20 Kasım 2024 Çarşamba
MUSTAFA KEMAL’İN ASKERİ OLMAK
DİL KÜLTÜRÜ ÜZERİNE BİR DERTLEŞME (2)
Kaygıyla mı Yaşıyorsunuz? Endişe ile Başa Çıkmanın Çeşitli Yolları
Ayçiçeği üreticisine müjde
EDİRNE’DE MAHALLE KÜLTÜRÜ -2-
Sanatta Özne Sorunu-2
Edirne’de Kültür ve Sanat/
Geçmiş yıllarda ailelerin okur-yazar oranının günümüzdeki gibi yüksek olmamasına rağmen çocuklarının eğitimi konusunda gösterdikleri özenin daha iyi olduğunu düşünüyorum. Çocuklar, ailesine, öğretmeni ve büyüklerine saygılı, öz güvenleri yüksek, yaşamın zorluklarını yaşayarak. öğretilerek büyütülmekteydi. Örnek vermem gerekirse İlkokulu Şükrü Paşa İlkokulunda okumuştum. Evimiz de Ayşekadın Camisi yanında Talat Paşa Asfaltı üzerinde idi. Ben buradan okula yaz, kar, kış yağmur demeden yürüyerek gidebiliyordum. Yaz dönemlerimizde yağlı halka, simit vb. satardık veya ailemizin bir dostunun dükkânın da çırak olarak çalışırdık. Aslında ailemiz bize yaşamı öğretirken yaşam boyunca en büyük ihtiyacımız olacak kendimize güven duygusunu, öz güveni sağlıyordu.
Babam her hafta sonu gazetesini bayiden alırken kardeşimle ikimize de kitaplarımızı alırdı. Milliyet Çocuk dergisini okumadan geçmezdik. Kemalettin Tuğcu’nun bütün kitaplarını okumuşumdur. Ailem ve öğretmenlerimin önerisiyle evimizin yanındaki halk kütüphanesinde boş zamanlarımızı kitap ve dergi okuyarak geçirirdik.
İlkokul beşinci sınıf yıllarımda Ayşekadından Çilingirler Çarşısına yürüyerek gider yakınımız olan İsmail eniştemin dükkânın da çalışırdım. Cuma günü olmasını iple çekerdim. Çünkü eniştem Cuma namazını kılmak için camiye giderdi. Dükkân da ben yalnız kalırdım. Müşteriye hizmet verirdim. Bu bana büyük heyecan verirdi. Taşıdığım sorumluluğu yerine getirmenin mutluluğunu yaşardım. İş bitiminde de o dönem Halk Eğitim Merkezinden paket yayın yapan TRT’de yayımlanan çocuk programlarını televizyondan izlemek için hızlı bir şekilde yürüyerek eve gelirdim.
Günümüzde ise çocuklarımız 500 m. veya 1 km. uzaklıktaki okula servisle gitmekte, apartman dairelerinin dört duvarları arasında çocukluk dönemlerini bilgi teknolojileriyle oyun oynayarak geçirmektedir. Çocuklar mahalle arkadaşlarıyla oyun kuramadan kendi arkadaş gruplarıyla sosyalleşemeden büyümektedir. Mahallelerde belediyenin yapmış olduğu parklar olsa da bunları da ne kullanmayı ne de temiz tutmayı beceremiyoruz ki, bu anlatmış olduğum katkıyı da bunların ne kadar vereceğini sizlerin takdirine bırakıyorum.
Bu bağlamda 21. yüzyılın getirdiği bilgi teknolojileriyle çocuklarımızın büyümesi tabi ki çok değerli ancak şu unutulmamalıdır ki, biz toplum olarak yazılı kültürü özümsemeden sözlü kültür öğeleriyle dijital kültüre eriştik. Dolayısıyla sözlü kültürden yazılı kültüre, yazılı kültürden dijital kültüre geçiş aşamalarını gerçekleştiremedik. Bundan dolayıdır ki, dijital kültürü kullanma becerimizde belirli alanlarla sınırlı kalmaktadır. Avrupa’da akıllı telefonların piyasaya çıkmasıyla birlikte belediyeler mahalle halkına, öğrencilere yönelik bilgi teknolojileri ve sosyal medya uygulamalarını kullanımına yönelik eğitimleri ücretsiz vermiştir.
Sonuçta 21. Yüzyılın bilgi teknolojileri Avrupalının yaşamına bilgiyle, öğrenilerek girmiştir. Bugün ülkemizde her bir çocuğun elinde yüksek fiyatlı telefonlar görürüz. Ancak çocuk, genç ve halkımız bu telefonları konuşmak ve birkaç sosyal medya uygulamasını kullanmak için edinmektedir. Aslında bu cep telefonları birer bilgisayardır. İstediğin bilgiye, elektronik kitap ve dergiye vd. erişebilme imkânını sağlamaktadır.
21. yüzyılın getirdiği “Bilgi Toplumu” yaşamımızın her alanında hızlı değişim ve rekabeti ile gelişmeyi, buna paralel gelişen bilgi teknolojileriyle birlikte insan kaynaklarının önemini, bilgili ve öğrenen insan modellerini yaşamımıza girmesini sağlamıştır.
Ancak 21. yüzyılın getirmiş olduğu toplumsal değişim rüzgârlarıyla birlikte ortaya çıkan küreselleşme sonunda toplumların özgün kimliklerini de kaybetme tehlikesini beraberinde getirmiştir. Günümüzde insanoğlunun yaşadığı depremler, devletlerin yeni bir dünya kurma stratejileriyle birlikte gelişen savaşlar sonucunda gerçekleşen göçler, her dönem ülkelerde ekonomik krizlere, işsizlik, sağlık, eğitim, psikolojik ve sosyal adaletsizliklere sebebiyet verirken kültürel çatışmaların da artmasını sağlamıştır. Bu bağlamda ülkelerin demografik yapılarında da önemli değişimlere neden olurken, kentlerin de kimliklerini tehdit etmektedir.
Kentleşmenin getirdiği yeni yaşam biçimiyle birlikte kentlerin aldığı göçler, kentlerin yaşam kültürü ile birlikte kültürel kimliklerini, dolayısıyla mahalle kültürlerini de etkilemiştir. Ekonomik kalkınmasını tamamlayamamış gelişen her ülkede olduğu gibi Türkiye’de hızlı kentleşme kaçınılmaz bir nüfus hareketini de beraberinde getirmiştir.
Türkiye’de gerçekleşen 1950 yılından önceki kentleşme hareketleri, mevcut kentlerdeki nüfusun kendi iç dinamiklerinden gerçekleşmiştir. 1950 sonrası kentleşmeyi önceki dönemden ayıran en önemli özellik kırsal alandan kentlere yönelik yoğun ve plansız göçlerle gerçekleşmiş olmasıdır. Böylelikle kırdan kente göçü tetikleyen önemli bir değişim tarımsal alanda gerçekleşmiştir.
Sanayi devrimindeki gelişmelerle birlikte tarımda makineleşme süreci işsizliği de tetiklemiştir. Bu bağlamda miras yoluyla bölünen topraklar, ailelerin geçimine yeterli olmamaya başlamıştır. Bu da küçük işletmelerin nüfus artışından ötürü ailenin geçim sıkıntılarına neden olmuştur. Bu durumda tarımsal alandan kente göçü artırmıştır. Bu bağlamda kentlerin gelişmişlik süreci de (Elektrik, su vd.) köylere hızla taşınamaması da köyden kentte göçün artmasına neden olmuştur.
Yıllara göre belde ve köylerde yaşayan nüfusu nüfus sayımlarına göre incelediğimizde de, 1927 yılında belde ve köylerde yaşayan nüfusun oranı % 75,8 iken 1950 yılında % 75, 1960 yılında 68,1’ e gerilemiştir. Bu yıldan itibaren hızla köyden kente göç başlamıştır. Nitekim bu oran 1975 yılında % 58,2, 1980 yılında % 56,6, 1990 yılında % 41, 2000 yılında da % 35,1 olmuştur. Adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre de belde ve köylerde yaşayanların oranı 2010 yılında % 23.7, 2013 yılında % 8.7, 2023 yılında da % 7’e düşmüştür.
2007 yılında Türkiye’de 81 il, 850 ilçe, 2.294 Belde ve 34.438 köy bulunmaktaydı. Türkiye’de 1989-1990 yılında 2 ilde, sadece ilköğretim öğrencileri ve sonradan genişleyerek 2012-2013 lise öğrencilerinin de dahil olduğu “Taşımalı Eğitim Sistemi”nin de hayata geçirilmesiyle birlikte köyden kentte göç hızlanmıştır. Bu bağlamda 2012 yılında geçen Büyükşehir Yasası ile beraber Türkiye’deki köylerin birçoğu köyden mahalleye dönüşmüştür. Nitekim 2013 yılında ilçe sayısı 919, Belde sayısı 394 olurken köy sayısı da 18.214’e düşmüştür. 2022 yılında ise ilçe sayısı 919, belde sayısı 3.388 ve köy sayısı da 18.293 olmuştur. T.C. İçişleri Başkanlığının Türkiye Mülki İdare Bölümleri Envanteri bilgilerine göre Kasım 2024 yılı itibariyle ise 922 ilçe, 32.269 mahalle ve 18.253 köy bulunmaktadır.
Edirne’nin demografik yapısıyla birlikte kentin kültür yapısında önemli değişiklerin getirdiği gelişmeleri de bir sonraki yazımda devam edeceğim.
Edirne’de Kültür ve Sanat/
Mahalleler asırlar boyunca, yer adlarının da şahitlik ettiği gibi, belki de başlangıçtaki etnik, genellikle aynı soydan gelen ve genellikle aynı coğrafi bölgede yaşayan insanların oluşturduğu ve dini homojenliklerinin sayesinde bir anlamda özelliklerini korumuşlardır.[1]
İnsanların birincil olarak sosyalleştikleri, kendilerini ait hissettikleri ve farklı etkileşimlerde bulunarak dünyayı anlamlandırmaya başladıkları, kent içerisindeki en küçük yaşam alanlarını temsil eden mahallelerin ortaya çıkışının, milattan önceki devirlere rastladığı görülmektedir.[2]
Osmanlı döneminden Türkiye Cumhuriyeti’ne ulaşan mahalle ve muhtarlık yönetimi doğal olarak süreçler içinde dönemlerin özelliklerine göre biçimlenmiştir.
Osmanlı hâkimiyetinden önce Edirne, Kaleiçi ve Mihal Köprüsü’nün diğer tarafındaki Aina adlı yerleşim yerinden ibaret 2-3 kilise ile 5-10 mahallenin yer aldığı küçük bir şehir görünümündeydi.[3] Edirne’nin fethinden sonra kale içinde yaşayan halk, külliye ve imaretlerin kurulmaya başlamasıyla birlikte kalenin dışına çıkmaya başlamıştır. Dolayısıyla kentteki şehirleşme hareketlerine 14. yüzyılda kurulan Yıldırım Bayezid, Balaban Paşa, Gazi Mihal Paşa, Muradiye ve Sultan II. Bayezid İmaret ve Külliyesi bunlara birer örnektir.
Edirne’nin ilk nüfus sayımı olarak adlandırılacak nüfus kayıt defterinin oluşturulması ise 1703 yılında gerçekleştirilmiştir. Padişah II. Mustafa’nın emriyle gerçekleşen bu çalışma 24 Mayıs 1703 günü tamamlanmıştır. Bu sayım ile kentte 65 mahallenin yer aldığı tespit edilmiştir. Aslında tahrir defterlerine göre 1528 yılında Edirne’de 144 Müslüman, 19 gayri Müslim mahallesi ile 8 Yahudi cemaati kaydedilmiştir. 1609 yılında bu sayı 147’dir. 1703 yılı nüfus kaydına göre Edirne’deki toplam nüfusun %12.2’si Gayrimüslim, % 87.8’i Müslümandır. Gayrimüslimler 26 mahallede Müslümanlar ile birlikte oturmaktadır. Ev ve sokak kültürünü oluşturan değerlerin mahallenin yapısında da işlevsel olduğu gözlenmektedir.[4]
Bu bağlamda mahalleler azınlıklar ve dini cemaatler dışında toplumsal olarak eşitlikçi bir yerleşim özelliği göstermektedir. Osmanlı’da Gayrimüslimler ile özellikle de Yahudilerin kentlerin kendilerine ayrılan kesimlerinde yerleşmeleri geleneksel bir olaydır. Edirne’nin de o dönemdeki nüfus yapısını incelediğimizde de bu yapıyı ağırlıklı olarak Kaleiçi semtinde görmekteyiz.
Osmanlı döneminde önemle durulan konulardan biri de halkın genel güvenliğinin sağlanmasıdır. Şehir içi güvenlik söz konusu olduğunda bunu sağlamak amacı ile alınan önlemlerden belki de en önemlisi mahalle halkının birbirine karşılıklı olarak kefil olmalarıdır. Böylelikle faili bilinmeyen olayların sayısında bir düşme sağlandığı gibi daha sonra ceza ödememek amacı ile mahalle halkının karanlıkta kalma ihtimali olan pek çok olayı kadıya kaydettirdikleri görülmektedir.[5] Dolayısıyla mahalle esas alınmak suretiyle oluşturulan otokontrol sistemiyle mahalle halkı kendi kaderi üzerinde söz söyleyebilen, gerektiğinde olayların seyrine müdahale edebilen bir topluluk özelliği taşımıştır.
Cumhuriyet dönemi ile birlikte kentin savaşlar sonucunda yaşamış olduğu harabe durumu şehrin imar planlarının hazırlanması çalışmalarını hızlandırmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan imar planı ile kentin bugünlere ulaşan kentleşme süreci oluşmuştur.
Doğup büyüdüğüm kentin mahalle kültürü ile ilgili yaşadığım çocukluk ve gençlik yıllarımı düşündüğümde arkadaşlık ve komşuluk ilişkileri akraba yakınlığıyla sürdürülmekteydi. Mahalle sakinlerinin iyi veya kötü günlerde yardımlaşma gayretleri, yaşadığı mahalle sokağının temiz tutulması için her hane halkının kapısının önünü titizlikle temizlemesi, kapı önü akşam sohbetleri, hastalık halinde komşuların hasta eve yemek getirme yarışı içine girmeleri, komşuların birbirlerine selamsız geçmemeleri hatıralarımda kalan güzel anılardır.
Eski yıllarda kış ayı yaklaştığında her hane evine odun ve kömür alma telaşı içinde olurdu. Hangi komşumuza odun veya kömür gelmişse bizlerde o eve yardıma koşar, imece usulü kömür veya odunu taşırdık.
Mahallede kızlı erkekli oyunlar oynanır, kimse kimseye kötü gözle bakmazdı. Her mahalle sokağının bir komşu dedesi, babası, annesi veya ablası vardı. Aslında mahallemizin sokağında yaşayanlar ailemizin bir parçasıydı. Evimiz Ayşekadın da E-5 üzerinde bahçeli bir ev olmasına rağmen evden dışarıya çıktığımızda annem dış kapının anahtarını kapının üzerindeki bir kiremittin altına koyardı. Mahallemizdeki komşularımıza güvenirdik. Mahalle de yaşayanlar komşusunun bekçisi olurdu.
Yakın zamana kadar her mahalle de bir karakol bulunurdu. Karakoldaki polisler mahalle sakinlerini tanırdı. Mahallenin polis amcaları ve bekçileri vardı. Mahalle de gezinen bir yabancı gördüklerinde onu takip ederek sorgularlardı.
Bizim dönem çocukları mahalle meydanında toplanıp beş taş, körebe, saklambaç, yakan top, çelik çomak, kelime, topaç vd. oyunlar oynayarak sıcak ilişkiler kurarak oyun oynardı. Günümüzde ise çocuklarımız akülü arabalar, akıllı telefon veya tabletlerde teknolojilerle arkadaşlıklar kurarak vakit geçirmektedir.
Ramazan ve bayram eğlenceleri coşkuyla geçerdi. Mahalle aralarına kurulan çadırlarda cambazların tel üzerinde yürüyüş gösterilerini heyecanla izlerdik. Bayram için alınan giysilerimizi karyolamızın altına koyar, bayram sabahında giymek için heyecanla beklerdik. Bayram sabahı komşularımızın kapısını çalar, bayramlarını kutlardık. Bayram paramızı alır, mendil ve şeker ikramlarıyla uğurlanırdık. Topladığımız harçlıklarımızı da Selimiye Camii yanındaki meydana kurulan eğlencede harcayarak eğlenirdik.
Eskiden düğünler genellikle evlerin bahçelerinde veya mahalle meydanlarında yapılırdı. İnce saz heyeti her gelen misafiri kapının önünde karşılar, misafirler ellerinde getirdikleri hediyelerini ev sahibine verirken, çalgıcı başına da bahşişler verilirdi. Mahalleli düğün yapacak komşusuna yardımcı olurdu. Sünnet düğünümüz bahçeli evimizde olmuştu. Günler öncesinden sünnet yatağı hazırlanmıştı. Kına gecesi ve sünnet düğünü ayrı ayrı olmuştu. Düğün, gündüz ve yemekliydi. Komşuların da yardımıyla mezeler ve yemekler sabaha kadar hazırlanmıştı. Fıçılar içine satın alınan buzlar atılmış içeceklerin soğuk ikramı bu şekilde sağlanmıştı. Masalara servis yapacak gönüllü kişilerin kollarında mendil bağlanır, görevli olduğu anlaşılırdı. Tabi ki sünnetçimiz de Talat Kıskaç idi.
Geçmişte de bugün de çocukların eğitimi hep önemli olmuştur. Ebeveyn ve öğretmenler çocuklara, büyüklerine ve küçüklerine saygılı olmayı öğretirdi. Bir yolculukta hamile bayanlar ile yaşlılara yer vermemiz gerektiğini vurgularlardı. Günümüzde bu davranışları çok az görüyorsak çocuklarımıza bu kültürü aşılayamadığımızdan olsa gerek…
Oturduğumuz ev şimdiki Abdurrahman Mahallesi Kalaycı sokakta idi. Sokağımız tarihi bir mekan üzerinde idi. Sokağımız bir meydana çıkıyordu. Meydana “İmaret” diyorduk. Ama neden imaret dediğimizi bilmezdik. Bir çeşme ve türbe sokağımızın bitiminde yer almaktaydı. Feyzullah Paşa Türbesi ve Feyzullah Paşa (İmaret) Çeşmesini bilirdik. Sonraki yıllarda meydana “İmaret” denilmesinin nedeninin “Seyitler İmareti”nin bizim sokağımızda yer aldığını öğrenmiştim.
Kentimizin her bir sokak ve mahallesini taçlandıran böylesi kültür miraslarımızı öncelikli olarak o mahallede yaşayan halkımıza, çocuklarımıza tanıtmak, kentin kültürel kimliklerini geleceğe taşımanın çok önemli olduğunu vurguluyorum.
[1] Düzbakar, Ö. (2003). Osmanlı Döneminde Mahalle ve İşlevleri. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 4(5), s.99
[2] Bulut, C., & Savaş Yavuzçehre, P. (2022). Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyokültürel Yapısı İle Mahalle. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi(48), 281-301.
[3] Sarıoğlu, Tarık (2021) 1831 Tarihli İlk Nüfus Sayımından I. Meşrutiyet’e Kadar Edirne’de Nüfus (1831-1876), PÂYİTAHT Edirne Üzerine Dil-Tarih-Edebiyat Araştırmaları kitabı içinde, (s.279-304), Editörler: Dr. Tarık SARIOĞLU – Dr. Hasan Ali CENGİZ) .- Çanakkale: Paradigma Akademi yayınları.
[4] Ergenç, Özer (1989) XVIII. Yüzyılın başlarında Edirne’nin demografik durumu hakkında bazı bilgiler.- Ankara: IX. Türk Tarih Kongresi, (21-25 Eylül 1981), cilt:3, ss.; 1415-1424
[5] Düzbakar, Ö. (2003). Osmanlı Döneminde Mahalle ve İşlevleri. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 4(5), s.100
Edirne’de Kültür ve Sanat/
Sevgili Okurlarım, Bir önceki yazımda kentlerin tanınırlığını artırmak ve geçmişten günümüze ulaşan kültür miraslarımızı geleceğe taşımak, kentin turizm potansiyelini geliştirmek için kent kimliğiyle örtüşen festivallerin önemli olduğunu belirtmiştik.
Son günlerde kentin yerel gazeteleri ile kurum, kuruluş ve sivil toplum kuruluşlarının sosyal medya hesaplarından yoğun olarak düzenlenecek olan bir festivalin tanıtımı yapılmaktadır. Düzenlenen bir etkinliğin başarılı olabilmesinin en önemli çalışmalarından birisi düzenlenecek olan etkinliğin hedef kitleye duyurulmasıdır.
Kadim kent Edirne’ye 10 Ağustos 2023 tarihinde Vali olarak atanan Sayın Yunus Sezer, atandığı günden itibaren kentimizin kültür miraslarını geleceğe taşımak adına çeşitli projelerin üretilip hayata geçirilmesi adına çaba harcadığını görmekteyiz.
Aslında Vali Sayın Yunus Sezer, kentimize yabancı değildir. Kaymakamlığının ilk yıllarında Edirne’nin Lalapaşa İlçesinde kaymakam vekilliğinde bulunmuştur. Edirne’de bulunduğu süreçte kentten etkilenmiş olacak ki, geldiği gibi Makedon Kulesi, Gazi Mihal Hamamı, Kasım Paşa Camii ile Muradiye Mevlevihane’sini tekrar kentin yaşamına kazandırma çabası içine girmiş ve yaptığı çalışmalarla kent halkının takdirini kazanmaktadır.
Bu bağlamda kentlerin kültür turizminin gelişmesinde gastronomi kültürünün de önemli olduğu bilinmektedir. Edirne Valiliği bu defa da kentin gastronomi değerlerini öne çıkarmak amacıyla “Topraktan Sofraya Edirne” mottosuyla “Gastronomi Festivali” düzenlemiştir. Festival, Edirne Valiliği öncülüğünde Edirne Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün organizasyonu, Edirne Belediyesi, Trakya Üniversitesi ile Trakya Kalkınma Ajansı’nın desteğiyle 25-27 Ekim 2024 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi’nin Karaağaç Yerleşkesinde gerçekleştirilecektir.
Festival kapsamında, üç gün boyunca eşsiz lezzetlerin, kültürel etkinliklerin ve unutulmaz anların yaşanılması için zengin bir program hazırlanmış bulunmaktadır.
Program içeriğinde neler mi var?
• Kitap Tanıtımı
• Yemek Videoları
• Atölyeler, Tadımlar ve Yarışmalar
• Söyleşiler
• Balkan Mutfakları Tanıtımı
• Kadın Kooperatiflerinden Yöresel Ürünler
• “Rumeli’den Esintiler” Defilesi
• Konserler & Halk Dansları gibi etkinlikler festival kapsamında hazırlanan program içinde halkımıza sunulacaktır.
Aslında festival ile ilgili çalışmaları izlediğimizde festival hazırlıklarının yaklaşık bir yılı aşkın süredir sürdürüldüğü görülmektedir. Edirne’nin ilçe ve köyleri gezilerek halk ile görüşülmüş ve kentimizin unutulan gastronomi kültüründeki değerlerin ortaya çıkarılması için çalışmalar yapılmıştır. Hatta yapılan bu çalışmalar kayıt altına alınarak geleceğe aktarılması da sağlanmıştır. Yani bu festival sadece 9/8 lik unsurlarla geçiştirilecek bir festival olmayacağı görülmektedir. Festival’in planlaması ve gelişmesi bir plan ve program dahilinde yürütülmüştür. Nitekim festivalin tanıtımının da Sultan II. Bayezid Külliyesi’nin İmaret Bölümünde yapılması da bunu kanıtlamaktadır. Edirne Valisi Yunus Sezer yaptığı açıklamasında, “ Proje kapsamında ilçeler ve köylerde folklorik saha araştırması yapıldığını, şefler tarafından kadınlardan alınan tariflerin akademisyenler tarafından çorbalar, salatalar, kahvaltılıklar, tatlılar ve yemekler olarak kategorilere ayrıldığını belirterek yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen 101 yemek ve tatlı yapılışlarının görüntülü olarak kaydedildiğini..” belirtmiştir.
Düzenlenen her bir etkinliğin çıktılarının olması önemlidir. Nitekim bu düzenlenen “Gastronomi Festivali”nin birçok çıktısının olacağı görülmektedir. Yapılan bu çalışmaların bir kitapta toplanması ve tanıtımının da festival kapsamında yapılmasının yanında şefler tarafından yapılacak tadımlık lezzetlerin halkımıza sunulması, akademisyenler tarafından söyleşilerin de program kapsamında yer alması festivalin hem program zenginliğini hem de kalitesini artırmaktadır. Tabi ki, festivallerin vazgeçilmez zenginliği olan müzikte bu etkinliğe de ayrı bir ilgi katacaktır.
Şu satırları yazarken festival kapsamında şefler tarafından yapılıp dağıtılacak olan tadımlık lezzetlerin ücretsiz verilmemesi, 20.-TL, 50.-TL gibi düşük bir fiyatla satılması ve buradan gelecek gelirin de kentimizde yoksulluk yaşayan Edirneli vatandaşlarımızın çocuklarının eğitiminde kullanılması festivale ayrı bir anlam katacağını düşündüm. Çünkü ücretsiz dağıtımlar izdiham yaratmakta ve bu izdihamdan halkımız ve çocuklarımız ezilmekte, mağdur olmaktadır.
Festivalin bir proje kapsamında gerçekleştirilmesi ve kentimizdeki kurum ve kuruluşlar işbirliğiyle de yürütülmesi kurumlararası işbirliğinin de gelişmesi ve güçlenmesini sağlayacaktır. Bir proje kapsamında düzenlenen festivalin duyurulması noktasında da başarılı bir tanıtım ve duyuru politikasının yürütülmektedir. Bu konuda yapılan her bir çalışma gerçekten takdire değerdir. Özellikle “Topraktan Sofraya Edirne” mottosu festivalinin ana temasını vurgulamıştır. Bu da festivalin öne çıkmasını sağlamaktadır.
Kentimizin gastronomi miraslarını kültür turizmine kazandıracak olan “Gastronomi Festivali” kentimiz için atılmış önemli bir adım olarak görülmektedir. Yine Sayın Vali Yunus Sezer’in yaptığı açıklamada festival sonunda kentimizdeki bazı lokantalarda “Edirne Menüsü” adıyla bir çeşitliliğin kazandırılması için çalışmaların yapılacağını belirtmesi gerçekten önemli bir girişim olarak görmekteyim. Çünkü bugün dünyanın hangi kentine giderseniz gidin öncelikli olarak aradığımız nedir? Turist olarak gittiğimiz kentin yöresel lezzetleriyle tanışmak değil midir? Biz ne yazık ki, Edirne’yi sadece bir Selimiye Camii ve Külliyesi ile düşünüyoruz. Halbuki kentimizi taçlandıran birçok kültürel miras bulunmaktadır. Özellikle gastronomi kültürünün içinde yer alan lezzetlerimiz böyle bir fırsatı beklemektedir.
Edirne gastronomi açısından sadece Edirne Tava Ciğeri, Edirne Beyaz Peyniri, Edirne Bademezmesi vd. değildir. Her yazımda belirtiyorum. Edirne’ye gelen yerli ve yabancı turistlerin Edirne lezzetleri ve eğlence kültürü ile buluşacağı bir mekanı bulunmamaktadır. Bugün komşumuz Bulgaristan veya Yunanistan’ın bir kentine gittiğimizde bize müzik ve lezzetlerini bir program içinde sundukları mekanlarını görüp eğleniriz de, kendi kentimizde bunu uygulamak için bir çalışma yapmayız. Ama umut ediyorum ki, bu festival kentimizde birçok alanda farkındalık yaratacak ve yeni gelişmeleri peşinde getirecektir…
Festivalin gerçekleşmesinde emeği geçenleri kutluyor, başarılar diliyorum.
Hadi Edirne Festivaline sahip çık…
Kültür, toplumların tarih boyunca üretip biriktirdikleri ve gelecek kuşaklara aktardıkları sözlü, yazılı, maddi ve manevi değerler bütünü olarak tanımlanmaktadır.
Sanat ise bir duygunun, tasarının veya güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün becerileriyle yaratıcı ve estetik bir ürün oluşturma sürecidir. Sanat kavramı her toplumda kendi dinamikleri yani gelenek, görenek, töre ve anane denilen normlar inanç sistemlerine dayanmaktadır. 1
Dolayısıyla kültür ve sanat, toplumların geçmişten günümüze gelen miraslarının atalarına, inanç, gelenek ve göreneklerine sahip çıkarak gelecek nesillere aktarılmasını, insanların yaratıcılıklarını, kişilerin ve toplumların kendilerine ait kimliklerinin oluşmasını, toplumsal değerlerini anlamasını sağlayarak kişilerin iletişim ve sosyalleşmelerini geliştirmektedir.
Kültür ve sanat kenti olarak tanımladığımız Edirne de; yaklaşık 8300 yıllık tarihi süreçte kent halkının ürettiği maddi ve manevi değerlerini biriktirerek kentin kültür ve sanat miraslarını günümüze taşımıştır. Günümüze taşınan bu kültür ve sanat mirasları, kentin kimliklerini oluşturmuş, kentin kültür turizminin gelişmesine öncülük etmiştir.
Kentin kültür kimliklerini oluşturan her bir kültür mirasının öncelikli olarak yerel, daha sonraki süreçte ulusal ve uluslararası alanda tanınırlığının artırılması gereklidir. Dünya’daki somut ve somut olmayan kültürel miraslarını tanıtımında UNESCO’nun katkısı çok değerlidir. Bu anlamda Ord.Prof.Dr.A.Süheyl Ünver’in “Her Şey Biter, Edirne Bitmez” özdeyişi çok değerlidir. Kentimizi taçlandıran her bir kültür mirasımızın UNESCO’nun Kültür Mirası Listesinde yer alması kentimizin kültür turizminin gelişmesine yapacağı katkı tartışılmazdır. Bugün Edirne’nin 4 eserinin listede olması 2 eserinin de aday listede yer alması çok değerli olmakla birlikte tabi ki yeterli değildir. Yıllardır aday listede bekleyen iki eserimiz neden listeye girememektedir. Burada kentimizin siyasileri ile kent yöneticilerine çok iş düşmektedir. Üniversitemiz akademisyenlerinin öncülüğünde kentimizin kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları işbirliğiyle kentin kültür miraslarını UNESCO’nun Kültür Mirası Listesine taşıyacak yeni projeler hazırlanıp Kültür ve Turizm Bakanlığına sunulmalıdır.
Açık hava müzesi niteliğinde olan Edirne’nin kültür miraslarını tanıtmanın diğer bir yolu da festivallerdir. Festivaller ulusal ve uluslararası boyutta gerçekleştiğinde kentin kültür turizmine önemli katkı sağlamaktadır. Ne yazık ki, kentimizde geçmişten süregelen Kakava ve Hıdırellez Şenlikleri, Uluslararası Edirne Bando ve Ciğer Festivali ile Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali bulunmaktadır. Kentin kültür yaşamına en büyük katkıyı sağlayan diğer bir kültür etkinliği de geçen yıl 9’uncusu gerçekleştirilen Edirne Kitap Fuarı’dır.
Böylesi kültür ve sanat zengini bir kentte bu kadar az festivalin gerçekleştirilmesi çok üzücü değil midir? Kentimizin zengin kültür kimliklerini kentin turizm potansiyeline aktarmayı bir türlü başaramıyoruz. 9/8’lik festivaller yeterli olmuyor. Düzenlenecek olan festivallerle kentin kültürel değerlerinin tanınırlığının artırılması mümkün olacaktır. Daha önce yapıldığı gibi kent kimliğiyle bütünleşmeyen festivallerin sürdürülebilirliğinin gerçekleşmesi mümkün değildir.
Hükümetin uyguladığı tasarruf tedbirleri nedeniyle sanırsam bu yıl Uluslararası Edirne Bando ve Ciğer Festivali ile Edirne Kitap Fuarı yapılamayacak gibi duruyor. Rahmetli Bahri Dinar’ı çok çabuk unuttuk. Eğer kentimizin turizm elçisi Bahri Dinar yaşamış olsaydı muhakkak kurduğu dernek ile bu festivalin organizasyonunu gerçekleştirirdi. Kent sevdalısı bir kişinin nefesinin ne kadar önemli olduğu da ortaya çıkıyor. Edirne’deki tava ciğeri esnafı toplanıp kentin turizm değerini bu yıl da yaşatmak, meslektaşlarının ruhunu yad etmek istemezler mi? Bu yıl da Edirne’yi Tanıtma ve Tava Ciğer Kalite Koruma Derneği, Trakya Birlik ve Olin sponsorluğunda “Edirne Tava Ciğeri Festivali” adıyla gerçekleştirilmelidir. Edirne Belediye Başkanı Sn. Av. Filiz Gencan Akın bu işin öncülüğünü yaparak bu yılda bu festivalin gerçekleştirilmesini sağlamalıdır. Bu bağlamda Edirne Belediye Başkanımız Sayın Akın paylaştığı duyuruda 18-19 Ekim 2024 tarihleri arasında kentimizin tarihi mekânında “Karaağaçta Sanat Var.” başlığı ile bir kültür-sanat etkinliği düzenleyerek bu yolda çaba harcamaktadır.
Edirne Valiliği de yaptığı duyurularında 25-27 Ekim 2024 tarihleri arasında “Topraktan Sofraya Edirne” mottosuyla kentimizde bir “Gastronomi Festivali” gerçekleştirileceğini duyurdu. Bu düşünce çok değerli. Sayın Valimiz Yunus Sezer’in kentin kültür miraslarını yaşatmak ve geleceğe taşıma gayretini takdirle izliyoruz. Başta Edirne Sarayı olmak üzere Kaleiçi’ndeki Tarihi Evler, Saraçlar Caddesi Projesi, Gazi Mihal Hamamı, Kasım Paşa Camii ve Edirne Mevlevihanesi’nin restorasyon çalışmaları çok değerli projelerdir. Ancak kent merkezinde yer alan “Makedonya Kulesi” restorasyon çalışmalarının ivedilikle tamamlanıp kentin yaşamına kazandırılmalıdır.
Bu bağlamda Edirne’nin Koca Sinan Mahallesinde kurmuş olduğumuz “Dr.Ratip Kazancıgil Kültür Evi” kentimizde kültürel bir farkındalık yaratma düşüncesiyle gerçekleştirilmiş bir projedir. Bu projedeki amaç kentimizin 28 mahallesinde yaşayan her yaştaki halkın bilgi yolunda yürümelerini sağlamaktır. Sayın Vali ve Belediye Başkanımız Kültür Evimizi ziyaret etme nezaketini gösterirken mahalle muhtarının daha kapıyı açmaması da bir o kadar üzücü olsa gerek.
En çok üzüldüğüm de Belediye Başkan Danışmanı olarak görev yaptığım 2015 ve 2017 yıllarında Edirneli film severler ile buluşturduğumuz İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın organizasyonu olan “Filmekimi”nin bundan sonraki yıllarda Edirne’de olmamasıdır. Yine 2015 yılında düzenlenen Edirne Film Festivali’nin ikincisinin bir türlü gerçekleştirilememesidir.
Gençlerimizi, halkımızı kentimizde kültür-sanat etkinlikleriyle buluşturma, kentimizin kültür kimlikleriyle tanıştırma, kültür miraslarını ulusal ve uluslararası alanda tanınırlığını artırma çabamız devam etmelidir.
“Edirne Kırmızısı”, “Edirne Sümbülü”, Edirne Mis Meyve Sabunu, Edirne Beyaz Peyniri’ni öne çıkaracak festivaller ile kentin coğrafi işaretli ürünlerine yönelik gastronomi rotaları düzenlenmelidir.
Yaşadığın kentin değerini farkettiğin kadar yaşayabilir ve yaşatabilirsin. Bilgi Uygarlığın, Kültür Kentlerin Aydınlığıdır.
Kaynakça:
1- Soysaldı, A. (2018). Kültür, Sanat ve Beşeriyet İlişkisi. Sanat ve Tasarım Dergisi(22), s. 306.
Edirne’de Kültür ve Sanat/ Ender Bilar
Edirne Belediye Başkanlığınca düzenlenen Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali’ne katılan güreş severlerin memnuniyetini ölçmek ve geleneksel güreş ile ilgili alınan kararların etkisini görmek amacıyla bu anket çalışması derneğimizce düzenlenmişti.deneme bonusu veren siteler
Anket çalışmasının sonuçları, festivalin güçlü yönleri, eksiklikleri ve geliştirilmesi gereken alanlar hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Bu rapor, anket sonuçlarının detaylı bir değerlendirmesi ve festivalin geleceği için yapılabilecek iyileştirmelere yönelik öneriler içermektedir.
Anket, Google forms uygulaması üzerinde hazırlanmış ve sosyal medya üzerinden güreş severlere duyurulmuş olup internet ortamında katılımcılara açılmıştır. Anket 22 sorudan oluşmuş ve katılımcılar mail adreslerini girerek ankette yer alan soruları yanıtlamışlardır.
Düzenlenen bu anket çalışmasına ülkemizin 33 kentinden güreşleri izlemek için Edirne’ye gelen ve Edirneli toplam 292 güreş sever katılmıştır. Katılımcıların %98.3’ünü erkekler oluşturmuştur.
Anket katılımcılarını yaş gruplarına göre incelediğimizde 36-50 yaş grubunun %42.8, 51-65 yaş grubunun da %29.8, 25-35 yaş grubunun da % 20.2’sinin oluşturduğu görülmüştür.
Güreşleri Edirne’ye gelip izleyerek ankete katılan katılımcıları geldikleri şehirlere göre değerlendirdiğimizde ilk on sırayı; 81 kişiyle Edirne, 48 kişiyle İstanbul, 33 kişiyle Antalya, 14 kişiyle Kocaeli, 12 kişiyle Bursa, 11’er kişiyle de İzmir, Balıkesir ve Çanakkale, 10’ar kişiyle Samsun, 8’ er kişiyle de Kırklareli ve Tekirdağ olarak sıralandığı görülmektedir.
Festivale katılıp anketi dolduran güreş severlerin % 16.8’i otellerde konaklama yaparken %18.5’i de günübirlik geldiğini belirtmişlerdir. Çadırda konaklayanların oranı %11.6, araba içinde kalanların ise %7.5’dir.
Ankete katılan güreş severlerin % 53.4’nün Sarayiçinde düzenlenen sergiyi gezmediğini belirtirken % 79.1’nin de düzenlenen konserleri izlemediği görülmüştür.
Ankete katılan güreş severlerin % 51’inin bilet satın alarak, %32.5’inin davetiye, % 11’inin de görev kartı, %5.5 diğer yollar ile er meydanına girdiğini belirtmişlerdir.
Kırkpınar’da alınan emniyet tedbirlerini katılımcıların % 26.4’ü çok iyi bulurken %53.4’ü iyi olarak belirtmiştir. Edirne Belediye Başkanlığının sunduğu hizmetleri çok iyi olarak belirten katılımcı oranı %10.6 iken iyi olarak belirten katılımcı oranı %19.9’dur. Belediye’nin tribünde güreş severlere sunduğu hizmetlerin değerlendirilmesine baktığımızda da güreş severlerin % 31.5’u çok kötü, % 20.5’i de kötü olduğunu belirtmiştir. Buna karşılık saha içinde alınan tedbirler ankete katılan güreş severler tarafından olumlu değerlendirilmiş ve %18.8’i çok iyi, % 53.1’i de iyi olduğunu belirtmiştir.
Anketin en önemli sorularından birisi “Türkiye Geleneksel Güreşler Federasyonu’nun güreşleri 30 dakikaya indirmesinin geleneksel yağlı güreşin özüne zarar verir mi? sorusu idi. Bu soruya katılımcıların %70.5’i kesinlikle katılıyorum cevabını verirken % 7.9’u da kesinlikle katılmıyorum demiştir. Yine federasyonun almış olduğu kararıyla kurulan CW Yağlı Güreş Ligi sonunda pehlivanların topladıkları puan sonucuna göre Kırkpınar’da güreşme hak kazanma uygulamasının yağlı güreşin gelişmesine katkı sağlar mı? Sorusuna ankete katılan güreş severlerin % 61’i tarafından katkı sağlayacağı belirtilmiştir. Ayrıca bu yıl Kırkpınar Yağlı Güreşlerinde ilk uygulanan eleme grubu uygulamasının da güreş severlerin % 11’i çok kötü olarak kabul etmiştir. % 38.7’si iyi, %22.6’sı da çok iyi olarak görmüştür.
Türkiye Geleneksel Yağlı Güreş Federasyonu’nun uygulamaya koyduğu yeni sistemin geleneksel yağlı güreşin gelişmesine katkı sağlar mı? Sorusuna da ankete katılan katılımcıların %26.7’si kesinlikle katılıyorum derken %38.4’ü de kısmen katıldığını belirtmiştir. Kesinlikle katılmıyorum oranı ise %11 olmuştur.
Güreş severlerin 663. Kırkpınar Yağlı Güreşlerinde en beğendiği başpehlivan 2024 yılı Türkiye Başpehlivanı Yusuf Can Zeybek olmuştur. İlk beş de şöyle sıralanmıştır; Mustafa Taş, Serhat Gökmen, Hüseyin Gümüşalan ve Ali Gürbüz.
Ankete katılan güreş severlerin % 81.9’unun Edirne’nin tarihi eserlerini gezdiğini belirtirken bir sonraki yıl düzenlenecek olan Kırkpınar Yağlı Güreşlerine tekrar izlemeyi tavsiye edenlerin oranı da % 75.3 olmuştur.
Son üç yıldır düzenlenen anket sonuçlarını incelediğimizde Biletix’den bilet satın alan güreş severlerin bu yılda sorunlar yaşadığı görülmüştür.
Güreş severler satın aldıkları biletlerinde belirtilen numaralara oturamadıklarını belirtmektedir. Anket verilerinde Tribünlere biletsiz veya davetiyesiz girişlerin güreş severlere sıkıntı yaşattığı da sıklıkla bildirilmektedir.
Yine Sarayiçi alanının düzenlenmesi, otopark alanı ile tuvaletler ile namaz kılınacak yerin temizliği konusundaki şikâyetler dikkat çekmektedir. Sarayiçi alanında yer alan satıcılara yönelik hijyen konusundaki şikayetlerde dikkate alınmalıdır.
Güreş severler Edirne Belediyesi’nin Sarayiçi alanındaki düzenlemesi ve tribünlerdeki hizmetlerinden memnun kalmaz iken otopark hizmetlerindeki iyileşmeye dikkat çekmektedirler.
Güreş severlerin genel şikâyetlerinin er meydanının yetersizliğinden kaynaklandığı görülmektedir. 2017 yılında Edirne Belediye Başkanlığı Gençlik ve Spor Bakanlığı ile yapılan protokol ile er meydanının kullanımını 25 yıllığına devretmişti. Bu protokol kapsamında da er meydanının modernizasyon projesi hayata geçirilecekti. Ancak yedi yıldır yapılan girişimler sonuç getirmemiştir. Her yıl ulusal ve uluslararası düzeyde katılım gösteren güreş severler güreşleri rahat izleyememektedir. Bu sorunun ivedilikle çözülmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda Edirne Belediye Başkanlığınca da Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali’nin kurumsallaştırılması adına yeni projelerin üretilmesi gerekmektedir.
Öncelikli olarak Edirne Belediye Başkanlığı Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali Bilgi ve Dokümantasyon Merkezi’nin hayata geçirilmesidir.
Bu bağlamda bir Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali sponsorluk dosyasının bulunmayışını da büyük bir eksiklik olarak görmekteyim. Hazırlanacak olan sporsorluk dosyası ile organizasyona bir kurumsallık kazandırılması daha mümkün olacaktır.
Edirne Belediye Başkanı Sayın Av. Filiz Gencan Akın ile dün yapmış olduğumuz görüşmede anket sonuçlarıyla ilgili çalışmaları kendisine takdim ettim. Kendisi ilgiyle dosyayı inceleyerek gereği için ilgili müdürlüklere hemen ulaştırdı. Yaptığımız çalışmalara değer verdiği için teşekkür ediyoruz. Biz de ankete katılan güreş severlere ve anketin duyurulmasını sağlayan kişi, kurum ve sosyal medya yöneticilerine çok teşekkür ediyoruz. Her Şey Edirne İçin…
Derneğimiz tarafından yürütülen anket çalışmalarının sonuçları ile ilgili detaylı bilgilere www.edirnekultur.com adresinden erişilebilmektedir.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.