02 Kasım 2024 Cumartesi
Cennet hurması (Diospyros kaki L.) Yunanca ‘kutsal yiyecek/tanrıların yiyeceği’ anlamına gelir. Türkiye’de ise ‘trabzon hurması/akdeniz hurması/frenk elması/ambe’ gibi farklı isimlerle bilinmektedir. Albenisi ve tadı nedeniyle oldukça sevilen bu meyve Çin, Hindistan ve Japonya’da, antik çağlardan beri önemli bir besin kaynağı olarak tüketilmektedir.
İçeriğindeki karbohidratlar, biyoaktif fitokimyasallar, lifler, vitaminler, mineraller, karotenoidler ve fenolik bileşikler sayesinde mükemmel bir besin kalitesi sunmaktadır. Şekerli tadından dolayı tatlı krizlerine birebir olan bir meyvedir. En başta iyi bir C vitamini (70 mg/100 g) ve A vitamini (65 mg/100 g) kaynağıdır. Kalsiyum ve demir gibi mineraller bakımından da zengindir. Kumarik asit, gallik asit gibi fenolik asitler; kriptoksantin, likopen gibi karotenoidler sayesinde antioksidan özellik göstermektedir. İçeriğinde bulunan karotenoidler ve tanenler; vücudumuzdaki zararlı maddeleri yok etmede, tansiyon, kolesterol ve diyabet riskini azaltmada, antikanser ve antioksidan aktiviteler göstererek sağlığımıza kavuşmamızdan sorumludur. Bu meyvedeki tanenler, antioksidan özellik gösteren E vitamininden 20 kat daha güçlü bulunmuştur.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından, meme kanserinde erken teşhisin önemine dikkat çekmek için ekim ayı “Meme Kanseri Bilinçlendirme ve Farkındalık Ayı” olarak belirlemiştir. Ülkemizde ve dünyada kadınlarda en sık karşılaşılan ve aynı zamanda en sık ölüme neden olan kanserlerden biridir. Meme dokusunda yer alan hücrelerin kontrolsüz çoğalması ile ortaya çıkmaktadır. Erkeklerde, kadınlara oranla çok daha az sıklıkta görülmektedir.
Son zamanlarda yapılan bazı çalışmalar, meme kanserinin önlenmesi için diyet ve fiziksel aktivitenin değiştirilebilir risk faktörleri arasında olduğunu ve obezitenin meme kanseri riskini olumsuz yönde etkilediğini göstermektedir. Menopoz sonrası obezite, globulin (SHBG) düzeylerinin azalmasına neden olur. Bu durum ise, serbest östrojen düzeylerinin artmasına ve meme kanseri riskine yol açar. İdeal kiloya sahip kadınların, özellikle menopoz dönemi sonrasında meme kanseri olma riskinin daha az olduğu bilinmektedir.
Beslenmenize dikkat ederek meme kanseri riskini azaltın. Yüksek antioksidan içeren sebze ve meyvelerden tüketmek, doğru koşullarda pişirilen besinler ve sürdürülebilir sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinmek, egzersiz yapmak, sağlıklı kiloyu korumak, alkol ve sigara kullanımından kaçınmak meme kanserinin önlenmesine destek olmaktadır. Ayrıca beslenmede somon, keten tohumu, ceviz gibi omega-3 yağ asidi içeren besinlere yer vermek kanser riskini azaltmaktadır.
Pişirme yöntemlerine dikkat edilmelidir. Örneğin kanserojen olan kızartma yerine ızgara, haşlama veya fırında pişirme yöntemleri tercih edin. Karbonhidrat kaynağı olarak tam tahıl ürünleri tercih edilerek lif alımının desteklenmesi sağlayın. Yapılan bazı çalışmalar, yüksek glisemik indeksin meme kanseri riskini arttırdığını göstermektedir. Bu nedenle tam buğday ekmek, tam buğday makarna, bulgur, yulaf, kurubaklagiller gibi liften zengin, düşük glisemik indeksli karbonhidrat kaynaklarının tüketimine özen gösterin. Zerdeçal, çörekotu, siyah üzüm, yabanmersini, aronya gibi antioksidanlardan destek alın. Kendinizi mümkün olduğunca stresten uzak tutun ve sağlığınızı koruyun.
Hasat zamanının sonuna yaklaştığımız aronya meyvesinin, son zamanlarda tüketimi oldukça popülerleşti. Çalılarında yetişen bu küçük meyvenin siyah, mor ve kırmızı renkli üç türü bulunmaktadır. En yaygın türü, siyah meyveli aronyadır. Kuzey Amerika’ya özgüdür ancak Avrupa dahil dünyanın diğer yerlerinde de yetiştirilmektedirler. Taze ve işlenmemiş aronyanın, buruk tadı nedeniyle tüketimi zor olabilmektedir. Bu nedenle esas olarak meyve suları, püreler, reçeller, jöleler, çaylar ve şarapların yapımında kullanılırlar.
Besin değeri yüksek, enerjisi düşüktür ancak lif, C vitamini ve manganez açısından zengindir. Bir besinin ORAC değerinin yüksek olması, daha fazla antioksidan olduğunu ifade etmektedir. ORAC değeri yüksek besinler, kansere karşı koruyucu özelliğe sahiptir ve aynı zamanda yaşlanmayı geciktirici bir etki gösterebilirler. Süper meyve olarak adlandırılan aronya, bilinen diğer meyveler arasında en yüksek antioksidan kapasitesine sahiptir. Yani yaban mersini, kızılcık ve böğürtlene üstünlük kazandığını söyleyebiliriz.
Yapılan araştırmalarda, bu meyve türünün düzenli tüketimi ile kalp-damar hastalıkları, soğuk algınlığı ve mide hastalıkları riskini azalttığı tespit edilmiştir. Ayrıca yüksek tansiyonu kontrol etmede ve sağlıklı kan şekeri düzeyini korumada da yardımcıdır. Literatürde mevcut veriler, aronya meyvesinin birçok işlevsellik ve faydaya sahip, besin açısından zengin ve sağlıklı bir besin olma potansiyelini göstermektedir.
Uzman Diyetisyen Meltem BABACIK
Sıcak havalarda sizin de baş ağrısı yaşadığınız, kendinizi yorgun, halsiz hissettiğiniz zamanlar oluyor mu? Eğer bu soruya cevabınız evet mineral kaybı yaşıyor olabilirsiniz. Çünkü yaz mevsiminde yüksek sıcaklıklara maruz kaldığımızda ter ile birlikte mineral kaybı da gerçekleşir. Sağlıklı olabilmek için ter, idrar ve dışkı ile atılan sıvının gün boyunca dengeli bir şekilde yerine konması gerekir. Yoksa halsiz, yorgunluk, baş ağrısı, kabızlık, kas krampları, uyuşmalar gibi belirtiler gözlemlenebilir.
Mineral kaybını önlemek için ilk kural yeterli su içmektir. Ondan sonrası suya ek olarak tüketebileceğiniz besinlerdir. Maden suyu, ayran, çorba, taze sıkılmış meyve ve sebze suları akla gelen ilk önerilerdir. Sağlıklı bireyler günde en fazla 3 maden suyu tüketmelidir. Böbrek ve tansiyon hastaları ise sayıyı mutlaka doktoruna danışmalı, tüketeceği zaman ise düşük sodyumlu olan maden sularını tercih etmelidir. Yaz mevsiminde sıcak çorba yerine ayranaşı gibi mercimek, nohut, bulgur içeren mineral içeriği yüksek soğuk çorbalar tercih edilmelidir. Kaslarımız ve enerjimiz için gerekli olan minerallerden biri olan magnezyumu içeren fındık, badem, kabak çekirdeği, avokado, keten tohumu, buğday rüşeymi, bamya, nane gibi besinler günlük rutinlere dahil edilmelidir. Blenderdan geçirerek tüketebileceğimiz meyveleri veya yeşil yapraklı sebzeleri buzla beraber smoothie haline getirerek ara öğünlerde hem serinleyip hem mineral kaybımızı azaltabiliriz.
Meltem Babacık
Krill yağı, okyanuslarda yaşayan “Euphausia Superba” canlısından elde edilen, çoklu doymamış yağ asitleri açısından zengin bir üründür. Olası yararlarından ötürü son yıllarda bilim insanları tarafından ilgi odağı haline gelmiştir. İçeriğinde omega-3 yağ asitlerinin yanısıra A ve E vitamini, astaksantin ile fosfotidil kolin gibi değerli bileşikler bulundurur. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından güvenli olarak tanımlanırken, Avrupa Birliği tarafından da “Yeni Besin” olarak tanımlanmıştır.
Krill yağı, kilo kontrolü sağlama, serum trigliserid ve kötü kolestrol seviyelerini düşürerek kalp-damar hastalıklarının görülme sıklığını azaltma etkisi göstermektedir. Anti-kanser özelliği ile özellikle kolon kanseri malign hücrelerini engeller. İçeriğindeki astaksantin maddesinin, UV ışınlarının ciltteki zararlı etkilerini azaltması, aşırı inflamatuvar yanıtların baskılanması, peptik ülser oluşumunu engellenmesi, yaşlanma ve yaşa bağlı hastalıkları yavaşlatması, karaciğer, kalp, göz, eklem ve prostat sağlığının korunması gibi birçok olumlu etkisi vardır. Fosfatidilkolin içeriği ile homosistein düzeyini iyileştirici, karaciğer hastalıklarını iyileştirici ve solunum sıkıntısını azaltıcı etkilere sahiptir.
Hem balık yağı, hem de krill yağı EPA ve DHA gibi çoklu doymamış yağ asitlerini yüksek miktarlarda içermektedir ancak bu yağlar her ikisinde de farklı formlarda bulunmaktadır. Krill yağı genellikle kapsül veya sıvı formunda bulunur ve takviye olarak kullanılır. Tedavi edici dozu 1-3 gramdır. Toksik dozu belirlenmemiş ancak günde 3 gramdan fazla alımı sindirim sistemi şikayetlerine yol açabileceği bildirilmiştir.