan gelmiş Türkmen aşireti olarak Türkiye’nin her yerinde varız. Bu varlığımızı ve gücümüzü seçimlerde göstermek istiyoruz. Tüm siyasi partilere eşit mesafedeyiz. Ancak, kendi adayımızı çıkararak yerel seçimlerde varlığımızı ve gücümüzü ispatlayacağız” demişti. Mahmut Karalar, farklı bir siteminde; medyanın kendilerine yer vermesini isterken, 41 ilde örgütlenerek medyada yer verilen partilerden daha fazla oy alacaklarını söyleyip, aksi bir durumda partiyi kapatacağını belirtmişti. Yapılan seçim süreçlerinde temsil ettiğine inandığı, Abdal aşiretlerden ve kimsesizlerin kimsesi olmasını hedeflediği kesimlerden yeterli ilgiyi ve desteği göremedi. Yani Abdalar Doğuş Partisini yarı yolda bıraktılar.
Doğuş Partisi Genel Başkanı Mahmut Karalar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 20 Ocak’ta düzenlenen “2023 Roman Buluşması-Yüzyılın Romanını Birlikte Yazıyoruz” programındaki açıklamalarına tepki göstermişti: “Türkiye’de 8 milyon Abdal ve Dom toplumu olduğu halde neden bizler yok görülüyoruz” demişti. Karalar; “Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgesinde yaşayan birçok toplumumuz bu konudan huzursuz olduklarını bizleri arayarak, mesaj atarak beyan ettiler. Bugün Türkiye’de 8 milyon Abdal ve Dom toplumu olduğu halde neden bizler yok görülüyoruz ve birçok partinin Roman göstererek bizleri silmelerinin anlamı nedir, ne amaçla böyle kararlar alınıyor? Türkiye’nin Trakya bölgesi dışında Romanın olmadığını beyan etmek istiyorum, tabii ki Romanlar bizim kardeşimiz ve diğer halkımız da huzursuz olduklarını ve her gittiğimiz toplantılarda bunu dile getirdiklerini söylemek istiyorum.” Demesi ayrı bir sitemdir. Öncelikle şunu bilmekte fayda vardır; Roman kimlikli vatandaşlar diğer sosyal gruplara nazaran daha bir görünürlük içinde olmuşlardır. Siyasetçiler oy devşirmenin nerelerden çıkacağını çok iyi bilmektedirler.
Hem Güzel Parti, hem de Doğuş Partisinin en büyük eksiği ve hatta hatası, temsil ettikleri grupların sosyolojik yönlerini iyi analiz edemeyişleridir. İki partinin de arkasında kitlesel bir halk desteği yok. Bunu iyi bilen siyasiler bu partilerle siyasal birlik kurmaya ihtiyaç duymamaktadırlar. Yazımın üst bölümünde yer aldığı üzere; sosyolojik taban siyasette kendisine zemin aramıyor, Roman toplumu ve diğer Roman gibi yaşayan toplumlar olsun, kendi yaşamlarını adeta kast sisteminde götürmeye devam ediyor, Toplumsal bir hak mücadeleleri bulunmamaktadır. Bu yaklaşımlar doğal olarak siyasal mücadeleyi güçsüzleştirmektedir.
GÜNDEM
8 gün önceGÜNDEM
22 gün önceGÜNDEM
29 Ocak 2025GÜNDEM
29 Ocak 2025GÜNDEM
29 Ocak 2025GÜNDEM
29 Ocak 2025GÜNDEM
29 Ocak 2025