Kıymetli Okurlarım!
En kalbi duygularımla hasretle, özlemle, muhabbetle sizleri selamlıyorum. Cumanız Mübarek olsun.
Ebû Hüreyre radıyallâhu anh’den rivâyet edildiğine göre, Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
“Şu yedi kişiyi Allah Teâlâ, kendi gölgesinden başka bir gölgenin olmadığı bir günde kendi gölgesinde gölgelendirecektir:
1- Âdil yönetici,
2- Rabbine ibâdet ederek yetişen genç,
3- Kalbi mescidlere bağlı adam,
4- Birbirlerini Allah için sevip; buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki adam,
5- Makam ve güzellik sahibi bir kadının kendisini kötülüğe davet edilmesi durumunda “Ben Allah’tan korkarım” diye cevap veren kimse,
6- Sağ elinin infâk ettiğini, sol eli bilmeyecek kadar gizli sadaka veren (hayır ve hasenâtta bulunan) kimse,
7- Yalnız başına iken, Allah’ı andığı zaman gözleri dolan kimse.” (Buhârî, Ezân, 36, [660]; Zekât, 16, [1423]; Hudûd, 19, [6806]; Müslim, Zekât, 91, [1031]; Tirmizî, Zühd, 53, [2391]; Nesâî, Âdâbu’l Kudât, 2, [5380]; Ayrıca Bkz: Buhârî, Zekât, 13, [Bâb Başlığında]; Rikâk, 24, [6479]; Muvatta’, Şa’r, 14)
.
Bu Hadîs’te sayılan yedi sınıf için büyük bir müjde vardır. Bu sınıftaki insanların yaptıkları bu güzel vasıflar örnek alınmalıdır. Câhiliyye toplumlarında genelde bu yedi hasleti görmek çok zordur. İnsanlar arası ilişkilere beşerî ahlâklar yön vermektedir. Bu nedenle her nerede yaşarsak yaşayalım, Hadîste zikredilen bu sıfatların zıddı olan fenalıkları değil, Allah ve Rasûlünün övdüğü ve emrettiği sıfatları kuşanmayı en büyük fazilet bilmeliyiz. Çünkü Müslümanın amacı; başkalarını değil, kendisini yaratan Allah’ı razı etmektir. Müslüman en çok Allah’ı sevmelidir ve Allah’ın sevdiği kimselere muhabbet beslemelidir. Allah’ın yasakladığı tüm haramlardan da : Allah korkusu” sebebiyle sakınmalıdır. Allah’ın her yerde kendisini gördüğünü asla unutmadan yaşamalıdır. Gerek insanlara zulmetme ve gerekse nefsine zulmetme noktasında daima Allah’ın azabından ve O’nun sevgisini kaybetmekten korkarak dikkatli hareket etmelidir. İnsanların ve nefsin fena istekleri karşısında sürekli, ” Ben Allah’tan korkarım” diyerek uzak durmalıdır.
Hadîsimizde kimler övülmekte ve müjdelenmektedir, kısaca göz atalım.
1- Âdil imam, adâletli devlet başkanı: Allah’ın hükmü ile hükmeden, Allah’ın indirdiklerinden bir tanesinden bile taviz noktasında zulme sapmayan, insanlara hükmederken Allah’ın belirlediği hak ve adâlet çizgisinden dışarı çıkmayan Müslüman devlet reisi. Zulüm herkesten ziyade idârecilerde çirkin durur. Zira fert bir kişiye zulmeder, idâreci binlerce kişiye zulmeder. Zulmünün umûmîliği açısından zâlim idârecinin zulmü, zâlim bir avamın zulmünden daha şiddetlidir. Bu nedenle bir Hadîste geçtiğine göre, zulmeden Müslüman idâreciye karşı hakkı söylemek büyük cihâd ya da en faziletli cihâd olarak nitelenmiştir:
“En efdal cihâd; zâlim bir sultanın yanında adâleti (hakkı, gerçeği) söylemektir.” (Ebû Dâvûd, Melâhim, 17, [4344]; İbni Mâce, Fiten, 20, [4011]; Bkz: Tirmizî, Fiten, 13, [2147]; İbn-i Mâce, Fiten, 20, [4012]; Nesâî, Bey’at, 37, [4209])
2- Rabbine ibâdet ederek yetişen genç: Gençlik yıllarından itibaren Allah’a ibâdet ederek gelişen ve yaşlanan bir adam da, gıpta edilecek bir vasfın sahibidir. Kendi emsallerinin, nefs, şehvet, oyun, eğlence ve boş işlerle zaman öldürdükleri bir zamanda Allah’tan gâfil olmamak, övülecek hasletlerdendir. Ağaç yaşken eğileceği için, gelişme çağında İslam üzere serpilen bir genç, ileriki hayatında da sağlam bir iman ve ibâdet üzere yaşayacak ve inşâAllah, iman ve teslimiyet üzere Allah’ın huzuruna varacaktır. Ve Rasûlullah’ın bu Hadîsinde müjdelediği İlâhî lütfa mazhar olacaktır.
3- Kalbi mescidlere bağlı bir Müslüman: Kalbi hep takva mescidlerinde cemaatle namaz kılma arzusuyla dolu bir Müslüman. Bu kimsenin kalbi sanki mesciddeki kandil, halı, seccâde vb. eşyalar gibi sürekli orada asılı bulunmaktadır. Gönlünü mescidlere vermiş bir insan. Onun sevgiden anladığı şey; gönlünü fanilere kaptırmak değildir. Sevgi; Allah’a secde etmektir, namaz kılmaktır, yaratana kulluk etmektir ve kendini Allah’ın dinine adayarak yalnızca Rabbu’l Âlemîn’in iradesi önünde eğilip, yalnızca O’na secde etmektir. İşte gerçek sevgi budur! Sevgili insan da bu şuurda olan mü’mindir. Kalplerimizi secde, namaz, Allah’a kulluk ve sadece O’na teslim olma hakikati dışındaki geçici dünyevî menfaatlere işgal ettirmeyelim. Kalbimizi, bize o kalbi verene verelim. “Gönlüm sende, kalbim sende” dediklerimize dikkat edelim. Allah, kalpleri adeta bir kandil gibi mescidlerde asılı duran mü’minleri övmektedir. En değerli varlığını Allah’a kulluğa teslim etmek. Kalbi, O’na vermek; işte bu sıdk’ın zirvesidir. İşte bu şekilde olan kardeşlerimiz, sevgi muallimleridirler.
4- Birbirlerini Allah için sevip; buluşmaları ve ayrılmaları Allah için olan iki adam: Bunu açıklamak gerçekten zordur. Neden, derseniz; çünkü günümüzde örnekleri azalmıştır! Oysa bu, ne kadar güzel bir yaşam tarzıdır. Yaşama anlam kazandıran ulvî bir sosyalitedir. ‘Sosyalleşmek’ denen kelimenin görsel bir tanımıdır. Allah için sevmek, Allah’tan kaynaklanan bir sevgi sebebiyle, bir kimseyle birlikte olmak, Allah rızası için o kişiyle bir araya gelmek ve ayrılmak… Bazıları bunu basit sanırlar; bunu yata yata, hiç çaba göstermeden başarmak kolay olsa idi, mutlu yedi sınıfın içinde bu vasıf sayılmazdı. Nefsin arzularına ‘dur’ diyemeden bunları yapmak, dünyanın en zor işlerindendir. Demek ki her Müslüman’da bu güzel hasletin bulduğunu söylememiz zordur. Hele de günümüzde insanların tezgâh, dükkân, iş, güç, dünyalık, menfaat peşinde âdeta gölge gibi koşturdukları bir zamanda bu sınıf insanların azlığı ve az olsalar da Müslümanların en faziletlisi oldukları ma’lûmdur. Siz, bugün Allah için falan kardeşim ile şu hayırlı işi yapayım, ayrılınca da yarın şu hayırlı işi gerçekleştireyim diyerek, devamlı sûrette yani dökme suyla dönen değirmen misali olmadan, adeta otomatiğe bağlamışçasına her hayırlı işte öne çıkan, Allah için bir işi bitirince diğerine yönelen Müslümanlar gördünüz mü? Ha, bu amel farz-ı kifâye değildir, hatırlatalım! Birkaç gariban Müslümanı bu ameli yaparken görüp de, bu, bize de yeter, biz gitmesek de, yapmasak da, gönlümüz Müslümanlarla diyerek kulluk sorumluluklarından kaytarılamaz! Az önceki soruya şimdi cevap verebiliriz! Vâkıa ortada değil mi? Bu konuda saatlerce konuşsak, konuşmalarımız özetin özeti bile sayılmaz. Allah, hallerimizi ıslâh etsin.
5- Makam ve güzellik sahibi bir kadının kendisini kötülüğe davet etmesi durumunda “Ben Allah’tan korkarım” diye cevap veren mü’min: Bu, imtihanların en çetinlerindendir. Bir kadın hem mevki sahibi hem de güzel olacak ve onun kötülük teklifini bir Müslüman, sırf Allah korkusu sebebiyle geri çevirecek. Bu, imandan kaynaklanan ne güzel bir ameldir. Aynen Yûsuf aleyhisselâm’ın, Aziz’in karısının teklifini geri çevirdiği gibi (Yûsuf: 23). Zinânın ve ahlâksızlığın yaygınlaştığı bir dünyada bu övülen ahlâk ile ahlâklanmaya insanlığın ne kadar da çok ihtiyacı vardır. 6- Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse: Bu sözü işitince bence, biri bana mı seslendi diye hemen başımızı kaldırıp konuya muhatap olmalıyız. Rasûlullah, sağ elinin verdiği sadakayı sol elinden dahi saklamayı emrederken, bugün sadaka veren insanların verdikleri sadakaları hem sağlarındaki hem de sollarındaki herkes duymaktadır. Hangi amaçla olursa olsun, Allah için verdiğiniz sadakayı başkalarının yanında söylemeyin. Müslümanları müjdeleyici olan bu vasıf bugün itibariyle neredeyse kaybolmuş vaziyettedir. En cömert sanılan kimseler bile genelde veya bazı zamanlarda “ihsânının mevcudiyeti kendisinden menkûl” şekilde yaptıkları iyilikleri sayıp dökmektedirler. Şu cümleye dikkat edin. Bir kimse için “şu adam cömerttir” demek kolaydır ama “şu adam riyâsız cömerttir” demek çok zordur. Zira bir kimse cömert bilinebiliyor ama “bu adam asla gösteriş yapmaz” denilemiyor. Unutmayalım ki, Kitâb ve Sünnete göre, riyâ, ezâ (eziyet etme), menn (başa kakma) ; sadaka ve iyilikleri iptal eder (Bakara: 263, 264). Bu nedenle öyle sadaka verin ki, bırakın sağınızdaki ve solunuzdakileri, kendi sağ yanınız bile bunu bilmesin. Yaptığınız sadakaları kendinizden dahi saklayın. Bu nasıl mı olacak? O kadar çok sadaka verin ki, kime ne verdiğinizi unutun. Hatırladıklarınız olursa da, daha hayırlı başka bir mevzuya geçin; ama asla şeytanın kışkırtmasıyla, o meseleye girmeyin! Ne dilinizle, ne fiilinizle ne de hâl ve hareketlerinizle, sadakalarınızı hatırlatmayın! Aksi takdirde bu yaptığınız riyâ ve ezâ olacaktır ki, o da, sadakalarınızı yok edecektir ve size riyâ’nın ve eziyet etmenin günahını yükleyecektir. Şeytan sizin cehenneme gitmenizi istemektedir. Şeytana yardımcı olmayın ve sadaka verirken de, verdikten sonra da Allah’tan gâfil halde bulunmayın. Verdiğinizi Allah için verdiyseniz susun, şurada burada anlatmayın; hele de sadaka verdiğiniz kişinin yüzüne çarpmayın veya onun bir amelini beğenmeyince, ona, bunu hatırlatmayın. Böyle yaparsanız, buna ‘başa kakma’ denir ki, bu da sadakaları yok eder!
7- Yalnız başına iken, Allah’ı andığı zaman gözleri dolan kimse: Yalnız başına bulunduğu mekânlarda Allah’ı zikrederek, gözleri pınar gibi kaynayan ve gözlerinden yaşlar akan kimsenin bu amelinin karşılığı, Allah katında büyüktür. Bu amelde samimiyet vardır. Gösterişten uzak olarak sadece kendi vicdanı ile Allah huzurunda Allah’a olan sevgi ve bağlılığının göstergesi olarak gözlerinden yaşlar akan bir kimsenin o gözyaşları, onun kalbindekine şâhidlik edecektir. Allah için akıtılan gözyaşı, Allah yolunda çile ve çabalar karşılığında akıtılan ter, Allah yolunda dökülen kan, Allah’ın Dini’ni teblîğ ve ta’lîm uğrunda kullanılan mürekkep; Allah’ın mü’min kullarının sâlih amellerinin şâhidleridirler, inşâAllah.
Bu Hadîs’te üslup olarak sadece erkekler zikredilmiş olsa da, bu anlatılan hususlarda kadınlar da erkeklerle ortaktırlar. Ancak devlet başkanlığı bunun dışındadır. Bunun yanında, çoluk çocuğu bulunan ve onlara adâletle davranan kadınlar, bu anlamda “âdil yönetici” kapsamına girerler. “Kalpleri mescidlere bağlı kimse” hususunda da kadınlar farklıdırlar. Çünkü kadınların evlerinde namaz kılmaları, mescidde namaz kılmalarından daha hayırlı ve daha efdaldir. Bunun dışında Hadîs’te her meselede kadınlar ile erkekler müşterektirler. Hatta erkeği zinâya davet eden kadın hususunda bile ortaktırlar. Çünkü bir kadının, yakışıklı ve makam sahibi bir genci bu çirkin fiile davet etmesi düşünülebilir. Bu durumda o genç de, aynen Hz. Yûsuf gibi, bu davete icâbet etmekten Allah’a sığınmalı ve Allah’tan korkmalıdır.
Bu yedi sınıf insanlardan olmayı dileriz. AMİİN
GÜNDEM
21 Kasım 2024GÜNDEM
21 Kasım 2024GÜNDEM
21 Kasım 2024GÜNDEM
21 Kasım 2024GÜNDEM
21 Kasım 2024EKONOMİ
21 Kasım 2024GÜNDEM
21 Kasım 2024