Recep Çınar
İNSAN, “ucu bucağı bilinmeyen varlık âlemi içinde, eşsiz bir konuma sahiptir. Ruhuyla, cesediyle Allah’ın en antika bir sanat eseridir” şeklinde tarif ederler. Kur’an-ı Kerim, insanın bu özellikteki yaratılışını “Ahsen-i takvim” ile ifade eder. (Tin Suresi:95/4). En güzel konumda yaratılan insan, arzın halifesidir (Bakara Suresi:2/30). Yani, içinde yaşadığımız şu dünya sarayının halifesi, sultanı insandır. Yeryüzünde halife olarak gönderilen her insan, bu yüce rütbesinden dolayı “Kiramen katibin” (İnfitar Suresi: 81/11) denilen meleklerce yakın takip altındadır. Bu melekler, o insanın her sözünü ve amelini kaydederler. (Kaf Suresi: 50/18).
İnsan, emanet-i kurbanın hamilidir. (Ahzab Suresi: 33/72) Gökler, yer ve dağlar, o büyüklükleriyle beraber, Allah’ın emanetini taşıyabilecek kabiliyetten uzaktırlar. Şu hadis-i Kudsi’de de, bu manayı te’yid eder; “Ne gökler ne de yer beni içine alamadı. Fakat mümin (inanan) kulumun kalbine yerleştim.” (Acluni, Keşfü’l-Hafa, II/195). İslam âlimleri insanı böyle tarif ederler.
ŞERİAT ise, “Allah Teâlâ’nın kulları için koymuş olduğu dinî, dünyevi hükümlerin bütünüdür” diye tarif edilir. Şeriat, hem itikadi, hem ameli hem de ahlaki hükümleri içerir. Buna göre şeriat, din kelimesiyle eş anlamlıdır. Şeriat, doğrudan doğruya ‘nass’lara (açık ve belirgin olan. Nass kavramı Allah’ın ve peygamberin kelamı.) ve onların açık anlamlarına dayanır ve onda ihtilaf asla meydana gelmez.
İslam/Şeriat, Allah’ın, Peygamberine beyan edilip uygulanması için gönderdiği dindir. Beşeri düşünce ve algıların bunda hiçbir etkisi yoktur. Kur’an ve sahih sünnet asıl kaynaktır. Bu durum bütün Müslümanları bağlayıcıdır. Dolayısıyla buna aykırılık caiz değildir.
Şeriatı tesis eden Yüce Allah’tır. Hz. Peygamber, O’nun izni kapsamında açıklamada bulunur. Onun yerine beşeri anlamda bir şeriat tesis etmek, Yaradan’ın vasıflarını geçersiz saymak yahut kendini ilah edinmek ve Yüce Allah’ın yerine koymak anlamı taşır!
Yüce Allah, birçok şeriatlar göndermiştir. Hiçbir ümmet uyarıcısız bırakılmamıştır. Zira ahirette azabın gerçekleşmesi, uyarıcı elçinin gönderilmesine bağlanmıştır. Hz. Muhammed (s.a.v.)’e indirilen son şeriat öncekileri yürürlükten kaldırmıştır. Bütün insanların bu dine (İslam’a) girmesi, bu şeriatı benimsemesi şarttır.
İslam şeriatı bütünüyle Allah’ın, elçisine indirdiği vahye dayanmakta ve bütün insanlığa hitap etmektedir. Hükmü de kıyamete kadar bakidir.
Dolayısıyla şeriat konusunda bir muhayyerlik (kabul veya red etme hakkı) ‘ben Müslüman’ım diyen bir kişi için söz konusu değildir! İslam Şeriatı konusunda hiçbir mezhebi ve fıkhi ihtilaf da söz konusu değildir. Bir insan ya şeriatı kabul eder Müslüman olur veya reddederek dinden/İslam’dan uzaklaşmış olur!
Bunun için diyoruz ki; İslam Şeriatı eşittir İslam dinidir.
Batılı sömürgecilerin İslâm ülkelerine soktuğu laiklik akımıyla birlikte İslâm coğrafyasında da şeriata/dine karşı ilan edilmemiş bir savaş başlatıldı. Bu savaşta, bir taraftan kendisini İslam karşısında konumlandırırken diğer yandan da dine/İslam’a inanır görünmektedirler. Bu adamları son devir ilim ve düşünce adamı merhum Yusuf el Karadavi şöyle tasvir etmektedir: “Bunlar hep din kelimesini kullanıyorlar. İslam kelimesini kullanmaktan özenle kaçınıyorlar. Eğer güçleri yetse, laik yazarlar İslâm kelimesini sözlüklerden dahi silecekler. Şimdi bu düşünce sahiplerine meyledenlere sormak lazım:
-İlk olarak Allah, vahiy, ahiret gibi konularda sizin yeriniz neresidir?
-İkinci olarak Peygamber’in (s.a.v.) Nübüvveti ve ona gelen vahiy hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Kur’an Allah’ın kitabı mı? Tek cümleyle; Siz Müslüman mısınız?
-Müslüman’ın kardeşine hitap ettiği gibi size hitap edebilir miyiz? Yine onlara:
-Siz Müslüman mısınız? İslam’ın lehinde mi aleyhinde misiniz? İslam’la mı yoksa zıddıyla mı berabersiniz?
Evet, bu sorulara büyük bir ihtimalle şöyle cevap verecekler:
-Biz Müslüman’ız, ancak bizim İslam’ımız yenilikçi/modern, sizinki taklidi. Ondört asır öncesinin eskimiş kanunları!
-Bizim İslâm’ımız çağdaş, sizinki eski. Bizim İslâm’ımız ilerici, hareketli, sizinki donuk ve sabit.
Biz de bu anlayış sahiplerini gerçek İslâm’a çağırıyoruz ve diyoruz ki, sizin bu düşünceleriniz İslâm değildir. Sömürgecilerin İslâm elbisesi giydirdikleri bambaşka fikirlerdir.”
1048 –1131 yılları arasında yaşamış İranlı Filozof Ömer Hayyam bu durumu şöyle tasvir etmiş:
“Bir elde kadeh, bir elde Kur’an. Bir helaldir işimiz, bir haram. Şu yarım yamalak dünyada, Ne tam kâfiriz, ne tam Müslüman.”
Dostça kalın…
NOT: Yazımın bir bölümü İlahiyatçı Yazar Mustafa Kasadar’ın 07.07.2024 tarihli Milli Gazetede
“Şeriat karşıtlığı gâvurluktur” başlıklı yazısından alıntı yapıldı.)
GÜNDEM
30 Ekim 2024GÜNDEM
30 Ekim 2024GÜNDEM
30 Ekim 2024GÜNDEM
30 Ekim 2024GÜNDEM
30 Ekim 2024EKONOMİ
30 Ekim 2024GÜNDEM
30 Ekim 2024