eşya depolama
romabet romabet romabet
deneme bonusu veren siteler
bandstanddiaries.com
Mehmet Ali Esmer

Mehmet Ali Esmer

21 Nisan 2025 Pazartesi

MİMAR SİNAN’I HAPSETMEK!.. 3

MİMAR SİNAN’I HAPSETMEK!.. 3
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“ Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”

Mustafa Kemal ATATÜRK

Türkler tarih sahnesine çıktığı andan itibaren Devlet yapısından aile yapısına, Ordusundan Esnafına, Tarımından Hayvancılığına, Şehirciliğinden köylerine, sanatından edebiyatına kadar hayatın her alanlarını örgütlü ve disiplinli yaşamaya endekslemiş köklü bir millettir[1]. Geçmişlerine ait bilgi, birikim ve deneyimlerini kendi içlerinde yetişen Bilge insanları vasıtası ile nesilden nesile aktarmışlardır. Bu hususta geriye, bilinen en eski Tarihten itibaren hem yazılı hem de pek çok görsel izleri bırakmıştır.

Kendi yaşam biçim ve alışkanlıklarının oluşumlarını, gittikleri her coğrafyanın doğal şartlarına uygun olarak devşirip geliştirerek devam ettirmişlerdir. Türk Sanat ve Mimari akımları batı dünyasının aksine, Türk dünyasında kesintisiz biçimde üzerine katkı sağlanarak devam ettirilmiştir. Zira dikkat edilirse Batı kökenli Sanat ve Mimarlık Akımları, genellikle birbiri ile zıtlaşmalardan üretilmiştir. Öncelikle şunu açıklamak da fayda vardır. Türk Sanatı ve Mimarisi denilince akla hemen Fransız, İngiliz, İtalyan, Alman vb. gibi zamanı ve mekânı kısıtlı olan milletlerin lokal oluşumlarındaki bir tanımlamaları gelmesin. Türk Sanatı ve Mimarisi dendiğinde, Türklerin tarih sahnesine ilk çıktıkları andan itibaren Devletler kurup yaşattıkları çok büyük bir coğrafi alan ve bu alan üzerine miras olarak bıraktıkları eserler akla gelsin. Zira Devlet isimlerinin hiçbir önemi yoktur. Ve Türk olmanın vasıflarını bağlı bulundukları devletler içinde yaşatmaya devam etmişlerdir. Türklerde Devletler isim değiştirir, hükümdarlar değişir ama idealler, hedefler ve yaşam biçimi olan gelenekleri hiçbir zaman değişmez. Bu bağlamda geleneksel Türk Mimarlık anlayışı da değişmez. Bu konunun en çarpıcı örneklerden birisi de Karahanlı Türk Devletinin Hazara Degaron Camisi ile başlayıp, Gazneli, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu Türk Devletleri ile devam eden ve nihayeti Osmanlı Türk Devleti dönemi içinde Mimar Koca Sinan’ın Edirne Selimiye Camisine kadar uzanan sürecin adımlarıdır.

Şunu da yeri gelmişken ifade etmek isterim; Mimar Koca Sinan ve Şah Eseri olan Selimiye Camisi (Resim.21), tüm 5,5 asırlık sürecin en mükemmel dilimini ve aynı zamanda zirvesini oluşturmaktadır.  Camiler inşa edildiği dönemlerinde sadece ibadethane olarak kullanılmamış, yine batı dünyasının aksine açık toplantı alanları yerine kapalı toplanma mekanları olarak kullanılmıştır. Ve Cem/Camii ismini de buradan almıştır. 

Türk Cami Mimarisinin Mekân gelişimi ardında yatan ideal hedef ise insanları merkezi bir plan altında “Tengri’nin (Tanrının) tek ve en büyük çatısı altında toplamak” tır. Evet, burada beş büyük Türk devleti gelmiş geçmiş, ama başlangıcından sonuna kadar 550 yıllık zaman diliminde bir tek amaç izlenerek gerçekte Türk Milletine ait olan bir hedef gerçekleştirilmiştir. Bu hedefi gerçekleştirirken de arkalarında bıraktıkları her esere, binlerce yıllık kadim Türk Tarihinin Tamgalarını nakşedip donatarak,meydana getirileri eserlerin ve bilgeliğin kimlikleri hakkında hiçbir kuşkuya açık kapı bırakmamışlardır.

Her şey bu kadar açık ve net iken, günümüzde niye bazı aydınlarımız hâlâ ısrarla, ardında binlerce yıllık bir birikim destekli 5,5 asırlık bir sürecin yerine sadece” Sinan Çağı” diliminin peşine düşer, anlaşılır gibi değildir. Niçin Mimar Sinan ve eserleri kendi çağına hapsedilerek sadece batı dünyasına ait kendi çağdaşları ve eserleri ile çarpıştırılır? Veya neden bir istisna olarak sürekli Ayasofya ile Süleymaniye kubbesi yarıştırılır? Ki üstelik Ayasofya’nın Mimar Sinan’ın, zamanında yaptığı ustaca müdahaleleriyle ayakta kalıp günümüze ulaştığını bildikleri halde. Aslında mesele, Mimar Sinan’ı kendi çağına mahkum bırakıp, çeşitli bahaneler eşliğinde ortaya sürdükleri “kubbenin büyüklüğü” yarıştırmaları veya inşa ettiği eserlerin sayısal değer yakıştırmaları değildir. Mesele, bu tip yaklaşımlara akıl hocalığı yapanların batı dayatması kaynaklı çıkış noktalarıdır, kendilerini mensubu saymadıkları bir ortamın/milletin dışında görmelerinin verdiği eksiklik duygusudur. Bu kişilerin yaklaşım tarzları genellikle yeni yetişen genç dâhilerimize “Cambaza bak” perdelemesidir. Perde arkasındaki gerçek ise söz konusu süreci dar bir zaman dilimine sıkıştırıp, olan bitenin bütün maharetini tek bir kişi üzerinde yaslayıp, o kişi üzerinden  (Türk olan Mimar Sinan’ın) etnik kimlik tartışmasını açmak ve etnik kimliğini de eserlerin önüne geçirmek. Konu biraz sinsi ama gayet açık, doğduğundan beri Türkçe konuşup, Türk Kültürü ile yoğrulan ve Türk Kültürüne zirve eserler kazandıran bir Koca Mimar Sinan’a “Türk” ismini yakıştıramayanların  amacı sadece dolaylı yollardan dolanarak Mimar Sinan’ı kimliksizleştirmek değildir. Onun nezdinde Türk Milletini yargılayıp binlerce yıla sirayet eden kadim Türk Kültürü Tarih ve izlerin silerek Türk Milletinin varlığını yok saymak. Ve o tür yaklaşımlarla “Türkler bir şey yapamaz, yapılanlar da Türk olamaz” imajını yaygınlaştırmak.

Şimdi ben yeni yetişen gençlerimize ve genç meslektaşlarımıza sesleniyorum. Okuyun, kendi geçmişinizi çok iyi okuyun. Önce kitapları, sonra atalarımızın bize miras olarak bıraktıkları taşları. Anlayacaksınız o zaman her bir taşın kıymetini. Ve tanıyacaksınız o zaman bu taşların üzerine kazınan yüce Türk Milletinin derin ayak izlerini. O yüzden bir daha hatırlatmak istiyorum; Milletçe yegâne varlık sebebimiz olan büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün manifesto niteliğindeki sözlerini:

“TÜRK ÇOCUĞU ECDADINI TANIDIKÇA DAHA BÜYÜK İŞLER YAPMAK İÇİN KENDİNDE KUVVET BULACAKTIR.”

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!..

KAYNAKLAR:

Servet SOMUNCUOĞLU, SAYMALITAŞ / GÖKYÜZÜ ATLARI, AC yapı Kültür Hizmeti, İstanbul, Ocak 2011

Mustafa Çağhan KESKİN, MİMAR SİNAN, İBB İstanbul Kültür ve Sanat Ürünleri Ticaret A.Ş. 2023,

Prof.Dr. A. AFETİNAN, MİMAR KOCA SİNAN, Türkiye Emlâk Kredi Bankası Neşriyatı, 9.Nisan.1968,

Prof.Dr. Suphi SAATÇİ, MARMARA’NIN MİMAR SİNAN’I, Marmara Belediyeler Birliği, 2. Baskı İstanbul 2022,

Prof.Dr. Halûk KARAMAĞARALI, TÜRK CAMİ MÎMÂRİSİNDE MEKÂN GELİŞMESİ VE AYASOFYA MES ‘ELESİ, BİLDİRİ, Ekrem Hakkı Ayverdi ve Osmanlı Mîmârisi Sempozyum – Ankara, 4 Aralık 1999, Kubbealtı Neşriyatı 2002,

Y.Doç.Dr. Zeki SÖNMEZ, MİMAR SİNAN İLE İLGİLİ TARİHİ YAZMALAR-BELGELER, Mimar Sinan Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1988,

Prof.Dr. Bahaeddin ÖGEL, TÜRK KÜLTÜR TARİHİNE GİRİŞ, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1991, (toplam) 9 Cilt,

Prof.Dr. Selçuk MÜLAYİM, EDİRNE SELİMİYE, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı, 2024,

[1] Prof.Dr. Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1991, (toplam) 9 Cilt

Devamını Oku

MİMAR SİNAN’I HAPSETMEK!.. 2

MİMAR SİNAN’I HAPSETMEK!.. 2
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“ Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”

Mustafa Kemal ATATÜRK

Seksenli yıllardan itibaren format değiştiren anma programları elbette yerli medyanın da ilgi odağındadır. Medyanın anma günlerinde tertiplenen etkinlikleri haber ve programlar yaparak yayınlaması, Mimar Sinan’ı toplumun en ücra köşelerine kadar hatırlatılmasına çok büyük fayda sağlamaktadır. Ancak bu amaçla düzenlenen aktivitelerde, gerek Resmî Kurum ve STK’larımızın hazırladığı akademik çalışmalar ve gerek medya yapımcılarının hazırladığı program içerikleri, her nedense hep aynı sayısallara ve kıyaslamalara takılıp durmaktadır.  Adeta Mimar Sinan bulunduğu çağa hapsedilerek ya çağdaşları veya kendinden asırlar önce yapılmış ve türünün tek örneği olan Ayasofya’nın boyutu ile mukayese edilmektedir. Bu tarz tek taraflı yaklaşımlar esas konuyu sığlaştırıp, sıradanlaştırmakta, değer kaybına uğratmakta ve zamanla halktaki konuya olan ilgiyi azaltmaktadır. Bundan sonraki evre ise başkalarının gölgesi altında bırakılan tarihi bir değerimizden elde edemediğimiz(!) beklentinin tesellisini tümüyle tarihi gerçeklerimize uzak hikayelerde aramak olacaktır.

[1] Keskin, Mustafa Çağhan, MİMAR SİNAN, İBB İstanbul Kültür ve Sanat Ürünleri Ticaret A.Ş. 2023, s.79

[1] Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği

[1] Prof.Dr. A. Afetinan, Mimar Koca Sinan, Türkiye Emlâk Kredi Bankası Neşriyatı, 9.Nisan.1968, S.77

[1] https://fotografcilikkurslari.com.tr/fotograf-makineleri-ekipmanlari/ilk-renkli-fotograf-makinesi [1]

Konu uzmanı veya konu ile yakın ilgilenenler de şu gerçeği çok iyi bilir; Mimar Sinan bulunduğu çağda aniden ortaya çıkmış, onun çıkışıyla birden büyük eserler yoktan vuku bulmuş ve sonra ölümüyle de her şey birden onunla yitip gitmiş bir sırlarla dolu esrarengiz bir şahsiyet değildir. Elbette onun yaşadığı zaman diliminde Sinan’ı Mimar Sinan yapan ve kadim geleneklere dayanan büyük bir kültür mirasının altyapı ortamı vardı. Bu ortam mensubu olduğu Türk Tarihinin derinliklerinden kopup gelen, geniş bilgi, birikim ve tecrübe ağına sahip örgütlü bir meslek kuruluşu olan Hassa Ocağı’dır. Mimar Sinan’ın yaşadığı dönemde inşa ettiği ve dünya tarihine mal olmuş doruk eserlerin tamamının varlık sebepleri araştırılırken, değerlendirilme veya kıyaslamaların (şayet kasıt taşımıyorsa) sadece onun yaşadığı çağa ve çağdaşlarına hapsedilerek yapılması doğru bir yöntem olmasa gerek. Peki, Mimar Sinan olmasa idi o şaheserler gerçekleşmeyecek miydi? İşte bu sorunun cevabını bizzat Mimar Sinan Sai Çelebi’ye yazdırdığı Tezkiretü’l-Bünyan’da kendisi vermektedir. Orduda Hasekilik görevinde iken kendisine Hassa Ocağının Mimarbaşılık (Sermîmârân-ı Hassa) makamı teklif edildiğinde;”…Ancak pek çok yüce cami yapmak bana nasip olacak diye göreve gelmeyi kabul ettim. Bu bakımdan mimarbaşılık makamına gelmekten dolayı yüce Allah’a şükretmekteyim.[1] demektedir. Burada cümleyi “..pek çok yüce cami yapmak bana nasip oldu.”  biçiminde kurmuyor, “..bana nasip olacak” diyesöylüyor. Yani biliyor bu varılacak olan hedefleri ve daha yapılmadan önce “yüce” eserlerin mutlaka bir şekilde yapılacağını.  Peki onu öyle bir düşünceye iten rahatlık ve güvence neydi?

Esas sorgulanması ve derinlemesine araştırılması gereken asıl konu budur. O zaman nedir bazı akademisyen arkadaşlarımızın ve yayın kuruluşlarının ısrarla önce Mimar Sinan’ı bulunduğu çağa hapsetmek istemesi, ve sonra da o dönem üzerinden kıyaslamalar eşliğinde Mimari değerlendirmeler yapması?  Nedir bu daraltılan çerçevede üzeri örtülmek istenen görüntü ve Sinan’ı, Mimar Koca Sinan yapan o tarihi gerçek? İşte bu sorunun cevabı en başta okuduğunuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün veciz sözünün anlamı altında saklıdır. Bizim ülke gençliğimize en büyük vasiyetlerinden birisidir. Türk Milletinin Atası ve Kurtarıcısı boşu boşuna dünyada bir ilk olacak Mimar Sinan heykeli (Resim.10) için yazılı talimat (Resim11) verip, ayrıca bu konuya dikkat çekmezdi[2].

Artık her sene tertiplenen etkinlikler ve programlar dahilinde, öncelikle ele alınan ve Mimar Sinan’ı kendi çağına hapseden, eserlerini sadece çağdaşları ile Ayasofya ile yarıştıran bir Sinan dönemi anlayışından vazgeçilmelidir. Söz konusu olan burada her zaman sual edilen, Mimar Sinan’ın tüm Osmanlı Türk Devleti sınırları içinde yapmış olduğu 400 eser[1] veya Edirne İl sınırları içine bıraktığı 13 eser miktarları da değildir. Salt olarak ele alınan “miktar” tek başına bir anlam ifade etmez, en nihayetinde bir araç ve sonuçtur, sebep veya amaç değildir. Aynı şeyi sıkça yapılan kubbe büyüklüğü kıyaslamaları için de söyleyebiliriz. Esasında sorgulanmasıı gereken Mimar Koca Sinan’ın vücuda getirdiği  eserlerin ardında esinlenmiş olduğu kültürel birikim ve bu birikimleri hiç eksiltmeden, bilakis üstüne katarak asırlar sonrası nesilden nesile nakleden bir milletin varlığıdır,onların geçtikleri yerlerde bıraktıkları derin ayak izleridir. 


[1] Prof.Dr. Suphi SAATÇİ, Marmara’nın Mimar Sinanı, Marmara Belediyeler Birliği, 2. Baskı İstanbul 2022, s.17 ve Tezkiretü’l-Bünyan, s.4a

[1] Prof.Dr. A. Afetinan, Mimar Koca Sinan, Türkiye Emlâk Kredi Bankası Neşriyatı, 9.Nisan.1968, S.68

Burada gözle görülmesi ve esas sorgulanması gereken iki hayatî konu vardır;

  1. Batı dünyası, Süleymaniye ve Selimiye Camii vasfındaki dini/kamu yapılarını, onlarca mimar değiştirilerek 100 ila 400 sene arasında inşa ederken nasıl oluyor da tek başına bir Mimar Sinan Mimarbaşılık yaptığı 50 yıllık hayat dilimine irili ufaklı türden 400 yapı sığdırılıyor?

Mimar Sinan’ın 50 yıllık Baş Mimarlık görevi esnasında 400 eser üretmesine neden olan alt yapı ve onu besleyen “Beş büyük devlet, bir büyük Millet ideali” [1]ninbirden kendisi ve Selimiye Camisi ile ortaya çıkmadığı göre[2].  sade bir vatandaş iken Sinan’ı Sermîmârân-ı Hassa Mimar Koca Sinan’lığataşıyan alt yapı neydi? İşte bu sorunun cevabı içinde bulunduğu toplumun da varlık nedeni olan Türk Kültür Medeniyet Tarihinin binlerce yıllık bilgi, birikim ve tecrübeleridir. Nitekim insanlarımız, Mimar Sinan’ın eserleri ile yazmış olduğu üç boyutlu yazıları (anıtsal MimariEserleri) dikkatlice okuyabilirse, eserlerinde binlerce yıl öncesine dayanan yüzlerce adet ve ısrarla tekrarlanan kadîm Türk Tarihine ait derin ayak izlerini kolayca keşfedebileceklerdir. Bunlar tesadüfen oluşmuş veya başkaları tarafından oluşturulmuş izler değildir, bilakis Mimar Sinan’ın Sultan Selim ile olan yazışmalarından[3] da anlaşıldığı üzere ilgili eser üzerinde, devrinde yapılan her ayrıntının, Mimar Sinan eliyle bilinçli olarak gerçekleştirildiği anlaşılacaktır.


[1] Prof.Dr. Suphi SAATÇİ, Marmara’nın Mimar Sinan, Marmara Belediyeler Birliği, 2. Baskı İstanbul 2022, s. 18

[1] Burada Beş büyük devletin, yani Karahan Devleti Degaron Camii ile başlayan, Gazneli, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devletleri ile devam ederek Selimiye Camisi ile nihayetlenen “İnsanları Tengrinin (Tanrının) tek çatısı altında toplamak” ideali/hedefi kastedilmiştir. Böyle bir idealin varlığının mimari delilleri ayrı bir yazı başlığımın altında konusudur.

[1] Prof.Dr. Halûk KARAMAĞARALI, Türk Cami Mîmârisinde Mekân Gelişmesi ve Ayasofya Mes ‘elesi, BİLDİRİ, Ekrem Hakkı Ayverdi ve Osmanlı Mîmârisi Sempozyum – Ankara, 4 Aralık 1999, Kubbealtı Neşriyatı 2002. [1] Y.Doç.Dr. Zeki SÖNMEZ, Mimar Sinan İle İlgili Tarihi Yazmalar-Belgeler, Mimar Sinan Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1988, s.128-129.

Devamını Oku

MİMAR SİNAN’I HAPSETMEK!.. 1

MİMAR SİNAN’I HAPSETMEK!.. 1
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“ Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”

Mustafa Kemal ATATÜRK

9 Nisan 2025[1] tarihi, ülkemizde her sene olduğu gibi bu sene de “Mimar Sinan’ı Anma ve Mimarlar Günü” olarak kutlandı. Gerek STK’lar aracılığı ile gerekse de kamu kurumlarımız aracılığıyla çeşitli etkinlikler düzenlendi. Etkinliklere bağlı anma törenleri yapıldı. Elbette basın yayın organlarımız da böylesi önemli bir konuyu atlamadı, gereken ilgiyi göstererek hem yapılan etkinlikleri paylaştılar hem de birçok konu uzmanı akademisyen vasıtası ile ilgili söyleşiler düzenlediler. Ancak konular her sene olduğu gibi genellikle bilindik, ezberci ve nihayet zamanla konuya olan ilgiyi azaltacak seviyede dar çerçeveler içinde ele alınmaktadır. Bunun sebebi toplumun kafasını kaldırıp da bakış açılarını değiştirmek için herhangi bir istek duyamaz hale gelmesi, bu isteksizlikten doğan boşluğu da geçmiş ve geleceği sadece kendi sözlerinden ibaret zanneden bir kısım ezbercilerin doldurmaya kalkmasındandır. Her şeyden önce Tarih, akademik bilim dalıdır. Tarih yazmak ise, ezbere dayalı bir nakaratı değil, sorgulayan ve bilimsel metodolojiye dayalı bir izah yapma yetisini gerektirir. Başka bir konu da halkın kendi geçmişi/tarihi konusunda yeterli bilgiye sahip olmaması, fazla ilgi duymamasıdır. Zira toplumun içinde bulunmaya zorlandığı ekonomik ve sosyal bunalımlar, fertlerin tarih konusundaki merak ve öğrenme isteklerini de geri plana itmektedir. Aslında bu zafiyet bir yerde topsuz-tüfeksiz bir savaştaki karşıt işgal güçlerinin bilinçli bir operasyonu haline dönüştürülebilmektedir. Şimdi bakın, bu bağlamda, günün anlam ve önemine ithafen birlikte Mimar Sinan konusunu ele alalım ve sonuçlarını hep beraber irdeleyelim. Öncelikle “Mimar Sinan’a ve Mimarlık Günü Kutlamaları” nın kısa bir tarihçesine göz atalım. Tarihte ilk defa 22 Ocak 1921 içlerinde Dr. Süheyl Ünver’in de bulunduğu ve kendilerine “Âsâr-ı eslâf Aşıkları”[2] isimini veren beş kişilik bir gurup

[1] Prof.Dr. Suphi Saatçi, bu tarih hakkında haklı olarak “Marmara’nın Mimarı Sinan” isimli eserinin 20. sayfasında şöyle demektedir: “Birçok kuruluşun her yıl Sinan’ı anmak üzere 9 Nisan tarihini seçtiği ve bunu bir gelenek halinde sürdürdüğü bilinmektedir. Ancak Sinan’ın 9 Nisan tarihinde öldüğünü gösteren herhangi bir belgeyesahip değiliz”.

[1] Âsâr-ı eslâf: Seleflerin Eserleri [1] Keskin, Mustafa Çağhan, MİMAR SİNAN, İBB İstanbul Kültür ve Sanat Ürünleri Ticaret A.Ş. 2023, S.73-74.


Mimar Sinan’ın Süleymaniye Külliyesindeki Kabri başında anma töreni (İhtifal) düzenlemiştir[1]. Aynı gurup 1923 yılında “Mimar Sinan Muhibleri” ismini alarak artık Mimar Sinan adına her sene anma törenleri düzenlemeye başlamışlardır. 1932 yılında anma törenlerine Halk Evlerinin de katılmasıyla törenler; “… onlarca şehirde on binlerce” vatandaşımızın katılmasıyla, bir anda çok büyük etkinliğe dönüşmüştür.[2] Bir müddet sonra tekrar unutulmaya başlamış olan bu anma toplantılarının tekrar düzenli halde tertiplenmesi için 10 Nisan 1960 yılında Prof.Dr. Afet İnan tarafından kapsamlı bir program hazırlanmış, yazılı öneri olarak TMMOB’ne[3] sunulmuştur[4]. Ancak bilinen şu ki; 1960-70’ yıllarına kadar sadece bazı illerde söz konusu anma ve kutlama merasimleri devam ettirilmiştir. En azından bunu Edirne, İstanbul ve Kayseri için söylemek mümkündür.Türkiye’ye ilk fotoğraf makinalarının 1970 yılında geldiğini düşünürsek Edirne’de o döneme ait çeşitli zaman ve mekanlarda çekilmiş renkli fotoğraflar da bu düşüncemizi Edirne için doğrulamaktadır[5].


Devamını Oku
Marsbahis
deneme bonusu veren siteler