02 Aralık 2024 Pazartesi
BASINDAN SEÇMELER
DİL KÜLTÜRÜ ÜZERİNE BİR DERTLEŞME (2)
Z Kuşağı İş Gücünün Yükselişi: Dijital Yerlilerin Mobil Teknoloji İhtiyaçlarının Karşılanması
CHP “30’un altında yokuz” diyor
EDİRNE’DE MAHALLE KÜLTÜRÜ -4-
Sanatta Özne Sorunu-2
NEBAHAT ALBAYRAK’TAN VALİ’YE, BÜYÜKELÇİ’DEN BELEDİYE BAŞKANI’NA PLAKET:
Ulaştırma Bakanlığı yaptığı sırada bir Türkiye ziyaretinde, Hollanda’daki Türkeye Köyü’nün de içinde bulunduğu bölgeye valilik teklifi aldığını belirten Karla Peijs, bugün bu görevinden mutluluk duyduğunu söyledi.
Türk Hollanda Dostluk Vakfı Başkanı Bülent Türker, konuşmacıların hepsine birer plaket hazırlattı. Lahey Büyükelçimiz Uğur Doğan, Sluis Belediye Bakanı Jacques Suurmond’a plaketini verirken.
Açılışa katıldığ için kendisine teşekkür edilerek mikrofona davet edilen Milletvekili Nebahat Albayrak, yaptığı konuşmada, 400 yıllık Türk-Hollanda dostluğuna değindikten sonra, “Bir gün bana Hollanda’nın Zeeland bölgesinde Türk köyü var. Bu ismi de 1604 yılında Prens Maurits vermiş. Bundan haberin var mı, oraya gittin mi? diye sordukları zaman çok şaşırmıstım. Sonra buraya geldim ve bisiklet turu da yaptım. Bugün de, böylesi güneşli bir havada buradayız. Burada bulunmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.” dedi.
MONİQUE STRUM’A İLHAN KARAÇAY’DAN, ŞENOL OCAKLI’YA HOLLANDA KONSOLOSUNDAN PLAKET: Törende, Türkiye Köyün’ün Fahri Konsolosu olan Monique Strum’a İlhan Karaçay, Türkiye Köyü ile ilgili yaptığı çalışmalardan ötürü ödüle layık görülen Şenol Ocaklı’ya da, Hollanda’nın İstanbul Başkonsolosu Marco Hennis plaketlerini verdiler.
Daha sonra mikrofona davet edilen Sluis Belediye Başkanı Jacques Suurmond, ilişkilerin öemine değindikten sonra, “Bir gün Dalaman’da tatil yaparken, üzerinde ‘Turkeye-Sluis’ yazılı bir tabela görünce çok şaşrmıstım. Öyle ya, Hollanda’da Belediye Başkanlığını yaptığım bir kentin ve o kente bağı bir köyün adını, Türkiye’de bir başka köyün girişinde görmek gerçekten şaşırtıcı olmaz mı? Meğer bu güzel girişimi, bugün de aramızda bulunan Şenol Ocaklı yapmış. Kendisine teşekkürlerimi sunuyorum.” diye konuştu.
BÜYÜKELÇİ DUYGULANDI: Lahey Büyükelçimiz Uğur Doğan, Hollanda-Türk ilişkileri üzerine yaptığı konuşmadan sonra, Lavent Müzik Grubu’ndan dinlediği şarkıdaki “Haydi yolla İstanbul’a yolla” dizesinden sonra çok duygulandı.
Türk müziği ziyafeti
Türkiye Köyü’nde 10 yıl önce kurulan beş kişilik Laventen adlı müzik grubu, kilisede düzenlenen toplantıda yarım saatlik bir program yaptı. Türkçe ve İbranice repertuvarları ile büyük alkış toplayan grubun bir şarkıdaki “Haydi yolla İstanbul’a yolla, haydi yolla Beyoğlu’na yolla” sözleri salondakilere ve özellikle de Büyükelçi Uğur Doğan’a duygulu anlar yaşattı.
Ödül ve lale çiçeği yağmuru
Hollanda Dostluk ve Engelliler Vakfı Başkanı Bülent Türker, konuşmacıların hepsine 400’üncü yıl anısına özel olarak yaptırılan porselen tabaklar hediye etti. Ayrıca, serginin açılışına katılan davetlilere lale buketleri verildi.
VALİ VE BÜYÜKELÇİ’YE YEMEK: Türkiye Köyü’nün bağl olduğu Ijzendijke kasbası yöeticileri, sergi öncesinde Lahey Büyükelçimiz Uğur Doğan ve eşi ile Zeeland Valisi Karla Peijs’e bir öle yemeği ikram ettiler. Bu yemeğe, katkılarından ötürü İlhan Karaçay ve Şenol Ocaklı da davetliydiler.
AY YILDIZLI KRAVAT: Ijzendijke Müzesi’nin Genel Koordinatörü Tonyy Verhage Ay Yıldızli kravatıla dikkat çekti. Verhage, müzelerinde böyle bir etkinlik yapmalarından dolayı mutlu olduğunu söyledi.
* 80 yıl süren İspanya savaşını, Osmanlı’nın katkısı ile galip bitiren Hollanda’nın o zamanki lideri Prens Maurits, minnet borcunu ödemek için geniş bir yöreye TÜRKİYE adını verdi.
* Hollanda Cumhuriyeti’ni ilk tanıyan ülke 1612’de Osmanlı oldu. Hollanda o tarihten sonra ticarette ve tarımda atak yaptı ve bugün sayılı zengin ülkelerden biri oldu.
* Kraliyet’e geçtikten sonra da Osmanlı ve Cumhurıyet Türkiyesi ile ilişkilerini sürdüren Hollanda, 50 yıldır yararlandığı Türk işçiler sayesinde de endüstriyel ve ekonomik gelişme sağladı.
* Hollanda, tütün, kahve, çiçek, müzik, seramik ve Türkçe kelimeleri de kültürüne katarak, her bakımdan zenginleşmiş bir ülke oldu.
Röportaj: İlhan KARAÇAY
Hollanda, Avrupa’nın kuzeyinde, laleleri, değirmenleri, Johan Cruyffları ve de sarışınları ile ünlü bir ülkedir.
Bu ülkenin en büyük kenti ise, ‘Kuzeyin Venediği’ olarak anılan bir kanallar kentidir. Amsterdam’da özgürlüğün sınırı olmayan bir yaşam sürmektedir.
80 yıl süren İspanya savaşını, Osmanlı’nın katkısı ile galip bitiren Hollanda’nın o zamanki lideri Prens Maurits, minnet borcunu ödemek için geniş bir yöreye TÜRKİYE adını verdi.
Hollanda Cumhuriyeti’ni ilk tanıyan ülke 1612’de Osmanlı oldu. Hollanda o tarihten sonra ticarette ve tarımda atak yaptı ve bugün sayılı zengin ülkelerden biri oldu.Kraliyet’e geçtikten sonra da Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiyesi ile ilişkilerini sürdüren Hollanda, 50 yıldır yararlandığı Türk işçiler sayesinde de endüstriyel ve ekonomik gelişme sağladı. Hollanda, tütün, kahve, çiçek, müzik, seramik ve Türkçe kelimeleri de kültürüne katarak, her bakımdan zenginleşmiş bir ülke oldu.
Türkiye Köyü
Hollanda’nın Belçika’ya komşu olan Zeeland bölgesine TRT’den Prodüktor İsmail Elden, Yönetmen Sacit Şahin, kameramanlar Ercan İşsever ve Mehmet Ali Uzuncular ile birlikte gittik.
Türkiye’den 3 bin kilometre uzakta, her yıl onbinlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği bir köy var. Bu köyün adı TÜRKİYE’dir.
Hollanda’nın Zeeland bölgesindeki bu köye ‘Türkiye’ adını, 400 yıl önce, Hollanda’nın kurucusu olan Willem van Oranje’nin oğlu Prens Maurits vermiş.
Osmanlı dayanışması sonunda, 80 yıl süren savaşta İspanyollar’ı yenilgiye uğratan Maurits, Türkiye’ye minnet borcunu ödeyebilmek için bu yöreye ‘Türkiye’ adını bahşetmiş.
Zeeland’ın Oostburg ilçesi sınırları içinde yol alırken önce Turkeijeweg (Türkiye yolu) tabelası ile karşılaşıyoruz.
‘Bu ne güzel raslantı’ diye düşünürken, bu kez karşımıza bir köy adı olarak ‘Turkeye’ (Türkiye) tabelası çıkıyor.
Köye yaklaşınca, gönderde dalgalanan bir Türk bayrağı görüyoruz.
Zira bu köyde bir gönüllü elçimiz var. Monique Strum adlı bu elçimiz, eşi Cor ile birlikte ziyaretçilere Tam bir Türk konukseverliği ile hizmet ediyor.
Monique’nin evine girerken, duvardaki “Türkiye elçiliği, numara 16.” yazılı küçük bir tabela da dikkat çekiyor.
Monique’e duygularını soruyorum: ‘Böylesi hoş bir duyguya başka bir konu ile ulaşamazsınız. Kendimi gerçekten Türkiye Büyükelçisi gibi hissediyorum’ diyor Monique.
Bu temsilciliğin ne kadar süreceğini, kendisinden sonra bu temsilciliği kimin yapabileceğini sorduğum zaman da. ‘Benim aile efradım yok. Benden sonrasını Türk makamları düşünsün ve şimdiden hazırlık yapılsın’ diye ekliyor Monique.
Avrupa’da yaşayan ve bu köyden haberi olan gurbetçilerin yanında, Türkiye’den gelenlerin de azımsanmayacak kadar çok olduğunu belirten Monique, gelenlerin duygularını kaleme aldığı bir hatıra defteri bile oluşturmuş. Evin içindeki bütün ayrıntılar Türkiye üzerine. Seccade, tespih, Türkiye fotoğrafları, Türk gazeteleri, Türk takvimi, Türk kahvesi, Türk sanatçıların kasetlerine kadar ne ararsanız var.
Monique, okullardaki tarih kitaplarında Türkiye ve Osmanlı hakkında yeteri kadar bilgi verilmediğinden yakınıyor.
Monique ve eşi Cor Van Doeselaar iki kez Türkiye turu yapmışlar. Önümüzdeki yıl ise köyden kalabalık bir ekiple, Türkiye’ye bisiklet turu yapmayı planlıyorlar.
Sint Anna Ter Muiden
Türkiye köyüne çok yakın olan Sint Anna Ter Muiden, Hollanda-Türkiye
ilişkilerinin en önemli ve başlangıç noktası oluyor.
400 yıl önceki savaşlar sırasında, Akdeniz’de, İspanyollar’dan para karşılığı kurtarılan Türk denizciler bu köye getirildiler.
Yerli halk Türkler’in hastalık yaymasından korktu. Ama sonuçta yine de Türk esirlere kucak açıldı.
Kurtarılan Türk esirler, İspanyollar’ın savaş planlarına ait belgeleri Hollandalılar’a verdiler. Türk denizcilerin verdikleri bilgi ve taktik sayesinde İspanyollar’ı yenigiye uğratan Hollandalılar, daha sonra Türk esirleri sağlıklı bir şekilde İstanbul’a ulaştırdılar.
İşte o zaman Türk Sultanı Hollanda’ya bir şükran plaketi gönderdi. Gönderilen yarım ay şeklindeki bu plaket, köy meydanındaki çeşmenin üzerine yerleştirildi. Bir başka yarım aylı plaket de belediye binasının üzerine vidalandı.
Aslında bu konuda birkaç rivayet vardır:
1590-1604 yılları arası. Hollanda Prensi Maurits döneminde, İspanyollarla yaşanan savaşlarda en önemli savunmanın yapıldığı yer Sint Anna Ter Muiden’dir. Buranın Hollanda için stratejik önemi çok fazla. O dönem İspanyollar’ın elinde esir bulunan 1400 kadar Türk forsa, Hollandalılar’ın yardımı ile kurtarılır. Leventler kendilerini kurtaran Hollandalılar’a kıyafetlerini ve üç hilalli flamalarını hediye eder. Üç hilalli Osmanlı flamalarını gemilerinde göndere çeken Hollandalılar’ı gören İspanyollar, ‘Osmanlı buraya donanma göndermiş’ diyerek korkar ve geri çekilir. Böylece ülke büyük bir istiladan kurtulur.
Diğer bir rivayette ise Prens Maurits, İspanya’ya karşı Osmanlı’dan yardım ister. Gelen cevapta, asker gönderme yerine, Osmanlı flamasının kullanılması önerilir. Gemilerdeki Osmanlı flamalarını gören İspanyollar, Osmanlı’dan korkarak kaçarlar.
“TURKEYE” köyünde muhteşem gün.
Bolwerk Müzesi’nde ‘Türkiye Sergisi’nin açılış törenindeydik.
Türkiye ile Hollanda arasındaki resmi ilişkilerin 400’üncü yılı kutlamaları çerçevesinde, her iki ülkede planlanan kutlamalardan biri de Hollanda’nın “Türkeye” adlı köyünün bağlı olduğu İjzendijke kasabasında gerçekleşti.
Türk köyü yetkililerinin inisiyatifi ile İjzendijke kasabasındaki Bolwerk Müzesi’nin bir bölümü, Türkiye-Hollanda ilişkilerine ait obje ve dökümanlara ayrıldı.
İŞTE BU MÜZE: Türk ve Hollanda bayrağı ile süslenen Ijzendijke kasabasındaki Müze’nin bir bölümünde sergilenen Türkiye obje ve dökümanları büyük ilgi gördü.
Hollanda- Türkiye ilişkileri aslında bin yıla dayanır ama, diplomatik ve ticari resmi ilişkiler 1612′ de başlamıştır. Yani tam dörtyüz yıl önce.
Dörtyüz yıl önce, 6 aylık uzun bir yolculuk ve iki ay süren bir beklemeden sonra, Sultan Birinci Ahmet tarafından kabul edilen Hollanda Büyükelçisi Cornelis Haga, resmi ilişkilerin anahtarı olmuştur.
Daha açık söylemek gerekirse, pek çok devletin karşı çıkmasına rağmen, Haga’nın huzura kabul edilmesiyle, Hollanda’yı devlet olarak tanıyan ilk ülke Türkiye olmuştur.
İşte bu nedenle 2012 yılı, bu ilişkilerin 400’üncü yılı olarak kutlanmıştır.
Türkiye ve Hollanda’da çok çeşitli etkinliklerle kutlanan bu dostluğun, bundan sonra da asırlarca süreceğine inandığını belirten Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül, kutlamalar sırasında geldigi Hollanda’da, Kraliçe Beatrix tarafmdan çok sıcak bir şekilde karşılandı.
Ijzendijke’nin merkezindeki Leglise adlı Protestan kilisesinde toplanan konuklara karşı yaptığı açış konuşmasına Türkçe olarak, “Sayın Lahey Büyükelçisi Uğur Doğan ve tüm davetliler, Türk köyünüze hoş geldiniz.” diyerek başlayan Het Bolwerk Müzesi Müdürü Ruud van der Berg, bölgelerinde bir ilke imza attıkları için mutluluğunu dile getirdi. Deva mı Pazartesi
Türkiye Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı ile Hollanda Ulusal Arşivleri Başkanlığı arasında bir işbirliği anlaşması imzalandı.
Hollanda Devlet Arşivleri’nde gerçekleştirilen anlaşmayı, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Muhammet Ahmet Tokdemir ve Hollanda Ulusal Arşivleri Başkanı Afelonne Doek imzaladılar.
Anlamlı törende konuşan Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ünal, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin geçmişine değinirken, “Arşivlerde bulunan önemli belgeler ve kaynaklar, iki ülke arasındaki derin ilişkilerin zenginliğini yansıtıyor” dedi.
Aynı törende, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi öğretim üyesi Aleaddin Tekin, Türkiye-Hollanda ilişkilerinin tarihsel boyutuna değindi.
Lahey’deki Ulusal Arşiv binasındaki imza törenine, Türk kesiminden, Lahey Büyükelçimiz Selçuk Ural’dan başka, Eğitim Müşaviri Miyase Koyuncu Kaya, Kültür Ataşemiz Pınar Bilgen Ermiş, Basın Müşavirimiz İsmail Erkam Sula, Büyükelçilik kâtibi Harun Aydemir,Türk Hava Yolları Müdürü Şerafettin Ekici, Tarih Araştırmacısı ve yazar Mehmet Tütüncü,
Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Adil Akaltun ve yardımcısı Bülent Evren, ve Göçmen Kadınların Mücadele Hikâyesi’ni, Ulusal Arşiv’de sergieyen, Avrasya Vakfı Başkanı Fatma Aktaş katıldılar.
Lahey’deki Ulusal Arşiv binasındaki toplantıda, taraflar arasına önemli bulunan belgeler karşılıklı olarak incelendi.
AMSTERDAM’DAKİ ÖDÜL TÖRENİ
Amsterdam’da, Yunus Emre Enstitüsü salonunda yapılan bir başka etkinlikte, Osmanlı-Hollanda diplomatik ilişkilerinin tarihi mirasçısı Testa ailesine, Osmanlı Padişahı’na sunulan güven mektubunun bir nüshası hediye edildi.
AA Muhabiri değerli dostum Selman Aksünger, bakınız bu konuda ne yazmış
Osmanlı İmparatorluğu ve Hollanda Krallığı arasındaki diplomatik ilişkilerde 5 asır boyunca önemli roller üstlenen Testa ailesinden Gaspar Testa’nın, Osmanlı Devleti’nde maslahatgüzarlığa başlarken padişaha sunduğu güven mektubunun bir nüshası, Testa ailesinin üyelerine takdim edildi.
Törene, Türkiye’nin Lahey Büyükelçisi Selçuk Ünal, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Doç. Dr. Muhammet Ahmet Tokdemir, Türkiye’nin Amsterdam Başkonsolosu Mahmut Burak Ersoy, Testa ailesinin üyeleri ve çok sayıda davetli katıldı.
Büyükelçi Ünal, törende yaptığı konuşmada, Testa ailesinin hikayesinin 1261’de İstanbul Galata’ya yerleşen Hollandalı tüccar Pasquale Testa ile başladığını belirtti.
Ünal, “Aile üyeleri zamanla koloninin yönetiminde önemli pozisyonlara yükseldi. İstanbul’un fethinden sonra ailenin diplomatik yetenekleri Osmanlılar tarafından takdir edildi ve zamanla diğer Avrupa güçleriyle arabulucu ve tercüman olarak görev yaptılar.” dedi.
Gaspar Testa’nın atanma sürecini anlatan Ünal, “1815’te Hollanda Kraliyet Bakanı, Amerika Birleşik Devletleri’nden gelecek yeni büyükelçinin göreve başlamasına kadar Gaspar Testa’nın temsilci olarak atandığını Sadrazam Hurşit Ahmet Paşa’ya bir mektupla bildirdi. Hollandalılar, o kritik dönemde devletlerinin dost bir imparatorluk tarafından tanınması ve temsil edilmesi amacıyla büyükelçiliğin ara dönemde de aktif kalmasını istemişti.” diye konuştu.
Ünal, ailenin Türk-Hollanda ilişkilerine katkılarının sonraki dönemlerde de devam ettiğini belirterek, “1934’te kurulan Hollanda-Türk Derneği’nin ilk başkanı Baron Testa’ydı. Lahey Büyükelçiliğimiz her zaman Testa ailesi ile yakın temas halinde olmuştur. Dostlarımızı asla unutmuyoruz.” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Doç. Dr. Muhammet Ahmet Tokdemir, 1815 yılında Testa’nın Hollanda’nın İstanbul temsilcisi olarak atanmasına ilişkin güven mektubunun ikinci orijinal nüshasını aile temsilcilerine takdim etti.
Tokdemir, belgenin üçüncü nüshasının, imzalanacak mutabakat zaptı kapsamında Hollanda Arşivlerine hediye edileceği vurguladı.
1970’li yıllarda Testa hakkında Türkiye’deki arşivlerde yer alan belgeler için sorgulama yapıldığını kaydeden Tokdemir, o dönem istenilen belgenin bugün aileye takdim edilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Belgeyi alan aile üyeleri, söz konusu güven mektubunun muhafazası için kullanılan eşyaların kendilerinde olduğunu ancak mektubun olmadığını söyleyerek, aile koleksiyonlarındaki çok
önemli bir parçanın tamamlandığını ifade etti.
Çoğumuz artık, 2024 yılının, Hollanda ile Türkiye’nin 19 Ağustos 1964’te imzaladığı işgücü anlaşmasının 60’ıncı yıldönümü olduğunu biliyoruz. Türk toplumunun yurt dışındaki varlığını, kalıcılığını ve geleceğini simgeleyenlerin de, yetişen Türk gençleri olduğunu biliyoruz.
Bu gençlerin günlük hayatlarını nasıl anlamlandırdıklarına cevap arayan, nitel araştırma yöntemine dayalı “Üçüncü Kuşakla Konuşmalar” adlı bir kitap yayınlandı.
M.Mustafa İyi ve Bahar Cebe tarafından kaleme alınmış olan bu kitap, ilk göç eden işçi kuşağının torunları olan, Hollanda’da doğup büyümüş ve burada yaşayan 18-35 yaş arasındaki 60 kişilik üçüncü kuşak gencin hayat hikayelerini ele alıyor.
Türkiye-Hollanda arasındaki göç tarihinin 60’ıncı yılına özel bir armağan olarak hazırlanan kitap, göçün hem geçmişini hem de geleceğini irdeleyen önemli bir kaynak oldu.
Kitap, 2023 yılında ülkemizde meydana gelen depremle ilgili, “2023 Türkiye Depremi & Hollanda Türkiye Dayanışması” ve “Hollanda Türk Göç Tarihinin 60’ıncı yılı”na yer verilerek, Hollanda Türkevi Merkezi tarafından yayınlandı.
Göçün 60’ıncı yılı için özel olarak hazırlanan bu çalışma ile, Hollanda’daki üçüncü kuşak 60 Türk’ün günlük hayatı, eğitim durumu, tecrübe ettiği olumluolumsuz anıları, siyasal katılım hakkındaki düşünceleri, Türkiye ile Hollanda arasındaki ilişkilerin kendilerine yansıması ve gelecek planlarına dair düşündükleri aktarılmaya çalışıldı. Bu kitap çalışmasının temel hedefi “anlamak” eylemini ön planda tutmaktı. Aktarılan her bir hikâyede, esnafından sanatçısına, bürokratından akademisyenine, siyasetçisinden fikir adamına dek, herkese üzerine düşen sorumluluğu düşündürmesi hedefiyle okuyucusuna ulaştırılmış. Kitabın tek iddiasının, Hollanda’daki Türk toplumunun hikâyelerini anlamak ve anlatmak olduğu belirtiliyor.
KİTABIN YAZARINDAN BAZI AÇIKLAMALAR
“Literatür incelendiğinde özellikle işgücü anlaşmasının yıl dönümleri bağlamındaki çalışmaların daha çok Almanya’daki Türkler üzerine veya göç eden ilk kuşağın hikâyelerine odaklandığı dikkat çekmektedir. Ancak Türk toplumunun yurt dışındaki varlığını, kalıcılığını ve geleceğini simgeleyen -aslında- yetişen genç kuşaklardır. Bu kapsamda bu proje özellikle literatürde hakkında az sayıda çalışma bulunan Hollanda’daki üçüncü kuşak Türk diasporasına odaklanmaktadır. Bu grup içerisinde ise genç kuşaklar ele alınmaktadır. Proje; Türkiye-Hollanda arasında 1964 yılında imzalanan İşgücü Anlaşması’nın 60. yıl dönümüne özel olarak ilk göç eden işçi kuşağın torunları olan, Hollanda’da doğup büyümüş ve orada yaşayan 18-35 yaş arasında bulunan altmış, üçüncü kuşak gencin hayatından anlatıları aktarmaktadır.
Araştırmacılar, katılımcılara ulaşma noktasında farklı yöntemlere başvurmuştur. Bu, özgün hikâyelere ulaşılmasına da katkı sunmuştur. Bunlardan ilki LinkedIn, X gibi sosyal medya kanalları üzerinden katılımcılara ulaşılmasıdır. Bunun yanı sıra Hollanda’da gazeteci, belediye meclis üyeleri, siyasetçi, akademisyen veya aktivist olan etki kapasitesi yüksek kişilere ulaşılmıştır. Etki kapasitesi yüksek olan bu kişilere proje tanıtılmış ve çevrelerindeki gençlere ulaşılması sağlanılmıştır. Sonuncu yöntem olarak Hollanda’da farklı alanlarda ve farklı ideolojik görüşlere sahip STK’lara ve bu STK’larda bulunan gençlere ulaşılmıştır. Katılımcılara ulaşma süreci genel manada kolay olmakla birlikte Alevi grupların çekinceleri nedeniyle bu gruba -yoğun çabalara rağmen- ulaşılamamıştır. Önemli referans kişiler ve kapı tutucularla iletişime geçilmiş olmasına ve çalışmanın tüm süreçleri detaylı bir şekilde anlatılmış olmasına rağmen bu katılımcılar çalışmaya dahil edilememiştir.
Türkiye ile Hollanda arasında imzalanan İşgücü Anlaşması’nın 60. yılı anısına literatüre anlamlı bir katkı olmasını temenni ederek hazırlamış olduğumuz bu çalışmaya başından beri ilgi gösterip projeyi sahiplenen ve projenin her aşamasında önemli katkılar sunan Hollanda Türkevi Topluluğu ve Türkevi Başkanı Veyis Güngör’e teşekkür ederiz. Araştırma sorularının geliştirilmesi sürecinde değerli katkılarıyla ve dönüşleriyle bu projeye destek veren hocalarımıza teşekkürlerimizi sunarız. Hollanda’daki birçok STK yöneticisi, basın mensubu ve akademisyene ulaşılarak katılımcılara ulaşma noktasında katkı sunan başta Sufat Çelik ve M. Emin Ayverdi olmak üzere tüm destek verenlere teşekkür ederiz. Kitabın son halinin okunmasında geri dönüşleriyle önemli katkıda bulunan Büşra Nur Yıldız, Fatma Nur Ulukan, Hakan Ünay ve Kardelen Murat’a da dönüşleri için teşekkür ederiz. En nihayetinde projenin gerçekleştirilmesinde başat role sahip olan, kıymetli vakitlerini ayırarak yaşanmışlıkları ve tecrübeleriyle bu çalışmanın hayata geçirilmesinde en büyük katkıyı sağlayan görüşmeci arkadaşlarımıza teşekkürü bir borç biliriz. Son teşekkürümüzü de çalışmanın başından beri kıymetli destekleriyle çalışmamızın bir parçası olan Bilal Cebe, Ahsen Cebe ve Sema Atlı İyi’ye etmek isteriz.”
Kalp naklinin mucidi Dr. Bernard’tan sonra, ‘en iyi kalp cerrahı’ olarak gösterilen Zülfikar Aytuğ, aynı zamanda başarılı bir ressamdı.
Başta Kenan Evren’in eşi olmak üzere, pek çok ünlü Türk’ü sağlığına kavuşturan Aytuğ, şahsımı da muayene eden iyi bir dosttu.
30 binin üzerinde kalp, damar ve akciğer olayına müdahale eden Aytuğ’un ölüm haberi Hollanda medyasında geniş yer aldı.
1924 yılında Elazığ’da doğan Zülfikar Aytuğ, İstanbul Tıp Fakültesi’nde 3 yılı tamamladıktan sonra, Ankara Tıp Fakültesi’nden teğmen doktor olarak mezun oldu. Gülhane Tıp Akademisi’nde çalıştı. Daha sonra Albay rütbesiyle emekli olan Aytuğ 1954 yılında Hollanda’ya geldi. Uzman hekim doçent ve profesör ünvanlarıyla 30 binin üzerinde kalp, damar ve akciğer olayına müdahale etti. Aynı süre içinde Leiden Güzel Sanatlar Akademisi Resim ve Heykel bölümüne devam etti.
Rahmetli ile tanıştığım yıl 1979’du. 1980 İhtilalinden önce, yani 1979 yılında Genel Kurmay Başkanı iken, eşini Hollanda’ya getiren Kenan Evren, eşinin Zülfikar Aytuğ’a emanet ederek, geldiği askeri uçakla geri dönmüştü.
Kenan Evren’in ihtilal kokularını aldığımız bir zamanda, eşini Hollanda’ya askeri bir uçakla getirmiş olduğunu duyduğum an, soluğu Leiden Akademi Hastanesi’nde almıştım.
Hürriyet ve TRT’ye çalıştığım sırada, müthiş bir haber yakalamış olmanın sevincini yaşarken,
Altuğ’dan aldığım, “Sayın Evren, bu olayın duyurulmasını kesinlikle istemiyor” cevabı karşısında hayal kırıklığı yaşadım.
Kenan Evren’in daha sonra tekrar askeri uçak ile Türkiye’ye geri götürdüğü eşi Sakine hanım 1982 yılında vefat etmişti.
Şahsen, “Zülfikar abi’ diye hitap ettiğim bu saygın insanın iki oğlu bir de kızı vardı.
Oğullarından Fikret’i çok genç iken kaybeden Aytuğ, büyük bir bunalım yaşadığı sırada Marmaris’te bir ev yaptırdı. Hollanda’da eğitimini gördüğü resim yapma işlemini orada da sürdürdü ve Marmaris Kültür Sanat’a üye oldu.
Hollanda’ya tekrar dönen ve ünlülerin köyü olan Wassenaar’da ikametini sürdüren Aytuğ, bu yılın 1 Mart günü 100 yaşına ulaşmıştı.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.