eşya depolama
romabet romabet romabet
deneme bonusu veren siteler
bandstanddiaries.com
sakarya escort belek escort adana escort antalya escort ankara escort aydın escort bursa escort gaziantep escort istanbul escort samsun escort balıkesir escort mersin escort konya escort eskişehir escort izmir escort sınav analizi denizli vip transfer kocaeli escort malatya escortmaltepe escort muğla escort manisa escort sivas escort tekirdağ escort tokat escort uşak escort yalova escort yozgat escort trabzon escort afyon escort aksaray escort amasya escort ardahan escort artvin escort bartın escort bayburt escort bolu escort burdur escort çanakkale escort çankırı escort çorum escort edirne escort elazığ escort erzurum escort erzincan escort kırşehir escort van escort zonguldak escort giresun escort gümüşhane escort hakkari escort ığdır escort ısparta escort kahramanmaraş escort karabük escort karaman escort kars escort kastamonu escort kırklareli escort kütahya escort nevşehir escort niğde escort ordu escort osmaniye escort rize escort şanlıurfa escort siirt escort sinop escort şırnak escort tunceli escort yozgat escort tokat escort tekirdağ escort kütahya escort balıkesir escort aydın escort edirne escort sivas escort uşak escort adana escort adana escort adana escort adana escort adana escort adana escort adana escort vergi konseyi görüntülü sohbet urla siyaset haberleri ankara magazin istanbul magazin yalova magazin kütahya magazin elazığ magazin adıyaman magazin tokat magazin sivas magazin batman magazin erzurum magazin afyon magazin malatya magazin ordu magazin trabzon magazin mardin magazin eskişehir magazin denizli magazin muğla magazin van magazin aydın magazin tekirdağ escort balıkesir magazin samsun magazin kayseri magazin manisa magazin hatay magazin diyarbakır magazin mersin magazin kocaeli magazin gaziantep magazin konya magazin sakarya magazin antalya magazin bursa magazin izmir magazin istanbul otomobil fiyatları istanbul ekonomi istanbul eğitim istanbul seyahat istanbul gezi rehberi antalya alışveriş merkezleri antalya ticaret
Ahmet Acaroğlu

Ahmet Acaroğlu

16 Temmuz 2025 Çarşamba

YENİ SÜRECİN KODLARI

YENİ SÜRECİN KODLARI
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Sürecin adını nasıl belirlediğiniz önemli. Barış süreci diyenler var, yeni bir açılım süreci diyenler var, BOP süreci diyenler var, Yeni Anayasa süreci diyenler var, yeni Osmanlıcılık süreci diyenler var, koltuğu kaptırmama süreci diyenler var…var oğlu var! Önce bu kafa karışıklığını halletmemiz lazım.

Adını ne şekilde telaffuz ederseniz edin ama bu projenin Türk milletinin ve aziz Cumhuriyetimizin hayrına olmadığı çok açıktır. En azından ben öyle düşünüyorum. Sebepsiz değil elbette.

Bir kere terör örgütüyle barış müzakeresi yapılmaz. Teröristle mücadele edilir.50.000 kişinin katline ferman yazanları, çoluk çocuk, yaşlı genç, kadın erkek demeden masum canlarımızı katleden canileri muhatap almak akla ziyan bir davranıştır. “Asla pazarlık olmayacak” denilse de, DEM’in Eş Genel Başkanı “Sürecin sekteye uğramaması için 20 maddeden oluşan taleplerimizin kabul edilmesi şarttır.” şeklinde açıklama yapmaktan çekinmemiştir.

Silah bırakma gösterisi tam bir tiyatrodur ve PKK’nın propagandasına hizmet etmekten başka bir işe yaramamıştır. ABD’nin İngiltere ile birlikte büyütüp beslediği ve son sistem silahlarla donattığı bu taşeron örgütün yaktığı sadece 30 adet kaleş tüfektir. Böyle silah bırakma mı olur! 

Yerli yabancı siyasetçi ve basın mensubunun özel davetiye ile çağrıldığı

bu göstermelik oyuna asıl aktörler niçin katılmamıştır acaba? Türk milletinin tepkisinden çekinilmiş olabilir mi? Silahların seri numaraları alınmış mıdır? Hangi silah ile hangi evladımız şehit edilmiştir? Biz Nato üyesi olduğumuz halde bu silahlar onlara niçin verilmiştir, neden verilmeye devam edilmektedir? 

Sorulacak çok soru var. Mesela; Siz CHP’yi ve bazı belediye başkanlarını seçimden önce terör örgütüyle ortaklık yaptıkları ve onlarla DEM’lendikleri için suçlamadınız mı? Seçim kazanan başkanları ve en başta Ekrem İmamoğlu’nu DEM’le “kent uzlaşısı” yapmakla suçlayıp hapse tıkmadınız mı? Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan çıkmış, üçlü ittifak kurduklarını, bu süreci AKP-MHP-DEM ile birlikte yürüteceklerini söylemektedir. DEM oldu şimdi barış güvercini öyle mi?!Bunun adı siyaset olamaz. Yani ben ne yaparsam yapayım sana muhalif olduğum için hain, ama sen dün hain dediklerinle bugün kol kola olsan bile hep vatansever.

Ben bir Türk’üm. Osmanlı’nın millet anlayışı ümmet perspektifiyle yapılıyordu. Her toplum ırk mensubiyetini gururla ifade ederken, bir tek Türklere yasaktı Türkü’m demek. Bu ırkçılıktı ve yasaktı. Abdülhamit’in Meşrutiyet Meclisi’nde bile bütün kavimler bize karşı birleşmiş, biz zavallı Türkler azınlığa düşmüştük. Yoksa kendisinin açtığı parlamentoyu niçin kapatsındı Padişah?

Sayın Cumhurbaşkanımızın son açıklamaları bana o günleri hatırlattı. Cumhuriyetimizin en belirgin kodları ulus devlet, üniter yapı, eşit vatandaşlık ve laikliktir. Bu devletin adı Türkiye Cumhuriyeti ve kurucu irade Türk milletidir. Devletin dili Türkçe, tarihimiz Türk tarihidir. 

Halbuki sayın Cumhurbaşkanımız ulus devlet modelini ümmet anlayışı ile yeniden tariflemeye çalışmaktadır. Bu sözleri sokaktaki vatandaşlar tartışabilir, öyle düşünenler de olabilir. AKP’nin içinde bu tür düşünceleri, Türklük ve Atatürk nefretini açık açık dile getirenler de var zaten. Ama bir Cumhurbaşkanı benim zaferlerime başka milletleri ortak edemez, etmemelidir. 

Siz bir Arap devlet başkanı veya tarihçisinin Türkleri zaferlerine ortak ettiğini duydunuz mu? Bir ülkede yaşayan beş on veya birkaç yüz kişi belki zorunlu olarak askere alınıp cepheye gönderilmiş, şehit de düşmüş olabilir. Ama bunu binlerce şehidimizle kıyaslayıp zaferlerimizin sahibi yapabilir miyiz? 

Elbette bir müslüman olarak Hz.Muhammed’in ümmeti olmayı bir şeref sayarım. Ama Zeytin Dağı’nda, Kut’ül Amara’da din için, vatan için ölümün üstüne yürüyen Mehmet’lerimin karnını deşen aynı ümmetin çöl bedevileri değil miydi? Malazgirt’te Anadolu vatanlaşırken saflarımızda kaç Arap ve Kürt vardı?

Sahi ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack’ın Osmanlının millet anlayışının daha doğru bir model olduğunu söylemesi ne anlama geliyor? Yahu siz Osmanlıyı zaten böyle parçalamadınız mı? Siz bir tek Mustafa Kemal’i ve Kuvva’cıları dize getiremediniz. O korkunuz yine devam ediyor. Siz de biliyorsunuz ki sabrımız taşı çatlatır, kardeşliğimizi ve birliğimizi nükleer bombalarınız bile bozamaz. Ama özgürlüğümüze kastedilir de bu milletin ayranı kabarırsa hiç şüpheniz olmasın ki bu milletin delilerini kimse zaptedemez. Bu aziz Cumhuriyetin kodlarıyla oynamayın!

Devamını Oku

TÜRK MEN

TÜRK MEN
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yeniden ve kuvvetle, göğsümü şişirerek bir daha haykırıyorum:

Biz Türk’üz, var mı bir diyeceğiniz?

-Kim sen?

-Türk men.

Dört kelimelik bu karşılıklı konuşmanın anlamı şöyle? “-Kimsin? -Türk’üm.”

Aziz okuyucular, sizce bu karşılıklı konuşma nerede ve ne zaman geçiyor? 20. yüzyılda İstanbul’da, Selanik’te, İzmir’de, Ankara’da, Bakü’de olabilir mi? Veya günümüzde Türkiye’de geçmiş olabilir mi? Belki de 19. yüzyılda geçmiştir.

Neyse sizi fazla düşündürtmeyeyim. Bu konuşma, 11. yüzyılda Dîvânu Lugâti’t-Türk’te geçiyor. Kâşgarlı Mahmut, Türklerle ilgili bir kutsi hadisi, Türklerin özelliklerini ve bir şiiri aktardıktan sonra, 11. yüzyılda iki Türk karşılaştığı zaman birbirleriyle böyle konuştuğunu bize bildiriyor. Metnin ilgili bölümünü 2014’teki Türk Dil Kurumu yayınından aynen veriyorum (s. 151).

… Ne var ki biz daha önce Türk’ün Allah tarafından verilmiş bir isim olduğunu söylemiştik. Bize şeyh, imam ve zahid Huseyn bin Xalef el-Kâşgarî haber verdi ve kendisine de İbnu’l-Garqî’nin haber verdiğini söyledi. Ona da âhir zaman hakkında yazdığı kitabında İbni Ebi’d-Dünyâ diye tanınan şeyh Ebû Bekr el-Muġîd el-Cercerânî, Allah’ın elçisine (s.a.) isnat ederek anlatmış. (Peygamber) dedi ki: Allah (c.a.) diyor ki: ‘benim bir ordum vardır; onları Türk diye adlandırdım ve doğuya yerleştirdim. Bir kavme kızdığım zaman onları (Türkleri) onlara musallat ederim.’ Bu, diğer bütün insanlara karşı, onlar için bir üstünlüktür. Çünkü onların adını bizzat O (c.a.) vermiş; onları en yüce ve yeryüzünde havası en güzel yere yerleştirmiş; onları kendi ordusu olarak adlandırmıştır. Bunun yanında onlar; güzellik, tatlılık, aydın yüzlülük, edep, yaşlılara hürmet ve riayet, ahde vefa, alçak gönüllülük, yiğitlik ve daha sayılayamayacak birçok meziyeti hak etmişlerdir. Şiir: Kaçan körse anı Türk / Bodun ayga anıŋ aydaçı / Muŋar tegir ulugluk / Munda naru keslinür. Bir adamı överek diyor ki: Türk taifeleri onu görünce der ki: ‘Büyüklük ve yücelik buna yakışır, bundan sonra (yücelik) kesilir.’ Onlardan biri için de Türk denir; hepsi için de. ‘Kimsin?’ anlamında kim sen denir; ‘Türküm’ anlamında Türk men diye cevap verilir. Türk süsi atlandı denir; ‘Türk ordusu (ata) bindi’ demektir.”

Hani bazıları Türk kavramının, milletimizin kendisini Türk olarak adlandırmasının Cumhuriyet’le birlikte doğduğunu sanıyor ya işte bu yanlış bilgiye karşı yazıya böyle başladım.

Aslında 6. yüzyıldaki Göktürklerden bugüne kesintisiz olarak biz kendimize Türk diyoruz. 1897’de Mehmet Emin Yurdakul ünlü şiirine “Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur.” diye başlıyordu. Atatürk 1933’teki konuşmasını “Ne mutlum Türk’üm diyene!” cümlesiyle bitiriyordu. Şu sözler de Atatürk’ündür: “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir…

Tarihimizde göğsünü gururla şişirerek “Türk” diye haykıran en büyük Türk ve en büyük Türkçü Atatürk idi. Nutuk’u ve bütün konuşmalarını baştan sona tarayınız, onun Türk sözünü ne kadar çok kullandığını, heyecanla ve övünçle kullandığını göreceksiniz.

Çok iyi bilinmesi gereken bu gerçekleri niçin durmadan tekrarlıyorum? Birileri bizim Türk olduğumuzu unuttuğu için. Birileri Atatürk’ün en önemli özelliğinin Türk olmakla gururlanmak olduğunu unuttuğu için.

Yeniden ve kuvvetle, göğsümü şişirerek bir daha haykırıyorum:

Biz Türk’üz, var mı bir diyeceğiniz?

Ahmet B.Ercilasun

TÜRK MEN

YENİÇAĞ GAZETESİ

06.07.2025

Devamını Oku

KORKU TÜNELİNDEN ÇIKMALIYIZ

KORKU TÜNELİNDEN ÇIKMALIYIZ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Eski yıllarda bir çok şehirde fuar düzenlenirdi. Herkesin görmek istediği özellikle iki fuar vardı. Bunlardan biri İzmir, diğeri de Kocaeli Sanayi Fuarıydı. İkisi de uluslararası fuarlardı. Yabancı ülkelerin büyük ilgisi olur, onların ünlü firmalarının standlarını hayranlıkla gezer, broşür toplardık.

O fuarların en kalabalık yerleri birbirlerinden kıymetli sanatçıların sahne aldığı gazinolar, bir de çocuklar, gençler ve hatta yetişkinlerin koştuğu Luna parklardı. Dönme dolaplar, atlı karıncalar, dagadalar, akrobatların nefes kesen gösterilerini  heyecanla izlediğimiz sirkler için sıraya girilirdi.

 Ama en çok ürperdiğimiz hiç şüphesiz “korku tüneli”ydi. Tünelin zifiri karanlığında patlayan ışık spotları, üzerinize gelen vahşi hayvan animasyonları, çığlık attıran yırtıcı hayvan sesleri korkuları zirveye taşır, insanları kan ter içinde bırakırdı.

Ülkemde tanık olduğumuz olaylar bana o korku tünelini hatırlattı. Her gün yeni gözaltılar, tutuklamalar, susturulan televizyonlar, yasaklanan meydanlar, derdest edilen gençler, yolu kesilen, yürümeleri bile engellenen işçiler, köylüler, emekliler… Sanki bir korku tünelinden geçiyor gibiyiz. Hükümete muhalif olmak, aykırı bir düşünceyi açıklamak, eleştirel bir slogan atmak veya bir pankart taşımak, haksızlıklara karşı çıkmak suç olmamalı.

İktidara aday her parti ” 3Y “ ile mücadele edeceğini söyleyerek oy istiyor seçmenden. Nedir bunlar; “Yoksulluk, Yolsuzluk, Yasaklar” AKP de bunları vadederek iktidar oldu yıllar önce. Tek başına iktidar olmanın rahatlığı ile güzel uygulamalar da gerçekleşti. Ama geldiğimiz son merhalede koltuğu kaybetme korkusu AKP ve sayın R.T.Erdoğan’ı  maalesef söylemleri ile eylemleri çelişen bir noktaya getirmiştir.

Bugün bir ikisi hariç Kurucu Üyeler bile ya partiyi terketmiş, ya da partiden uzaklaştırılmışlardır. Hatta AKP’ye en sert eleştirileri bugün onlar yapmaktadır. Yani bazı uygulamalara onlar bile karşı çıkmaktadırlar. Diğer partileri,” AKP düşmanı” gibi görebilir sayın Erdoğan, ama beraber yola çıktığı arkadaşlarının muhalefetini önemsemelidir.

Çok açık gözlemlediğimiz muhalefet hazımsızlığı AKP’yi giderek hırçınlaştırmaktadır. İş Adamlarının en büyük kuruluşu TÜSİAD yöneticileri bile düşünce açıklayamaz, siyasi parti genel başkanları kanaatlerini söyleyemezse, akademisyenler bildiklerini dile getiremez, gazeteciler yorumlarını özgürce yapamazsa bu ülkede katılımcı demokrasiden nasıl bahsedebileceğiz? AKP’nin ileri demokrasiden anladığı bu mudur?

CHP sanki ABD’den de , Rusya’dan da ,İsrail’den de tehlikeli bir düşman gibi muamele görüyor. Cumhurbaşkanı adayı olduktan sonra Ekrem İmamoğlu’nun  başına gelenleri hangi vicdan sahibi kabul edebilir. Sayın Erdoğan inançlı bir insandır. Hepimiz gibi o da bilir ki devletin dini adalettir. Yaşananlar ve bazılarına yaşatılanlarda adalet var mıdır? FETÖ yanılgısından da mı ders alınmamıştır diye düşünmeden edemiyorum. Ne güzel insanlar mağdur edilmişti Fetö kumpaslarıyla, unuttuk mu o günahları?

Kim suçlu ise cezasını çeksin, çekmelidir. Ama bu ülkede sadece CHP’li başkanlar mı suçludur. AKP’li başkanlar dönemine ait belediyelerde hem İmamoğlu, hem de Mansur Yavaş’ın hazırladığı yüzlerce yolsuzluk dosyası neden işlem görmedi? Ayrıca gözaltı operasyonlarının şekli tam bir itibar suikastı değil midir? Allah aşkına soruyorum; Cumhurbaşkanlığına aday olan ve tüm anketlerde Erdoğan’ın açık ara önünde olan birisi çağırsanız gelmez mi? Kazanacağı çok net olan birisi yurt dışına kaçar mı hiç! Kısacası “3Y” yeniden hatırlanmalı, onlara uygun adımlar atılmalıdır.

 Ben CHP’li değilim. Herhangi bir parti taassubuyla da söylemiyorum bunları.  Sadece sade bir vatandaş olarak üzüntümü dile getiriyorum. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, karpuz gibi ortadan yarılmış değil, kucaklaşmış bir toplum özlemimin yansımasıdır bu efkarım. Korku tünelinden çıkmamız hepimizin hayrına olacaktır.

Hani “İÇ CEPHE” yi güçlendirmemiz isteniyor ya . Bunun başka yolu var mıdır sizce? Hoşça kalın.

Devamını Oku

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ VE TÜRKOLOJİ

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ VE TÜRKOLOJİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türkoloji; “Türk dillerini konuşan insanların ve Türk halklarının dillerini, tarihini, edebiyatını, folklorunu, kültürünü ve etnolojisini kronolojik ve karşılaştırmalı bağlamda inceleyen bir beşeri bilimler kompleksidir.“  Üniversitelerin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü bu alanlarla ilgili eğitim verir ve öğrenciler yetiştirir. Mezunların çoğu benim gibi Edebiyat öğretmeni olmakla yetinir. Daha hevesli olanlar akademisyenliği tercih edip, ihtisas alanlarında kültürel çalışmalarına devam ederler.

Geçtiğimiz hafta iki gün Haliç kıyılarında dolaştık. İlkinde 50 yıllık üniversite arkadaşlarımızla Fener’de buluştuk. İstanbul’daki sınıf arkadaşlarımızla ayda bir, bazen iki defa bir araya gelmek, kadim dostlarla beraber olmak bize iyi geliyor. İnşallah sonbaharda uzaklarda olan arkadaşlarımızın ve hayattaki hocalarımızın da katılımıyla Fakültemizde bir büyük buluşmayı da gerçekleştirebiliriz.

Pazar günü Eyüpsultan’daki Yeni Dünya Vakfı’nda düzenlenen hocamız Prof.Dr.Necmettin Hacıeminoğlu’nu anma programına katıldık, Müslüm, Meral, İlker’le birlikte. Vakfın başkanı Mehmet Nuri Yardım da Türkoloji mezunu.  Kendini kültürel ve edebi çalışmalara adayan, bu yoğun ve yorucu koşuşturmaları  bir ibadet aşkıyla devam ettiren kardeşimize şükran borcumuz olduğunu söylemek isterim. Bu işlerin kolay olmadığını iyi bilirim. Enerjin ve gayretin ziyade olsun aziz kardeşim.

Nezih bir salonda, çok veciz konuşmalarla yad ettik hocamızı. Akademisyenler, öğrencileri ve gönüldaşları ona ait hatıralarını anlattılar bazen hüzünlenerek, bazen gülümseyerek. Mehdi Ergüzel, Erol Ülgen, Vahit Türk hocalar, aynı ıstırapların mengenesinde çelikleşmiş iman ve ilim adamları olarak o günlerin hatıralarını canlandırdılar gönül ufuklarımızda. Hocamızın mücadelesini ve ideallerini anlatırken heyecanlandılar, duygulandılar, duygulandırdılar.

Müslüm hiç öğretmenlik yapmadı. Laleli’de bir lokanta işletti uzun yıllar. Lokantası Üniversite’nin yakınında olduğu için tüm hocalarımızla beraberliği ve dostluğu da yıllarca anılar biriktirerek devam etti. Yakacık’ı yazan İhsan arkadaşımız gibi Müslüm de o hatıraları bir kitapla ölümsüzleştirse ne güzel olur. Necmettin Hoca onun nikah şahidi olmuştu. Müslüm de bazı hocalarımızın defin merasiminde hepimiz adına veda şahidiydi.

Trakya Üniversitesi’nde 1985 yılında Türkoloji Bölümünün kurucusu  Prof.Dr.Necmettin Hacıeminoğlu’dur. Yani Edirne’de Türkoloji’nin temellerinde onun emekleri, onun fedakarlıkları vardır. Oradan yetişen akademisyenlerin, o okuldan mezun öğrencilerin ruhlarında, bu fikir ve gönül adamının üflediği  Devlet, Millet, Türklük ,Milliyetçilik ateşinin kıvılcımları vardır. O tam bir dava adamıydı.

1989 yılıydı. MAD. Ticaret Meslek Lisesi’nde Edebiyat öğretmeniydim. Edirne’de olduğunu öğrenmiştim. Uzunköprü Kültür Sanat ve Tanıtma Derneği’ni kurmuştuk ilçemizde. Önemli fikir adamlarını konferans için davet ediyor, halkımızla buluşturuyorduk. Hocamı ziyaret edip konferans için davet ettiğimde “seve seve” demişti.  Derneğin düzenlediği liseler arası kompozisyon yarışması ödül törenini de o gün planlamıştık. İnanılmaz bir ilgi olmuş, salon dolmuştu. Özellikle gençlerin ve öğrencilerin çokluğu hocamı çok mutlu etmişti. Zaten konferansın konusu da;” Gençliğin Meseleleri” idi yanlış hatırlamıyorsam. O yıllarda bir kasaba okulundaki öğrenciler ünlü bir Profesörün elini sıkıyor, onun elinden ödül alıyorlardı. Benim mutluluğumu da siz tarif edin artık.

Konferans sonrası parkta bir grup ülkücü arkadaşla hocamızın etrafını sarmış, pür dikkat onu dinliyorduk. Çok sigara içiyordu. Zayıf parmaklarına sıkıştırdığı sigarasından derin bir nefes çektikten sonra ağzından daireler çizerek yükselen dumanlara bakarak;” Öğrencilerinin gözleri de senin ideallerin gibi pırıl pırıl. Onları görünce tüm yorgunluğumu unutuyorum. Gençlerimizi iyi yetiştirmeli, onları Türk Kültürü ile donatmalıyız.” demişti. Sonra bana dönüp ;” Acaroğlu, ben buradayken gel doktoranı yap, sonra da bölümün başına geçersin.”  Sözleriyle beni onurlandırmıştı. Yanlış hesap mı, ufuksuzluk mu bilemiyorum ama, “Hocam, babam esnaf. Ben belki öğretmenliği bırakıp esnaflık yapacağım.” diyerek teşekkür etmiştim. Hayatımda yaşadığım pişmanlıklardan birisi de budur. Pazar günü Vakıf’ta yaptığım kısa konuşmada bu anektodu dile getirdim.

Fakat hocam müsterih olsun ki, kurduğu Türkoloji Bölümünde, başta Yüksel Topaloğlu, Ahmet Günşen, Recep Duymaz, Vahit Türk başta olmak üzere, hepsi birbirinden kıymetli akademisyenler, TÜRKLÜK meş’alesini ilelebet ellerinden bırakmayacak gençleri yetiştirmeye devam ediyorlar.

Türk Dili’nin mücahidi, Türk Edebiyatının ve Türk kültürünün kara sevdalısı, ülkücü düşüncenin Kürşat’ı , özü sözü bir, vicdanı arı, gönlü duru hocam…Önünde saygı ve hürmetle eğiliyor, bir defa daha sana rahmetler diliyorum.

Devamını Oku

ETRAFIMIZ  ATEŞ  ÇEMBERİ

ETRAFIMIZ  ATEŞ  ÇEMBERİ
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Artık yeter! Bunca cana kıydıktan, komşu ülkeleri tarumar ettikten, hak ve hukuku çiğneyip vicdanları perişan ettikten sonra bile ABD ve AB ülkeleri hala İsrail’in arkasında durup ona destek veriyorsa ;       “ Artık yeter!”  diye dünyanın ayağa kalkması gerekirdi. Bırakın dünyayı, İslam ülkelerinden bile güçlü bir kınama, arşı titretecek bir çığlık duydunuz mu? Olan biten nedir diye baktığımızda söylenebilecek tek şey vardır; bu sadece Yahudi azgınlığı veya vahşeti değil, olsa olsa insanlığın intiharıdır.

Genelde ulusal ve kültürel konularda yazmaya çalışıyorum. Küresel gelişmelerden habersiz kaldığımız,  zamanın ruhunu ıskaladığımız tüm tarihi süreçlerde afalladık, şaşırdık, hakimiyeti elimizden kaçırdık. Eğer idealist bir öğrenci olabilirsek, tarih iyi bir öğretmendir. Ama tersi hep hüsrandır, yenilgidir, gözyaşıdır, acı ve ıstıraptır.

Bazen musibetler de bizim için diriltici muştular barındırır içinde. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri ne güzel söylemiş:

Hakk şerleri hayr eyler  / Zannetme ki gayr eyler

Ârif ânı seyr eyler   / Mevlâ görelim n’eyler

N’eylerse güzel eyler.

Önemli olan; Hakk’ı hak bilip, Hakk’a uygun yaşamak, aklın ve bilimin rehberliğinde tedbirde kusur etmemektir. İnşallah İsrail’in sadece bölge değil, dünya barışını da ateşe atan bu ırkçı vahşeti, bu iğrenç şerleri de bir gün Hakk’ın sillesiyle yerle yeksan olur. Ama başta İran olmak üzere tüm İslam ülkelerinin ve elbette bizim de yaşanan savaşlar ve çatışmalar karşısında doğru ve derin analizler yapmamız gerekiyor.

BOP projesi tıkır tıkır işliyor. Orta Doğu emperyalist planlar ve iç çatışmalarla bir cehenneme dönüştürüldü. Ülkeler hallaç pamuğu gibi savruluyor, sınırlar yeniden çiziliyor. Sayın Tayyip Erdoğan BOP’un Eşbaşkanı olduğunu söylerken gururluydu. Ama bugün komşularımız paramparça olurken olaylara dahlimizin olmadığı apaçık ortadadır. Yapabildiğimiz, bir iki kınama mesajı ve taziye bildirmekten başka bir şey değildir. İran’dan sonra sıranın bize geleceğini söyleyen devlet adamlarının beyanları ise tam bir talihsizliktir.

Büyük Atatürk, ömrü cephelerde, savaş alanlarında geçen Gazi Mustafa Kemal, “Yurtta sulh, dünyada sulh” demişti. Cumhuriyetimizin dış politikası yıllarca bu inançla ve komşularımızın iç işlerine karışmama prensibine göre şekillendi. İçimizdeki siyasal ümmetçiler ve bazı laiklik karşıtları bunu bir acizlik gibi lanse ettiler kendi cemaatlerine. Halbuki Gazze’de dün, İran’da bugün yaşananlar gösterdi ki ; ne din, ne milliyetçilik, ne ideoloji toplumları tek başlarına güvenli kılmıyor. Ekonomin de, diplomatik misyonun da, Orduların da güçlü olacak. Anadolu zor bir coğrafya. Barışı savunurken savaşa da hazır olacaksın.

İran’da 45 yıldır din devleti var. Her kurum, Cumhurbaşkanı da dahil dini lidere bağlı. Rejim devrim muhafızları ile ayakta. Onlar da mollalara bağlı. Silahlı sivil güçler sokağın hakimi. Liyakat yerine torpil ve mollalara sadakat revaçta. Şah dönemine göre milli gelir arttı ama ambargoların da etkisiyle savunma ve güvenlik sistemleri modernize edilemedi. İstihbarat teşkilatındaki dağınıklığın faturası çok ağır oldu.

Elbette şunu da açıkça ifade etmeliyiz; İsrail bu pervasız ve vahşi saldırıları Batılı küresel güçler sayesinde sürdürebiliyor. İsrail Orta Doğu’da ABD’nin ve İngiltere’nin maşası, zulüm kırbacıdır. İsrail bu iki emperyal güç tarafından Filistin topraklarında kurulmuş korsan bir devlettir. O nedenle nereye saldırırsa saldırsın, onlar tarafından hep arkası sıvazlanmakta, katliamlarında bile alkışlanmaktadır.

 İran nükleer silaha sahip olmamalıymış! Bence küresel güçler dahil, hangi ülkelerde nükleer silah varsa tümü imha edilmelidir. İsrail’in hedefi, Uranyumu işleme ve geliştirme tesisleri çalışan İran’ın, sonunda nükleer silaha da sahip olmasını engellemektir. Çünkü İsrail’in korkusu Müslüman ülkeler tarafından haritadan silinmektir. Ey Netanyahu, sende 90 adet nükleer silah varken sana mübah, ama İran’a yasak öyle mi?

Etrafımız ateş çemberiyle çevriliyken biz ne yapmalıyız? Elbette bizim inancımız, kültürümüz hep mazlumdan, mağdurdan yana olmamızı emreder. İran bizim komşumuzdur. Fakat Sünni Arap dünyasının, Şii mezhebi mensubiyetinden dolayı yalnız bıraktıkları İran için boyumuzdan büyük işlere kalkışmamalı, sahaya atlamamalıyız. Bugün savaşı önlemek için arabuluculuk, Cumhurbaşkanımızın söylemiyle “barışı ve müzakereleri kolaylaştırıcılık” rolü en akılcı yoldur. İngiltere’nin uluslararası politikada benimsediği bir kural vardır. Derler ki;   “İngiltere’nin ebedi dostları veya ebedi düşmanları yoktur. İngiltere’nin ebedi çıkarları vardır.”

Biz komşularımızı severiz, zalime engel olmaya çalışırız, ama kendi ülkemizi de daha çok düşünür, kendi insanlarımızı da ateşe atmayız, atamayız. İran’ın dostları Rusya ve Çin gibi devlerin bile sessiz kaldığı bir hengamede, hem de Nato üyesi bir ülke olmamıza rağmen ABD’nin ve AB’nin karşısına dikilmek tam bir çılgınlık olur. O nedenle sayın Cumhurbaşkanımızın açıklaması isabetli olmuştur. 

Dünya yeniden dizayn ediliyor. Küresel sermaye yeni bir faşizm türetti. İnsan insana düşman edildi. Hümanizm, insan sevgisi, demokrasi, büyüklere masallar olarak telaffuz edilmeye devam etse de çocuklar bile inanmıyor artık. Sermaye, Kabil kompleksini köpürtüp yeni tiranlar, dizginlenemez canavarlar yaratıyor artık. Sanki 3.Dünya Savaşı başlamış gibi. Bu coğrafyada bekamızın şartı, kardeşçe birbirimize kenetlenerek güçlü olmaktır.

Devamını Oku
Marsbahis
deneme bonusu veren siteler