Ahmet Acaroğlu
Edirne notlarından sonra iki haftalık bir tatil daha yazmıştım kendime. Belki gezi boyunca bir iki yazı yollarım dedim gazeteme ama o da olmadı. Ne doğru dürüst televizyon seyrettim, ne de gazete okudum Ege kıyılarını dolaşırken. Cinayet haberlerini dinledikçe ve tüm dünyanın üç maymunu oynadığı İsrail barbarlığını izledikçe zaten içi kararıyor insanın. Kafayı sakinleştirmek ve bunalmış ruhumuzu dinlendirmek ihtiyaç oluyor bu durumda.
Marmaris hep bildiğiniz gibi. Gündüz sahiller, gece ise barlar ve kafeler hareketli. İki ayrı dünya. Datça’yı daha önce görmemiştim. Çok beğendiğimizi söylemeliyim. Hele Eski Datça bir rüya diyarı. Daracık sokaklarında tarihin sesini duyuyor insan. Ama Can Yücel’in evini ararken boşuna yoruluyor gelenler. Çünkü evin bahçesini çevreleyen yüksek taş duvarların ortasındaki, rengi uçmuş, tahtaları çürümüş iki kanatlı kapıda özensiz bir yazı karşılıyor sizi. ” Burası Can Yücel’in evi. Ama bugün başkaları yaşıyor. Burası müze değildir. Lütfen bizi rahatsız etmeyin.”
Onlar rahatına düşkün olabilirler ama ben değerlerimize, şair ve ozanlarımıza, yazarlarımıza, sanatçılarımıza bu kadar ilgisizlikten inanın rahatsızım. Can Yücel’le düşüncelerim farklı olsa bile bu vefasızlığa tahammül edemiyorum. Ailesi veya Yazarlar Birliği, ya da Belediye Başkanlığı burasını müzeye dönüştürebilirdi. Fakülte arkadaşım yazar Erdoğan Sarıgül bu güzel ilçede öğretmenlik yapmıştı. Sanıyorum o da en az benim kadar muzdariptir bu duyarsızlıklardan.
Datça’nın güzellikleri ne kadar etkileyici ise 70 km’lik kıvrım kıvrım, keskin virajlı yolları da bir o kadar baş döndürücü. O nedenle Datça’dan Bodrum’a giderken feribot yolculuğunu tercih ettik. Feribotun hareket saati gelmiş, son otomobil de bindikten sonra kocaman kapak kapatılırken telefonum çaldı. Çok değer verdiğim bir arkadaşım vardı telefonun diğer ucunda. Öyle pek sık aramazdık aslında birbirimizi. Ne diyecek diye meraklandım da diyebilirim.
Hal hatır sorduktan sonra,”- Hocam, bu hafta gazetede yazını göremeyince sağlıkla ilgili bir sorun mu var acaba diye kaygılandım. Yazılarını bekliyor ve zevkle okuyorum. O nedenle arıyorum.” deyince hem rahatladım, hem de duygulandım. Okur yazar ilişkisi farklı bir iletişim, müstesna bir ahbaplık, tarifsiz bir mutluluktur. Ben, yazımın okurla buluştuğu her gün yaşarım bu duyguyu. Geniş bir aileyiz biz okurlarımızla. Şu anda da aynı hissiyat ile doluyum. Bir gönül ve düşünce köprüsüdür bu. Bir muhteşem buluşmadır.
Kamil Bey’in bu hassasiyeti ve nezaketi bana “Eğer okurun seni bu derece merakla takip ediyor ve ilgiyle okuyorsa sen yazmalısın!” hitabıydı aslında. “Çok şükür iyiyim .Gezide olduğum için yazamadım. Feribottayım, Bodrum’a gidiyorum.” deyince o da rahatladı. Bir yazar için bundan daha büyük bahtiyarlık olabilir mi dostlar? O zaman yazmaya devam.
Bazen konu bulmakta zorlanırken bazen de bana ayrılan bu köşede hangi konuya öncelik vermeliyim diye düşündüğüm olur. Haftada bir gün yazdığım için her konuya değinmek yazıyı uzatıyor. Bu kadar uzun yazma diyenler de var. Az sözle çok şey anlatmak her yazarın harcı değil. Ya Rauf Tamer, Hasan Pulur,ya da Rahmi Turan, Yavuz Donat olacaksın. Kolay mı bu!
Mesela CHP Edirne Milletvekili Ediz Ün kaçakçılık suçlamasıyla manşetlere çıktı geçtiğimiz hafta. Soyadı ÜN’dü, artık iyice ÜNLÜ oldu. CHP’den aklanana kadar istifası istendi ve partisinden istifa etti. İstifa ederken Atatürkçülüğünü vurgulamayı da unutmadı. Ne demekse!
Gel de yazma şimdi. Ön seçimsiz dayatmaları mı yazayım, seçmenin vekilini seçerken yaşadığı gafletleri mi? Siyasi kimlik sahibi veya resmi kurum çalışanları bir komşu ülkeye bu kadar kısa zamanda 60-70 kere veya 100’lerce defa niye gider gelir ki? Bilenler zaten biliyor, ben bilmeyenlere soruyorum. Yahu inşallah aklanırsınız ama şu Atatürk istismarından vazgeçiniz artık. Bu işler gerçek Atatürkçülere yakışmayan kirli işlerdir.
Bir Ediz CHP’den giderken, bir başka Ediz CHP’ye geldi.İkisinin davranışı da etik değil. Ediz Martin, sen İYİ Parti’nin adayı olarak seçime girecek, onların destansı özverileriyle ve emekleriyle seçimi kazanıp Uzunköprü Belediye Başkanı olacak, daha koltuğa mabadını değdirmeden de baba ocağı dediğin CHP’ye geçeceksin! Seni ne kadar seversem seveyim olmaz be kardeşim. Vallahi olmaz, vicdanlara sığmaz bu. Göreceksiniz ilk Genel veya Yerel Seçim’de bunların CHP’ye faturası çok ağır olacaktır. Söylemedi demeyin. Hoşça kalın dostlar.
GÜNDEM
12 Ekim 2024GÜNDEM
12 Ekim 2024GÜNDEM
12 Ekim 2024GÜNDEM
12 Ekim 2024GÜNDEM
12 Ekim 2024EKONOMİ
12 Ekim 2024GÜNDEM
12 Ekim 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.