Cumhurbaşkanımızın itibar tanımlamasının ayrıntılarını bilmiyorum. Merak da etmiyorum. Ama 1100 odalı sarayı ve o sarayın dudak uçuklatan giderlerini öğrendikten sonra itibardan ne anladıklarını da öğrenmiş oluyorsunuz. Siz saray mı dersiniz, köşk mü dersiniz bilemem ama sayın Cumhurbaşkanımız ve muhafazakar kesim daha çok “külliye” ismini kullanıyor. Külliye, Osmanlı dönemine öykünmenin bir başka ifadesi. Tıpkı bakanlığın adı bile Milli Eğitim iken, “Eğitim” yerine “Maarif “, “okul” yerine “mektep” tercihleri gibi. Dünya yapay zekanın sınırsız imkanlarıyla Endüstri 5.0 devriminin heyecanını yaşarken, biz nelerle oyalanıyor ve bunu siyaset zannediyoruz. Bunlar belli bir kesimin kültür kodlarının ifşasıdır aslında.
Geçenlerde bir ziyarette, kendisi de köken itibarıyla Balkan Türkü olan emekli bir öğretmenle tanıştım. Harf inkılabına nefretini dile getirirken, Arap alfabesinin kutsiyetinden bahsederek, alfabe değişikliğinin bir ihanet olduğunu mırıldanınca dayanamayıp sözünü kesmiştim. Böyle inanıyorlar. Daha doğrusu böyle telkinlerle büyütülmüşlerdi. Şevki Yılmaz’ın, fesli Kadir Mısıroğlu’nun beyanlarını tartışmasız onaylayan bir kafa ile neyi konuşabilirsin ki! En iyisi bu insanlarla ya hiç tanışmamak, ya da rabıtalarındaki esrar ile onları baş başa bırakmak. Ne diyor bir bilge; “Seninle aynı kafada olmayan biriyle sohbet ruha azap verir.”
Hafta sonu benzer bir tanışmaya muhatap oldum yine. Tramvay’da tanıştırdı arkadaşım. Çapa’dan Fındıkzade’ye yürüyoruz. İkisi konuşuyor yolda yürürken. Ahmet Hoca,” Tasarruf tedbirlerinin en yukarıdan başlayarak önce kamu kurumlarında uygulanması, sonra halka doğru yayılması gerekir. Halkın alım gücü zaten düştü, ekonomik darboğaz acil tedbirler gerektiriyor. Saraydaki şatafat ve harcamalar iyi örnekler değil” dedi. Saray’ın günlük harcamaları bile tasarruf konusunda şüpheler uyandırıyor diye söze karıştım. Hemen itiraz etti yeni tanıştığım arkadaş: ” Orası bizim itibarımız. İtibardan tasarruf olmaz. Hem ben orayı ziyaret ettim. İçinde hizmet için kütüphane dahil, bir çok birim var. “
Partisini sormaya gerek yoktu. Zihniyet aynıydı. İtibar şatafatta demek! Halbuki bu zihniyetin samimi önderleri ( en azından ben samimi olduklarını düşünüyordum) yıllardır bize lüks ve israfın haram olduğundan bahsetmişlerdi cami kürsülerinden. Hz. Hatice’nin deve kervanlarıyla ticaret yaptığını, çok zengin olduğunu, ama Hz.Peygamber vefat ettiğinde arkasında sadece bir hasır bıraktığını anlatmışlardı. Fani dünyanın malı mülküne tamahın iman zafiyeti olduğunu, Hz.Ömer’in özel kabullerinde devletin mumunu söndürüp kendine ait olanı yakacak kadar adaletli olduğunu anlatmışlardı ağlayarak. Duygulanıp bizler de ağlamıştık bu güzel örnekleri dinlerken.
Ama şimdi farklı içtihatlar ve harama helale aldırış etmeyen bir hayat tarzı, kendi milletine, kendi diline, kendi tarihine ve kültürüne asi, tefekkürden nasipsiz, aklın ve bilimin yerine şeyhin, abinin, reisin emrine amade bir inanmışlık egemen. Çok şaşırtıcı ve saf imanı zehirleyen, tefekkürü öldüren, tarikat ve cemaat ritüellerini din zanneden, sevgi temelli inancımızı kin ve nefret zehriyle otalayan, siyasal hegemonyanın devamı için her şeyi mübah sayan anlayış habis bir ur gibi yayılıyor tertemiz gönüllere.
“İtibar kavramı önemli. Fakat bir devletin itibarı salt şatafatla mı sağlanır iki gözüm?. Uluslararası ilişkilerde bir devleti güçlü ve saygın kılan başka kriterler vardır. Eğer ekonominiz güçlü değilse, adaletli bir gelir dağılımını sağlayamamışsanız, hukukun üstünlüğüne gölge düşürmüşseniz, modern demokrasilerin “yasama yürütme yargı” erklerini işlemez hale getirmişseniz, uluslararası taahhütlerinize uymuyorsanız saray size itibar kazandırabilir mi? ABD eski ve küçük bir şato büyüklüğündeki Beyaz Saray’dan dünyaya hükmediyor. Almanya, Fransa, İngiltere hakeza. Onların itibarı yok mu yani! Osmanlı son dönemlerinde batılı bankerlerden borç alarak saray yaptı da durdurabildi mi çöküşü, kurtarabildi mi itibarını? Mustafa Kemal ve diğer Cumhurbaşkanlarımız ülkemizi Çankaya’daki köşkten idare ederken ülkemiz itibar fukarası mıydı? Onlar Ulus’taki küçücük Meclis binasında yeni devletin temellerini atarken önlerinde bütün dünya diz çökmüştü. Onlar olmasaydı bugün belki yine saraylarımız olurdu belki, ama itibarımız olur muydu? Bugünü yorumlarken o mirası daima göz önünde bulundurmalı ve itibarımızın gerçek banilerine saygıda kusur etmemeliyiz.” dedim itibarcı arkadaşıma, düşüncesinin değişmeyeceğini bilerek.
GÜNDEM
15 gün önceGÜNDEM
29 gün önceGÜNDEM
05 Şubat 2025GÜNDEM
05 Şubat 2025GÜNDEM
05 Şubat 2025GÜNDEM
05 Şubat 2025GÜNDEM
05 Şubat 2025