Recep Çınar
Her ikisi de olumsuz, kötü kelimeler!
Pislik; “İstenmeyen veya zararlı maddelerin birikmesidir. Genellikle çöp, atık, kir ve toz gibi maddelerden oluşur. Pislik, çevreye ve insan sağlığına zarar verebilir” şeklinde tarif edilir.
Sahipsizlik ise; “Sahipsiz olma durumu.Hiç kimsenin veya hiçbir şeyin bir şeye sahip olmadığını savunan bir felsefedir” şeklinde tarif edilir.
Bunları niye yazı konusu yaptım?
Geçtiğimiz günlerde mahalli basınımızda çıkan 2 haber/yazı sebebiyle,
Birincisi; “Pisliğin içinde yaşamak zorunda mıyız?” başlıklı haber.
CHP Edirne Milletvekili Sayın Ahmet Baran Yazgan, 22.07.2024 tarihli mahalli basında yayınlanan beyanatında iktidara sesleniyor ve Tunca Nehri’nin kirliliğini göstererek, “Bu pisliğin içinde yaşamak zorunda mıyız?” diye de soruyor!
Sayın Yazgan haklı, elbette zorunda değiliz. 21. Asırda, hele de Edirne gibi bir şehirde bu tür manzaralar hiç olmamalı. Bu bir acizliktir. Ancak, pislik sadece Tunca nehrinde değil ki! Bilhassa şehrin eski yerleşim semtlerini bir dolaşın da görün ne pislikler, ne düzensizlikler var! Mesela Kaleiçi semtinde. Ki burası şehrin merkezi ve Edirne’ye gelip de buraya uğramayan turist yoktur. Kaleiçi semtindeki “yüzlerce” manzaradan sadece birkaç fotoğrafla örnek gösteriyorum. Şahsen kırktan fazla ülke, yüzlerce şehir gezdim, Temizlik, tertip, düzen konusunda Edirne gibi mağdur bir şehir görmedim!
Belediye, Su ücreti ile birlikte “Konut Çevre Temizliği” ücreti de alıyor. İyi de ne kadar temizlik yapılıyor? Arasıra elamanlar çıkıp yollarda görünen çer-çöpü topluyor. Birkaç saat geçmiyor ortam ayni durumda! Bir araç geçtiğinde toz toprak kalkıyor. Millet (bilhassa aşağı katlar) pencere bile açmaya çekiniyor! Çöp konteynerlerinin birçoğunun kapağı bile yok! Olanlar da kapanmıyor. Bilhassa bu sıcak yaz günlerinde çöp atmak için yanlarına zor yaklaşıyorsunuz. Keşan Belediyesi ekipleri bile ilçede çöp konteynerlerini 15 günde bir dezenfekte ediyormuş, yayınlanan habere göre. Belediyeden yapılan açıklamada, “Temizlik çalışmalarıyla koku ve bakteri oluşumunun önüne geçmeyi ve vatandaşlarımızın daha temiz bir çevrede vakit geçirmesini sağlamayı hedefliyoruz” diyor. Keşan Belediyesi kadar da mı olamıyoruz!
Eski semtlerdeki halk, şunu soruyor; “Belediye yeni yerleşim semtlerine çok daha fazla hizmet veriyor. Eski semtlerde çöp konteynerlerinin kapakları bile yok, çöpler etrafa, yollara yayılıyor. Yeni yerleşim semtlerine ise ayakla basılınca otomatik açılıp kapanan çöp konteynerleri konuyor! Biz üvey evlat mıyız?” diyorlar!
Diğer bir husus, yağmur yağdığında birçok yerde gölcükler oluşuyor! Eskiden Edirne’de 1-2 “göl mahalle” vardı. Şimdi ise yağmur yağdığında onlarca göl mahalle oluşuyor!
Temizlik konusuna gelince! Mesela; Yeni çıkarılan bir yasaya göre Almanya’nın Başkenti Berlin’de çevreyi korumak ve yasadışı atıkları önlemek amacıyla cezalar artırılıyor. Sokağa sigara izmariti atanlara 250 Euro, yanlış çöpe atık bırakanlara ise 500 Euro ceza kesilecek! Bu ceza miktarları şehirlere göre değişiyor.
Bir örnek de Türkiye’den! Geçtiğimiz hafta ulusal basında yer alan bir haberde, Rize’nin fındıklı ilçesinde çevre temizliğine dikkat çekmek için farklı bir uygulama hayata geçirildi. Çöp kovası olmasına rağmen çöplerini yere atan kent sakinlerinin kameralarla belirlendiğini söyleyen Fındıklı Belediyesi, çöp atma anına dair fotoğrafların çekildiğini ifade etti. Çekilen fotoğraflarla bir sergi oluşturacaklarını dile getiren belediye, sosyal medya hesabından parkta yapılacak serginin duyurusunu da yapıyor. Bu da bir çözüm olabilir!
Esas olan önce toplum çevre temizliği konusunda eğitilmeli/bilgilendirilmeli. Bu da Belediye’nin ilgili biriminin “bilgilendirme broşürü” hazırlayarak her aileye ulaştırmasıyla olur. Böylece halka çevre temizliği konusunda ne yapacakları, nasıl yapacakları belirtilir. Kurallara uymayanlara da “kabahatler kanunu”na göre gereken ceza verileceği de bildirilir!
Gelelim “Sahipsizlik” konusuna!
Yenigün yazarlarından Ahmet Acaroğlu, 24.07.2024 tarihli makalesinde, “Enez İlçesi sahipsiz midir?” diye soruyor. Sayın Acaroğlu yazısında, “Kaç yerel seçim geldi geçti, kaç başkan geldi gitti ama Enez’in kaderi değişmedi. Enez için ‘Saros’un İncisi’ diye güzellemeler yaparız bazen. Bir sevgi ifadesidir bu…” diyor. Ayrıca, Enez halkının çok farklı partilere ve adaylara şans verdiğini, ama Enez halkına hiçbir Başkan bu desteğin hakkını vermediğini de yazıyor.
Aslına bakılırsa gerek Enez’i, gerekse Edirne’yi ve de diğerlerini Belediyecilikte yönetenler ayni zihniyet, ayni otomobilin/sistemin birer parçası! Biri sağ tekerleği, diğeri de sol tekerleği! Değişen ne ki? Bence Belediyecilik, parti siyasetinden öte kişilerin bilgi ve becerilerine, dürüstlüğüne ve de liyakatine bağlı bir iştir.
Malum, ülkelerde bir Hükümet yönetimi var, bir de Belediye. Hükümet tüm ülkeden sorumlu, Belediye ise bulunduğu il, ilçe veya kasabadan. Maalesef ülkemizde (bazı istisnalar hariç) her iki yönetim konusunda da Dünya standartlarında bir hizmet göremiyoruz. Peki, sadece yönetenler mi suçlu? Bir insanın ayni delikten defaatla ısırılması için “deli” olması lazım! Ancak delilerin de çok çeşitleri olduğu söyleniyor!
11 Şubat 2012 tarihli Milli Gazete’de “Deliler ve Çeşitleri” başlıklı bir yazı okumuştum. Tam 24 çeşit deliden bahsediyor! Mesela, birkaç örnek vereyim; Yanaz deli: Kendini beğenir. Ebleh deli: Kendini herkesten akıllı sanır. Çılgın deli: İyi konuşurken bir anda bir çuval inciri batırır. Zırzır deli: Hep konuşur atıp tutar. Mangalda kül bırakmaz; icraatı da olmaz. Fesat deli: Halkı birbirine düşürür. Pervane deli: Bir yere 10 defa gider-gelir… gibi.
Biz acaba hangisindeniz?
Dostça kalın…
GÜNDEM
30 Ekim 2024GÜNDEM
30 Ekim 2024GÜNDEM
30 Ekim 2024GÜNDEM
30 Ekim 2024GÜNDEM
30 Ekim 2024EKONOMİ
30 Ekim 2024GÜNDEM
30 Ekim 2024