Atatürkçü Düşünce Derneği Edirne Şube başkanı Celil Özcan, açıklamasında şunları kaydetti:
“30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi ile fiilen sona eren Osmanlı İmparatorluğu, 13 Kasım 1918’de önce İstanbul olmak üzere itilaf Devletlerince işgal edilmeye başlandı. Yunanlılar, I. Dünya Savaşının sonlarına doğru İtilaf Devletlerinin tarafına geçerek onlarla birlikte savaştılar. Savaştaki hizmetlerine karşılık İzmir ve civarını istediler. İtilaf Devletleri Yunan Başbakanı Venizelos’a verdikleri sözü yerine getirmek için İzmir’in işgalini haklı gösterecek sebepler aramaya çalıştılar.
Yunanlı Venizelos, Aydın Hıristiyanlarının tehlikede olduklarını Türkler tarafından yok edileceklerini ileri sürerek yardım istedi. Paris’te kurulan komisyon kendileri adına Yunan ordusunun bu işi çözmesini düşündü ve İzmir’in işgaline karar verdi. 14 Mayıs 1919’da İngiliz, Fransız, Amerikan ve Yunan donanmaları İzmir limanına girdiler. İngiliz Amiral Galdrop 17’nci Kolordu komutanlığına verdiği notada “Mütarekenin 7. Maddesine göre İzmir istihkamları ile civarındaki arazinin Yunanlılar tarafından işgal edileceğini ve mukavemet olunmamasını bildiriyordu. Bu nota üzerine telaşa düşen Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa İstanbul Hükümetine vaziyeti bildirerek fikirlerini sordu. Osmanlı Harbiye Nazırı verdiği cevapta, Amiral Galdop’un bu teklifi mütareke şartları icabı olduğundan muvafakat edilmesi tabii olduğunu bildiriyordu. Yunan işgaline karşı ilk hareket İzmir Türk Ocağı’nda toplanan gençlik kitlesinde görüldü. İşgalden bir gece evvel cephanelik yağma edilerek halk karşı koymaya hazırlandı. İzmir kan dökmeden Yunanlılara teslim edilmeyecekti.
İzmir’in işgali Yunanistan için büyük bir önem taşıyordu; Megola İdea yani büyük Yunanistan ideali artık gerçekleşmekteydi. Yunanlıların yaptıkları işgal hareketleri bölgede düzeni sağlamak yerine Türk nüfusunu yok etmek için katliam yapılması şeklinde gerçekleşmiştir. Bu durumu daha önceden tahmin eden Türk halkı bu nedenle İzmir’in işgaline diğer işgallerden daha fazla tepki göstermiştir.
İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edileceği söylentileri kentte yayılmaya başladığında, Türkler derin bir endişe ve kaygıya, Ortodoks Rumlar da büyük bir sevince kapılmışlardı. Bu karmaşa ortamında, Hasan Tahsin gazetesinde yazdığı coşkulu ve cesur sözlerle dikkat çekmeye devam ediyordu. Başta Mustafa Necati, Vasıf Çınar gibi yurtseverlerin öncülüğünde Maşatlık (İzmir) Mitingi yapılması ve Redd-i İlhak Cemiyeti kurulması çalışmaları sürerken o bu sürecin içinde yer almıştı. Ona göre Maşatlık Mitingi çok daha görkemli olmalı, işgale karşı mutlaka tepki gösterilmeliydi. 15 Mayıs gecesi İzmirli Türkler hemen hemen hiç uyumamış; işgalin başladığı sabah saatlerinde, Konak Meydanı ve Kordonboyu’nda çok sayıda İzmirli toplanmıştı.
15 Mayıs 1919 sabahı Pasaport’tan İzmir rıhtımına çıkan Yunan birliklerinin yürüyüşü Konak Meydanı’na yönelmişti. Türkler üzgün ve endişeli, İzmirli Rumlar coşkulu ve sevinçliydi. İzmir Metrapoliti Hrisostomos, karaya çıkan Yunan askerlerini tuz, ekmek ve şarap ikram eden Rum kızlarının arasında vaftiz ediyordu. İzmir için tam bir Kara Gün’dü. Hasan Tahsin (Recep oğlu Osman Nevres), 15 Mayıs 1919′da İzmir’e çıkan Yunan Efzun Alayı askerlerinin taşkın davranışları karşısında tek başına ilk kurşunu ateşleyerek Türk direnişini başlatan sembol isim oldu. Saat on bir sıralarında Konak Meydanı’na ulaşıp Kemeraltı’na doğru yöneldikleri sırada bir silah sesi işitildi. İlk kurşunu alayın sancaktarı teğmene sıkarak öldüren Hasan Tahsin, ardından kurşunu bitene kadar devam etti. Önce büyük bir telaş ve kaçışma yaşandı; ardından da Yunan askerleri derhal saldırı düzeni alarak, Sarı Kışlaya karşı yoğun bir ateş açmaya başladılar ve bununla yetinmeyerek, askeri kıraathanede bulunanları, sokaklardaki insanları mitralyözlerle biçtiler. Artık, bir anda dört-beş yüz kişi birden şehit edilmiş; sonradan bu sayı İzmir’in yakın çevresindekilerle birlikte 2.000’e kadar çıkmıştı. Öldürülenler arasında Hasan Tahsin de vardı ve cesedi Kordonboyu’nda sürüklenerek parçalanmış bir halde bulunmuştu.
Başkent İstanbul’dan karşı konulmaması emrini alan Türk subay ve erleri kışlalarında insafsızca şehit edildiler. Daha sonra hükümet konağı ve diğer resmi daireleri basarak buralardaki memur subay ve erleri türlü eziyetlerle gemilere götürüp günlerce aç bıraktılar. Bunlardan bir kısmını da dipçik vuruşları ile zorla “Yaşasın Venizelos” diye bağırmağa zorladılar. Boyun eğmeyenler ise şehit edildiler. 17’nci Kolordu Askerlik İşleri Reisi Erkanı harp Miralayı Süleyman Fethi Bey başından çıkarılmak istenen kalpağını eliyle tutarak, ‘Bağırmam’ dedi ve derhal şehit edildi. Yunanlılar çarşıya girip dükkanları da yağmaladılar. İzmir’in işgali ve bu işgal esnasında meydana gelen kanlı olaylar İstanbul ve Anadolu halkı tarafından duyulduğu zaman yer yer mitingler yapıldı. İzmir katliamı Ulusu susturup sindiremedi. Bu olayın doğurduğu acıyı ruhunun ta derinliklerinde duyan Türk Ulusu kurtuluşu silaha sarılmakta buldu. Yer yer hazırlanarak ilk milli savunma teşkilatını kurdu.
Atatürkçü Düşünce Derneği Edirne Şubesi Yönetim Kurulu olarak, İzmir’in ‘Kara Günü’nün 105. Yılında, bir daha aynı kara günleri yaşamamak için Atatürk’ün gösterdiği yolda birlik beraberlik ve dayanışma içince ilelebet yürümemiz gerektiğinin bilinmesini istiyoruz. Bağımsızlık mücadelemizdeki şehitlerimizi saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz.” Haber Merkezi
GÜNDEM
24 Kasım 2024GÜNDEM
24 Kasım 2024GÜNDEM
24 Kasım 2024GÜNDEM
24 Kasım 2024GÜNDEM
24 Kasım 2024EKONOMİ
24 Kasım 2024GÜNDEM
24 Kasım 2024