15 Kasım 2024 Cuma
MUSTAFA KEMAL’İN ASKERİ OLMAK
DİL KÜLTÜRÜ ÜZERİNE BİR DERTLEŞME (2)
Kaygıyla mı Yaşıyorsunuz? Endişe ile Başa Çıkmanın Çeşitli Yolları
“Uzunköprü Hastanesi ne zaman tamamlanacak?”
EDİRNE’DE MAHALLE KÜLTÜRÜ -2-
Sanatta Özne Sorunu-2
Kıymetli okurlarım! En Kalbi duygularımla muhabbetle sevgi ve saygı ile sizleri selamlıyorum Cumanız Mübarek olsun.
Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yarattık.”[1]
İnsanın başına gelen her türlü musibet, Peygamberimiz’in “Mü’min bir kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık, bir üzüntü isabet etse, hatta ayağına bir diken batsa bile, bunlar mü’minin bir kısım günahlarına keffaret olur.” (Müslim, Birr 52) hadisinde ifade buyurduğu gibi, sabır ve rızayla karşılanması durumunda …
Evet değerli kardeşlerim! İnsan, eşref-i mahlûkattır. Yaratılmışların en şereflisi ve en mükemmelidir. Üstün niteliklerle ve güzel vasıflarla donatılmıştır. Bununla birlikte insanın Rabbimiz katındaki değeri; renginde, cinsiyetinde, engelli veya engelsiz oluşunda değildir. Allah katında en değerli insan, O’na hakkıyla kulluk eden ve emirlerine karşı gelmekten en çok sakınandır.
Değerli okurlarım!
İmtihan için yaratıldığımız bu dünyada nasıl ki engelsiz olmak bir üstünlük sebebi değilse, engelli olmak da bir eksiklik veya kusur değildir. Önemli olan, ruh ve gönüllerimizin engelli olmamasıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Allah sizin bedenlerinize ve dış görünüşlerinize değil, kalplerinize bakar.”[2]
Kıymetli Okurlarım!
Allah Resûlü (s.a.s), engellilere ayrı bir değer vermiş ve onlarla bizzat ilgilenmiştir. Görme engelli bir sahâbi olan Abdullah b. Ümmi Mektûm’un oturacağı yere kendi cübbesini serecek kadar hassas davranmıştır. Sabır ve sebatla karşılanan engelliliğin cennet vesilesi olduğunu haber vermiştir.[3] Engellilere öğretmenlik, müezzinlik, Medine dışına çıktığında şehrin idaresine vekil bırakmak gibi çok önemli görevler vermiştir. Peygamberimizin inşa ettiği İslam medeniyetine baktığımızda da sözü ve sanatı, bilgisi ve keşfi, tecrübe ve birikimiyle insanlığa hizmet sunmuş, tarihe adını yazdırmış nice engelli kardeşimiz olduğunu görürüz.
Dünya arenasına gelen her insanın, sıkıntı, kaza, belâ ve musibetlere duçar olmaması noktasında bir garantisi yoktur. Bu dünya arenasında kimileri, daha kısa bir ömür, kimileri hastalıklar içerisinde, kimileri de belâlara duçar olarak sayılı günlerini geçirmektedir. Şu anda sağlam ve sağlıklı/engelsiz olan bir insanın az sonra engelli konumuna gelmeyeceği konusunda elinde bir güvencesi yoktur. “Ne olduğuna değil, ne olacağına bak.” şeklinde ifade edilen söz de bu gerçeği ifade etmektedir. Dolayısıyla öyle bir dünya ortamı söz konusu ki, başta ölüm olmak üzere her türlü olumsuzlukların her an insanın başına gelme olasılığı söz konusudur ve her insan buna aday konumundadır. İnsan beğense de beğenmese de böyle bir hayat yaşamak durumundadır. Dünyanın bu özelliğini dile getiren ve insanın bu durumu kabullenmesinden başka bir çare olmadığını Ziya Paşa şiirinde şöyle dile getirir: “Âsûde olsam dersen eğer, gelme cihana Meydana düşen kurtulamaz seng-i kazadan” Hiç bir kimsenin bu dünyaya gelme veya hangi ana-babadan, nerede ve ne şekilde dünyaya geleceği konusunda herhangi bir dahli söz konusu değildir. Bütün bunlar, kendi iradesi dışında cereyan ettiği gibi, bu ve benzeri konularda karşılaşılan durumları kabullenmekten başka çıkar yolu yoktur. Allah Teâlâ’nın en sevdiği kulları olan peygamberler dahi yaşadıkları sürece çok çeşitli sıkıntılara duçar olmuşlardır. Mus’ab b. Sa’d’ın, babasından naklettiğine göre, şöyle demiştir: “Dedim ki; Ey Allah’ın Rasûlü! İnsanların hangisi daha şiddetli belâ ve sıkıntıya uğrar? Dedi ki: Peygamberler, sonra onlara yakın olanlar, sonra onlara yakın olanlar.
Hz. Peygamber, insanlar arasında ırk, renk, zengin-fakir, sakat-sağlam, makam ve şöhret gibi dışa yansıyan hususlarda hiç bir ayırım yapmamıştır. Onun insanlarla olan ilişkilerinde sürekli evrensel kriterler geçerli olmuştur. Dolayısıyla çevresinde varolan engelli insanlarla ilişkilerini en güzel bir şekilde yürütmüş, insanlara İslam hümanizmasını göstermiş ve ümmetine bu sahada da örnek olmuştur. Engellileri, kamu hizmetleri dahil, hak ettikleri hiçbir haktan mahrum etmemeye azami çaba sarf etmiştir. Sorumluluklarını yerine getirdiği oranda insan yücelir. Kendisine tevdi edilen emânetlere riâyet ettiği ve yükümlülüklerini yerine getirdiği sürece üstün/değerli olma vasfını kazanır. Nefsini kötülüklerden ve günahlardan arındırdığı sürece değeri ve kıymeti devam eder. İnsanlar arasında ayırım yapılmasını hoş görmeyen Hz. Peygamber, Allah katında insanları bir tarağın dişleri gibi eşit kabul etmiştir
Bugün hepimize düşen, engelli kardeşlerimizi doğru anlamak ve onlara saygı göstermektir. Sorunlarına ortak olmak, hayatlarını kolaylaştırmaktır. Bütün imkânlardan faydalanabilmeleri için seferber olmaktır. Kardeşlerimizi üzecek sözlerden, hayatlarını zorlaştıracak davranışlardan kaçınmaktır. Unutmayalım ki hayatı birbirimize kolaylaştırdığımız ölçüde kâmil mümin olabiliriz. Hutbemi Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in şu nasihatiyle bitiriyorum: “Görme engelli bir insana yol göstermen sadakadır. Güçsüz birine yardım etmen sadakadır. Konuşmakta güçlük çekenin meramını ifade etmen sadakadır.”[4]
[1] Tîn, 95/4.
[2] Müslim, Birr, 33. [3] Buhârî, Merdâ, 7. [4] İbn Hanbel, V, 152.