19 Temmuz 2024 Cuma
Mustafa Çetin
Bu gün öyle bir gün ki kainatı ışıklandıran Kur-an ayetleri doğrultusunda biz Ehl-i Beyt sevdalıları Muhammed Mustafa’nın hürmetine, Ali Aba’nın inayetine muhtacız. Bil ki asra bedel gün vardır, sanki asır o’nda bir andır, sözünde ifadesini bulan günlerden birisidir.
Bu gün Mahi Muharrem, cevretmişsem, zulmetmişsem dilerim ben ondan af. Gani Allah afuvvum der yoktur sözünde hilaf. Doğrularımız Hakka eğrilerimiz varsa bize aittir. Bütün mümin canlara.
Selam günlerini arş’a döndürenlere
Selam asırları ana sığdıranlara
Selam Hakka tabi olanlara
Selam canlar canına uyanlara.
Değerli canlar, Alevilik barış, birlik ve kardeşlik inancının adıdır. 72 milleti yaratandan dolayı sevmenin adıdır. Bu nedenle Alevi olmak demek barıştan kardeşlikten ve birlikten yana olmak demektir. Yüce Allah Kur-an’da Allah’ın ipine topluca sarılıp birlik olun ayrılığa düşmeyin demektir. Ayrılık ve bölünme akıl sahibi insanlara asla yakışmaz. Hz. Muhammed Ali yolunun yolcusu olan Aleviler daima birliği, barışı ve kardeşliği inançlarından dolayı savunmuşlardır.
İşte bu nedenle Aleviler bu ülkede ulusal birliğin ve barışın güvencesi olan topluluktur. Unutulmamalıdır ki Anadolu adlı bu toprakları Aleviler İslam’a açmışlardır, Anadolu’yu İslamlaştıran Alevilerdir. Anadolu Alevi Uluları olan Ahmet Yeseviler, Hacı Bektaş Veliler, Şah İbrahim Veliler, Hacı Mahmudu Veliler, Hacı Bayramı Veliler, Ebu-l Vefalar, Sarı Saltuklar, Yunus Emreler, Şeyh Edebaliler ve daha adını sayamadığımız niceleri sayesinde İslam’la buluşmutur.
Dolayısıyla bu ülkenin hamurunda Alevilik vardır. Bir düşünelim, ülkemizin dörtbir yanının Alevi Ulularının yatırları ve dergahları ile dolu oluşu neyi anlatmaktadır? Bir düşünelim Alevi Ozanlarını, Türk edebiyatından çıkaralım geriye ne kalır… Elbette ki Alevilik ile bu ülkenin ayrılmaz birliğini ve Aleviliğin vazgeçilmez oluşunu anlatmaktadır, yeter ki barış ve dostluk içinde yaşamayı becerelim. Bu topraklar bütün ulusumuzun öz yurdudur, artık bunu anlama zamanı gelmiş ve geçmiştir.
Bin yıl önce Türk kavimlerinin Orta Asya’dan Horosan’dan Türkistan’dan akın akın Anadolu’ya gelmesiyle bu topraklar Aleviliğe yani İslam’a kucak açmıştır. Bu toprakların hamuru Alevi İslam inancıyla yeniden karılmıştır. Duymasını bilenlere söyleyelim ki Anadolu’da dağ, taş, ova, yayla, ırmak, göl, dere, tepe her ne varsa Hz. Ali’nin adını haykırmaktadır. Nitekim bu topraklar Ehl-i Beyt soyundan gelen Seyitlerle doludur.
Ülke hepimizindir hangi kökenden gelirse gelsin 72 milleti kucaklama sevdasıyla yola çıkmış bir inancın sevdalısıyız. Aleviler geçmişte ve günümüzde bu görevlerini gereğince yapmışlardır ve yapmaktadırlar, bundan sonra da yapmaya devam edeceklerdir. Bu nedenle Alevi toplumu bu ülkenin bu ulusun çimentosudur. Cumhuriyetin ve Atatürk devrimlerinin yılmaz bekçisi olan Aleviler Türk ulusunun yüz akıdır. Aleviler olarak bir olalım iri olalım diri olalım anlayışı değişmez rehberimizdir.
Büyük Ozanımız Pir Sultan’ın haykırdığı gibi, Gelin Canlar bir olalım diye haykıran Aleviler hiçbir zaman fitnenin yanında olmamışlardır. Çünkü yüce inancımız Kerbela’dan ders aldıkları için cebir-i, kini, nefreti, şiddeti yasaklamış Hüseyin gibi yaşayanların insan gibi insan olanların ölümsüzlüğüne inanmıştır.
Tarihimize bakacak olursak ülkemizin ulusal kurtuluş savaşının büyük önderi Mustafa Kemal Atatürk mazlum bir ulusu ayağa kaldırmış ve kurtuluş savaşını onca zalim karşısında destan yazdığını dünyaya duyurmuştur, mazlum uluslara örnek olmuştur. Şimdi sorarım sizlere, Kerbela’da kimler ölümsüzleşti, kimler o soylu kavgayı vererek mabetleşti? Hüseyin’i sembol edip Hüseyin gibi yaşayanlar ölür mü? Ölüm Hüseyin’e yakışır mı? O yüceler yücesi insan her doğumda yeniden doğdu ve insan olanların gönlünde taht kurup orada büyüyüp yüceldikçe yüceldi.
Ve insan olup insan gibi yaşayanların Sultan’ı oldu, o sevgi sevda oldu, destanlaştıkça destanlaştı, aşk oldu, her aşkta sonsuzlaştı ve yüreklere yazıldı.
Selam sana gönüllerimizin Sultanı
Selam sana ölümsüzlüğün destanını yazan İmam Hüseyin
Selam olsun Hüseyin gibi yaşayanlara
Selam olsun onun insanlık destanının bayrağını taşıyanlara.
DEYİŞ
Batınımda dedi bana bir aziz
Muhabbetten geçen Haktan da geçer
Vermem nasibini kessin gıdasını
Muhabbetten geçen Haktan da geçer
Muhabbet Adem’i Hakka yaratır
Muhabbet etmeyen can müderadır
Dünyada ahrette yüzü karadır
Muhabbetten geçen Haktan da geçer
Gerçek olan bir nefese inana
Canımız veririz kurban canana
Nalet olsun ikrarından dönene
Muhabbetten geçen Haktan da geçer
Muhabbetten hasıl olan Muhammed
Ali’ye verdi cümle Velayet
12 İmamın erkanı şefaat
Muhabbetten geçen Haktan da geçer
Dört kapı kırk makam yetmiş iki kat
Muhabbet denilen tecelli zat
Mümine Müslime hayır hasanet
Muhabbetten geçen Haktan da geçer
Muhabbet dediğin haslar hasıdır
Muhabbet olmayan Hakkın nesidir
Dost Hatayı’nın bu hak nefesidir
Muhabbetten geçen Haktan da geçer
Değerli Canlar;
Muhammed İkbal Hüseyin Hak ile batılın arasını kanı ile kesmiştir. Sözlerine devamla;
Allah Allah Baba İmam Ali Bismillah’ın Ba’sı oğlu (Seyyid-i Şuhade) Zıbh-i Azimin manası diyerek benim gözlerimi de yüce kurban sırrına açtı deyip Kerbela sırrına vakıf olmanın önemini arz etmiştir.
21. yy’da sırra vakıf olmamak çok acı değil midir? Gönül ister ki mezhep penceresinden uzaklaşıp tüm İslam alemi bu sırra vakıf olsun. Ben bu sırra vakıf olup haklıyla haksızın ayrımını yapıp haklının hakkını hak sahibine teslim etmek çok zor bir istek midir? Halen İslam aleminde Kur-an’da geçen naletlenmiş soy olarak anılan bu soysuzları hazret demek kime ne değer kazandırır? Yazmaya kalemimiz varmıyor amma bu zalimlerle bir soy bağlılıkları mı var. Bunu anlayabilmiş değiliz.
İmam Hüseyin’in şahadetinden sonra türbesinin defalarca tahrip edilmesi, yakılıp yıkılmasında Peygamber soyuna dinmeyen düşmanlıklarının açıklaması nedir? Geliniz bu acıyı bu Muhammedi sevgiyi birlikte paylaşıp acıyı bal eyleyelim. Birlik olursak zalimin mumu yanmaz, birlik olursak Kerbela’da mazlumların yaktığı ışık sönmez, birlik olursak insan olmanın sembolü Hüseyin’ler ölmez, birlik olursak Fatima gibi Analar ağlamaz, birlik olursak naletlenmiş soylar zulüm yapamaz.
Ne mutlu birlikten ve kardeşlikten yana olanlara. Ne mutlu eline diline beline sahip olup yüksek ahlaktan ayrılmayanlara. Ne mutlu Muharrem’in sırrına erenlere. Ne mutlu Ehl-i Beyt’i sevenlere. Ne mutlu bu sevgiyi yol gösterici edinenlere. Matemimiz mübarek oruçlarımız kabul olsun.
Yarabbi, Resulü Haşimi hakkı için Hanedan-ı Ehl-i Beyt’i nübüvvet hürmeti hakkı için tüm insanlığa bütün ibadetlerin sırrına vakıf olmasını ve gerçeğin sırrına ermesini nasip eyle Yarabbi. Hak Muhammed Ali dergahından eyleyip sırrı Kerbela’nın hakkı hürmetine yaşanılan matemi ve tutulan oruçları kabul eyle Allah’ım. Zalimlerin zulmünden tüm insanlığı koru Allah’ım. Tüm insanlığın barış içinde yaşamasını nasip eyle Yarabbil Alemin. Yalnızca ve yalnızca gerçeğe Hü diyenlerin lokmalarını da kabul eyle Allah’ım.
Aşıka didarı cemali cennet
Dilerim cümleye erişe minnet
Sadık der sıtkınan verin selavat
Ali ile Muhammed’in aşkına.
Mustafa Çetin
Alevilik inancının temeli Ehl-i Beyt sevgisidir. Ehl-i Beyt’i sevmek kuşku yok ki öncelikle onu tanımakla başlar. İnancımızın temelini oluşturan Ehl-i Beyt kavramı Kuran’ın da temel kavramları arasındadır. Sözcük olarak ev halkı anlamına gelen bu Arapça tabir, Alevi inanç sisteminde en başta gelen kavramlardan biridir. Ehl-i Beyt’e Ali Aba ve Pençe-i Ali Aba da denilmektedir.
Hz. Muhammed’in soyundan gelenleri ifade eden Ehl-i Beyt kavramının içinde başta Hz. Muhammed, Hz. Ali olmak üzere Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin’dir. Bu gün Hz. Muhammed abasının altına Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin’i alarak “Bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir” demiştir. Bu sırada Ey Ehl-i Beyt, Tanrı sizden kuşkuyu gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor. Şeklindeki Azhap Suresi 33. Ayet gelmiştir. Bu olaya dayanarak Ehl-i Beyt kavramına sadece o gün Peygamberin abasının altında bulunanlar dahil edilmektedir.
Ehl-i Beyt’e sevgi ve bağlılık, Alevi inancında en başta öğelerdendir. Hz. Muhammed’in soyuna olan bu bağlılık Alevileri diğer İslam kökenli topluluklardan ayıran en önemli özellikler arasında yer almaktadır. Alevi inancında Ehl-i Beyt’e mensup kişiler diğer İslam kökenli topluluklardan ayrı olarak kutsiyet ve uluviyet atfedilen Yüce kimselerdir.
Ehl-i Beyt’i sevmek bu nedenle mümin olanların şartlarındandır. Başkaları tarafından aşırı kabul edilen bu bağlılık ve sevgi nedeniyle de Aleviler bazı ithamlara maruz kalmışlardır. Söz gelimi onları putlaştırma ve ilahlaştırma gibi aslında bu sevgi ve bağlılığın aşırılık olarak nitelenmesi yanlıştır. Çünkü güzel ve doğru olan bir şeyin aşırılığı olmaz, Alevilerdeki Ehl-i Beyt’e olan bu candan bu samimi bağlılığın temelinde yatan gerçek etken Ali soyunun yüzyıllarca maruz kaldığı haksızlık ve uğradıkları zulümdür.
Ehl-i Beyt’i hep zulme, haksızlığa, katliama uğramış, yurtlarından sürülmüştür. Bu hazin olayların yoğurduğu tarihsel süreç yoğun ve ödünsüz bir Ehl-i Beyt yandaşlığı üretmiştir. Ehl-i Beyt’e ve Ali soyuna yapılan zulümler arttıkça onlara olan bağlılık ve sevgi de artmıştır. Aleviler olarak yüce Allah’ın bir emrini yerine getirmenin ötesinde bir şey yapıyor değiliz, çünkü yüce Allah Şura Suresinin 23. Ayetinde yüce Peygamberimizden müminlere seslenerek şöyle söylemesini istemektedir:
“Ey Muhammed de ki ben bu tebliğime karşılık sizden yakınlarımı Ehl-i Beyt’imi sevmeniz dışında bir şey istemiyorum”
Görüldüğü gibi Ehl-i Beyt’i sevmek Allah’ın emridir, o halde Ehl-i Beyt sevgisi İslam dininin de özüdür. Kim ki Ehl-i Beyt’i sevmiyor, o kimsenin mümin olması mümkün değildir. Kim Ehl-i Beyt’i sevmez ki? Kim onlara benzemek istemez ki? Kim onların ahlakıyla ilmi ile süslenmek istemez ki. Kim onlardan daha iyi Allah’ı bilebilir ki. Kim Ali ile Muhammed sevgisi arasına girebilir ki. Kim Muhammed’i Ali kadar Ali’yi Muhammed kadar sevebilir ki. Kim inandığı yola malını canını evladını ve her şeyini verebilir ki. Kim dedesini sevip de evladını sevmez ki. Kim onlar gibi olabilir ki.
Onun için Kur-an onları sevmeyi farz kılmıştır. Onun için Kur-an onların temiz ve pak olduklarına şahadet etmiştir. Onun için Duvaz deh-imam adıyla methiyeler yazılmıştır. Allah Adem’i yaratmadan 1200 yıl önce Ehl-i Beyt sevgisini farz kılmıştır. Allah onların yaradılış sebebi, mahlukatın efendileri önderleri olarak karar kıldığına dair yüzlerce ayet nazil etmiştir.
Hz. İmam Ali’yi, Hz. İmam Hasan’ı, Hz. İmam Hüseyin ve Hz. Fatıma Anayı sevmek dindir imandır. İnsanlıktan nasiplenmişlerse sevdadır sevdanın da türküsüdür. Yüce Peygamberimiz pek çok sözünde Ehl-i Beyt mensuplarını övmüş ve yüceltmiştir.
Hz. Muhammed ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır, ona dost olan dost düşman olana düşman ol ona yardım edene yardım et onu horlayanı horla nerede olursa olsun gerçeği onunla birlikte kıl şeklinde Yüce Allah’a dua etmiştir. Yine Hz. Muhammed Hz. İmam Ali için “Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır şehri dileyen kapıya gelsin”.
Ali insanların hayırlısıdır, kim bunu kabul etmezse gerçekten kafir olmuştur. Ümmetin en ileri geleni ve gerçek hüküm vereni Ali’dir şeklinde Hadisler söylemiştir. Yüce Peygamberimiz Hz. İmam Hüseyin için de şöyle demiştir; “Gerçekten Hüseyin bir hidayet meşalesi ve kurtuluş gemisidir, Hüseyin benden ben de Hüseyin’denim. Kim Hüseyin’i severse Allah da onu sever, Hüseyin cennet gençlerinin efendisidir”.
Peygamberimiz sevgili kızı Fatıma için de bir sözünde şöyle demektedir; “Kızım Fatma, geçmiş gelecek bütün kadınlardan üstündür, O vücudumun bir parçasıdır, gözümün nuru ve kalbimin meyvesidir. O benim ruhumdur, o insanlardan olan bir huridir, Rabbinin huzurunda ibadete durduğunda yıldızların yer ehli için parladığı gibi onun nuru da gökteki melekler için parlar ve Yüce Allah meleklerine şöyle seslenir; “Ey melekler bakın benim kulum Fatma’ya o benim huzurumda durmuştur. Sevgiden titriyor, kalbiyle benim ibadetime yönelmiştir. Sizleri şahit tutuyorum ki ben onun takipçilerini ateşten koruyacağım”.
Biz Aleviler o yüce Ehl-i Beyt yolunun yolcularıyız. Kuşkusuz Ehl-i Beyt’in yolunda yürüyenler kurtuluşa erenlerdir, zira Ehl-i Beyt’i sevmek Allah’ı sevmektir. O halde ne mutlu Ehl-i Beyt’i sevenlere. Ne mutlu o kutlu yoldan yürüyenlere, o kutlu Ehl-i Beyt sevgisini yol gösterici edinenlere.
Yüce Tanrı Ehl-i Beyt’in sevgisine tüm ibadetlerimizi kabul eylesin, ibadetlerimiz Ulu Dergahta Hak Defterine yazılsın. Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed 12 İmamlar’ın şefaati üzerimize olsun. ALLAH ALLAH…
BEYİT
Gelin dostlar birlikte
Muhammed’e gidelim
Medet Mürvet diyerek
Biz Ali’yi zikredelim
O canda çekti narı
Ağladı zarı zarı
Zehirledi unu cude yari
İmam Hasan’a gidelim
Kur-an var elimizde
Kabe’dir gönlümüzde
Kerbela yolumuzda
Şah Hüseyin’e gidelim
Çek katarı zindana
Düş yola yana yana
Zulmettiler o cana
Zeynel Abaya geldim
On iki çeşmenin biri
Pirim unutmam seni
O pir de verdi canı
İmam Bakır’a geldim
Mezhebim İmamı
Caferi Sadık canı
Musa Kazım divanı
İmam Rıza’ya geldim
Yedi veren gülünden
Kimse anlamaz halinden
Taki Naki yolundan
Hasan-ül Asker’e geldim
Kurban baba zikreyle
Her daim bunu söyle
On ikisini bir eyle
İmam Mehti’ye geldim.
Kur-an’da andolsun tan yerinin ağarma vaktine ve 10 geceye (fece suresi1-2) deniliyor.
Yine Kur-an’da ey iman sahipleri oruç sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır.(Bakara 183) deniliyor.
Alevi inancına göre bu ayetler Muharrem orucu ile ilgilidir. Andolsun tan yerinin ağarma vaktine ve 10 geceye sözündeki 10 geceden kasıt, 10 gün tutulan oruçtur, sizden öncekilere farz kılındığı gibi demekte Hz Muhammed öncesi Peygamberler kast ediliyor.
Çünkü Kur-an’da sizden önce gönderdiğimiz Resullerimize uygulanan yasa da buydu, sen bizim yol ve yasamızda değişme bulamazsın deniliyor.
İşte Hz Muhammed’in ve tüm peygamberlerin tuttuğu oruç Muharrem orucudur. Bu orucu Peygamberimiz Hz Muhammed de tutmuştur. Din bilginlerine göre Muharrem’de oruç tutan Peygamberler şunlardır;
1- Adem Peygamber 10 Muharrem günü eşi Havva ile buluştuğu zaman Yüce Allah’a şükür amacıyla bu orucu tutmuştur.
2- Nuh Aleyhisselam 10 Muharrem günü tufandan kurtulunca, Tanrıya şükür için bu orucu tutmuştur. Ayrıca o gün gemide kalan erzakları bir araya getirerek Aşure pişirmiştir.
AŞR 10 demektir, Aşur veya Aşura Muharrem’in onuncu günü pişirilen buğday tatlısıdır.
3- Hz İbrahim Peygamber Nemrut-un attığı ateşten kurtulunca Allah’a şükretmek için oruç tutmuştur.
4- İsah veya İsmail Peygamber kurban olmaktan kurtulunca Allah’a şükretmek için oruç tutmuştur.
5- Yakup Peygamber oğlu Yusu’a kavuştuğu zaman şükretmek için oruç tutmuştur.
6- Eyüp Peygamber ağır dertlerden kurtulunca şükretmek için oruç tutmuştur.
7- Yunus Peygamber balığın karnından kurtulunca şükretmek için oruç tutmuştur.
8- Musa Peygamber firavunun gazabından kaçarken Kızıl denizin mucizevi bir şekilde kendisine yol vermesine şükretmek için oruç tutmuştur.
9- İsa Peygamber şükretmek için oruç tutmuştur.
10- Son Peygamber Tanrı elçisi Hz Muhammed Mustafa da Mekkeli müşriklerin zulmünden kurtulmak için Medine’ye hicret etti Medine’ye sağ selim dönmesi üzerine Allah’a şükretmek için 10 gün oruç tuttu ve Aşure pişirdi.
İşte isimlerini saydığımız bu Peygamberler kendileri için kurtuluş, kavuşma ve müjde günü sayılan bu günlerde bu orucu tutmuşlardır. Bu Peygamberler için kurtuluş veya müjde günü sayılan 10 Muharrem günü Hz. Peygamberin torununa felaket ve musubet günü olmuştur. Biz Aleviler işte bu dinsel nedenlerle Muharrem Ayında oruç tutmaktayız.
Orucumuz Peygamberlerin tuttuğu oruçtur.
Bizim orucumuz zamanda bir yastır, Kerbela katliamının kurbanları için duyduğumuz acının tüm ruhumuz ve bedenimizle ifadesi olan orucumuz ve matemimiz Allah rızası içindir. Allah rızası için yapılan her güzel davranış hiç kuşku yok ki bir ibadettir. Müminlerin amacı Yüce Tanrı’nın sevgisine ulaşmak, O’nun rızasını kazanmaktır. Gerçek bir mümin için dünyada Allah’ın rızasından daha önemli daha değerli ve daha sevimli hiçbir şey yoktur.
Ne mutlu Allah rızası için oruç tutan canlara,
Ne mutlu Ehl-i Beyt’e gönül verenlere
Ne mutlu insani değerleri canıyla koruyanlara
Alevilerin ibadetlerinde
Batıni bir içerik vardır, her ibadetimiz gibi orucumuz da böyledir. Nitekim büyük ozanımız Seyit Nesimi Hazretleri şu güzelliği şöyle dile getiriyor;
Namazımız dara durmak
Orucumuz sabretmek
Biz bir oruç tutarız ki
Ramazana benzemez
Süleymanlar içinde
Ali’dir süleymanımız
Bizim süleymanımız
Süleymanlara benzemez
Ey Nesimi sen seni
Bir mani bilir sanırsın
Biz bir deniz geçeriz ki
Bir deryaya benzemez
Bu yüce deryanın damlası olanlara ne mutlu,
İmam Ali gibi Şah’ların
Şah’ını örnek alanlara ne mutlu,
Ali gibi yaşayıp Hasan ve Hüseyin gibi evlat yetiştirenlere ne mutlu,
Fatima gibi namus timsali olanlara ne mutlu,
Ne mutlu gerçeği bilip gerçeğe hü diyenlere
İbadetlerimiz ulu dergahta
Hak defterine yazılsın, tüm Peygamberlerin ve 12 İmamların şefaati üzerinize ve üzerimize olsun Allah Allah…
AĞIT MERSİYE
Muharremdir kamer mahzun güneş meyus kan ağlar
Felek serkeşte mebhut hayrete dalmış cihan ağlar
Ne düşmesin behey ibn-ür recim ey saki-yi iblis
Senin yaptıklarına düşmen-i insan olan dahi ağlar
Kurudu haymayı ahdar o gün Kerbela içne
O gün Kerbela’da hala aşıkan ağlar
Hucum etti o melunlar kitap’ullahu imhaya
Sanarsın bir kıyamet koptu toz ağlar duman ağlar
Kesildi her taraftan su sebiller gül gibi soldu
Su ağlar gül ağlar bülbül ağlar bağı ban ağlar
Kesildi başları bin cevrile bir aşkı zarın
Kessen melunlara nalet edip Seyfi Sinan ağlar
Ali Ekber’le Kasım can verip cananını buldu
Ali Asker sabi okla vuruldu
Ümmühan ağlar
Yirmibin kişi ok attı Şah-ı
Mazlum’a
Bizi atman deyip zalimlere tirü keman ağlar
Ok atma kudret-ül ayn-e değil mi aslında imha
Sebepsiz mi bugün hala hakiki Müslüman ağlar
Cihan sahibinden bir yudum su kıskanılmış ah
Fırat ağlar Murat ağlar zemin-ü Asuman ağlar
Nisay-ı Ehl-i Beyt üryan-ü giryan kaldı çöllerde
Çöl ağlar dağ ağlar vadi-yi berrü yaban ağlar
Belayı Ehl-i Beyt-i yazmaya imkan mı var asla
Söz ağlar söyleyen ağlar kalem ağlar yazan ağlar
Hüseyin ağlar gözü yaşı olur alemlere rahmet
Resulün Aline yaptıklarına kafiran dahi ağlar
Ezelden ağlarım ahdi-ü çeşmim kanlı yaşımla
Ne habım ne rahat var yanan cismimde can ağlar
İki göz oldu ama ağlarım ey kudret-ül ayan
Kemali sözü ahımla nihan ağlar ayan ağlar
Isı dediğin akıldır onun yeri kafadır
Benim arzumanım Muhammed Mustafa’dır
Şefaatinden cüzlemizi ayırmasın.
ALLAH ALLAH…
Mustafa Çetin
Hz. İmam Hüseyin, Hicretin 3’üncü, başka bir rivayete göre ise 4’üncü yılı Şaban Ayı’nın 3. günü Medine’de doğmuştur. Yine rivayete göre altı aylık doğmasına karşın yaşamıştır. İslam inancına göre Hz. Hüseyin dışında 6 aylık olup da yaşayan tek kişi Hz. İsa’dır. Bilindiği gibi muaviye’nin ölümünün ardından onun isteği üzerine yerine yezit geçmek istedi, fakat Hz. Hüseyin buna karşı ve şöyle der;
Şu dünyanın gidişatına bak Ey Velit haksızlık da ağaçlar gibi büyüyüp dal budak salar oldu, muaviye zaten halifeliği bin bir hile ile ele geçirmişti, bu da yetmezmiş gibi şimdi de oğlu halifeyim diye ortaya çıkıp hak idda ediyor.
Hz. imam Hüseyin beraberindeki 70-80 kişilik seveni ile Küfe’ye doğru yola çıkar. Küfe halkı halife olarak ona biat etmiştir. Ne var ki yezit ondan önce davranıp şehre kendine yandaş bir vali atamış ve bu vali bir ordu hazırlayarak Hz. İmam Hüseyin’in şehre girişini engellemiştir.
Küfe valisi ibni ziyat Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının teslim olmasını ve yezite biat etmesini istemiştir. Hz. Hüseyin bunu reddetmiş ve beraberindekilerle Kerbela denilen yerde günlerce susuz bırakılmış, ardından da Dedesi Muhammed Mustafa’nın öpüp kokladığı O Mübarek Baş kesilerek Şehit edilmiştir.
Hz. Hüseyin ve yanındakiler bu davranışlarıyla canları pahasına zulme ve haksızlığa boyun eğmediklerini göstermişler ve tarihin en şerefli, en asil ve en kahramanca duruşlarından birini sergilemişlerdir.
Hz. İmam Hüseyin ve yanındakiler zulme ve haksızlığa karşı çağlar boyu direnen mazlumların ölümsüz simgelerinin yüce kahramanları olmuşlardır.
Onların direnişi değişik ad ve şekillerde halen sürmektedir.
Hz. İmam Hüseyin adaletsizliğe, haksızlığa ve zulme karşı yükselen bir direniş bayrağıdır.
O bütün mazlumların güç ve inanç kaynağıdır.
Hz. İmam Hüseyin Şehit edildiğinde tarih hicretin 61 yılı Muharrem Ayı’nın 10. Günü ilkindi vaktini gösteriyordu.
Şehit olduğunda 56 yaşındaydı, bu olaydan sonra melun yezit iki yıl saltanat sürdü.
Ölümünün ardından yerine oğlu ikinci muaviye geçti, ancak o hilafetin 40. Günü şöyle bir konuşma yaparak hilafetten çekildi.
Ey insanlar, biliniz ki ben bu zulmün devamına tahammül edemem, hilafet makamı Ali’ye ve evladına ait bir makamdır.
Ben bu hakkı ele geçirmekten Allah’a sığınırım, kendimi bu makamdan geri alıyorum. Bunun üzerine 2. Muaviyenin annesi ile birleşen mervan o gece 2. Muaviyeyi zehirleterek öldürtür yerine de kendisini halife ilan eder.
Hz. İmam Hüseyin denilince akla hiç kuşkusuz ilk önce Kerbela kıyamı gelir.
Kerbela şerefli bir destanın adıdır, bu destanın kahramanı da İmam Hüseyin’dir. Hz. İmam Hüseyin öyle bir destan yazmıştır ki o destanın sözleri kılıçtan keskindir. O destanın yiğitleri şehitliğin ölümsüzlük okulunda yetişen ve sonsuzluğu fetheden emsalsiz kahramanlardır.
Hiç kuşku yoktur ki İmam Hüseyin sevgisinden yoksun olanlar zahirde yani görünüşte Müslüman olsalar da batında yani gerçekte münafıktırlar.
Çünkü İmam Hüseyin Pakistanlı şair Muhammed İkbal-in de dediği gibi hak ile batılın arasını kanıyla ayırmıştır. Hüseyin’in kanından sulanmayan harap tarladan hiçbir ürün alınamaz.
Hz. İmam Hüseyin 10 Ekim 680 tarihinde 56 yaşında bilerek ve isteyerek Kerbela’da insanlık tarihinin Yüce Şehidi olmuştur. İşte bu Yüce Şehit için dünya edebiyatının büyük şairleri birbirinden muhteşem sözler söylemişlerdir.
Bunlardan biri de 7 ulu ozanlarımızdan biri olan Fuzuli’dir.
Fuzuli İmam Hüseyin için şöyle diyor; “Her gün doğan güneş sanma ki dünyayı aydınlatmaya geliyor, güneş her doğuşta Hz. Hüseyin için kan ağlıyor”. Yine o büyük ozanımız Fuzuli, ölüm döşeğinde iken vasiyetini soranlara şunu söylüyor; “Benim naciz bedenimi Hz. İmam Hüseyin’in türbesinin giriş kapısına gömün, her gelen geçen beni çiğnesin ki Hüseyin’e toprak olayım” diyor.
Yüzlerce yıl önce yaşanan Kerbela kıyamı bugün dahi tüm tazeliğini korumaktadır.
Gerçek müminler bu olayın verdiği acıyı hala tüm canlılığıyla ruhlarında hissetmektedirler.
Hz. İmam Hüseyin’in bıraktığı değerleri yaşamamıza egemen kılmak için ne denli çaba harcıyorsak, biliniz ki İmam Hüseyin’i o kadar seviyoruz demektir. İmam Hüseyin’i sevmek onun bıraktığı değerleri yaşatmakta olur.
O tüm müminlere zulme karşı direnişi, emanetin ehline verilmesi gerektiğini adaleti yükseltmeyi, haksızlığa boyun eğmemeyi mukaddes değerler olarak miras bırakmıştır.
Ne mutlu İmam Hüseyin’i seven canlara,
Ne mutlu İmam Hüseyin gibi yaşayanlara
Sözlerimizi büyük Şah Hatayı’nın bir deyişiyle bağlayalım.
Türbesinin üstünü nakış eylemişler
Gel dinim imanım İmam Hüseyin
Seni dört köşeye baş eylemişler
Gel dinim imanım İmam Hüseyin
Çağlar sular gibi akasım gelmez
Şehrine girince çıkasım gelmez
Yezitin yüzüne bakasım gelmez
Gel dinim imanım İmam Hüseyin
Senin aşıkların yanar yakılır
On iki İmam katarına katılır
Burada yezitlere nalet okunur
Gel dinim imanım İmam Hüseyin
Senin dervişlerin semalar döner
Kadir geceleri semalar yanar
Katarımız İmam Cafer’e uyar
Gel dinim imanım İmam Hüseyin
İmamı Hüseyin’in kolları bağlı
Muhup aşıkların ciğeri dağlı
Hz. Ali’nin en küçük oğlu
Gel dinim imanım İmam Hüseyin
Şah Hatayım eder Erenler nerde
Çalısız kayasız bir sahra yerde
Kerbela çölünde kandilde nurda
Gel dinim imanım İmam Hüseyin
İmam Hüseyin’in sevgisi yol göstericimiz olsun, ona dökülen yaş ruhumuzun cevheri olsun, ibadetlerimiz ulu dergahta hak defterine yazılsın.
İmam Hüseyin ve tüm Kerbela Şehitlerinin şefaati üzerinize olsun. ALLAH ALLAH…
Ganki Hunu Kerbelayım Ya Hüseyin senden medet
Matemine Gam Fezayım Ya Hüseyin senden medet
Ağlarım her dem senin ol vakayı nalanına
Ağlamakta pür cefayim Ya Hüseyin senden medet
Alevi inancındaki ibadetlerden biri de kurban ibadetidir.
Kurban konusunda Kuran’da şöyle denilmektedir; O halde Rabbin için ibadet et ve kurban kes. Kuşkusuz soyu kesik olan sana kin tutandır.
Görüldüğü gibi ilk ayette Yüce Tanrı bir lütufta bulunuyor, ikinci ayette ise bu lütfun karşılığında ibadet edilmesi ve kurban kesilmesi isteniyor, üçüncü ayette ise Hz. Peygambere soyunun kurumayacağının müjdesi veriliyor. Bununla birlikte, gerçekte Peygambere soyu kesik diyenlerin soyunun kuruyacağı belirtiliyor.
Adı Alevilik olan ve çağlar boyu insanlığı aydınlatan kutlu inancımıza göre Kerbela katliamından İmam Zeynel Abidin’in kurtulup Ehl-i Beyt soyunun devamını sağlaması Yüce Allah’ın Peygamberimize Hz. Muhammed’e soyunun kesilmeyeceğine ilişkin verdiği müjdenin gerçekleşmesidir.
Bilindiği üzere kurban denince ilk akla gelen Hz. İbrahim’dir.
Kuran’da Hz. İbrahim’in öyküsü anlatılmaktadır.
Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban adamasıyla ilgili olarak saffat suresinin 100-102 ayetlerinde bilgiler verilmektedir. Hz. İbrahim’in büyük bir sınava tabi tutulduğu ve bu sınavı başarı ile geçtiği anlatılmaktadır. 107. Ayette Tanrı’nın İbrahim Peygamber’e fidye olarak büyük bir kurbanlık verdiği belirtilmektedir.
Kim Kuran yorumcuları bu büyük kurbanın koç olduğunu, bu iddia yaratılış yasalarına terstir söylerken, kimileri de bu ifadenin binlerce yıl sonra Hz. İbrahim’in soyundan gelen soylu birinin hak yoluna kurban olması anlamına geldiğini dile getirmektedir.
Kutlu Alevi inancına göre, Allah’ın verdiği o büyük kurban İbrahim Peygamber’den binlerce yıl sonra onun soyundan gelen Şehitler Şahı İmam Hüseyin’dir.
Nitekim Hz. İmam Hüseyin zulme ve dünya nimetlerine karşı eğilmemiş, Hak yoluna canını kurban vermiştir.
İşte Muharrem Ayı böyle bir Sultan’ın, Peygamber’in sevgili torunu İmam Hüseyin’in Hak yoluna, Allah yoluna kurban olduğu bir aydır. Ve Kerbela emevi hanedanlığının Peygamber soyunu kurutmak için zulmünü sergilediği bir katliam meydanıdır.
Ancak emevi zalimleri Hz. İmam Hüseyin’i Şehit etmişlerse de Peygamber soyunu kurutmayı başaramamışlardır. Yüce Tanrı İmam Zeynel Abidin’i bu katliamdan kurtararak Ehl-i Beyt’in soyunun devamını sağlamıştır.
Selam olsun Şehitler Şahı İmam Hüseyin’e Selam olsun Kerbela’nın zulme boyun eğmeyen şanlı kahramanlarına Selam olsun o soylu yolu gözyaşlarıyla geleceğe nakleden İmam Zeynel Aba’ya Selam olsun Ehl-i Beyt’in temiz aziz soyuna.
Biz Aleviler Hz. Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin sevdalıları olarak onun soyunun kesilmemesine şükretmenin bir ifadesi olsun diye İmam Zeynel Abidin’in kurtuluşu ve Allah rızası için kurban kesiyoruz.
Ey Ehl-i Beyt yolunda olan Aleviler, kurban keserek Ehl-i Beyt’e sevgilerini gösterir ve kurbanın sırrına vakıf olmaya çalışırlar.
Ne mutlu İmam Hüseyin aşkına mateme bürünenlere,
Ne mutlu kurbanın sırrına olmaya çalışanlara,
Ne mutlu İmam Zeynel Abidin’in kurtuluşuna,
Ne mutlu Yüce Peygamber soyunun kesilmemesine.
Akıl ermez Yaradan’ın sırrına
Muhammed Ali’ye indi bu kurban
Kurban olayım kudretinin nuruna
Hasan Hüseyin’e indi bu kurban
Ol İmam Zeynel’in destinde idim
Muhammed Bakır’ın postunda idim
Cafer-i Sadık’ın izinde idim
Kazım Musa Rıza’ya indi bu kurban
Muhammed Taki’nin nurundan idim
Ali’yel Naki’nin sırrından idim
Hasan’ül Askeri’nin darında idim
Muhammed Mehdi’ye indi bu kurban
Aslı Şahı Merdan Gurruhu Naci
Gerçeğe bağlı bu yolun ucu
Senede bir kurban Talib’in borcu
İsmail Peygambere indi bu kurban
Tarikattan Hakikata ereler
Cenneti ala’ya hülle sereler
Muhammed Ali’nin yüzün göreler
Erenler aşkına indi bu kurban.
Şah Hatayım edebilir mi her can
Kurbanın üstüne yürüdü erkan
Tırnağı tesbih kanı da mercan
Mümin müslüme indi bu kurban
KUMRUDAN
Hiçbir bina aşk binası gibi sağlam değildir
Aşk binasını kuranlara binlerce aferin
Muhabbet badesinden doyası içmeyen insan
Aşkın nice dertlere derman olduğunu bilemez
Aşk sırrından haberdar olan her akıl sahipleri
Aşk bostanın cennet gülünden üstün olduğunu anlamıştır
Gönlüme levhi mahfuz defterinin başlangıcındır
Hayber kalesi Fatihi Şahın Fazileti gelir
Medine şehrinde ateş göklere yükselince
Peygamber kızı Fatima’nın ağlar sesi gelir
Kimi vakit kana çevrilen kalbimin hatırına
Ali’nin başında görülen kılıç yarası gelir
İmam Hasan’ın Şehit oluşu canıma ateş saldı
Her zaman yaralı kalplerin yasını tutası geldi
Ne kadar yer yüzünü gezsem seyretsem karşıma,
Dudakları susuz Hüseyin’in sahrayı Kerbelası gelir
Düşmüştür Fırat kenarında bir kahraman genç kolsuz
Yine de çadırlara su götürmeden gitmeye ustası gelir
Bir tarafta çöller çalkalanan fıratın suyu akar
Sakine’nin yine de susadım diyen sesi gelir
BEYT
Hakikat yolunun yüce yolcusu
Tenin pare pare İmam Hüseyin
Kırk pare bölündü ol Şah-ı mazlum
Canın pare pare İmam Hüseyin
Kerbela Sultanı buldu çareyi
Nurlu simasında aldı yareyi
O kumlu çöllerde kanlı deryayı
Al kanın kurumaz İmam Hüseyin
Bugün bize yassı matem denildi
Kanların akınca toprak dirildi
Bütün Ehl-i Beyt’in yasa büründü
Kılındı namazın İmam Hüseyin
Deli Bora der ki böylesi devran
Derde tahammül kılmaz cümle bu cihan
Alemin Sultanı Ey Şah-ı Kerem
Kurbanın kesildi İmam Hüseyin.