1 1
22 Ağustos 2025 Cuma
Kıymetli Okurlarım!
En kalbi duygularımla Muhabbetle saygı ile özlemle sizleri selamlıyorum, Cumanız Mübarek olsun. Cuma Günü Gazetemizin köşesinden sizlere seslenmek sizlerle beraber olmak güzel bir duygu güzel bir haslet.
“Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır” (Ahzab 70-71) buyurulmaktadır.
Yüce dinimiz İslam, insan hayatının her alanını kuşatan, onu dünya ve ahiret saadetine ulaştıran mükemmel bir ahlak sistemi getirmiştir. Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in (s.a.s) sünneti tarafından belirlenen bu sistemin iki temel şartı vardır. Bunlardan ilki, tevhid inancına dayalı sağlam bir iman; ikincisi ise istikamet üzere yaşamaktır.
Sözlükte iman; “Bir kişiyi söylediği sözde tasdik etmek, doğrulamak, söylediğini kabullenmek, karşısındakine güven vermek, güvenlikte olmak, şüpheye yer vermeyecek biçimde içten ve yürekten inanmak’’ anlamına gelmektedir.
Istılahta iman; Allah’ın varlığını ve birliğini, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) peygamberliğine ve Kur’ân’ın hak kitap olduğuna ve Kur’ân-ı Kerim’de ve mütevatir sünnette haber verilen hususların doğru
Sevgili Peygamberimiz, “emin” vasfıyla bilinip, doğruluğun müşahhas bir örneğidir. Dinimiz İslam da doğruluğu benimsememizi emretmiştir. İslâm dininde, Allah’a ve Peygamberine inanarak özü sözü bir olanlar anlamında “sadıklar” için çeşitli mükâfatlar hazırlanmıştır. Zira imanla doğruluk arasındaki sıkı bağ vardır.
İnsan önce Rabbine karşı sadık olmalı niyet ve eylemleriyle tutarlı bir yol izlemelidir. Bu şekilde sırât-ı müstakîme yani dosdoğru yola ulaşılabilir. Bu nedenle söz ve davranışlarında dosdoğru olup yalandan kaçınmak, Hz. Peygamber’in en önemli özelliklerinden biri olup müminlerin de en belirleyici vasfı olmuştur.
İnsanın inanç, söz ve davranışlarındaki samimiyetin en bariz bir göstergesi ve ölçüsü doğruluktur.
Bir insan iman ettiğinde, onun hedefi sıdk ve doğruluktur. Doğruluğunu kaybeden kişi, Rabbinin rızasını, dostlarını ve kişiliğini kaybeder. Geçici bazı şeyler elde etse de ebedi hayatında zarar eder. Ahiret hayatında zarar etmemek için imanımıza sahip çıkmalı, imanımız doğrultusunda yaşamalı ve ahlakımızı, imanımıza uygun hale getirmeliyiz. Doğruluk hakkın yolu iken, yalancılık, sahtekarlık, hile ve aldatma şeytanın yoludur. Mümin, yürüdüğü yolun farkında olan kişidir.
İman; kalbin, istikamet ise amelin tezahürüdür. Bu iki husus Müslümanı dünya ve ahiret saadetine ulaştırır. Allah’ın rızasını kazanmanın en önemli yolu istikamet üzere yaşamaktır. Müslümanların istikamet üzere olmaları son derece önemlidir.
Yüce Rabbimiz, insanın kâmil bir mümin, dürüst bir insan olmasından memnun olur. Doğruluk insanların kendi arzularına veya kendi çıkarlarına göre olmaz. Doğruluk Allah’ın koyduğu ölçülere göre yaşamakla olur. O bakımdan Peygamberimize ve onun şahsında tüm inananlara Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır;
“Öyleyse emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Seninle beraber tövbe eden Müslümanlar da senin gibi istikamet üzere olsun. (Hud, 11/112)
İstikamet, eğriliğin zıddı demek olup inançta, amelde, sözde ve davranışlarda bulunması gerekli bir özelliktir. Diğer bir deyişle Müslümanın kalbiyle, sözüyle ve fiiliyle istikamet üzere olmasıdır. İstikametin temeli iman ve takvadır; takvanın yeri ise kalptir. Bu itibarla istikamet kalpteki iman duygusuyla organlardaki davranışların uygunluğudur.
Kalbin istikameti; Rabbini tanıması, yüceltmesi, sevmesi demektir. Rabbinin iradesine bütün benliğiyle yönelmesidir.
İnançta istikamet, ihlas ve içtenlikle İslam’ın inanç ve esaslarının tümüne inanmak ve asla şüpheye düşmemektir.
Amelde istikamet; dürüst bir yaşam sürmek, sünnet-i seniyyeye göre yaşamaktır. Bu aynı zamanda davranışlardaki istikameti, dosdoğru ve dürüst olmayı ifade eder.
Sözde istikamet; yalan söylememek, iftira atmamak, yalan yere şahitlik yapmamak, su-i zanda bulunmamak ve doğru sözlü olmak demektir.
Yalan konuşmak münafıklık alametlerindendir
Verilen sözü yerine getirmek ve dürüst olmak Allah’ın emri, Müslümanlığın alameti, insanlığın gerekçesidir. Vaadinden cayan ve sözleri yalan olan kimse Allah’a asi olur, Müslümanlığına gölge düşürür, insanlığına ihanet etmiş olur ve münafıklar grubuna girer. Ahirette münafıklarla birlikte azap görür.
Söz ve davranışlarıyla ümmeti için “en güzel örnek” olan Sevgili Peygamberimiz, kendisi yalandan uzak durduğu gibi, müminlere de yalan söylemeyi yasaklamış, yanında birisi yalan söylese o kişinin hemen tövbe edip günahından arınmasını istemiştir. Çünkü Hz. Peygamber, yalan söyleyen kişinin münafıklığın üç alâmetinden birini taşıdığını haber vermektedir:
“Münafığın alâmeti üçtür: Söz söylediği zaman yalan söyler, vaad ettiği vakit
Sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder.” (Buhârî, Edeb, 69.)
O halde bir Müslümanda, saydığımız bu üç özellik bulunmamalıdır. Şayet bunlardan biri veya ikisi varsa derhal bu kötü alışkanlıkları terletmeli.
Doğruluk kişiyi cennete götürür
Rasûlüllah (sav) doğruluk üzerine olan kimseler için ise doğruluğun iyi bir kul olmaya, iyi kulluğun da kişiyi cennete götüreceğinden hareketle müminleri şu sözlerle
Abdullah (b. Mesûd) tarafından nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk (insanı) iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında “doğru/sıddîk” olarak tescillenir. Yalandan sakının! Çünkü yalan (insanı) kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında “yalancı/kezzâb” olarak tescillenir.” ( Buhari, Edeb, 69)
İstikamet Müslümanın en belirgin özelliği, değişmez vasfı olmalıdır
Yaptığımız ibadetler yaşantımıza etki etmeli
İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı, bizlere birçok ahlaki güzellikleri kazandırmalıdır. Bu ilkelerin başında doğruluk gelmelidir. Yalan söylemek ise yapılan ibadetlerin şuuruna tam olarak varılamadığını gösterir. Bu şekilde günlük hayatında yalan söyleyenler, yaptıkları ibadetleri de âdeta tehlikeye atmaktadır. Oruç tutmaktayız. Oruç imsak demektir, yani tutmak demektir. Nasıl ki, yemeği içmeyi terk ediyorsak, , Müslümana yakışmayan kötü davranışları da terk etmeliyiz. Oruç ile yalan asla bir araya gelmemelidir.
Doğruluk; sözün öze uygunluğunu ifade eder. Doğruluk; kişinin karakterinin dışa vurumu, dindarlığının hayata yansımasıdır. Çünkü İslam dininin temeli doğruluk üzere bina edilmiştir. Kalpte doğruluk, sözde doğruluk, iş hayatında doğruluk ve ticari hayatta doğruluk Müslümanın olmazsa olmazlarındandır.
İmam Caferi Sadık şöyle buyurmaktadır: “Kişinin namaz kılıp oruç tuttuğuna aldanmayın. Çünkü namaz ve oruç onun için bir alışkanlık haline gelmiş olabilir. İnsanları doğru söylemeleri ve emaneti eda etmeleriyle tanıyın.”
Ahlaki ilkeler ibadetlerin tamamlayıcısıdır. İmanın kemale ermesine vesilesidir. Ahlaken olgunluğa ulaşmanın yolu ise İslam Dininin koymuş olduğu ilkelere uymaktır. Ahlaki ilkelerden olan ve kişiye nimetlerin en güzelini kazandıran doğruluk ise hiçbir zaman terk etmeyeceğimiz bir davranış şeklidir.
Çocuklarımıza asla yalan konuşmamalıyız
Allah Resulü, (sav) insanları yalandan ve ona götürebilecek her türlü davranıştan sakındırmıştır. Şaka yoluyla olsa dahi yalan söylenmesine müsaade etmemiştir. Nitekim bir defasında Resûlullah (sav), bir annenin çocuğunu çağırıp, “Gel sana bir şey vereceğim.” dediğini işitince kadına, “Ona ne vereceksin?” diye sormuş, “Kuru hurma.” cevabını alınca da şöyle buyurmuştur: “Dikkatli ol, ona bir şey vermemiş olsaydın, bu senin için bir yalan olarak yazılacaktı.” (Ebu Davut, 80.) buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz bu konuda başka bir hadisinde şöyle buyurmaktadır;
“Dikkat edin! Yalancılıktan kaçının. Çünkü ister ciddi olsun, isterse şaka yollu olsun yalan söylemek Müslüman’a yakışmaz. Sakın kimse yerine getirmeyeceği bir şeyi küçük yaştaki çocuğuna (bile) vaat etmesin (bu davranış da yalancılığa girer).” (İbn Mâce, Sünnet, 7.)
Özellikle çocuklarımızın yanında doğru davranışlar sergilemeliyiz, doğru sözler söylemememiz telafisi mümkün olmayan hataları beraberinde getirecektir.
Mesela evde beraber otururken telefon geldiğinde baba, telefona bakan çocuğuna “babam evde yok de” diye sözlerde bulunursa ya da kapıdan görüşmek istemediği bir kimse olup da evde yok dedirtirse işte o zaman çocuklarımıza kötü örnek olmuş oluruz. Çocuklarımızı kendimiz yalan söylemeye alıştırmış oluruz. Çocuklarımız da yalan söylemenin normal bir şey olduğunu düşünerek yalan konuşmaya alışırlar. Bu yalana başvurmalarının altında yatan temel sebep ailelerinden almış oldukları yanlış eğitimdir. Çocuklar tertemiz birer varlıklardır. Bizler onları şekillendirmekteyiz. Bu sebeple onların yanında doğru davranışlar ve doğru sözler sergilemeliyiz.
Şaka da olsa yalan konuşmamalıyız
Peygamber Efendimiz (s.a.s) müslümanların her daim doğruluk üzere olmalarını tavsiye etmiş,
Şaka dahi olsa yalan söylemekten sakındırmıştır. Bu konuda bir hadisi şerifte şöyle
Şakadan bile olsa yalan söylemeyi terk eden kimseye cennetin ortasında bir köşk verileceğine kefilim.” (Ebu Davud, Edeb, 7.) buyurarak yalnız yalandan değil, yalana götürecek her türlü davranıştan uzak durmamızı istemekte ve yalan söylemeyenlere
Her duyduğumuzu başkasına aktarmamalıyız
İnsanın söz ve davranışlarında doğruluğu esas alıp yalandan kaçınması hem dinî/ahlâkî hem de dünyevî açıdan gereklidir. Fert ve toplumun sağlıklı bir hayata sahip olması için insani ilişkiler dürüstlük üzere bina edilmelidir. Zira bir toplumda yalan, dedikoduya, dedikodu da insanların birbirine karşı nefret beslemesine, nihayetinde düşmanlığa yol açar. Yalan, insan fıtratına aykırıdır ki mümin yalan söylerse kalben rahatsız olur. insan konuştuğu zaman dikkatli davranmalı, her düşündüğünü ve duyduğunu dile getirmede acele etmemelidir. Aksi hâlde buna yalanın karışma ihtimali çok yüksektir. Allah Resulü (sav) insanları bu duruma düşmekten şu sözleri ile uyarmaktadır:
“Her duyduğunu söylemesi kişiye yalan olarak yeter!” ( Ebû Dâvûd, Edeb, 80).
Yalan konuşmak büyük günahlardandır
Yüce Rabbimiz yalan konuşmayı, putlarla birlikte zikrederek yalan konuşmanın ne denli bir büyük günah olduğuna dikkat çekmiştir. Ayette Yüce Rabbimiz;
“Artık putlara tapma pisliğinden kaçının, yalan sözden kaçının”. (Hac,22/30) buyurmaktadır.
Sevgili Peygamberimiz de büyük günahların en ağırını sayarken Kur’an’ın da putlarla birlikte zikrederek menettiği yalan söylemeyi, Allah’a şirk koşmaya denk tutarak, yalan söylemeyi yasaklamıştır;
Günümüzde toplum olarak hayatımıza baktığımızda yalan konuşmak, insanlar arasında çok rahat bir şekilde konuşulmaktadır. Hâlbuki Allah’a iman eden bir Müslüman, Iman’ının gereği olarak günlük hayatında asla yalan konuşmamalıdır. Şayet yalan konuşuyorsa bu durum Iman’ının zayıflığından meydana gelmektedir.
Ticari hayatta dürüst olmalıyız
Müslüman’ın en temel vasıflarından biri olan doğruluk, alışveriş, ticaret gibi durumlarda daha fazla önem kazanmaktadır. Dürüst davranmak ve doğruyu söylemek ticaret hayatının da en önemli ilkesidir. Bu yüzden Hz. Peygamber, müminlerin ticaret yaparken yalandan sakınmalarını şöyle öğütlemiştir: “Eğer bir satıcı, doğru söyler ve gerekli açıklamalarda bulunursa, alışverişi bereketlendirilir. Eğer yalan söyler ve kusurları gizlerse, alışverişinin bereketi yok olur.” (Nesai, Büyü, 4) Bu hadisten anlıyoruz ki, çok kazanmak kişinin malına bereket kazandırmaz. Önemli olan kimseye haksızlık yapmadan alnının teriyle kazanmaktır.
Geçici dünya menfeati için yalan yere yemin etmemeliyiz
Resûlullah (sav), müminleri alışveriş esnasında yalan yere yemin etmekten de özellikle sakındırmıştır;
Ebu zer (r.a.) rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur; kıyamet gününde Allah (c.c.) üç kişiyle konuşmayacak, onlara rahmet nazarıyla bakmayacak, onların günahını affetmede kendilerine yardımcı olmayacaktır. Onlar için elem verici bir azap vardır. Bunlar, kibir ve gururundan dolayı elbisesini yerde sürükleyenler, yaptıkları iyiliği başa kakanlar ve yalan yere yeminlerle malını satmaya çalışan kimselerdir. (Müslim, iman, 171) buyurmuştur.
Dünya malı dünyada kalır, bize ahirette faydası olmayacaktır. Bizler ebedi olan ahiret hayatımızı kazanmak için her daim dürüst olmalı, asla yalan yere yemin etmemeliyiz. Aksi takdirde kıyamet günü Rabbimiz bizi hesaba tabi tuttuğunda bize rahmet ve merhamet etmeyecektir.
Mü’min yalancı olamaz
Peygamber efendimiz bir Mümin’in yalancı olamayacağını bildirmektedir;:
Allah Resûlü (sav), yalan söylemeyi yasakladığı gibi, yalan söyleyenlerin acı akibetlerini de bildirmektedir. O, cehennemlikler arasında yalancıları da sayarak: “Yalandan sakının, çünkü yalanla günah yan yanadır ve ikisi de insanı cehenneme götürür” (Müsned, I, 3, 5, 7, 8; Müslim, “Birr”, 103-105;) buyurmuştur. Ayrıca;
Doğru söylemenin mükafatı
Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır;
“Allah şöyle buyuracak; ‘Bugün, doğrulara doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür’. Onlara içinden ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve kazanç budur.” (Maide – 119. AYET)
Üç durumda yalan konuşmaya izin verilmiştir
İslâm dini, söz ve davranışlarda doğruluğu esas almakla birlikte, zarurî birtakım durumlarda yalan söylenmesine izin vermiştir. İnsanların arasını düzeltmek gibi, İslam’ın öngördüğü hayırlı bir amaca sadece yalanla ulaşılabilecekse bu gibi durumlarda yalan caiz sayılmaktadır.
Allah Resûlü (s.a.v.) yalnızca üç durumda yalana izin vermiş, bunlar; kişinin yuvasının huzurunu düşünerek eşini memnun etmesi için, küs olan insanları barıştırmak için ve savaşta ordu menfaati için yalan söylenebileceğini haber vermiştir. (Tirmizi, Birr,58) Bu üç durum haricinde Müslüman bir kimsenin kesinlikle yalan söylemekten kaçınmalıdır.
Müslüman özü sözü, içi dışı bir olandır
Bir Müslümanın kalbi ve dili uyum içerisinde olmalı, kalbi başka dili başka olmamalıdır. Bu iki organ istikamet üzere olmadan iman da istikamet üzere olamayacağını Peygamber efendimiz hadislerinde bizlere bildirmektedir.
“Kişinin, kalbi doğru olmadıkça imanı doğru olmaz. Dili doğruları söylemedikçe Kalbi doğru olmaz. (Ahmed b. Hanbel, Müsned III, 198.) buyurmuştur.
Nitekim kültürümüzde doğruluk çok değer görmüş, kelam-ı kibar veya atasözlerinde yer almıştır. “Doğrunun yardımcısı Allah’tır. Doğru duvar yıkılmaz. Müstakim ol, Hz. Allah utandırmaz seni.”
Maalesef kültürümüzde insanları yalana sevk etmek için uydurulmuş yanlış bir söz dolaşmaktadır. Bu söz “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.” sözüdür.
Hâlbuki Peygamber efendimiz Mümin’in asla yalan konuşmaması gerektiğine vurgu yapmıştır.
SONUÇ;
Doğruluk, sağlam bir inancın en önemli yansımasıdır, dünya ve hem de ahiret için vazgeçilmez iki ilkedir. Niyeti ve inancı bozuk insanın sözleri ve işleri de bozuk olur. Bu sebeple insan önce doğru bir inanca sahip olmalı, sonra bu inancını söz ve davranışlarına yansıtmalıdır.
Bu özellikleri bünyesinde barındıran bir Müslüman dünyada ve âhirette razı olunan bir kul hâline gelecek ve ebedî mutluluğu yakalayacaktır. Bununla birlikte, nasıl yalan bütün kötülüklerin temeliyse, doğruluk ve dürüstlük de insan vicdanını huzura kavuşturan, ruh dünyasını aydınlatan ve geliştiren her türlü iyilik ve güzelliklerin temelidir. Doğruluk muhafaza edildiği müddetçe insan Allah’ın rızasına, mükâfat olarak cennete kavuşur.
Yalan, ise insanları birbirine düşürür, toplumda güven duygusunu yok eder, dostlukları yıkar, düşmanlık tohumları eker. Yalan er geç ortaya çıkacağından, yalancılar, kendilerine güvenilemeyen, saygı duyulmayan ve sevilmeyen insanlar durumuna düşerler. Kısaca yalan, insanı dünyada da ahirette de felâkete sürükler.
Rabbim bizleri her daim doğru konuşan, özü sözü, içi dışı bir olan kullarından eylesin. Yalan konuşmaktan sakınan kullarından eylesin.