20 Kasım 2024 Çarşamba
Değerli kardeşim, sayın Özgür Bey…
CHP son seçimde aldığı oylarla ülkenin birinci partisi oldu. AKP iktidarının yaşadığı güç zehirlenmesi ve ekonomik çöküş bir yana, diğer muhalefet partilerinin yaptığı stratejik hatalarla CHP’nin önü açıldı. Anketler zaten böyle bir sonucu işaret ediyordu. Fakat başarı çıtası CHP’lilerin bile beklemediği kadar yukarı tırmandı. Sonuçta yerel yönetimlerde büyük başarı kazanıldı. Bundan sonraki genel seçimde benzer sonuçlar CHP’yi iktidar da yapabilir.
Yalnız “benzer sonuçlar” için dikkat edilmesi gereken kriterler vardır. Görülüyor ki birçok partili hala zafer sarhoşluğu yaşıyor. Elbette haklarıdır da. Mağlubiyetin sahibi yoktur, ama galibiyet taraftarları mutlu eder. Özgür Özel kazanılmış tüm belediyelere ve teşkilatlara gönderdiği genelgelerde; hesap verebilir, şeffaf, eşitlikçi, kayırmacılıktan ve israftan uzak, kamu malının üstüne titreyen, halkın menfaatini gözeten bir çalışma talep etmekte ve bunların bizzat takipçisi olacağını vurgulamaktadır.
Bunlar güzel ve hasret kaldığımız taleplerdir. Şimdi her belediye başkanı devraldığı belediyenin gelir-gider tablosunu ve borçlar listesini belediyenin alnına asmaktadır. Farklı partilere geçen belediyelerde olduğu gibi aynı partinin el değiştiren belediyelerinde de tanık oluyoruz buna. Kamu kaynakları nasıl israf edilmiş, şatafat için neler harcanmış, paralar nasıl çarçur edilmiş hep birlikte öğreniyoruz. Aslında AKP iktidarında devletin bütün kurumlarında Sayıştay denetimleri ve raporları titizlikle incelense kim bilir daha ne savurganlıklar ortaya çıkardı.
Doğruları yapanlar şüphesiz alkışı ve takdiri hak ediyor, partisi önemli değil. Yanlış bulduklarımızı da görmezden gelemeyiz, hangi partiye mensup olursa olsun. Şimdi çok önemli bulduğum konularda sayın Özgür Özel’i uyarmak istiyorum.
Sayın Genel başkan, aldığınız oyun tamamını sizin partinizin oyu olarak görüyorsanız yanılıyorsunuz, bu rüyadan uyanmanızı tavsiye ediyorum. Böyle devam ederseniz sevinciniz uzun sürmeyebilir. Çünkü siz Türk milletini kucaklayan bir lider gibi davranmıyorsunuz. Neden mi böyle düşünüyorum? Hemen söyleyeceğim.
68 kuşağının anti emperyalist mücadelesini sen ve birçok genç, size anlatıldığı kadar biliyor, Deniz Gezmiş’i bir vatan kahramanı gibi görüyor, mezarı başındaki anma törenine koşarak gidiyorsunuz. Gitmene takılmıyorum, yanlış anlama. Taziye bir vefa duygusudur.
O soğuk savaş yıllarında ben İstanbul Üniversitesi’nde öğrenciydim. Gençlerimizin CİA ve KGB ajanlarıyla nasıl birbirine kırdırıldığını, kardeşin kardeşe nasıl düşman edildiğini, ideoloji uğruna kurşun sıkacak kadar birbirinden nefret ettirildiğini, sabahleyin ülkücünün elindeki silahın öğleden sonra devrimci gencin elinde ülkücülere kan kusturduğunu yaşayarak öğrendim. Mesele kesinlikle sağ sol meselesi değildi.
Sayın Özel, sen Sirkeci’deki Sansaryan hanın duvarlarında asılı kalan çığlıkları bilir misin? Rahmetli Ömer Lütfü Mete’nin “Çığlığın Ardı Çığlık” romanını okudun mu? Türkoloji koridorunda devrimci militanların kurşunlarıyla can veren ve ambulansa taşınmasına bile izin verilmeyerek şehit edilen Yusuf İmamoğlu’ndan haberin var mı senin? Ankara’da Teknik Eğitim de öğrenciyken ciğerlerine pompayla hava basılıp üçüncü kattan aşağı atılarak şehit edilen Dursun Önkuzu’yu, Süleyman Özmen’i, okul direğine çekilen orak çekiçli bayrağı indirmeye çalışırken şehit edilen Saadettin Manga’yı anlattılar mı sana? Onların hiçbiri askerine kurşun sıkmadı, konsolos kaçırıp öldürmedi, banka soymadı. Eğer onların anma törenlerine de koşarsan senden ricam olsun, bu satırları yazılmamış say.
Maalesef olan olmuş, emperyalizm amacına ulaşmıştı.12 Eylül zindanlarında zaten kardeş olduklarının farkına varıp kucaklaşmıştı onlar. Onlar metotlarında yanılmış olabilir ama davalarında, mücadelelerinde samimi çocuklardı. Sistem onların kanını içti ve fakat onları ateşin içine atan akıl hocaları hiçbir zaman diyet ödemedi.
“Solun başvuracağı tek yöntem yasal çizgiler, anayasal çerçevelerdir. Barışçı yollarla oluşmalıdır. Adam öldüren, cinayet işleyen solculuk; hainlik, katillik ve halk düşmanlığıdır!” demişti rahmetli Uğur Mumcu. Mumcu, Mahir Çayan ve arkadaşlarının kurdukları Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesini “terör örgütü” olarak tanımlamıştır. Keşke hiçbiri o tuzaklara kurban gitmese, can özümüze ateş düşürmeselerdi. Sayın özel, sen artık Atatürk’ün kurduğu partinin genel başkanısın. Ziyan edilmiş o neslin hepsini aynı sevgiyle kucaklayamazsan senden lider olmaz. Bak vallahi olmaz diyorum.
Sayın Özel, gelelim ikinci meseleye. Tabelalara baktığımızda biz rahatsız oluyoruz yabancı dille yazılan tabelalardan. Sanki başka bir ülkede yaşıyor gibi hissediyorum bazen. Bazı CHP’li belediye başkanları da dinamik bir refleksle bunları yasaklamaya, kendi elleriyle sökmeye başladı. Oh be diye sevinirken, siz kalktınız şu açıklamayı yaptınız:
“O tabelada ne yazdığına bakmak da lazım. Bir insanın anadilinde aldığı hizmeti anlamasını kolaylaştırıyorsa bu bir haktır. Ben belediye başkanlarımı da uyardım. Etkileşim alacağım diye artık Arapça tabelalara karışmayın. Arapça Kur’an dilidir, halk incinir.”
Bakınız Felsefeci ve ilahiyatçı Prof. Şahin Filiz bile sizin bu tavrınıza isyan ediyor ve diyor ki; “Arapça Kur’an dili değildir; Kur’an Arapça’dır, o kadar. Arapça yazan tabelalar da ayet-i kerime değildir ki haklı olarak kaldırıldığında Türk halkı incinsin. Kayıtsız, küreksiz, vergisiz tabela sırf Arapça olduğu için mi dokunulmaz? Türkçe yazınca dokunulur mu? Sen hangi ülkenin muhalefet liderisin? Aklın başında mı? Bu muhalefet sıkletini, bu zayıf akıl terazisi ile tartamazken iktidarı nasıl yükleneceksin?”
“Türkiye Cumhuriyeti’nin dili Türkçedir. Halkına Türk milleti denir. Batı dilleri de dahil Türkçe dışında her dil, yabancı dildir. Türkçeye sıradan dil muamelesi yapan her kim olursa, o da bizim için yabancı ve sıradan birisidir.”
Sayın Özel, tabelalar bir kanuna, ticari dükkan tabelaları bir yönetmeliğe tabidir. Buna göre tabela yazıları o standarda uymak zorundadır. Ve yabancı dilde yazılan kelimeler Türkçe yazıların %25’inden daha büyük olamaz. Sen nasıl milliyetçisin yahu? Ülke zaten yol geçen hanına dönmüşken sen kime şirinlik yapmaya çalışıyorsun?!
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu “Anayasanın tüm maddelerini tartışmaya açmalıyız” diye pervasız açıklamalar yaparken sen yeni anayasa dayatmasını kimlerle müzakere edeceksin! Dem ve Hüda par kurucu iradeye ortak olma ihanetini dillendirirken, bazı partiler il-ilçe isimlerini etnik kökenlerine döndürmeye çalışırken, bir de siz umutlarımıza, güzel Türkçe’mize kezzap dökmeyiniz! Kaşgarlı Mahmut, Ali Şir Nevai, Yunus Emre, Karacaoğlan, Dadaloğlu rüyalarında bile yakana yapışır senin.
Ne diyordu Karamanoğlu Mehmet Bey 700 sene önce: “Bugünden sonra divanda, dergâhda, bargâhda, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.” Dil Bayramını kutladığımız bu günlerde bırak müdahaleyi, o belediye başkanlarını alnından öp kardeşim. Eğer yanlışından dönmezsen, “Sen daha şimdiden Cumhur Ak Partisi oluvermişsin!” diyen Azmi Karamahmutoğlu’na da kızmayacaksın o zaman. Bence daha sakin olmalı ve kırk söyleyip bir düşüneceğine, kırk kere düşünüp bir kere söylemeyi alışkanlık haline getirmelisin.
Ülkemin Kuva-yı Milliye kararlılığına ve heyecanına, Aziz Atatürk’ün Türkçülüğüne, gerçek CHP ruhuna ve cesaretine ihtiyacı var. Özgür Özel ya o makama ve verdiğimiz oylara layık olmalı, ya da o makamı daha fazla meşgul etmemelidir.