19 Kasım 2024 Salı
Uzman Psikolog Nergis ÖZDİNÇ
Kişi ya da toplum olarak bilmediğimiz, bizi ürküten, rahatsız eden şeylerle karşılaştığımızda onu uzaklaştırma, damgalama, yabancılaştırma, o şey hakkında olumsuz düşünme eğiliminde bulunuruz.
Farklı ırklara, cinsiyetlere, dinlere, mesleklere, kişilere, hastalara, farklı görünenlere karşı tutumlar geliştiririz. Bu tutumlarımızın güncel boyutlu olduğunu düşünmek bizi yanıltır. Tutumlarımız geçmiş yaşam deneyimleri, kültür gibi pek çok faktörden etkilenmektedir.
Tutumlarla ilişkili kavramlardan olan önyargılar da bu süreç içinde oluşmaya başlar. Günlük yaşama bakıldığında, yukarıda örneklerini verdiğimiz gruplar ve kişilerden mutlaka bir veya birkaçı hakkında ön yargılarımız olduğunu söyleyebiliriz.
Önyargı, bir tek ya da bir grup bireyin öncelikle grup üyeliği temelinde değerlendirilmesidir. Ön yargı duygusaldır ve peşin hükme dayalıdır.
Kalıp yargılar, belirli bir grup ya da toplumsal kategorideki insanlar tarafından paylaşılan özelliklere ilişkin inançlardır. Kısaca, bilişsel bileşenlidir.
Ayrımcılık ise, grup üyelikleri temelinde bireylere yönelik olumsuz davranışlardan oluşur. Ayrımcılıkta davranışsal bileşen dikkati çeker.
Önyargı, kalıp yargı ve ayrımcılık birbirlerinden bağımsız değildirler. Olumsuz bilişsel ve duygusal tepkilerle oluşan önyargılar, davranışsal tepkiler aracılığı ile ayrımcılığa neden olur ve olumsuz kalıp yargıları güçlendirir.
Önyargı, kalıp yargı ve bunlara ilişkin olumsuz duygu ve düşünceler sadece toplumdaki farklı mesleklere, dinlere, cinsiyetlere karşı değil hastalıklara karşı olan tutumları da etkilemektedir.
Özellikle ruh sağlığı alanına karşı yüzlerce olumsuz tutum geliştirilmiştir. Ruh sağlığı alanında destek alan bireyler hakkında 21. Yüzyılda bile toplumsal olarak negatif bir algı olduğunu görmekteyiz.
Ruh sağlığı alanına yönelik bu tür olumsuz önyargılar sebebi ile psikiyatristten, psikologdan ve bunun gibi ruh sağlığı çalışanlarından destek almayı geciktiren veya reddeden kişilerle halen karşılaşmaktayız.
Günlük konuşmalarda “akıl hastası” ya da “ruh hastası” etiketlemeleri, hemen her zaman muhatabını aşağılayan, küçük düşüren bir anlamda kullanıldığına şahit olmaktayız.
Ruh sağlığı da tıpkı fiziksel sağlık kadar ihtiyaçtır. Ruh sağlığı alanında ciddi desteğe ihtiyacı olan bireylerin topluma kazandırılması için ve toplumsal anlamda ruh sağlığı açısından daha güçlü olabilmek ve sorunlarla baş edebilmek için sizleri bu alandaki önyargılarımızı yıkmaya davet ediyorum. Çünkü ruh sağlığı ile ilgili önyargılarımızın olumsuz sonuçlarını hem bireysel hem de toplumsal olarak ödemek zorunda kalıyoruz.
Bana göre ruh sağlığı alanında destek alan bireyler, farkındalık düzeyi yüksek bireylerdir. Hem kendileri hem de toplum için kendini güçlendirmeyi seçmiş kişilerdir. Ayrımcılıktan ziyade örnek teşkil etmektedirler. Unutmayalım ki psikolojik açıdan güçlü bireyler güçlü toplumları oluşturacaktır. Umarım ki ilerleyen yıllarda ruh sağlığı ile önyargı kavramını yan yana kullanmak zorunda kalmayız.