Toplumların kurumsal yapısını ayakta tutan en önemli unsurlardan biri, hangi unvanlarda olursa olsun makamlarda bulunan kişilerin taşıdıkları temsil sorumluluğunun bilincinde olmalarıdır.
Aslında makam sahibi bireylerin sahip oldukları unvan koltukları sadece bir oturma nesnesi değil; aynı zamanda o makama yüklenen değerlerin, halkın güveninin ve ortak iradenin simgesidir.
Bu nedenle makam sahipleri, şahsi çıkarları için değil, temsil ettikleri değerleri ve milleti önceleyerek davranmak zorundadır.
Çünkü koltuk, kişiye değil; kişinin görev aldığı süre içinde üstlendiği göreve ve sorumluluğa aittir. Sonuçta bireyler temsil ettikleri makam koltuklarından güç almayı değil, ahlaki değerleri, bilgi, deneyim ve tecrübeleriyle makamlara güç verebilmelidir.
Gerek memuriyet hayatımda, gerekse görev aldığım sivil toplum kuruluşlarında farklı makamları temsil etme onuruna eriştim. Temsil ettiğim her makamda, liyakati ve ahlaki değerleri ön planda tutarak adaletli bir yönetim anlayışını benimsedim. Çok şanslıydım, kentte saygı duyulan kişilerle birlikte olma şansını yakaladım. Çok değerli Vali, Genel Müdür, Genel Başkanlar ile kentimin yönetiminde bulunan il müdürlerini tanıma fırsatı buldum. En yakın olduğum ise asli görevi olan İl Sağlık Müdürlüğü’nün yanında Vali ve Belediye Başkan Vekilliği, İl Kültür ve Turizm ile Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü görevlerini de belirli dönemlerde yürüterek kentimizde izler bırakan Dr. Ratip Kazancıgil idi.
Dr. Ratip Kazancıgil, vizyon sahibi, örnek bir liderdi ve üstlendiği her görevde bunu başarıyla kanıtladı. Ekip kurmadaki yetkinliği ile ahlaki ve adaletli yönetim anlayışı, elde ettiği başarının en önemli dayanaklarıydı.
Yaşamı boyunca çalışma arkadaşları, öğrenci ve dostlarının mutlu ve hüzünlü günlerinde yanlarında olmayı bilmişti. Dönemler içinde çeşitli vesilelerle öğrenci ve dostlarıyla birlikte olmayı, yemeğe davet ederek ağırlamayı severdi. Özellikle her eğitim-öğretim dönemi açılışında onu odasında ziyaret eden öğrencilerini her yıl tanışma yemeğine davet ederdi. Onları yakından tanımak isterdi. Masanın kurallarına uyanlar masanın sürekli misafirleri olurdu. Onların eğitim-öğretim, kültür ve sosyal yaşamlarına dokunurdu. Ama kime ne yaptığını ben dahi bilemezdim. Büyük bir gizlilik içinde maddi ve manevi yardımlarını yapardı.
Misafirlerini genellikle Şaban Alabaş’ın işlettiği müesseselerde ağırlardı. Çünkü Şaban Bey onun sofrasını en iyi bilen kişiydi. Aralarında baba oğul ilişkisi vardı. Kurmuş olduğu bu sofranın bir kültür ve edep sofrası olduğunu belirtir, dedikodu yapılmasına izin vermezdi. Sporu belirli bir süre konuşabilirdin ama Edirne’yi konuşmakta sınır yoktu. Ancak sofrada geçen süre içinde dilinin dolanmaması gerekirdi. Buna çok özen gösterirdi. Eğer masada geçen süre içinde dilin dolanmaya başlamışsa, masadan başka bir masaya laf atıyorsan, bir kişi konuşurken dinlemesini bilmiyorsan bir daha o kültür sofrasına oturma şansın yoktur.
Meriç nehrinin ortasına masa kurduklarını, Villa Restorandın Meriç nehri kenarında yer alan salın üzerinde sabaha kadar Edirne’nin tarihi ve kültürel değerlerini konuştuklarını, kentin doğal güzelliklerini yaşadıklarını keyifle anlatırdı. Ancak saate bakmanın ve sarhoş olmanın yasak olduğunu belirtirdi.
Kentin yönetiminde olan kişilerin bu sofralardaki davranışlarını restaurantta bulunan diğer müşteriler tarafından dikkatli bir şekilde izlendiğini bilirdi. Onun için hem kendisi hem de misafirlerinin buna özen göstermesini isterdi. Hesabı masada misafirlerinin yanında ödemezdi. Ellerini yıkamak için misafirlerinden izin ister ve ücreti kasada öderdi.
Bir gün yine Yaşar Amca (Kunduracılar), Ender Görgün ve ben birlikte villaya gittik. Yemeğimizi yedik, sıra meyve bölümüne gelmişti. Ancak restaurantta bulunan bir müşteri hocanın masasına bir meyve tabağı ikram etmek istediğini şef garsona söyleyince garsonda mumlu ve gösterişli bir meyve tabağı hazırlayarak bizim masaya yaklaştığını gördüm. Hızlı bir şekilde müdahale etmek istesem de gösterişli tepsi masaya geldi. Tabi hoca hiddetli bir şekilde ayağa kalkarak bunun derhal alınmasını istedi. Bu siparişi veren vatandaş masaya gelerek kendisinin ikram ettiğini söyledi. Hoca masadan gelen mumlu meyve tepsisini kaldırttıktan sonra kişiye nezaketle teşekkür ederken; “İzin verirseniz misafirlerimi kendim ağırlamak istiyorum. Eğer beni ağırlamak istiyorsanız, uygun zaman ve mekânı belirtir, sizinle birlikte olma ve tanıma onuruna erişirim.” Cevabıyla vatandaşı uğurlamıştı.
Onunla yaşadığım her gün bir şey öğreniyor ve hayat tecrübesi kazanıyordum. Hem Edirne’yi, hem de toplum içinde doğru bildiğimiz yanlışları örnekleriyle yaşıyordum.
Kendisi giyim ve kuşamına da çok özen gösterirdi. Tatil günleri dahil kravatsız görmemişimdir. Cumartesi ve Pazar günleri de kurmuş olduğu Sağlık Müzesi’ne giderdi. Her sabah evinden alır akşamüstü de belirttiği saatte gidip külliyeden alır eve getirirdim. Yine ağustos ayının sıcak günlerinden biriydi. Evimden çıkıp onu almak için külliyeye gittim. Ancak ayağımda şort ve üstümde de askılı tişört vardı. Ben arabamdan inmeden güvenlik görevlisine rica edip hocaya geldiğimi söylemesini istedim. Hocam geldi ve arabaya bindi. Biner binmez beni öyle bir haşladı ki anlatamam. Suçum; neden böyle bir kıyafetle onu almaya geldiğimi eleştiriyordu. Bende arabadan dahi inmediğimi belirtsem de kendisi öyle bir mantıklı cevap verdi ki, ne söyleyeceğimi şaşırdım;
“Sen şu an Trakya Üniversitesi Daire Başkanı olarak görev yapıyorsun. Bu müzeden de sorumlu bir daire başkanısın. Bu kıyafetinle sorumlu olduğun bir birimi ziyaret edemezsin. Şimdi burada Rektör veya Vali Bey olabilir di? Ve bizi yemeğe davet edebilir di? Bu şekilde mi gelecektin? Hadi bakalım ver şimdi cevabı! Ve cümlesini şöyle bitirmişti;
“Sen bu kentin değer verdiği bir kişi olmakla birlikte Trakya Üniversitesi’nin önemli bir makamını temsil ediyorsun. 365 günün 7/24 saatinde bu makamı temsil ettiğini unutmayacaksın. Kılık kıyafetin, davranışların, oturup kalmanla örnek olmalısın…”
Günümüz Türkiye’sinde böylesi beyefendi kamu kurum ve kuruluş yöneticilerinden kaç tane kaldı bilemem. Ama etrafımızda gördüklerimi, yaşadıklarımız ve duyduklarımız zaten bize yeterli bilgi veriyor. Günümüzdeki bilgi teknolojilerindeki gelişmeler artık bilgi ve görüntü iletişimini hızlı bir şekilde yayılmasını sağlıyor. Masalarda konuşulanlar, şerefe kalkan kadehlerin sayısına kadar ayrıntılar daha o gece Edirne’nin konuşulanı oluyor.
Makam sahibi kişiler öncelikli olarak personelinin gözünde saygınlığını yitirmemelidir. Bilgi düzeyi, ekip kurma ve problemleri çözmedeki becerisi, çalışma arkadaşlarıyla kurduğu köprü, temsil yeteneği ve davranışlarıyla örnek olmalıdır. Yönetilmek için değil, yönetmek için o makamda olduğunu bilmelidir.
Sonuç olarak; kamusal sorumluluk taşıyan her makam sahibi, sadece oturduğu koltuğun değil, temsil ettiği kurumun da ağırlığını taşıdığını unutmamalıdır. Saygınlık, sadece unvanla değil; bilgiyle, ahlakla, duruşla ve davranışlarla kazanılır. Özellikle bilgi çağında gizlisi saklısı kalmayan bir dünyada, yöneticilerin attığı her adımın kamu vicdanında karşılık bulacağı unutulmamalı; yönetmek kadar, örnek olmak da esas alınmalıdır.
Değerli hocam Dr. Ratip Kazancıgil’i rahmet ve minnetle anıyorum.
GÜNDEM
09 Ağustos 2025GÜNDEM
09 Ağustos 2025GÜNDEM
09 Ağustos 2025GÜNDEM
09 Ağustos 2025GÜNDEM
09 Ağustos 2025GÜNDEM
09 Ağustos 2025GÜNDEM
09 Ağustos 2025Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.